~25 ~

( Yazım hataları için üzgünüm. Keyifli okumalar. Yazma konusunda iyi değilim biliyorum ama emek veriyorum. Karşılığını alamıyorum...)

Mehmet:

Güneş ışıkları, karanlığın işlediği suçu örtme payını üstlenmiş ve bu yaptığının onuruyla böbürlenerek doğmuştu sabaha. Ben içtiğim sigara dumanına bırakmıştım tüm iyiliklerimi. Yüktü benim için içimde yaşayan masum çocuk bu yüzden yavaş yavaş öldürüyordum onu kötülüğümle. Yetişemiyordum hayata, çeşmeden akıp giden su gibi zamanım hızlı akıyordu. İki işin yükü ağırdı. Ve o yükün altında gittikçe yok oluyordum. Ormanda eli ağaca bağlanmış kurban gibiydim. Yalvarış hıçkırığı beni yokluğa sürecekti ve ardımdaki savunmasız kalpler benimle birlikte yok olacaktı...

Dosyaların içinde kaybolmuştum. Tüm illerdeki şirketlerin kalbi burasıydı. Küçük bir sorun bile olsa buradan çözülüyordu. Haluk Amca bu işleri başarılı şekilde yürütüyordu. Ben tecrübesizdim. Yine de elimden gelenin fazlasını yapıyordum. Çalışanları onu çok sevdiği için bana sitem etmeden yardımcı oluyor ve hepsi işlerinde başarılıydılar. Bu sayede belki de başarabiliyordum. Yalancı öksürükle önümdeki dosya yığını kenara çekip gelene baktım. "Kapı icat edilmedi mi küçük hanım? " diye söyledim Ebral'e.

" Kafandaki düşünceler bir çığ kadar büyük ve sen o çığın altında kalmaktan korktuğun için kendini işe veriyorsun ama yanlış yapıyorsun. Düşüncelerinden kurtulmak için kaçtığın bu yolda da aynı şekilde tehlikedesin. Dün dedim. Kendini önemse. Ne yemek yiyor ne de düzgün uyuyorsun. Buna daha fazla vücudun kaldıramaz. " dedi ve onun konuşmasını bölen kapı olmuştu. Nazikçe, "Gel" dedim. İçeri giren kişiyi Ebral tanıttı. Benim için sekreter bulan Ebral, kesin emirle bana yardımcı olmasını istiyordu. Ben öğrenme işi hariç yardım almamaya çalışıyordum çünkü onlarında işleri yoğundu. İtiraz hakkım yoktu emir büyük yerdendi. Küçük Hanım, beni işlerimin başından kaldırıp yemeğe götürdü...

Bugünün özel bir anı mı vardı bilmiyordum. Küçük Hanım kıyafetleriyle değil yüzündeki masumluğuyla her gün güzeldi. Bugün ayrı özenmiş gibiydi. Ruhu gibi bedenide yaralıydı. Babasının ölümüyle var olan kiloları da gitmişti. Ben yiyip kilo alamıyordum. İnatçı keçi yemiyordu ve sağlığını düşünmüyordu. Yol boyunca sessiz kalmıştık ikimizde. Beni nereye götürdüğünü merak etsemde sormamıştım.

Ahşaptan yapılı bina, eski olmasına rağmen çok güzeldi. Eski binanın üstündeki tabelada "CANA'NIM" yazıyordu. Dışardan mutlu gibi görünen Ebral' in gözleri kan ağlıyordu. Üzgündü ve o bunu belli etmemeye çalışıyordu. Küçük elleriyle elimi tuttu sanki bana tutunmuş gibiydi. Aldığı nefes ile toparlanıp beraber içeri girdik. İçerisi; sade olan ahşap rengi masalarla donatılmıştı. Renk katan aksesuarla birlikte, duvarları çiçek desenleriyle kaplıydı. Kafenin tam karşısında bulunan duvarı, çiftler için ayırmıştılar. Şömineden gelen sesler, evdeymişsin gibi hava katıyordu ve bu huzur vericiydi. Romantik müziğin sesi insanı rahatsız etmeyecek seviyedeydi. Buraya neden gelmiştik?

