~9~

Mehmet;

Elimdeki silahın ağırlığı kaderimin ağırlığından hafif geliyordu. Sevmek suçtu, kafese mahkûm yavru kuşu özgür bırakmak yasaktı...
Benim babam neden böyleydi? Neden düştüğümde benim yaramı saran değil de beni düşüren oydu. Her seferinde onu affettim. Ben kendim olmaktan vazgeçtim. O bir bataklıktı ve ben yaşamak isterken onun bataklığına düştüm her seferinde. Çıkamıyorum. Nefes alamıyorum. Dünyam karanlık.
Ben o bataklıkta yaşamaya alıştım. Ben kendimi öldürüp, yaşamayı başardım. Benim ruhum gökyüzünde asılıydı, bedenim bataklıktaydı. Yeterince pisliğe bulaşmıştım.

Seni sevmek için çok çabaladım. Annemin göz yaşlarını silen her seferinde bendim. Yine de affettim seni. Bir bahane bularak iyice battım bataklığına bu sefer artık çıkmak için savaşmayacağım. Gökyüzünde asılı ruhumun yanına göndereceğim bedenimi. Senin bataklığında yok olacağız birlikte...

Sinirlerim yeterince bozuktu ve pezevenklerin araba kullanışları sinirimi iyice bozuyordu. Hız sınırını aştığım gibi yanan kırmızı ışıklarda geçmiştim ve umurumda değildi. Babamı bulmam gerekiyordu. Bu oyuna bir son verecek ve onun bataklığına artık masum insanlar bulaşmayacaktı.

Hiçlikte kayboluyordum. Karanlığa teslim olmaya gidiyordum. Mekâna varmıştım. Adamları sayesinde nerede olduğunu öğrenmiştim. Midemi bulandırıyordu. Her boku yapan bu adamı öldürmem herkesin yararına olacaktı. Yaptığım için asla pişman olmayacaktım. Onun yaptığı gibi sevgisinden yararlanıp, ona ebedi acı yaşatacaktım.

Odaya daldığımda babam garip bakışlar atarken yanındaki kadın çığlık atmıştı. "Eğlencenizi böldüğüm için kusura bakmayın." babam yanındaki kadını kovup giyinmeye başladı. Çok sakindi benim nefretime inat onun bakışları, yapamayacağımı sanıyordu. Yine aynı şeyleri zırvalamaya başladı. " bunu yapmaya mecburdum. Mecburuz. Yaşamak için bunu yapmalıyız. Kendini geç anneni düşün. Ben siktiğim koltuktan atılırsam onu yaşatırlar mı sanıyorsun? Ben çektirdiğim acıların daha fazlasını çekiyorum ama yapmam gerekiyor. Bunu en iyi sen biliyorsun. Anneni korumak için her boku yapmadın mı lan. Benim ne yapmamı bekliyorsun. Ben bu hayata mecburum. Sende katlanmaya mecbursun. Aptal kafana bunu sok. Çek o tetiği beni öldürmezsin ki kendi sonunu kendi ellerinle yazmış olursun."

Sözlerinin beni etkileyeceğini sanıyordu ama yanılıyordu. Tetiğin çıkardığı tehdit vari sesi babamın çenesini kapatmış ve gözlerine korkuyu yerleştirmişti." bana sen öğrettin baba silah kullanmayı. Oyuncak diye almıştım elime ilk defa, ağırdı tıpkı boynuma yüklediği yük gibi. Ben bir el ateş attım ve adamın kalbine denk geldi. Yüzüme sıçrayan kan gerçekti. O adam bir daha yaşamadı ve ben oyun oynamayı bıraktım. Çocuktum lan ben bekledim sabaha kadar oyunun bitmesi için o adamın ayağa kalkması için
O kalkmadı ve sen kazandın. Kendi elinle benim masumiyetimi yok ettin. Elime ilk aldığımda ıskalamadım baba. Şimdide ıskalamayacağım. Senin taş olan kalbini ateş ile köze döndüreceğim. Senin; annemin, benim, Ebral 'in, onca masum kadın, çocuk... Hepsinin intikamını alacağım. Baba artık senin iplerinden kurtulup bataklığını kurutacağım."

