⁓36⁓
( Olduğu kadar artık saçmalamışta olabilirim . Çok zorlanarak yazdım. Yazım hataları ve gecikme için üzgünüm keyifli okumalar ...)
haljme12 desteğin için teşekkürler umarım beğenirsin bölümü❤❤
Burcu Abla ve Hakan Abi, İTÜ Hukuk ve Ayşe abla aynı Üniversite de Mimarlık bölümünü okuyordu. Zeliha Abla, KATÜ İlahiyat Fakültesi'ni kazanmıştı. Onunla telefonla görüşüyordum. Umarım bende onlar gibi istediğim bölümü kazanabilirdim. Okudukları bölümler zor olmasına rağmen bana hep destek oldular. Bu olayda da beni yalnız bırakmadılar Zeliha Abla telefonla bana desteğini sunarken diğerleri beni ziyaret ettiler. Kimin yaptığını bende bulmayı çok istiyordum ama hatırlamıyordum. Mehmet'in işlerinin arasına bu eklenmişti. O Tarık denen adamdan şüpheleniyordu ve haklıydı. Çünkü onun verdiği hediyeden sonra bu başıma geldi. Babamı öldürdüğü yetmediği gibi bunu yapması beni yıksa da elimden gelen bir şey yoktu çünkü kanıtım yoktu. Kanıtım olsa da o değil adamları suçu üstlenirdi. Mehmet'i zor durduruyordum çünkü elini o pisliğin kanıyla bulamasını istemiyordum. Onu Rabbime havale ettim. Elbet cezasını bulurdu...
İyiydim ve okula döndüm. İlk önce odam da Beyza ile konuştum. Beni hiç yalnız bırakmamıştı ama onunla konuşup teselli edecek durumda değildim. Beni bulduğu için ona minnettardım. Ona yer altından bahsedemezdim ama paradan dolayı olduğunu anlattım. Ailenin mirası bana kalmıştı. Bu nedenle birçok kez kaçırıldığımdan ve bu şekilde olayların daha öncede başıma geldiğinden bahsettim. Ona minnettardım ve teşekkür ettim. Onu tanıdım. Ders notlarını bana vermişti. Derslerden biraz geride kalmıştım. Çalışıp yetişmeye İyi ki çalışacaktım.
Elim acımıyordu sadece iz olarak kalmıştı ama Mehmet abartıyor ve fazla üstüme düşüyordu benim ona yaptığım gibi. İyi olmuyormuş ama insan sevdi mi sevdiğine kıyamıyordu ve onun acısı senin canını daha fazla yakıyordu. Derslere katıldım. Akşamları çok fazla uyuyan biri olmadığım için geride kaldığım konuları tekrar ettim ve Mehmet ile görüntülü konuştum. Yaşanılanlar zor olsa da zaman sayesinde bir şekilde geçiyordu ve unutuluyordu. Ben unutabilecek miydim? Hayır. Diğer kötü anılarımın arasına eklenmişti. Ben isyan etmeyi ve kendimi sadece o olayı düşünerek üzmeyi sevmiyordum. Yaşadım. Zordu. Atlatabiliyorsam atlatmaya çalışıyordum yoksa doktor yardımıyla üstesinden gelmeye çalışıyordum. Başaramadığım zamanlar oluyordu. On altı yaşıma girecektim. On dört yaşında evlendim aradan iki yıl geçmişti ama ben o kadar çok şey yaşamıştım ki kendimi otuz yaşında hissediyordum...
~~~
Hayatın yaşanmışlıklarını örten zaman gibi bizimde maskelerimiz vardı. Ne yaşamış olursan ol için çölde susuz kalmış çiçek gibi kavrulurken. Yüzün baharda açan çiçek gibidir. Bu bir sahtekarlık ya da ikiyüzlülük değil fedakarlıktır. Çünkü maske takma gereği duyduğun kişiyi kendinden fazla seviyorsun ve onun üzülmesine sebep olmak istemiyorsun. Ben hep bu durumlarda maskemi taktım. Ben kimseyi üzmek istemiyordum hep kırılan taraf olmama rağmen...
