~8~
Ebral;
Ders bitmişti ve beni alması için okulun önünde Mehmet Abiyi bekliyordum. Yanımda beliren gölgenin sahibini tahmin etmek hiçte zor olmamıştı. Yanından ayrılmak için adım atmışken, Emre'nin ayağına takılmıştım. Düşüyorken beni tutar gibi yapıp geri çekilmişti uyuz. Yere düştüm ve geride kalır mıydım asla. Ayağı kalkıp onu ittim tüm gücümle o da düşmüştü. Arsızdı gülmeye başladı.
Telefonumun çalmasıyla dikkatimi telefona yönelttim. Bilinmeyen numaraydı. Kapatacaktım ki Emre telefonu elimden çekip, cevapladı. Koluna sertçe vurdum ama alamadım boy farkından dolayı. Emre'nin gülme sesi okulda yankı yapmıştı. Silah sesiyle ikimizde yerimizden sıçramıştık. Ses telefondan gelmişti ve onun şaşkınlığından faydalanıp hemen elinden aldım telefonu, kim olduğunu merak etmiştim ve korkmuştum. "Baba" sesi çıkmıştı ağzımdan çok kısık ve dağı delecek şiddette. Emre'nin görüntüsünün netliği azalıyordu. Ona belli etmemek için Emre'ye " senin gibi arsızın biri şakanın ayarını fazla kaçırmış" deyip yanından seri adımlarla ayrıldım.
Sinirlendiğimde verdiğim tepkiyi bildiği için Emre beni takip etmemişti. Telefonumun tekrar çalmasıyla, rahatsızlığım artsa da cevap verdim. Mehmet Abi'nin babasıydı arayan, beni okuldan alacağını söyledi ve silah sesinin nedeni yanına gittiğimde anlatacağını söyledi. Rahatlamıştım. Çantamdan çıkardığım ilacı içtim. Telefonuma gelen mesajla okulun önüne doğru ilerledim. Beni almaya gelen arabanın modelini mesaj sayesinde biliyordum. Arabaya bindiğimde, içimde tarifsiz pişmanlık duygusu belirdi. Altıncı his dedikleri şey bu olmalıydı. Kaçırılmadan evvel hep aynı duyguyu hissetsem de bir şey yapamıyordum.
Yakınım gibi görünen bu adam niye beni kaçırsın ki düşüncelerimin nedeni silah sesinin bıraktığı şüphelerdi. Telefonuma taktığım kulaklıkla Mehmet Abiyi aradım. Mehmet Abinin söyledikleriyle şaşırabilirdim ama başıma dayalı silahın soğukluğu daha etkileyiciydi. Sertçe kulaklığımı çekmişti. Telefonu elimden aldı manyak adam. Sinirli şekilde bakışlarımı adama sundum ama yanımdaki mahlukatın keyfini yerine getirmişti bakışlarımdaki korkusuzluk. İlacın etkisi dilime vurmuştu. "Vur korkmuyorum, incem arabayı hemen durdur "dedim. Tam ona cevap verecekken Yakup Amca, telefonumu işaret ederek, "Eğer belli edersen küçük hanım, babanı sevdiceğine kavuştururum." Demesiyle sinir kat sayım fırlamıştı, eğer sinirimi ölçen termometre olsa patlardı. Arayan Mehmet Abiydi. Yardım isteyemezdim, soğuk bakışları belli olmuştu. Aslandan kaçan ceylanın timsaha sarılması gibi olurdu. Ve ben aslanı seçtim asiydim ve ondan korkmuyordum. Bunu göstermek için yalan söylemiştim.
Başıma dayalı tabanca hiç umurumda değildi. Beni öldürmeyeceğini biliyordum. Babam için arabadan atlamamıştım. Bir kerelik verilen mola dışında beş saattir yoldaydık. Telefon gelmişti ve bana olan bakışları başımda duran tabancadan daha soğuktu. Beş saat yere bırakmadan silahı doğrulttu başıma. Bahçesine anne eli değmiş olan, güzel ve samimi bir yere gelmiştik. Merak etmiştim. Kolumu sıkıp beni sürükledi. "Yürüyebiliyorum canımı acıtıyorsun hayvan herif" dememle eliyle çenemi sıktı. Susmadım inadına konuştum. İçeriye girdik. İçereside dışarısı gibi çok güzeldi. Üst kata çıktık. Alt katla alakası yoktu. Cennet ile cehennemin birleşimiydi. Odalar ve her odadan gelen çığlıklar, kulaklarımı kapayıp takip ettim.