Sesimin yüksekliğinden kendim bile korkmaya başlamıştım. Soğukkanlılığımdan korkmaya başladım. İşi uzatmak istemiyordum. Şeytanın hoşuna gidiyordu benim hareketlerim ve çok iyi şekilde beni gaza getiriyordu. Anlık olmuştu her şey babam varlığıyla çocukluğumu çaldı şimdide varlığıyla gençliğimi çalıyordu. Onu vuramayacağımı sanıyordu. Ona bu iyiliği yapmayacaktım. Kalbime bastırdığım silahın soğukluğu, bedenimi rahatlatmıştı. " Sen hep beni kukla gibi kullandın. Benim ne kadar acı çektiğimi görmedin. O küçük kızdan ne istedin baba onu özgür bırakıyorum. Ben senin için bir hiçim ve öldüğüme bile üzülmeyeceğini biliyorum." babamın gözleri yuvalarından çıkacak gibi bakıyordu. Tam tetiği çekeceğim sıra başımda hissettiğim ağrı ile birlikte boğuk kırılma sesi duymuştum, yere yığılmadan önce...

💤💤💤💤💤💤

Ebral

Babama her şeyi kolayca anlatabilirdim. Eğer sadece kendi canımla beni tehdit etmiş olsaydı. Ben kendimi öldürmeyi beceremiyordum onun bunu yapmasını çok isterdim. Annemi çok özlemiştim. Ben ona sarılamıyordum, topraklarımız sarılırdı birbirine. Ama o şerefsizin babama zarar vereceğini biliyordum bu yüzden sustum. Katlanmak zorundaydım. Onu her gördüğümde aklıma gelecek olan yaşantılarımı hiçe sayarak ona gülümseyerek bakmak zorundayım. Ben bu oyunu oynamak zorundayım. Babamı kaybetmek istemiyorum. Tek ailem o ve ben onsuz yaşayamam, küçüklüğümden beri kaçırılıyorum ve tek kaldığım an ölüm bile benim için en masum kurtuluş yolu olurdu...

~~•~~

Gözleri yemyeşil, saçları simsiyah, kokusu baharın gelişini müjdeleyen çiçekler gibi... Ona bakıyorum, o beni görmüyor. Sesim yok o tüm sesleri sahiplenmiş gülümsüyor. Dans ediyor, üstüne giyindiği beyaz elbise kana bulanıyor. O kahkaha atıyor ve gökyüzünden toprak yağıyor. Ben ona yardım edemiyorum. Sadece izliyorum. Toprağa bürünen beden gittikçe yok oluyor. Bana bakan yeşil gözler kanla kırmızıya bürünmüş. Beni neden öldürdün kızım?

Gözlerimi araladığımda okuldaki odamdaydım. Çok korkunç bir rüyaydı. Annem rüyalarımda hep farklı biri olurdu. Rüyalarımın sonunda hep benden hesap sorardı. Dostum bu sefer beni yalnız bırakmadı. Sağ gözümde hissettiğim bir damla gözyaşı diğerlerinin özgür kalmasını sağlamıştı.

-Rahatsız ediyorum iyi misin?

Konuşmaya gücüm yoktu. Yalnız kalmaya alışıktım. Acılarımı tek başıma yaşamak beni güçlü kılıyordu. Çünkü ben sonunda yalnız kalacağımı hissediyordum. Bunu ölen annemin üstüne babamın bana olan soğuk davranışları tetiklemişti. Belki şu an iyiydi ama yine beni terk edebilirdi. Ben annemi görmedim ama onu taşıyordum. Ona benziyordum. Bu yüzden bana her baktıkça onu özleyip benden nefret edecekti. Sevdiğini elinden almıştım. Ona ne kadar benzesem de ben o değildim.

- Ben sadece sana teşekkür etmek için gelmiştim. Bazı acıları içimizde yaşarız. Kimseyle paylaşamayız. Ama unutma seni senden daha iyi bilen biri var ve sana şah damarından daha yakın. Onunla her an dertleşebilirsin. Sırrın onunla hep güvende. Tekrardan teşekkür ederim. Bize odanı açtığın için.

