⁓41⁓
RUBEYDA33 desteğin için teşekkür ederim😍😍
Yerdeki böceklere zarar vermemek için yere bakarak yürüyen ben, insanları yaralıyordum. Neden insanların hatalarını ben ödemek zorunda kalıyordum. Bilmiyordum. İsyan ya da sitem değil meraktı benimki. On yedi yaşındaydım henüz ve yaşadıklarım beni olgunlaştırmaya zorluyordu. Benim tek ailemin Mehmet olduğunu bir kez daha acı bir şekilde öğrenmiştim. Peki o beni istiyor diye ben gidecek miydim? Hayır benim aklım ve kalbim Mehmet'teydi. Ona ne olduğunu bulmadan hiçbir yere gitmezdim bunun için gücüm yettiğince karşı koyacaktım. Aldığım eğitimler işe yaramış ve beni zorla götürmek isteyen Mert'in silahı kendine patlamıştı. Onun sinirlenmesini sağlarken, gözlerimdeki yabancı göz yaşları görüş açımı engelliyordu. Hem kırgın hem de kalbim çok acıyordu. Ailemin yokluğu kalbimi parçalıyordu. Ve o yaşıyor mu? Bu düşünce benim nefesimi kesiyordu. Koşuyordum şu an sayıca benden fazla olan adamlarla dövüşecek kadar güçlü değildim.
Önümü kesen adamlardan korkmuyordum. Kurtulmak istiyordum. Bu yüzden belki cüssem küçük olsada denemiş ve çabalamıştım...
Bana dokunmalarına izin vermeden arabaya binmiştim. Benimle olan derdini bilmiyordum. Sinirliydim. Konuşmak yerine sakinleşmek için susmayı tercih ettim. Zarar görmek istemiyordum. Mehmet'in iyi olup olmadığını bilmiyordum ve bu durumdan kurtulduğum da onu iyi bir şekilde karşılamayı istiyordum. Zorla getirildiğim ev oldukça lükstü. Cennet yansımalı cehennem olan bu yerde beni iyi şeylerin beklemediğini biliyordum...
Dokunmalarına izin vermeden onu takip ettim. Üç katlı evin en üst katına çıkmıştık. Misafir odası olduğunu tahmin ettiğim yere geldiğimizde, yeni evine hoş geldin. Demişti gülerek. "Bana yardım eden sendin ne değişti beni neden buraya getirdin?". Sinir bozucu gülüşü sinirlerimi bozmuştu. Sesimi yükselterek aynı soruyu tekrarladım. Cevapsız kalışım sinirlerimi iyice bozmuştu. 'Adamdan mı sayıyorsun kendini, zafer mi kazandın bir genç kızı onlarca adamla yakalayarak. Ha birde başkalarına uygulayamadığın güç gösterisini üstümde uygulayarak eline ne geçecek? Kendini kandırman, benden daha aciz oluşunun üstünü örtecek mi?"
Belki abarttım. Yanlıştı bir erkekle böyle konuşmam artık dayanma gücüm kalmamıştı. Yıpranmış ve yorulmuştum. Başkalarının duygularını tatmin etmek için oyuncak gibi kullanılıp kenara atılmaktan bıkmıştım. Beş yaşından beri bu anı yaşadım ve artık gücüm kalmamıştı... Bu sözlerim ağır gelmişti ve bana doğru gelen adamı durdurmak için hemen yanımda bulunan süs eşyasını tam ayaklarının ucuna fırlatmıştım. Tam önünde parçalanan süs eşyası gibi birçok eşya vardı. Delirmiştim. Bilinmezlik ve en önemlisi onun iyi olup olmadığını bilmemek canımı yakıyordu ve ben herkesi yakıp küle çevirmek istiyordum...
......
Tek başımaydım. Seyrettiğim gökyüzüne akıttım içimdeki sıkıntıları. Öylece seyrettim gökyüzünü. Odama dolan ezan sesi, huzurla kaplamıştı ruhumu. Kapalı kapıyı vurdum şiddetli şekilde. Kapı açılana kadar bekledim. Kıbleyi sorduğumda bana şaşkınca bakan adama sanki beni buradan kaçır demiştim... Pardösümü çıkardım. Odanın banyosu vardı. Abdestimi aldım ve başımı eşarbın altından, ensemden mesh ettim. Kamera olup olmadığını bilmiyordum. Çorap ve eteğimin ucunu önceden suyla ıslattığım ellerimle temizledim. Evde seccadenin bulunması beni mutlu etmişti. Dünyevi sorunlarımdan sıyrılıp, namazımı eda etmiştim...