Kapıyı açtığında karşılaştığım manzara karşısında ne tepki vereceğimi bilmiyordum. Eskimiş beyaz duvarları renklendiren kırmızıların boya olmayacağının bilincindeydim. Oda oldukça genişti. Birçok raf vardı. Düzenliydi. Bıçak tarzı aletler bir raftaydı, zincirler, kerpeteni anımsatan değişik aletler, şişeler çok fazlaydı ve içinde ilaç olmadığı kesindi. Hastaneyi andıran hasta yatağı vardı. Örtü kırmızıydı ve et kalıntıları vardı. İçim ürpermişti biz buraya neden gelmiştik.
Beni içeri itti.
-Eserimi çok beğendin. Atalarımdan kalan bir miras. Masalları çok seversin değil mi? Yakup sadece bir masal kahramanı. Gelinim seni daha fazla kandırmak istemedim. Ben Hasan KARAHAN'IM. Yer altı dünyasının lideriyim.
-Gelinim? Bana neden kendini açıklıyorsun. Babama bunları söyleyebilirim. Ve benim canımı acıtarak başaramazsın. Beni susturamazsın.
-Gelinim olacaksın. Bunu aklının bir köşesine kazısan iyi olacak senin için. Senin kaderin Mehmet. Ve buna göre hareket kimse ölmesin boş yere. Ben bunu başaracağım. Belki bir insan değilim ama benimde yaşama tutunduğum bir şey var. Ben parayı çok seviyorum.
-Güzel bir plan ama benim senin gelinin olacağım kanısına nerden vardın. Senin gibi pislik birisine beş kuruş kazandırmamak için gerekirse kendimi öldürürüm.
-Beni tanımıyorsun. Eğer Yasemini korumak zorunda kalmasaydım. Beklemek zorunda kalmazdım. Senin işine ben bakardım. Ama bunu yapamıyorum. Mehmet sözünü tuttu. Ve sende benim istediğimi yapacaksın. Çünkü buna mecbur kalacaksın. Karşında her türlü boktan iş yapan bir adam var. Her bir adımının gölgesi ben olacağım.
Kolumu sertçe tuttu. On bir yaşında bir çocuktum ne yapabilirdim. Sertçe yüzüne bakıp, tükürdüm. Tokat yedim ve canım acımasına rağmen gülümsüyordum. Kolumdan sertçe tutup beni pis yatağa fırlattı. Hızlı bir şekilde doğruldum ve o benim ona zarar vereceğimi düşünmediği için rahat bir şekilde alet seçiyordu. Hızlıca yatağa yakın olan raftan adını bilmediğim alete uzandım, elimi kesmesine rağmen almayı başardım. Onun dikkati bana nasıl işkence edeceğindeydi. Beklemediği hamleyi yapıp ona fırlattım. Kimseyi öldüremezdim bu yüzden ayağına denk getirdim. Acıyla kıvranıp bana küfürler savurdu ve adamlarına bağırdı.
Her şey çok hızlı oldu. Yatağa bağlandım. Ve onu kızdırmıştım. Bilmediğim aletler ile kolumu kan gölüne çevirmişti. Ona gülerek bakıyordum. Canım çok yanıyordu ama asi kişiliğim ona kazanma fırsatı vermeyecekti.
Gelini olacağım için kemiklerime dokunmamışmış. Kollarım ve bacaklarımda açtığı izler geçmeyecek ve iz kalacaktı. Gülüyordum. Ve şişelerden birini aldı ve yaraların üstüne döktü. Acının tarifini yapamazdım yine de dayanmış çığlık atmamıştım.
-Yaşına göre oldukça dayanıklı çıktın. Senden büyük adamlar şimdiye çığlık atıp feryat koparmaya başlamıştı. Bugün seni bu küçük yaralar için buraya getirmedim. Sen benim malımsın. Ve bunun kanıtı olan izi yaptığımda istesende benden kaçamayacaksın çünkü tek kurtuluşun ben olacağım. Buna dayanabilecek misin?
Söylenmelerim boğuk bir şekilde çıkıyordu. Üstümü yırttığında korkuyordum. Suskundum. Ona karşı büyük bir nefretim vardı benim ona ne zararım olmuştu. On bir yaşında bir çocuktum. Gözlerinde hiçbir acıma duygusu yoktu. Korkuyordum. Delice aklımı kaybetmek üzereydim. Elinde bir demirle geldi. Elinde eldiven vardı. Ateşte kızdırmıştı. Satılık bir mal gibi damgalanacaktım. Ve bunu önleyecek gücüm yoktu. Elindeki çipi gösterdi.
-Sana düğün hediyem, bu seni hayatta tutacak. Senin ısınla çalışacak ve sen öldüğünde o da yok olacak böylelikle Mehmet koltuğuma kolay bir şekilde sahip olacak. Yanına her erkek yaklaştığında bu damgaya bak sen benim malımsın diğerleri gibi.