Elindeki seccadeyi masaya bırakıp gitti. Babamla konuştum ve boş olan odalardan iki tanesini mescit yaptık. Odalar küçük değildi bu yüzden abdest yeri ve içinde temiz kıyafet olan dolap ve Üzerinde Kuran'ı Kerim ve dua kitapları olan raflar yaptık. Bu sıralar çok yalnızım. Korkuyordum çünkü. Her ne kadar şımarık bir çocuk olsa da Emre benim yüzümden arkadaşlarından ayrılmak zorunda kalmıştı. Onların varlığı bana iyi geliyordu. Ama onlara zarar vermek istemiyordum böylesi daha iyi olmuştu.

Dediklerinde haklıydı. Beni yaratan Rabbim beni çok iyi tanıyordu. Bir sınav içerisindeydik. Daimî bir yaşam için ama bizler bir masal gibi geçici olan yaşam için sonsuzluğumuzu kendi elimizle yıkıyorduk. Göz kapayıp açıncaya kadar geçmiş olan yaşamımız için.

Canım yanıyordu. Çocuktum. Belki ona karşı güçlü durdum ama her gözümü kapattığım an yaşadıklarım aklıma geliyordu. Korkuyordum. Yeterince yalnız kalmıştım. Dertleşmeye ihtiyacım vardı. Rabbimle konuşup içimdeki dertleri dökmek için abdest aldım. Huzura ihtiyacım vardı ve öğle namazını kıldım. Secdeye kapanıp, Rabbimle konuşup dua ettim. İyi gelmişti bana yalnız değildim biliyordum ama unutuyordum ama artık bunu kendime sık sık hatırlatacaktım. Rabbim her an benim yanımda...

~~~•~~~

Kimliğimde yazan İslam yazısı derste öğrendiğim şekilde kalmıştı hep. Bugüne kadar üstüme düşen sorumlulukları yerine getirmemiştim. Benim düşüncelerimi değiştiren kız sayesinde dinime daha çok yakınlaşmış ve Rabbimle gerçek anlamda tanışmıştım. Yalnız olmadığımı kalpten hissetmiştim. Her şerde bir hayır vardı ve benim şerrim olan Hasan Karahan benim dinimle tanışmama vesile olmuştu.

İnternet ve aldığım kitaplardan araştırma yaparak öğrenmeye çalışıyordum dinimi. Kendi benliğimi öğrenmek adına öğrendiğim bilgiler bana iyi geliyordu. İlk ayette olduğu gibi okumayla başlıyordum. Kuran'ı Kerim-i okumayı öğreniyordum. Biliyordum ama hakkını vererek en iyi şekilde öğrenmek istiyordum. İçimdeki sesleri dinlemeyi azaltmıştım. Sürekli beni yıpratan düşüncelerden uzaklaşmayı başarmıştım. Okumayı söktüğümdeki heyecanı yeniden tadıyordum. Etrafıma baktığımda aslında onun varlığına delil olan, gökyüzü, ağaç, insan... Rabbimin varlığını hissediyordum. Sade sözde bildiğim şeyleri kalbime işliyordum. Huzurluydum ve bu duygunun getirdiği mutluluğun tarifi yoktu...

Kaplumbağa gibi hep kendi kabuğunda yaşayan biriyim. Yaşıtlarımdan farklılığım ve ruhuma işlenen yaralar beni yalnızlığa iten en büyük etkendi. Okulda ve mahallede arkadaşım yoktu. Şimdi ise korkuyorum. Ben bu hayattan annemin yaşamını çalmıştım. Benim yüzümden başkaları zarar görmemeliydi. Bunu kaldıramazdım. Yeterince acı çekiyordum annemin yokluğuyla. Mehmet Abi babası gibi değildi bunu biliyordum. Ama yine de benim hayal kırıklığımdı. Ben yalnızdım ve onu abim olarak gördüm. Mecbur olduğumuz hayatımız birbirimize düşman kılacak bizi biliyorum. Yine de elimizden bir şey gelmeyeceğini de. Hiçbir suçumuz yok belki ama biz birbirimizin imtihanıyız. İleride ne olur bilmiyorum. Ne kadar çabalasam da kaderimiz kalemle yazılmıyor ki ben silgiyle silebileyim. Hiç yaşanmadan yok edebilmeyi çok isterdim. Güçlü müyüm hayır. Ama baş edecektim. Hasan Karahan'ın gözündeki hırsı gördüm. Kendimi ne kadar kandırmaya çalışsam da dediklerini yapacağını biliyordum...