Hafta sonu olduğu için eve geçmiştim Mehmet ve Yasemin Annemin ısrarlarıyla. Yasemin Annem çok korkmuştu ve bu nedenle benim bu ara dışarı çıkmamı istemiyordu. Ve okul müdürü, Mehmet'i bildiği için güvenliği artırmış bir daha ona sormadan benim için ziyaretçi kabul etmeyecekti. 'İkizler burcu gibi davranıyorsun Mehmet. Zaten bu dört duvar arasında sıkışıp kaldım. Birde senin bu hallerin beni çileden çıkarıyor.' Benimle oynuyordu beyefendi. Birlikte çocuk olmak güzeldi. İkimizin de buna ihtiyacı vardı. Birbirimizden başka kimsemiz yoktu yaralarımızı birlikte sarıyorduk. Mutlu olmak bizim de hakkımızdı bunun için çabalıyorduk. Nefes almak için hayatın omuzlarımız da bıraktığı yükleri unutarak. Onun beni bunaltmalarına karşı bende,
sesimin volü artmış bir şekilde, çenem ile Mehmet'i cezalandırıyordum. Pek işe yaradığı söylenemezdi eliyle gülüşünü saklıyordu... Baktıkça bakıyordum yetmiyordu. Her an onu görmek istiyordum.
"Öhö öhö Küçük Hanım tehlikeli sularda dalış yapıyorsunuz. Seni dışarı kaçıracaktım ama..."
-Aklından neler geçiyor senin korkmaya başladım.
- Gülüşün ve gözlerin hiç öyle demiyor Küçük Hanım.
-Peki Beyefendi. Seni çok özledim.
Ne mi oldu tam yanıma gelmişti ki o meşhur sahne gerçekleşti, kapı vurulmadan direk açıldı. Özele saygı kalmamış. Ağlamak istiyordum ...
😥
"Gülmesene, sessiz ol". Şu an keyfim çok yerindeydi... Yasemin Anneme ne olduysa beni ve Mehmet'i dışarı koymuyordu. Haklıydı ama bizim başımıza bu olaydan daha kötüleri gelmişti ve davranışları garipti. Çok sıkılmıştım. Yaşadıklarım benim için ağırken sürekli evde durmaktan iyice kafayı yiyecektim. Başım ağrıyordu ve düşünceli kocamın yaptığı kahve bana iyi gelmişti. Ne ara uykuya daldığımı hatırlamıyordum. Mehmet'in beni uyandırmasıyla kalkmış ve ona uykulu gözlerle bakarken, onun keyfi yerindeydi. "Seni kaçırıyorum " dedi. Seve seve kabul ettim.
Uyku sersemliğini üzerimden attığımda bunun nasıl olacağını sordum o benimle dalga geçiyordu galiba. Benim kocam kaçık olduğu için beni sırtlayıp camdan atlamayı düşünüyordu. Nasıl tepki verdiğimi bilmiyorum ama o kadar çok güldü ki şimdiye kadar evdeki korumaların ve annemin odaya gelmesi lazımdı sesimize ama gelen giden olmamıştı. Bir an geçmişe gitmiştim. Bizi uyutmuş olmalıydı. Anlamadığım beni neden uyuttu ki beraber gidecektik zaten. Sorduğumda güldü. Sinirli halim onu korkutmuştu. Bana dozu düşük kullanmayı Allahtan akıl edebilmişti.
Tamam bize uyku ilacı içirdin sen ne içtin de kafa yaptı. İyice sapıklaştı bu adam. Bileklerim artık acımıyordu ve acısa da kıyafetlerimi ona değiştirmezdim asla. Biliyorum kocam ve bunu yapabilirdi ama ben bunun için hazır değildim. Ve o bunu bildiği için beni kızdırmaktan başka ileriye gitmemişti. Bu konuda çok şanslıydım. Hastalıklı bir kişiliğe sahip biri değildi. Onun gibi değildi bende derin yaralar bırakan adam gibi olsaydı. Belki de ben çoktan bu bilekleri kendi isteğimle kesmiş olurdum. Hayat benim için cehennem olurdu. Onu seviyordum ve o da beni seviyordu. Bazı şeyler için zamana ihtiyaç vardı ve biz birlikte o zamanın yolcusuyduk. Her zorluğa rağmen...