Ben senin malın değilim diyemedim. Ben bir bireyim ve seninle bir alakam yok diyemedim. En önemlisi, "Yapma canım acıyor" diyemedim. Hiçbir şey. Her kelime boğazımda düğümlendi. Elindeki demiri kalbimin tam üstüne bastırdı. Acıyla bu sefer bağırdım. Etimin kokusu sardı odayı. Ve o yaranın üstüne bir sıvı döktü ve ben acıya daha fazla dayanamayıp, cılız sesimle hayır diye haykırıp karanlığa teslim oldum...
🎶🎶🎶🎶🎶
Mehmet'ten
Tohumun büyüyüp toprağı aşmak için uğraştığı çabayı gözlerimi açmak için kullanıyordum. Sesler yaşlı dedenin kulağından yansıyor gibiydi. Sonunda başarmıştım. Gözlerim yabancılık çekmişti ışığa, kokunun bardaki ter ve alkol kokusundan daha iyi olduğu kesindi. Makina seslerinin ritmiyle yavaş yavaş sesler geliyordu. Üşüyordum. Etrafımda beliren doktorla kesinleşmişti hastanede olduğum.
Beyindeki çatlağa arkadaş olarak vücudumun bazı yerlerindeki kemikler eklenmiş. Gerisi teferruat, pekte anladığımı söyleyemem. Ağrı ve yorgunluk hariç iyiydim...
🍃🍃🍃🍃
Sonunda üçüncü evim olan hastaneden taburcu olmuştum. Evde dinlenmeye devam edecektim. Mumyanın bir tık altında olan vücudumda özgürlüğüne kavuşmuştu. Annemin yemekleriyle hemencecik eski sağlığıma kavuşurdum. İki hafta bana çok uzun gelmişti. Arkadaşlarımın ziyaretleriyle can sıkıntım azda olsa geçiyordu. Rüyamın en güzel yerinde, düşürülen eşyayla uyanmak zorunda kaldım. Çığlık atmam bir oldu. Kim olsa korkardı. Fen dersinde kankim olan iskeletin deriyle kaplanmış, gözleri yuvalarından çıkacak gibi ve morarmış haliyle karşımda duran asi patronum ödümü koparmıştı. "Çok bir şeyim yok ya bu kadar üzülmene gerek yoktu." dedim. Cevap gelmedi çok suskundu. Bir şey demeden odadan çıkıp gitti. İki hafta içinde ne olmuş olabilirdi ki bu kız bu hale gelmişti. Elinde kelle paçayla gelen anneme, yüzümü buruşturarak baktım. Kadın başka bir şey getirmiyordu. Püre halinde kelle paça sabah, öğle ve akşam içim dışım kelle paça olmuştu. Rüyalarıma bile giriyordu. Anneme Ebral'ın neden bu hale geldiğini sormuştum hemen. Annem onun kaçırıldığını söyledi. Sövdüm kendime onu koruyamamıştım...
Ebral bana karşı çok soğuk davranıyordu. Benim ona davrandığım gibi. Bir suçlu arıyoruz ve o beni seçmişti. O iyi olacaksa ben suçlu olurdum ve onu okuldan almadığım için suçluydum. Geçen zamanla birlikte çatlak kemikler kaynamıştı alçı sayesinde ama alnımdaki yaranın izi kalıcıydı. Ders notlarını ikizler getirmişti. Ricayla sınıfımdan almıştılar. Yaklaşan finallerden dolayı ders çalışıyordum. Babamın isteğiyle, araba süremesem de Ebral'i okula yine ben bırakıyordum. Sabahın erken saatlerinde kalkıp hazırlandım. Murat Abiyle beraber Ebral 'in evine gittik. Ebral 'in arabaya binmesiyle okula yöneldik hemen derse geç kalmak istemiyordum. Ebral 'in okulundan sonra Murat Abi beni bırakmak için üniversiteye yol aldı.
Ebral 'in okulundan çok uzaklaşmamıştık ben Ebral 'in çantasını arabada unuttuğunu fark ettim. Geri döndük ve ben yetişmek için hızlı hareket ettim. Sınıfına girmek üzereydi ben adını seslendim ama duymadı. Ondan hızlı davranıp yanına geldim ve beni fark etmesi için kolundan tuttum. Ebral 'den duyduğum ağlama sesiyle kolunu sıyırdım. Karşılaştığım manzara hiç iç açıcı değildi. Kolundaki kana bulanmış sargıyı çektim; sadist kızların kolunda bulunan çiziklerden daha derin yara izleri vardı. Yaptığım küçük dokunma yarayı kanatmıştı. Revire götürmek istedim ama o akıllıydı bu yarayı nasıl açıklayacağını mırıldandı. Sanki yaşadıklarını tekrar yaşıyor gibi gözlerinde acı vardı.