Sıkılmıştım. Ne gelen vardı ne giden. Öylece oturuyordum. Neden buradaydım henüz öğrenememiştim. Ev sessizdi. Burada tek başıma olma hissi ürkütmüştü beni. Bilmediğim bir yerde çaresiz durumdaydım... Uyuyamadığım için şükrediyordum. Uyumam zordu ve uyumayı başardığımda uykum derin oluyordu. Karnımın açlığını banyodan içtiğim suyla gidermeye çalışmıştım. Yemek getiren olmamıştı. Getirseler de onlar yemediği sürece yemezdim.
*****
Işığı kapatarak ve havluları kullanarak kişisel ihtiyaçlarımı karşılıyordum. Bir gün geçmişti ve ben suyla karnımın gurultusunu susturmaya çalışıyordum. Kapıyı delice vurmama rağmen gelip giden olmamıştı...
Bahçe temizdi. Kimse yoktu ve evde tektim. Odanın hemen altında bulunan balkona iniş yapmak için pencereye tırmandım. Kendimi korkmadan balkona bıraktım. Çok mesafe olmaması ve balkonun zemini çim tarzı halıyla kaplı olduğu için yaralanmamıştım. Süs olarak konulan sandalye ile kapının camını kırdım. Çok kolay olmuştu. Halen kimseyle karşılaşmamıştım. Dış kapının deliğine bakarak dışarı kontrol ettim. Kapıyı açtım ve adımımı atmam ile alkış sesi duydum...
Kahkaha atarak bana bakan Mert ile karşılaştığım da içimden geçirdiğim şey ise tam zamanında kaçmaya çalışmış olmamdı. "Azmine hayran kaldım küçük. Maalesef seni yalnız bırakmak zorunda kaldım. Eğer kaçmayı biraz erken akıl edebilseydin gerçekten gidebilirdin. Ama üzülme seni burada çok tutmayacağım. Eğer önüne koyduğum evrakları imzalarsan buradan kolayca gidebilirsin."
Benimle dalga geçiyordu. Hasan Karahan'ın bana bıraktığı mirası istiyordu. Mehmet'e devrettiğim konumda olmak istiyordu. Eğer bu evrakları imzalarsam cesedim bu evden çıkardı. Benim yanıma Mehmet ve birçok kişi eklenirdi. "Anlaşılan bir süre misafirimsin. Biliyor musun seni tanımayı çok istiyordum. Babamın bana anlattığı seni hep merak ettim. Eğer Mehmet olmasaydı şu anki durumumuz farklı olabilirdi" deyip odamı terk etti...
Sonunda bana yemek getirmeyi akıl edebilmişti. Önce ona yedirtip sonra yedim yemeği. Açtım ve çok iyi gelmişti. Şu an fiziksel şiddet görmesem de psikolojik şiddet görüyordum. Onun Mehmet'e olan kıskançlığının bedelini ben ödüyordum. İkinci plana atılmak onun zoruna gittiği için hakkı olduğu düşündüğü mirası almak için evimize malı o yerleştirmiş. Şu an ki halimiz ve Mehmet'in durumu onun yüzünden olmuştu. Ondan nefret ediyordum ...
Bir hafta geçmişti ve ben kafayı yemek üzereydim. Sürekli bu odadaydım. Sitem etmiyordum en azından bana karşı fiziksel saldırısı olmamıştı. Yine de esir altında kalmak yıpratıcıydı. O uyanmıştı ve ben onun yanına gidemiyordum. Denedim kaçmayı ama hep başarısız oldum. Agresiftim oldukça her an patlamaya hazır bomba gibiydim...
Arama yapıldığını biliyordum. Şirket sahibiydim. Mehmet o benim her şeyimdi ama bu sessizlik beni korkutuyordu. Beni arıyor muydu? Yoksa annesi gibi beni bırakmış mıydı? Tüm bu sorular aklımı kurcalıyordu. Oda da tek oluyordum genelde arada yanıma uğrayıp sinirlerimi iyice bozup gidiyordu...
Eğer Mehmet yerine ben olsaydım benimle evlenir miydin? Onu ilk gördüğüm haliyle farklıydı. Onun bu yanını keşke keşfetmeseydim. Sürekli bir kıyaslama vardı hayatında. Hiç parka gittin mi? Diye sorusunu yanıtladım soruyla. Çok, babamı gördüğüm nadir zamanlarda onunla birlikte giderdik küçükken ama sorduğum soruyla ne alakası var dedi. " Evet yaşam senin için zordu. Babanı başka bir çocukla paylaştın. Peki hiç Mehmet'in açısından düşündün mü? Sen parkın ne olduğunu biliyorken o kendisinden ağır silahla tanışmak zorunda kalmıştı. Gördüğü ceset ve işkence çeken adamların çığlık sesleriyle büyümüştü. O parka benim sayemde gitti. Evet altında lüks araçlar vardı. Peki mutlu muydu? Baban neden onunla çok ilgileniyor diye düşündün mü? Tabi ki aklına hep benden güçlü olduğu için babamla birlikte bende bu hayata girmeliyim diye düşünüp babanın senin uzak tuttuğu hayata girmişsin. Senin tek amacım Mehmet'in bir adım önüne geçmek olmuş. Baban seni korudu. Sen daha özgür hayat yaşaman için Mehmet kafese kapatıldı... Soruna cevabım ben senin gözlerinde şımarık çocuk görüyorum. Ben Mehmet'in gözlerinde ölüme sürgün edilmiş, çocuğun kalbindeki merhamete âşık oldum. Sürekli seni kıyaslayan bir baba seni bu hale getirmiş ama o sana sevgisini ve iyi hallerini göstermiş. Sen özeldin onun için eğer öyle olmasaydı tüm servetini sana bırakırdı. Seni korumuş ve ben seni asla sevmezdim ve mirası da ölsem de vermem beni boşuna tutuyorsun."