Ebral, duvar kısmındaki fotoğrafların yanına geçince bende onu takip ettim. Fotoğraflara baktığımda dikkatimi çeken, anne ve babasının beraber çekildikleri fotoğraf olmuştu. Onlara ait aşkla dolu fotoğraflar vardı. Ben durumu geçte olsa anlamıştım. Bugün Ebral' in doğum günü ve Ebral' in annesinin öldüğü gündü...

Ebral:

Genelde bebeklerin ilk kelimeleri baba olur, ben anne demiştim. Sanki onu bu dünyadan kopardığımı hissetmiş gibi. Ben büyüyüp aklım erdiği yaşımda onu aradım evin her yerinde. Hiçbir fotoğraf yoktu. Ben annemin kokusunu, yüzünü, gülüşünü, bana hitabı... Birçok şeyi bilmeden büyüdüm. Benim cezamdı. Çünkü ben yaşıyordum. Babamla aramızın iyi olduğu dönemde gelmiştik. Ben babama çoğu kez kızdım ama hiç nefret etmedim taki annemin fotoğrafını görene kadar çünkü beni mahrum bırakmıştı. Annemi ilk gördüğümde çok heyecanlanmıştım. Hayalimdeki gibi çok güzeldi. Gözleri parlıyordu. Çok mutluydu. Artık hayali bir surete sarılmayacaktım. Annem ölmüş olsada sanki yeni dünyaya gelmiş ve onu hissettiğim ilk an gibiydi.

Okulların tatil olmasına az kalmıştı ve ben bugünü kaçıramazdım. Sınav olsa da yine de gitmezdim. Gözyaşlarıma hâkim olamayacağımı bildiğim için mezarlığa tek başıma geldim. Annemin mezarlığına gidip onun toprağını öptüm. Hayat ne garipti. Ben can bulurken annem can vermişti bugün. Haziran ayındaydık ve bugün hava çok güzeldi. Güneşin gülümseyen yansımasında benim gözyaşlarım saklıydı. Mutlu olmalıydı annem, eşi yanındaydı. Beni bırakıp gittikleri için onlara kızamazdım. Bir gün bende onların yanına gidecektim. Acısı çok ağırdı ve bu acıyı yüklenen taraf ben olmuştum. Babam ile de biraz sohbet edip Yasin okuyup ayrıldım mezarlıktan...

İş yerine gidip emrivakiyle Mehmet Abiyi peşime taktım. Hem onu işten az da olsa uzak tutmak istedim hem de benim güç alacağım birine ihtiyacım vardı. Babamın annemi ilk görüp âşık olduğu kafeye tek başıma gidecek cesaretim yoktu. İlk gittiğimde bana destek olan babam vardı. Ben hep anneme karşı mahcup hissediyordum. Belki onun kokusunu alır ve teselli bulurdum. Şu an ona çok ihtiyacım vardı evet saçmalıyordum. Ben anne kokusunu tatmadım. Binayı bile kıskanıyordum. Benim tadamadığım mutluluğa ev sahipliği yapmıştı...

Çok mutluydu, her fotoğrafta gözlerinin içi parlıyordu. Annemin elinin değdiği bu mekân çok güzeldi. Artık mahcup olsam da gelecektim çünkü annemin ve babamın hatıralarına ihtiyacım vardı. Mehmet Abi benim gibi suskundu. Biliyordu içimde kopan fırtınaları. İkimizde aslında susarak çok şey paylaştık. Yediğimiz yemekler ardından. Tatlılarımız benim doğum günü pastam olmuştu. "Hediyen, benim küçük hanım "deyip beni dansa kaldırdı, göz kırpıp. Onunla daha öncede dans etmiştim. Ama küçüktüm ve beni mutlu eden adama olan duygularım değişmişti. Üzgündüm oldukça ama deli gibi atan kalbim oldukça mutluydu. Ben sustum o sustu ve müziğin notalarına eşlik eden benim tek başına deli gibi atan kalbim olmuştu...