👣👣👣👣👣👣👣

(3 yıl sonra)

Ebral;

Hayatımdan üç yıl geçmişti. Liseye başlamıştım. Babamın ısrarı sonucu özele gitmek zorunda kaldım. Ben dinimin vazifelerini geçen üç yılda elimden geldiğince öğrenmiş ve uygulamaya başlamıştım. Kapanmıştım. Neden kıyafetlerimize ya da paramıza göre insan sayılıyorduk. Bunu anlamıyordum. Benim kötü düşüncelerimi ve pisliğe bulanmış hayatımı cebimdeki para örtebilir mi? Ya da kapalı olduğum için giydiğim kıyafet benim düşüncelerimi ve masumiyetimi örter mi? İnsanları belli bir kalıplara sokmak benim için komik bir durumdu. Her birey hür istediği kıyafeti giyip ailesinin sağladığı zenginliği kullanabilir. Bu durum bizi kimseden üstün ya da eksik kılmaz.

Sınıf arkadaşlarımdan beni kıyafetim için yargılayan da vardı beni savunanlar da. Hiçbir şeyi takmayıp kendi halinde olan kişiler de vardı. Kimseyle arkadaş olmadım. Emre'yi unutmamıştım. Ve tekrarlanmasını istemiyordum.

Babam bilmiyordu Yakup'u ve ona anlatamıyordum. Onunla çok iyiydi araları. Onu çok seviyordu babam bu yüzden gerçek yüzünü göremiyordu. Ona bir şey olmasına dayanamazdım. Bu yüzden susmuş ve olacakları bekliyordum çaresizce. Düşüncelerim ve korkularıma rağmen hastalığım eskisine göre iyiydi. Vücudum gelişmişti ve beyin yaşıma ayak uydurabilmiştim.
----
Sabah namazımı kılıp annem için Yasin okudum. Gökyüzünü izliyordum. Güzelliğinde kayboluyordum. İçimdeki sıkıntıyı hayra yormaya çalışıyordum.

Babam erkenden çıkmış olmalıydı. Hazırlanıp şoförü bekledim. Gelmişti ama bir garipti. Ya da ben içimdeki kötü histen dolayı her şeyi olumsuz yargılıyordum. Daldığım için fark edememiştim ama camdan dışarıya baktığımda okul yolundan farklı yönde ilerlediğimizi fark ettim. İçimden ettiğim dualarla korkumu yenmeye çalışıyordum. Panik yapıp ona belli etmeden bir şey anlamamış gibi babama konum atmıştım. Tek duam onun telefona bakmasıydı.

Korkuyla geçen yolculuğun sonunda beni karşılayan sürpriz Yasemin Teyze olmuştu. Korkum azalsa da şaşkınlığım fazlaca vardı. Arabadan indiğimde Yasemin Teyze bana sarılıp ağlayıp, özür diledi. Anlam verememiştim. Korku tekrar pençesini bana geçirmişti. "Babama bir şey mi oldu?" beni duymuyordu. Sıkıca tuttuğu kolumdan beni çekiştiriyordu. Gitmek istemiyordum. Ama ona gücüm yetmiyordu. Canım acımıştı. Ve bana karşı tek bir açıklama yapmamıştı.

Evin içine gelmiştik. Kolumu gevşetmedi. Çabalamıştım. Gücümün yettiğince ona karşı koysam da işe yaramamıştı. Giyinme odasına geldik bir eliyle beni tutarken diğer eliyle aldığı kıyafetleri üstüme tutuyordu. Açık mavi kısa olan elbisede karar kıldı ve kolumu bırakıp, "Açıklama yapmaya zaman yok çabuk hazırlan malısın." sorularımı duymuyordu ve cevaplamadığı sürece elbiseyi giymeyeceğimi ona kanıtlamıştım. Pes etmişti. "Peki elbise giyinmesen de olur" deyip yine koluma yapışıp beni çekiştirdi. Bağırmaktan boğazım ağrımıştı beni dinlemiyordu. Üst kata çıktık zorla beni Mehmet Abinin odasına getirmişti. Kapıda korumalar vardı. Korkuyordum. Emir verdi korumalara çekildiler ve kapıyı açtı Yasemin Teyze. Beni odanın içine fırlattı. Düşmekten son anda kurtulmuştum. Ne olduğunu anlayamadan o çıktı ve kapının kilit sesi duyuldu.