Baya uzun konuşmuştum. Pek işe yaradığı söylenemezdi. Halen bir çocuk gibi davranıyordu. Habil ve Kabil kardeşleri hatırlatmıştı onun hırs dolu bakışı. Mehmet'e karşı kinliydi. Bu kini sonunda kendisine de zarar verecekti.
Bana baskı uygulamıyordu imzalamam için evrakları. Bu durum garipti. Bana karşı iyiydi... Gökyüzü arkadaşım olmuştu ve dertlerimi hiç sıkılmadan dinliyordu. Onu özlüyordum. Kokusuna ihtiyacım vardı. Tek ilacım oydu. Beni bulması için her gün dua ediyordum. İyi olup olmadığını bilmiyordum. Geçirdiğimiz anlar kalbime hançer yarası açıyordu...
....
Bir ay olmuştu. Bu odaya artık alışmıştım. Kaşınmak haricinde iyiydim. Beklemekten vazgeçtim. Umut, artık yoktu benim için. Bu sayede daha güçlüydüm. Kapım hep kapalıydı. Pencereme kilit takılmıştı. Nefes almam bile yasaklanmıştı... "Kokuyorsun artık şu inadından kurtulman için ne yapabilirim. Ben o kadarda şerefsiz biri değilim. Belki yardımcı olur inadını kırabilmem için Mehmet imzaladı." Onun adını duymak bile beni sarsmıştı. Onun konuştuklarını duymuyordum. Karanlık beni kendine hapis ederken en son adımı duymuştum yere yığılmadan önce...
Hastanede olmama şaşırmıştım. Halen nasıl imzalardı bu kağıtları aklım almıyordu. Ben bir aydır onun iyi olup olmadığını bilmeden, karşı dururken onun bu kadar çabuk imzalaması beni çok kırmıştı ama onun iyi olduğunu öğrenmek beni rahatlatmıştı. Kolumdaki serum doktoru tatmin etmemiş olacak ki kan tahlilide verdim. Kaçma imkânım yoktu. Doktor onu tanıyordu. Oda büyüktü normalde ama adamları sayesinde küçülmüştü. Hastane odasında olduğum için mutluydum. Farklı ortamdaydım. Televizyona boş boş bakıyordum... Bir saat geçmişti ve doktor odaya geldiğinde Mert yanına gitmişti. ' Neden gizli getirdiğini anladım. Tebrikler baba oluyorsun.' Diyen doktor gülüyordu. Sen hamile misin? Diye bağıran Mert ile gerçek dünyaya dönmüştüm...
💫💫💫
Uyandığımda beni karşılayan Tarık şerefsizi olmuştu. Ebral'i merak ediyordum ve hareketsiz vücuduma rağmen gözlerimle ona meydan okuyordum... Ağrılarım ve geçirdiğim ameliyattan dolayı dinlenmem benim umurumda değildi. Babalık taslayan Tarık beni yatağa kelepçe ile bağlamıştı. Ondan tek isteğim Ebral olmuştu. Onu görmek istiyordum. Onun iyi olup olmadığını bilmiyordum. Annemin yanında olduğunu öğrenmem yine de beni rahatlatmamıştı...
Vücudum alışık olduğu için çok çabuk toparlanmıştım... Bugün ayrı bir sevinç vardı yüreğimde onu görecektim. Annem ile buluşmak için gittiğim mekânda tek biz vardık. Ben Ebral'i bekliyorken annem tek başına gelmişti. Onu sorduğumda aldığım yanıt evraklar olmuştu. Umurumda değildi öz olmayan babamın mirası yine de imzalamamış ve anneme bağırmıştım onu koruyamadığı ve saçma sapan oyunlara onu ve beni alet ettiği için.
Tarık sayesinde üstüme atılan iftiradan kurtulmuştum. Ona minnettar olmalı mıydım? Annemi yalnız bırakıp ilerledim. Mert itini kendim araştıracak ve bulduğumda onu psikopat Mehmet'le tanıştıracaktım...
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top