Yüzüme değil manzaraya bakman için getirdim seni, deyip kendine doğru çekti beni. " Burası çok güzeldi. Yıldızlar çok parlak ve ayın ihtişamlı duruşu göz kamaştırıyor ama benim için gözlerin bu manzaradan daha güzel. Hem senin hislerine ev sahipliği yaparken ayna görevi de görüyor. Senin bakışlarında bu manzara daha da güzelleşiyor. " Sessizliğe meydan okuyan kalp atışlarımızın melodisi ve gökyüzünün muhteşem görüntüsüyle huzur bulmuştum. Özgürdüm. O benim gökyüzümdü...
🌼🌼
Kuran'ı Kerim-i surelerini dinlemeyi severdim teneffüste ama akıllı tahtadan açılan müzik nedeniyle onu dinliyordum mecburen. Yanıma Beyza oturdu sanıyordum. Ama yanılmıştım. Bizim sınıftan olmayan biriydi. Zayıf ve yaşça benden küçük olduğu belliydi. Uyarım ve sert bakışlarıma rağmen susmak bilmeden benimle konuştu. " Sen nasıl okul birincisi oldun kız. Beni de çalıştırsana. İnsanlar konuşur değil mi? Dilini mi yuttun kız. Ay çok sıkıcısın. Ondan sen birincisin. Akıllı kız seni. Neyse bu sene son senen, notların sana işe yaramaz. Hayrına şu garibana versen de babam beni dövmese olur mu?' Cevap verecekken, bana kızıp. "Sus kız sen çenenle benim kafamı şişiriyorsun. Unutma mezun olduğunda notlarını bana vereceksin. " Dedi sabahtan beri başımın etini yiyen kişi. Deli deliyi anında çekermiş. Artık deli olduğuma inanıyordum. Akıllı biri beni bulmuyordu. O kadar kişi arasında gel uğraşacak beni bul. Mıknatıs gibi belalı tipleri kendime çekiyordum galiba uzak kalmak isterken...
Beyza'nın gülme sesi müziğin sesini bastırıyordu. Çocuğun yüzü nasıl şekil almışsa artık. Dayanamamış ve bende konuşmuştum ve ondan daha hızlı bir şekilde. "Benimle konuşana kadar git ders çalış. Uyardım anlamıyorsun. Notlarımı sana neden vereyim ki emek verip çalıştım. Sende dinle çalış. Ha birde bende senin gibi kafa ütüleyebiliyorum ve derste çalışabiliyorum." İşe yaramış ve susmuştu. Bu ara yaşadıklarım beni dengesizleştirmişti. Bazen mutlu bazen mutsuz ve kızgın olabiliyordum. Hep olgun düşünen ben çocuklaşabiliyordum. Belki de ölüme yakınlaştığım için içimde kalmasını istemedim çocuk yanımı. Ve o yanımı keşfetmeye çalışıyordum bu nedenle kırgın olsa da içimdeki çocuk gülümsüyordu...
🍃🍃🍃
Kılamadığım namazlarım olmuştu. İstemeden kazaya bırakmıştım. Birçok konuda bilgisizdim. Kendi çabamla yaptıklarım ile hata bile yapıyor olabilirdim. Yine de çabalıyordum. Peygamber Efendimizin (s.a.v) hayatını anlatan kitapları okuyordum. Kendime çok kızdığım konular oldu. Bugüne kadar isyan etmemeye çalışsam da yine de üzüldüğüm çok durum oldu. Şükretmeyi unuttuğum anlar. Efendimiz kendisini taşlayan milletin Müslüman olması için dua edecek kadar alçak gönüllüydü. Peki ya bizler? Tamam çok yıprandım ama çaresiz kalmadım. Her hastalandığımda onun dermanına hemen ulaşabildim. Hiç aç kalmadım, susuz, evsiz, dermansız hastalığa yakalanmadım, her an bomba düşme korkusuyla sokakta gezmedim... Dünya kendi etrafımda dönüyor gibi ama ölüm her an kapımdaydı ve ben hiç hazır değildim. Bu yüzden düşünmeyi bıraktım. Bana yapılan kötülüğün karşılıksız kalacağını söylemiyordum sadece çektiğimiz acılar başkası için mutluluk bile olabilirdi. Her an şükretmeliydik her anımıza...