Arkamı döndüğümde bir enkaza bakmıştım. İçimden geçen sesi susturup kapıya koştum. Ben kapıyı yumruklamaya başladım. Elim kanayana kadar devam ettim. Korkuyordum ama o günün geldiğini biliyordum. Bu olamazdı yalandı bu yüzden yalanlanmaya ihtiyacım vardı. İçimden fısıltıyla geçen cümleyi Mehmet Abi'ye yönelttim. Abi dememle gülmeye başladı. Gülmesi gittikçe şiddetlenmişti ve benim sinirlerim iyice zıplamıştı. Bağırdım ama susmadı. Üstüme yürümeye başladı ve ondan kaçmak için geri geri gitmeye başladım. Bakışları çok ürkütücüydü. Sırtımın duvarın soğukluğuyla buluşunca anladım. Kaçacak yerim kalmamıştı.

Gözlerinden korkuyordum. Kolumu Yasemin Teyze'nin morarttığı kolumu oda sıkmaya başlamıştı. Yine o gıcık gülüşü peydahlandı. "Birazdan evleneceğiz ve sen bana abi diyorsun. Komik değil mi Ebral? Kocana Abi diye hitap etmen bence çok komik." gülmesi şiddetlendikçe kolumu iyice sıkıyordu. Duyduklarımı algılamam biraz uzun sürmüştü. Çok iyi bildiğim ve benim için yazılmış olan sona geldiğimi kabullenememiş. Ve bu sefer gülen taraf ben olmuştum. "Çok komiksin ve espri anlayışın berbat. On dört yaşındayım ben..." Sözümü kesen o olmuştu. "Yaşın hiçbir önemi yok birazdan evleneceğiz."

Bu imkânsız diye bağırıp kolumu ondan kurtardım. Ona vurdum bu imkânsız ben çok küçüğüm bu olamaz, hıçkırıkla yere çöktüm. Olacağını biliyordum. Kalbimin üstüne damgayı uygulayan adam başaracaktı. Bunun olmasına izin veremezdim. Ben o zamanda ciddiye almadım onu kanımın gerçekliğine tezatla ona inanmadım. Bu olmayacak diye bağırıp kapıyı yumruklamaya başladım. Kanun var zorla beni evlendiremezsiniz yaşım ben çok küçüğüm.
Kendi isteğinle evleneceksin Ebral. Yaşın önemi yok Hasan Karahan için yaş önemsiz. Tokat attım.
-Bu olmayacak asla olmayacak isteyeceğimi nasıl düşünürsün. Ben senin bu kadar aşağılık insan olduğunu bilmiyordum. On dört yaşındaki bir çocukla evlenmeyi isteyecek kadar zavallısın sen. Babanı neden durdur muyorsun?

Pencereye yaklaştım. Kaçmak istiyordum. Ben özür dilerim Allah'ım şu an canımı al. Aşağılık herifin söylediği sözler yankılanıyordu kulağımda. Çıldırmak üzereydim. "Sakın ölmeyi düşünme bu bizim sonumuz olur." Deyip beni yakaladı. Sımsıkı tuttu. "Sakın kaçmaya çalışma Ebral seni bu şekilde koruyabilirim. Eğer sen gidersen bizim sonumuz olur."

-Sana inanmıyorum. Beni koruyamazsın. Ben on dört yaşındayım. Babanın söyledikleri halen kulağımda. O zaman on bir yaşındaydım. Ben onun işkencelerine dayandım. Sende dayanmalısın beni bırak. Gideyim. Ben istemiyorum. Korkuyorum. Beni yaşarken öldürme lütfen. Eğer öldürmek istiyorsan bunu gerçekten yap. "

