⁓53⁓

Bazen yazdığımız yazılar; konuşamadıklarımız, akamayan göz yaşları, sahte gülüşlerimiz, yüze takılan maskeyi yıkan 'gerçektir.' bazen de insana tatlı uykuyu tattıran güzel rüyadır. Gerçekleşmesi mümkün olmayan hayallerdir. Küçüklüğümden beri hep yazdım. İlk başta yüzünü bile bilmediğim annemle olan hayali aktivitelerimi yazdım. Ben yaşadıklarımı ve kurduğum hayalleri unutmaktan korktuğum için yazdım. Bir de yalnızdım. Tek arkadaşım olan kitaplardan esinlenip kendi dostum olup yazdım. Büyüdüm ve büyüdükçe artan dertlerim gibi defterin kalınlığı da arttı. Aslın da büyük bir korku bebek için tutulan günlük. Çünkü doğacak mı? Bilmiyorsun ve ileri de acı bir hatıra olarak kalsa da ben bebeğimin her anını yazdım. Mehmet, yazdıklarımı okuyarak kaybettiği anıları zihninde canlanacaktı...

Kötü anılarımı yazarken kurduğum hayaller ile farklı oldu. Babamın bağrışları, gülücükler oldu. İçim kan ağlayarak dediğim evet, gökyüzünü inleten hayır oldu. Yapamadığım her şeyi ben mutlu bir anı gibi yazdım. Damağımda tuz tadı bırakan gülümsemeyle. O yok ve ben o varmış gibi karaladım.

Ondan kaçışlarımı anlatan defter sonlarına doğru onsuz olduğum için nasıl yıprandığımı anlatıyordu. Hayat çok garipti bir defter yaprağı kadar olan ömrümüzle çok şey yapmak istiyorduk. Her şeyin olması için uğraşıyorduk. Bir yolcuyduk bizler ve yolun sonu yokmuş gibi çabalıyorduk. Uğraşıyorduk sanki hiç bitmeyecek gibi sanki önümüze engel olan duvarlar çıkmayacak gibi. Bende bu yolun yolcusuydum. Herkes gibiydim. Bazen dünyayı kucaklarken sanki hiç ölmeyecek gibi bazen de sanki ölüm kapımdaymışçasına davranıyordum.

Oğlum, dersler ve Rabbime olan görevlerimi yerine getirerek geçirdiğim zaman su gibi akıyordu. Ve benim yetiştiğim pek söylenemezdi. Çifte kumrular balayı için tatile çıkmıştılar. İşler için koşuşturma anında kuzumu sevgi evine bırakıyordum. Oğlum kardeşliğin ne demek olduğunu öğreniyordu. O yoktu ve onun görevlerini ben yerine getirmeye çalışıyordum. Onun gibi olamazdım ama elimden geldiğinin fazlasını yapıyordum. Bana ağlamayı yasaklamıştı. Bu çok zordu. Onu çok özlüyordum. Onu bekleyeceğime söz vermiştim. Beklerken kendi hayatıma devam etmemi ve kendimi yıpratmamamı istemişti. Bu kolay değildi. Bencil biri değildim. Onun için daha çok zordu. Oğluna yeni kavuşmuşken ona doyamadan ayrı kaldı. Bana baktığında gözleri yaşla dolan adamın, bakışları gülücük saçsın diye ben bekleyecektim. Belki yıpranıyordum. Belki onu özlüyordum, çok özlüyordum. Ama onun mutlu olması için ben asiliğimle tüm duygularımı bastırıyordum. Her an kapı çalacak ve benim evim onun kokusuna bürünecek, ben hep o anı hayal ederek bekliyordum...

Geçmişi değiştirmek mümkün değildi. İçimizde oluşan vicdan azabı insanı günden güne yıpratan bir hastalık gibi. Geceleri hep kabuslarla doluydu. Taşıdığı yük ağırdı. Geçmeyecekti ama hafifleyeceğini biliyordum. Bu yüzden onu anlıyordum. Dersler çok ağırdı. Kendim için verdiğim sözü gerçekleştirmek için çabalıyordum. Sevgi evlerini yakından takip ediyordum. Onlarda benim çocuklarımdı. Benden büyük olsalar da. Yaşadıklarımın üstümde bıraktığı etkilerinden dolayı evde çalışan yoktu. Temizlik ve yemek işi de bana aitti. Affan'ı bıraktığım zaman ve telefon aldığım zaman onlara bir şey oldu korkusu hep oluyordu... Korkak olmama rağmen cesurmuş gibi davranıyordum. Telefonda sesimi hep neşeli tutmaya çalışıyordum...