Daldığım düşüncelerden beni uyandıran telefonum olmuştu. Arayan annemdi. Öğlen arasındaydık. Sınıftaki seslerden dolayı hemen dışarı çıktım... Buluşmamızı istiyordu. Dersleri yine ekecektim. Önemli olmalıydı. Belki de tuhaf hallerini bana açıklayacaktı. Eskisi gibi değildik. Beni Mehmet'ten uzak tutmaya çalışıyordu. Nedenini çok merak ediyordum...
Benim için yolladığı arabaya bindim. İçimde tarif edemediğim tuhaf bir his vardı. Umursamadım, yol boyunca gökyüzünü izledim...
Geldiğimiz mekân ferah olmasının yanı sıra çok güzel dizayn edilmişti. Lüks olduğunu belli ediyordu. Gerginliğimi atmak için mekânın içini inceliyordum halı desenini inceleyen misafir çocuğu gibiydim. Siparişlerimizi verdik ve şu an masada sessizlik hakimdi. Gergindi oldukça ecel terleri döküyordu. Meraklı şekilde bakıyordum gözlerinin içine anlatması için ona güç veriyordum.
Bir süre öylece oturduk. İçeceklerimiz gelmişti ve ikimizde dokunmamıştık. Zaman bir türlü geçmek bilmediği gibi annem konuşmuyordu. Elleri titriyordu. Çantasından bir zarf çıkardı. Zarf annemin elinin titremesine maruz kalmıştı. Sesi çatallaşmış şekilde "özür dilerim" dedi. Ben öküzün trene baktığı gibi bakıyordum. "Eğer sende çok küçük bir hatırım varsa kızım, Mehmet'i ikna et " dedi. İçine A4 kâğıt sığabilecek büyüklükteki zarfı bırakıp ayağıya kalktı. Çantasını alıp gitti. Bu neydi şimdi? Hani beni evladı olarak görüyordu? Şu an davranışlarına anlam veremiyordum Kusura bakmasın ama merakım ikinci plandaydı asiliğimin yanında. Bıraktığı dosyayı elimi bile sürmedim. Eğer düzgünce bana açıklasaydı ben de emeği çoktu ve düşünmeden yapardım. Bende, mekândan ayrıldım ....
Bizden saklıyordu bazı şeyleri annem. Benim olaydan sonra tuhaf davrandığı için şüpheleniyordum. İstemesem de bunu düşünmeye başlamıştım bana bunu o yapmış olabilir miydi? Kendime kızdım ve bu düşünceyi kafamdan sildim. Çok paranoyaklaşmıştım ama o bunu yapmazdı. Bunu bile düşünerek hata yapıyordum. Bu mekâna ilk defa gelmiştim. Telefonumdan yakınlardaki taksi duraklarına baktım. Yere bakarak yürürdüm. Küçüklüğümden kalma alışkanlıktı. Yerdeki karınca ve böcekleri yanlışlıkla ezmeyeyim diye yapardım. Bunun işe yarayacağını hiç düşünmezdim...
Belki saçmalıktı ama tam karşımdan geçen kadının ayakkabıları aynıydı zihnimden bir türlü silinmeyen ayakkabılar ile. Ben takip etmeye başladım İçimdeki hisse güvenerek ve delilim olan ayakkabıda net belirgin kurumuş kan lekesi sayesinde aradığım kadının o olduğunu gösteriyordu. Mehmet'e konumumu attım ve kadını takip ettim. İçimdeki deli cesaret korkumun önüne geçiyordu. Tuzak olabilirdi. Yine de takip ettim kadını geldiği yer sokak arasında bulunan eski bir binaydı. Sokağın başındaydım ve oraya gidip gitmemekte kararsızdım.
Meyve verecek kadar beklemiştim. Acaba binanın farklı yerinde bulunan çıkış mı vardı? Kadın beni mi bekliyordu? Pencerelerde bir değişiklik yoktu. "Hişt güzellik hepsi senin mi?"
Arkama dönmeden sonunda gelebildin dedim. Ses değişmiş ama kokun ele veriyor seni...