Onu okuldan çıkartıp birlikte eczaneye gittik. Eczaneci kızdan aldığım bilgiler doğrultusunda pansumana yardımcı olacak şeyleri aldım. İnatçıydı ve doktora gitmek istemediği için onun yarasını ben sarmak zorunda kalmıştım. Göz yaşlarıyla onun yarasını sarıp bunu yapan kişiye bolca sövdüm. O çok küçüktü nasıl kıyabilmişti. Nasıl bir insandı. Okula gitmek istememişti. Ve yalnız kalmak istiyordu onu evine bıraktım. İlk dersi kaçırmıştım ikinci derse yetişmek için yola çıktık. Her ne kadar ders dinleyecek kafada olmasam da. O kolundaki yaralar bir gün iyileşecekti ama ileride kalbine daha ağır yaralar kazınacaktı babam yüzünden ve onun kuklası olan ben onun ruhuna ilacı olmayan yaralar açacaktım...
Dersim bitmişti. Pek bir şey anladığım söylenemezdi. Kantinde ikizlerle buluştuk. Durgun halimi onlar kazadan dolayı sanıyordular. Kerim halen daha çok endişeliydi. Üstüme titriyordu. Aynı annem gibiydi. Ödev hep ona kalmıştı. Bu yüzden mahcuptum. Teşekkür edince kızdı bana, sağlık daha önemli dedi. Baya sohbet ettik. Sohbetimizi bölen benim telefonumun melodisi olmuştu. Arayan Murat Abiydi. Murat Abi'nin önemli işi olduğu için Ebral'i okuldan ben alacaktım ve aramızda kalacaktı. Zaten Ebral okulda değildi. Bu yüzden ona sorun olmayacağını söyledim...
Huzursuzdum ve onu yalnız bıraktığım için pişmandım. İkizlerden ayrılıp onun yanına gitmek için taksiye bindim. Evine vardığımda, taksiden ineceğim sıra babamı gördüm. Ve ardından kapıda hayalet gibi beliren Ebral vardı. Şaşırdım babamın ne işi olabilirdi ki? Babasını evde olmadığını biliyordum. Ebral koşmaya başladı. Babamın beni görmesi umurumda değildi arabadan indim. Ona az kalsın araba çarpıyordu. Son anda yetiştim. Neden bunu kendine yapıyordu?
"Beni bırak iyiymişsin gibi davranma. Sende yalancısın. Ben ölmek istiyorum. Suçlusu sensin senin ailen. Ben seni hep abim olarak gördüm bana bağırıp kızsan da küsmedim. Babamı bile affettim seni affetmeyeceğim bırak beni. Ben kendi ölüm sebebim olmak istiyorum. Çocukluğumu kendi ellerimle öldürmek istiyorum. Babanın pis oyunlarına alet olmak istemiyorum. Bize ait bir kuruş bile ona ait olmasını istemiyorum. Senin karın olmak istemiyorum. Ben daha on bir yaşındayım. Evet yaşımdan büyük davranabilirim ama benden bu kadar. Seni affetmeyeceğim eğer beni bırakmazsan Her şeye rağmen sana dargın gitmem lütfen beni bırak. Bunu yapacak cesareti bir daha bulamayabilirim. Bırak beni gücüm varken. Lütfen abi beni bırak" dedikten sonra bayılmıştı. Onu taşıyacak gücüm yoktu. Birlikte yere çöktüm. İçime bastım küçük bedenini hıçkıra hıçkıra ağladım.
Babamın elini omzumda hissettiğimde bağırdım "defol git yüzünü bile görmek istemiyorum senin oğlun olduğum için kendimden utanıyorum ama yine de mecburum mutlu musun ha diye" bağırıp kendimi zorlayıp ayağa kalktım. Eve kadar onu taşıdım. Çalışanlarla birlikte odasına taşıdık. Babasına haber verdim. Ve kaçırılma olayından dolayı kötü olduğuna dair yalan söyledim. Kaçırılması ve babamın yaptıkları üst üste gelmişti. Aklımdan geçirdiklerimin tekrarıyla bende devreler yanmıştı. Babası ve doktor gelene kadar başında bekledim. Onu Haluk amcaya teslim edip evden ayrıldım. Eve geçmek için taksiye bindim.
Babamın sakladığı silahın yerini biliyordum. Ona bu pisliği babam yapmış olmalıydı. Ve artık bu kadarı fazlaydı. Bu işe son verecektim. İkimizi de kurtaracaktım. Babam olan pislikten...
Aselisa35 ablam bölümü inşallah beğenirsin. ❤❤
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top