Onu gördüğüm zaman doya doya bakıp kokusunu içime çekiyordum. Bu yaptığım yanlıştı biliyordum. Güçlü olmalıydım. Düşünüyordum bu sayede kendimi frenleyebiliyordum. Eşi ölen, kayıp olan... Benim görme imkânım vardı. Onun yerini biliyordum. Kendime hâkim olmak için çabalıyordum. Yalnızlığım, belki de onu çok özlememe neden oluyordu. O benim her şeyimdi. Tek ailemdi...

💫💫💫

Uykusuz geçen günler ardından açıklanan notlarım yüzümü güldürmüştü. Mert Abigil tatilden dönmüştüler. Mert, Abisini ziyaretinden sonra oğlumla sürekli vakit geçiriyordu. Annelik çok farklı bir histi. Ve onun hep yanımda olmasını istiyordum. Onu daha iyi koruyabilmem için. İçim daha rahat oluyordu.

Burcu Abla beni denek olarak kullanıyordu. Ev işlerine ve yemek yapmaya yeni başlayan Burcu Abla, kocasına kıyamazken beni zehirlemekten hiç çekinmiyordu.

"Rabbim Affan'ın karısına sabır versin" diye söylenen Burcu Abla biraz haklı olabilirdi. Sağlığım söz konusuydu bu yüzden ona çok fazla söyleniyordum. Bu durum onunda hoşuna gidiyordu aslında. İğneleyici şekilde söylenmeyip eğlenerek beraber yapıyorduk. Ortalık biraz dağılıyordu. Beraber temizlik yapıyorduk bu sayede keyifli vakit geçiriyorduk ve faydalı oluyordu. Bu durumdan şikayetçi olan Hakan Abiydi. Kilo almaktan korkuyordu.

Eltim çok iyi biriydi. Bu konuda çok şanslıydım. Beni yalnız bırakmamak için uğraşıyordu. Ve bunu içinden gelerek yapıyordu. Onlar yeni evliydi ve ben onu kırmadan bahaneler üreterek gitmiyordum, birlikte vakit geçirmelerini istiyordum. En küçük bendim aralarında belki ama hayatın koynunda büyüdüm ben toprak kokusuyla. Bu yüzden erken yaşta olgunlaştım. Büyümeliydim. Yoksa ezilir ve daha çok acı çekerdim. Yaramı saranı beklemeden kendim sarmayı öğrendim. Yoksa o yara hiç iyileşmezdi. Ve ben ben olamazdım. Ebral olamazdım.

🎗🎗🎗🎗

Dört duvar içinde geçiyordu günlerim. Şanslıydım en azından nefes alıyordum. Dört bir tarafı toprakla kaplı bedenlerin, bedelini ödüyordum. Hep aynıydı. Pişmanlıkla kaplı boğucu hava, güneşin zar zor aydınlattığı bir ortam. Kendini hep üstün gören insanlar ve onların aksine alçak gönüllü mert insanlarla bir aradaydım. Hepsinin hikayesi farklıydı. Farklı hayatları bir araya getiren kitap gibiydi burası.

Düşünme fırsatım çok oluyordu. Söylene söylene yapılmış soğuk çay eşliğinde. Karımı ve oğlumu düşünüyordum. Bencilceydi. Benim teslim oluşum. Küçük kadınım omzundaki yükü hafifletmek yerine yük oldum. Hep yaptığım gibi kaçabilirdim. Onları da sürükleyip. Yüzüme taktığım maskeyle onlara karşı mutlu gözükebilirdim. Her gece akıttığım göz yaşlarımla geçmişle birlikte yaşayabilirdim. Bura da insan hep kendisi ile kaldığı için birçok şeyi düşünüyordu. Pisliğe bürünmüş bir çocuktum. Ve beni hayatın iyi yanıyla tanıştıran biri olmamıştı. Masal yoktu benim hayatımda mutlu sonla biten. Ve ben hep mutsuz oldum. Taki onunla tanışana kadar. Bana hayatı veren küçüğüme, hayatı zehir ediyordum. İşe yaramayan, başkalarının tasmasına bağlı geçen günleri, dört duvar arasında onsuz kalarak ödüyordum. Benim suçum neydi? Sevilmek istemek suç muydu? Babamın kuklası olmanın bedelini onun gibi canlı bir şekilde gömüldüğüm dört duvar arasında bedel ödüyordum. Masum muydum? Hayır çünkü ben çok korkak ve güçsüz biriydim. Babamın emirlerine boyun eğdim. Onun kadar suçluydum.

İştahım kapanmıştı. Ebral gibi gittikçe zayıflıyordum. Gücüm azalıyordu. Yıpranıyordum. Susuyordum, onlar için. Yaşamaya çalışıyordum. Zehir gibi lafları yutup, sabır diliyordum Rabbimden. Tektim arkadaş edinmedim hiç. Rabbim ile dertleşiyordum. Kazaya kalan onca yıl birikmiş namazlarım bana arkadaşlık ediyordu. Her şerde bir hayır vardı. Belki bu bencilce davranışım bana mutluluk getirirdi.