"Burada ne arıyorsun Hatun". Seni arıyordum buldum dedim gülerek. Dikkatimi dağıtmasına izin vermeden rap edasıyla tüm olan biteni bir solukta söylemiştim. Bana nasıl bakıyor bilmiyorum ama şaşırdığını nefes alışverişinden anlayabilmiştim...
Sonunda sabrı kalmayan bizler ilerledik binaya doğru. Bu kadar lüks mağazaların arasında kalmış bu binalar yerlerinde rahat değil gibiydiler. Her an yıkılacakmış gibi duruyordular. Mehmet beni arkasına aldı ve gidiyorduk bilinmezliğe doğru. Binaya giriş yaptık ve oldukça tozlu ve karanlıktı. Telefonumun ışığı sayesinde etraf gözüküyordu ama bu kadın hangi katta oturuyordu...
İçimden ettiğim dualar işe yaramıştı. Topuklu sesi geliyordu. Aşağıya doğru iniyordu biri o olmayabilirdi yine de saklandık. Ben hemen telefonun ışığını kapattım ve birlikte bodruma giden merdivenlerin oraya geçmiştik. Trabzanlardan tutunuyordum ama ellerimi çamaşır suyuna yatırmam gerekecekti. Kadın bir türlü inememişti. Batmak için hazırlanan güneş en azından girişi hafifte olsa ışıklandırmıştı. Oydu sonunda ona ulaşabilmiştim. Benim komutumla, Mehmet kadını yakalamıştı.
"Kadın kekeleyerek, imzalayacakmış beni bırak artık. Yasemin Hanım bizzat arayıp haber verdi. Son bir işim vardı onu da hallettim. Beni bırak lütfen, oğlumu çok özledim." dedi. Bir şey yapmamıza gerek kalmadan söyledi hemen. Bu kadar çabuk söylemesi şaşırtıcı oldu. Yasemin ismini duyan, Mehmet de benim gibi şaşırmıştı. Kadının kolunu sıkarak soy ismini sordu ve aklıma gelen şüphelerin doğru çıkması beni bileğimdeki yaradan daha fazla acıttı. Ben onu annem bildim ve bana bunu neden yaptı merak ediyordum. Keşke dosyayı masa da bırakmasaydım. Belli ki imzalayacak kişi bendim ve ne imzalayacağımı bilmiyordum. Yüzümü tam görmemiş olmalı ki beni tanımadı. Mehmet kadının kolundan tutup dışarı çıkarmıştı. Bende hemen arkasından onu takip ediyordum. Şimdi ne olacaktı. Zaman gösterecekti...
🍃🍃🍃🍃
Kafelerden birine geçmemi söyledi. Oldukça sinirliydi. Bana işledi mi? Kocaman hayır... "Bende geleceğim sizinle" dedim. Kadının kolunu morartan Mehmet bana sert bir şekilde bakıyordu. "Sen beni götürmesen bile taksi bulur olmadı araba çevirir yine de gelirim. "dedim. Yapacağımı biliyordu. Sessiz kalması kabul ettiğini gösteriyordu. Arabayı park ettiği yer biraz uzaktı. Kadın arka tarafa tek otururken ben öne binmiştim. Kadının elinde büyük çanta vardı. Ben çantayı almış ve içinde işimize yarayacak bir şey bulmak için bakmıştım. İçindeki telefonu aldım ve bana bataryasını çıkarmamı istemişti. Takip edilebilirdik sinyal ile.
Sessiz geçen yolculuğumuz uzun sürmüştü... Geldiğimiz evi ilk defa görmüştüm. Emlakçıda bu kadar ev yoktur kesin. Mübarek bu kaçıncı evdi sayamamıştım. İlk ben indim kesin arabaya kilitlerdi bu deli. Yapardı şu an çok sinirliydi. Ben bile daha sakindim. Geldiğimiz ev diğerleri gibi tenha bir alandaydı. Kapıyı kilitlememişti. Kadının kolunu çok sıkı tutuyordu. "Kadının kaçacak yeri yok Mehmet canını yakıyorsun" dedim. Görünmez miydim acaba beni hiç tınlamıyordu. Adım attığımda aklıma gelenler adım atmamı durdurmuştu. Mehmet babası gibi yapar mıydı?