Beni bıraktı. İkimizde ağlıyorduk. Oda tehdit ediliyordu. "Mecburum" diye bağırdı. Canı çok yanıyordu. Dayanamamış ve acısını unutmak için duvara yumruğunu vurdu. Ve tekrarladı çok şiddetli vuruyordu. Duvar onun kanıyla renk değiştirmişti. Onu durdurmak için çabalasam da gücüm yetersizdi ve kapıyı açmıyordular bir türlü. Bağırdım. Ne komik bir durumdu yardım istedim hayatımın boynuna ip geçirmiş cellatlarımdan. Benim idam sehpam olan kişi için.

Kilit sesinin ardından içeriye Hasan Karahan girdi. Onu görmek benim tüm gücümü kırmıştı. Yere çömeldim. Ayakta duracak gücüm yoktu. Onun kulağına söyledi zehirli sözlerini, bırakmıştı Mehmet Abi duvarı yumruklamayı. Onunla aynı havayı solumak istemiyordum. Çömeldiğim yerden kalkıp odadan çıkmak için kapıya yöneldim. Takım elbiseli adamlarından biri kolumu tuttu. Hasan Karahan'ın adımı zikretmesi midemi bulandırmıştı. "Babanı seviyor musun? Hatırlıyor musun o evi? " Baban seni çok seviyor ve onay vermedi. Sen peki babanı seviyor musun? Zeki kızsın ve eğer bugün bana sıkıntı çıkartırsan ve babanı ikna etmezsen baban karısıyla kavuşmuş olur. Ve onu öldüren sen olursun. "deyip gitti.

Vücudum titremeye başlayınca içimden dua okumaya başladım. Babamın katili olamazdım. Evet de diyemezdim. İki türlü de katil olacaktım ya kendimi öldürecektim ya da babamı. Başım dönüyordu. Mehmet Abi koluma girdi. Berbat durumdaydım. Ben evlenemezdim ben küçüğüm ben evlenemem gerçek olmasa da bu yükü kaldıramazdım. Babamın çığlık sesleri işkenceler aklıma geldikçe çıldırıyordum. Renkler siyaha hapis oluyordu ve bilincimi açık tutmak çok zorlaşıyordu...
Uyandığımda her şeyin kâbus olmasını diledim ama değildi gerçekti. Babamın feryatlarını bana görüntülü izleten cani herif keyif alıyordu tüm bu olanlar onun için eğlenceydi.

Babamı yaşatıp kendimi öldürmüştüm. Diri diri toprağa gömmüştüm çocukluğumu. Babam ekrandan bağırıyordu yapma diyordu. Annemi özlediğini ve onun hatasını olduğunu söyleyip bana engel olmaya çalıştı. Ama yapamazdım. Hayır kokan evet lafı çok cılız çıkmıştı. Babam ağlayarak benim yerime hayır diye bağırmıştı. Kelimeler yok ki beni anlatacak... Çaresizliğimi anlatacak kelime yoktu. Babama yapılan işkencenin bitmesi gibi bizi evlendiren adam evladına kavuşmuştu. Artık burada daha fazla durmak istemiyordum. Duvarlar üstüme geliyordu. Elimde bulunan evliliğimizin kanıtı olan evlilik cüzdanının tüm sayfalarını kopardım kızgınlıkla. Buradan gitmek istiyordum. Etrafımdaki insanlara zarar vermek istemiyordum...

Eve gitmek için hareket ettim ve beni durdurmak isteyen adamlara muhatap olmayıp, Hasan Karahan'a: "Sadece evlenmeye evet dedim ne senin yüzünü nede oğlunun yüzünü görmek istiyorum. Eğer babama bir şey olursa kendi canıma kıyarım. Onu buraya getir yaparım canıma kıyarım diye bağırdım."

....

Babam bana sarılıp ağladı ve bende kendimi sıkmayı bıraktım. Morluklar içinde ve kana bürünmüş olan yüzünü öpüp sarıldım. Özür diliyordu ama bu özürle geçer miydi ki? Soyadım, çocukluğum düzelir miydi ki ve ben bu nefretle yaşayabilir miydim?

👐👐👐👐👐👐

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top