Onları görünce burada olduğumu unutuyordum. Havası değişiyordu. Ölü olan bu yer, baharla buluşup çiçek açıyordu. Zaman burada, takılıp ilerlemezken onların varlığında çok çabuk geçiyordu. Özlem, ateşe atılan odun gibiydi ve acısı hiç dinmiyordu...

💫💫💫💫

Namazımı eda edip ayağa kalktım. Yerime geçtim. Biraz uzanıp günün geçmesini bekleyecektim. İçim geçmişti ve beni uyandıran bağrış sesleri olmuştu. Uyandığımda, kendini koğuşun ağası sanan adam ile çok yakın olmasam da bana iyi davranan Hasan Amca kavga ediyordular. Hasan Amcanın yüzü kanlıydı. Korkularından kimse ayırmıyordu. Baya uyumuş olmalıydım. Adam ayakta zor duruyordu. Ben atıldım ortaya. Adam ölecekti yoksa. Gardiyanlar, parayla çalıştığı için gelen giden olmamıştı...

Ne şehittir ne gazi boş yere gitti Mehmet. Ortaya atılmamla şişlenmem bir oldu. Nerden çıkardı anlamamıştım. Korumak isterken yaralanan taraf ben olmuştum. Kıyamet koparken izleyici olan gardiyanlar sonunda gelebilmişti. Vücudum alışık olduğu için ağrıyı pek hissettiğim söylenemezdi. Beni şişleyen Hasan Amca olmuştu ve mahcuptu bu yüzden koluma girmişti. Üzgündü. Revir tarzı bir odaya gelmiştik. Doktor kanı durdurmaya çalıştı ama imkanlar yetersiz olduğu için beni hastaneye sevk etti. Ağrımın azalması için serum takmıştı ve serumu takan hemşirenin bakışlarına kıl olmuştum. Birkaç polis eşliğiyle yürümeden sedyede taşındım. İçimde tuhaf bir his vardı. Polis eşliğinde gidiyordum. Yapılan iğne ile uykum gelmişti. Bilincim kapanırken, polislerin sesleri geliyordu.' Amirim operasyon tamam'...

Gözlerimi yavaşça açtım. Başım ağrıyordu. Olanlar yavaş yavaş zihnimde canlanıyordu görüntüler. Eski bir odadaydım. Tektim. Ayağı kalkıp gitmek istedim. Başım belada mıydı? Doğru mu hatırlıyordum bilmiyordum. Canımın yanmasına rağmen hızlıca yattığım yataktan doğrulup odadan çıkmak için ilerledim tabi kapının kilitli olma olasılığı yüksekti. Kapıyı açtım ve tam içeri girmeye çalışan kişiyle göz göze geldik... Karşımda en son beklediğim kişi vardı. Yer altının pisliğinden kurtardığım, benden küçük olan Zeynep vardı karşımda. Hemşire olmayı çok istiyordu ve ben ona bu imkânı sağlamıştım. Açtığımız işletme sayesinde özgürce para kazanabiliyordular. Yeniden başlamıştılar hayata. Sinirli bakışlarıyla yanıma gelip koluma girmek için hamle yaptı ama ben izin vermedim. Yatağı gösterip, en iyi yeteneği olan çenesini çalıştırdı. Bir ton laf eşliğinde yatağa doğru ilerledim. Neden burada olduğumu sormaya korktum. Çünkü her an sesiyle beni bayıltabilirdi.

Çok şükür tek o yoktu. Ama mekandaki tüm kadınlar buradaydı. Ve hepsi kendi aralarında konuşuyordu sanki yokmuşum gibi. Sonunda sabrım taştı ve bağırdım. Neden buradayım? Soruma cevap, "kaçırıldın" olmuştu hep bir ağızdan. Sanki çok normalmiş gibi yine konuşmaya devam ettiler kendi aralarında. Kapı vuruldu, zaten odada nefes alacak yer yoktu. İçeri sonunda işime yarayacak birileri gelmişti, Kardeşlerim.