İkazımdan sonra sanki daha kibardı kadına karşı. İçeri giriyordular benim adımlarım daha yavaştı. Korkuyordum anıların esiri altına girdiğim için. Evin içi çok güzeldi. Yani diğer ev gibi değildi. Normal bir evdi. İçi bir mimarın elinden çıkmış gibiydi. Bu beni rahatlatmıştı. Onu takip ediyordum. Suçlu olsa bile benim yaşadıklarımı onun yaşamasını istemezdim. Elbet cezasını çekmesi gerekecekti. Yine de o kadar acımasız olamıyordum...
Dikkatimi çeken kadının sakin olmasıydı. Birkaç damla göz yaşından başka bir çırpınma ya da kaçmak için herhangi bir şey yapmamıştı. Bu canımı sıkmıştı. Mehmet kadına şiddet uygulamasa da silahla korkutuyordu ben orda olduğum için olabilirdi. Daha nazikti. Onun sinirli hallerini bilen biri olaraktan ters bir şey yapmasını istemiyordum. Burada boş boş beklemekte canımı sıkıyordu. Yardımcı olamıyordum.
" Kadının gözlerinde korku yok Mehmet. İki yalandan ağlamak dışında bir çırpınma da olmadı. Tuzak olabilir mi? Şu an savunmasız durumdayız ve o evde tek olduğunu sanmıyorum. Kimse seni arama eyleminde bulunmadı. Ya üçümüzden de kurtulmak istiyorsalar." Kafam karışıktı. "Telefon onu getir belki içinde bir şeyler vardır". Dedi. Telefonu almak için dışarı çıktım...
👣👣👣
Ebral 'in çıkmasını fırsat bilip artık konuşması için kendi yöntemlerimi kullanmam gerekiyordu. Eğer Ebral 'in dedikleri doğru çıkarsa buradan çıkmamız zor olurdu. Telefonum çekiyordu bir diş olsada. Hemen Fırat'ı arayıp anneme ulaşmasını ve birde yanımıza adam göndermesini istedim. Kapıyı kapattım ve seri hareketlerle kadının yanına geldim. Canını yakmak istemesem de mecburdum. Sertçe attığım tokat ile yüzü yana yatarken, " eğer konuşmazsan iyi şeyler olmaz." Dedim.
"Baban gibisin" Soluk soluğa söylediği şeye gülmüştüm. "Şimdiye etlerin kemiklerinden ayrılmıştı eğer babam burada olsaydı." Güldü, Baban kadınına düşkün ve sadık tıpkı senin gibi. " Ne saçmalıyorsun dinlemek istemiyorum. Lan annemi ne kadar çok aldattı sayısını sayacak matematiğim yok. "Peki, delikanlı konuşacağım ama bir şartla oğlumu bana getir eğer annen gibi beni yem olarak kullanmayı düşünüyorsan, babandan korkmama rağmen bu sefer sessiz kalmam"
Lan ölüden korkacağına diriden korksana karşındayım. Sinirlerimi bozduğun zaman hiç iyi şeyler olmayacağını bilmelisin. Şu an güvende miyiz? Annemi bana kötülemen hiçbir işe yaramaz. Bak sabrım taşıyor o ev kimindi sen kiminle iş birliği yapıyorsun?
"Şu an güvendesiniz evde tektim. Eşini, bilerek beni takip etmesini sağladım. Yasemin Hanım'ın temizlememi istediği kıyafetler sayesinde. Artık takatim kalmadı ve oğlum annesini bilmeden büyümeye devam ediyor. Şerefsiz baban sayesinde ben ona ulaşamıyorum."
Sandalyesine attığım tekme ile yere düşmesini sağladım. Annemi kullanarak beni tuzağa düşürmeye çalışıyordu. Piçin kim lan senin. Bir uğraşmadığım bu kalmıştı anasını satayım. Lan babam mezarın dibinde ne bok yapabilir sana. Yoksa oğlun ben miyim? Neden bu kadar aptalsın.
Annen henüz açıklamamış olmalı babanın kim olduğunu. Yüzü var mı ki açıklasın. Senin yerine, benim oğlumu elimden aldılar. Baban ölene kadar seni iyi korudu başkasının piçi olmana rağmen ama benim oğlum hep acı çekti annen sayesinde. Şimdi bende sıra acı çeken taraf sen olacaksın...
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top