Kızları dışarı çıkartan Mert, sayesinde rahat nefes almıştım. Hakan'a bakışlarımla sökülmesini söylemiştim. Konuşursam kendimi frenleyemezdim. Kızların hazırladığı operasyonla beni kaçırmıştılar. Zeynep, babasından nefret ediyordu. Ama bir sıkıntısı olduğu için babasını ziyarete geldiği gün beni görmüş. Hortlak görmüş gibi olduğu için babasının dikkatini çekmiş. Tevafuk, amir benim can tehlikemden dolayı korktuğu için beni çıkarmak için plan düşünüyorken, Zeynep'in meraklı yanı sayesinde ona ön ayak olmuş. Yakalanan adam tek değil ve ortağı henüz yakalanamamış. Zeynep'in babası kızına karşı olan mahcupluğunu ödemek için hemen kabul etmiş planı. Kavga planlı bir şekilde çıkarılmış. Canım yandı ama özgürdüm. Adım ve soyadım amirim sayesinde farklıydı. Bu yüzden bu sefer ki ölüşüm beni etkilememişti. Yaptığım iyilik sayesinde kurtulmuştum. Düşmanım vardı ama kimliğimi bilmiyordu. Sadece yüzümü biliyordu. Ebral'i gördü ama arkadaşına bunu söylemesi imkansızdı çünkü hemen yakalanmıştı. Ve kimliğim ve yüzüm farklı olduğu için beni yakalamaları zordu. Kızlara sağladığım özgürlük kadar acı çekmesem de onlara minnettardım ve ömrüm yettiğince onlara yardım edecektim.

💫💫💫

Affan'ımı uyuttum. Uykuya geçmesi uzun oluyordu. Saat geçti. Ama yapmam gereken işler vardı. Ortalığı temizleyip, derste çıkardığım notları temize geçerek tekrar etmiş oldum. Oğluma sarıldım ve yorgun olduğum için uykuya dalmam uzun sürmemişti. Güne kahkaha atarak başlamıştım. Çünkü oğlum benden önce uyanıp, sıkıldığı için beni gıdıklayarak uyandırmıştı. Yer değiştirmiştik ve ben onun tikli yerleriyle oynuyordum. Gülüş sesi odayı kaplamıştı.

Yüzümüzü yıkarken, birden su savaşına dönmüştü. Hızını alamayan oğlum duş başlığını da işin içine katmıştı. Hazır ıslanmışken onu banyo yaptırdım. Çizgi film açmıştım ona bende o oyalanırken kıyafetimi değiştirdim. İçi ısınması için kakaolu süt yaptım. Sütü sevmiyordu. Bu şekilde içirebiliyordum. O çizgi filmini izliyorken ben ortalığı topladım. Yemek yapmak için mutfağa geçtim. Onu tek bırakmamaya özen gösteriyordum. Çocuktu ve her an kendine zarar verecek bir şey yapabilirdi istemeden. Yemek yemesi babasına benziyordu. Bir türlü doymak bilmez ve yemek ayırt etmezdi. Paşamın karnını doyurdum zor olsa da. Bulaşıkları şimdilik bıraktım ve oğlumla birlikte eğitici aktiviteler yaptık...

Yorulan Affan uyumuştu. Uzun zamandır film izlemiyordum. Kendime pek vakit ayırdığım söylenemezdi. Kendim için kahve yapıyordum. Sanki o buradaymış gibi hissettim. Kokusundan onun varlığını anlıya biliyordum. Bu yüzden beni korkutmayı başaramıyordu. Onu özlediğim için bu şekilde hissetmiş olmalıydım. Kahveyi hazırladım ve arkamı dönmemle fincan yeri boyladı. Bismillah çektim ve ne yapacağımı bilemedim. Gülmeye başladım, saçları kırmızıydı ve uzundu. Kaşları aynı renkte boyanmış. Yetmiyormuş gibi bol gömlek altına sarı pantolon giyinmişti. En başta düşünmem gereken şeyi sona bırakmıştım. O buraya nasıl gelmişti?

Ağlayarak mutfağa giren Affan sayesinde yaşadığım şoku atlatmıştım. Affan'ı son anda durdurmuştu Emre. Yoksa yaralanabilirdi. Konuşamıyordum. Peruğu attığı için Mehmet, Affan onu görünce heyecanla baba diyerek bağırıp, ikimizin yapamadığını yapmış koşarak babasına sarılmıştı. Kokusunu içine çekiyordu Mehmet sanki bitecekmiş gibi. Öpüyordu şefkatle, sanki rüyadaymış gibi gerçek olduğunu hissetmek için içten öpüyordu. Ağladım. Ben hep hayal ettim ama şu an ne düşüneceğimi bilmiyordum. O kaçtı mı? Başı mı dertteydi bilmiyordum. Ve bilmek istemiyordum. O buradaydı... Onu çok özlemiştim. Ve onu çok seviyordum. Kendimden fazla.

O buradaydı karşımdaydı. Dikkatli şekilde ilerleyip yanına gittim. Sarıldım ona ve Affan'ıma. Ağlamaya başladım hıçkırarak. İçli içli. O çok zayıflamıştı. Az da olsa yediğim tüm yemekler düğüm olmuştu boğazımda. Elleriyle beni kavrarken onun kokusunu içime çektim. Özgürdüm ve güvendeydim. Olmam gereken yerdeydim. Çok özlediğimi şimdi daha iyi anlamıştım. Üçümüz sarıldık ve zaman durdu ve kalp atışlarımıza eşlik eden Affan'ın kahkahası sarmıştı etrafımı...

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top