❤❤

Okulun bitmesine az bir dönem kalmıştı. O kötü günün ardından bir süre tek kalmış ve oda arkadaşım telefon ile görüntülü konuşma yaptığım Mehmet Abi olmuştu. Yeni oda arkadaşımı bulduğum için mutluydum. Mehmet Abi benden kurtulacaktı. Tabi benim için kötü olacaktı ama ona yeterince sıkıntı veriyordum. Oda arkadaşım, Züleyha Abla okula benim gibi geç gelmişti. Burslu ve kapalı biri olduğu için üst sınıftan olan oda arkadaşı onu odasına almamıştı. Kavga eden kız şımarık, büyümemiş bir çocuktu. İnsanları kıyafetiyle ve parasıyla yargılanması beni çileden çıkarıyordu. Ve bizim örtümüze laf eden kişilerin kimliklerinde bile İslam yazıyordu. Rabbimin emirlerinden bu kadar uzak yaşamaları kendi tercihleriydi ve ben saygı duyuyordum tıpkı onların bize saygılı olması gerektiği gibi. Burslu olan öğrencilere olan saygım daha fazlaydı çünkü çoğunluktaki gibi parayla değil kendi emekleriyle geliyordu. Tabi parası olan ailenin bunu okula harcaması güzel bir şeydi ama kıymetini de bilip derslere daha çok asılmamız gerekiyordu.

Züleyha Abla onun ithamlarına karşı oldukça nazik cevaplar verdi. Ben insanların karakterlerine göre arkadaş olmayı seçen biriydim. Kavga büyümeden odamın boş olduğunu ve benimle kalabileceğini söyledim. Benim teklifimle olay uzamadan kapanmış oldu. Burcu Ablagille aynı sınıftaydı Züleyha Abla'yı, Burcu Abla da savunmuş ve yeni geldiği için onunla arkadaş olabileceğini söylemişti yabancılık çekmeden alışması için iyi olurdu zaten okullarının bitmesine az kalmıştı. Odamıza geçip eşyalarını yerleştirirken bir yandan da kendimizi ona daha ayrıntılı bir şekilde tanıtmıştık. Eşyalarını yerleştirdikten sonra beraber yemek yedik. Derslerde ayrı olsak ta namaz arkadaşı bulduğum için sevinmiş ve o bana göre daha çok donanımlıydı sorularımı sorabileceğim biri olduğu için mutluydum...

Parayı verdikleri için çalışmamayı düşünenler, kopyayla geçmeyi umut edenlerin yanında azda olsa çalışkan grupta vardı. Hepimizi birleştiren sınav stresiydi. Herkes birbirinden not dileniyordu. Ben bu konuda cimriydim. Bir hafta sürecek olan sınav maratonunun ardından okul tatil oluyordu. Yasemin Teyze biraz acele davranıp eşyalarımı kendi evine götürmüştü. Tek kalmamı istemiyordu. Kararımı değiştirip kendi evime gitmemden korkuyordu. Korkmakta haklıydı, tehlikedeydik ve bir arada olmamız gerekiyordu...

Bugün karne günüydü. Karnelerimizi aldıktan sonra arkadaşlarımla vedalaştım. Onların son senesiydi. Buluşmak için sözleşmiş olsak ta üzülmüştüm. Arkadaş sayım azalıyordu ve ikinci dönem yine tek kalacaktım. O zamana kadar umarım yeni biri gelirdi. Gezi vardı. Burcu Ablagille son kez toplu bir etkinliğe gitmek güzel olurdu ama bunun için izin almaya çekiniyordum. Beyza gelmem için başımın etini yiyerek beni ikna etmeye çalışıyordu. Çalan telefonum ben ne olduğunu anlamadan elimden alınmıştı, Beyza tarafından. Arayan Mehmet Abiydi ve benim gelmem için izin almıştı. Tamam üç ay boyunca görüşemeyecektik. Tatil için şehir dışına çıkacaktı. Son kez vakit geçirmek istiyordu ama biraz abartmıştı.

Telefonu ondan geri alıp dışarı çıktım. Mehmet Abiye gitmek istemediğimi söylesem de gitmem için oda ısrarcı olmuştu. Kabul etmiştim kararsız olsam da Burcu Ablagil için daha fazla direnmedim. Vedalaşıp ayrıldık Yasemin Annemi özlemiştim. Ona bu şekilde hitap etmem hoşuna gidiyordu. Beni oda özlemiş olacak ki çok içten sarılmıştı. Odama geçtim. Sıcak olduğum için duş aldım ve mavi renkli uzun ve ince kumaş olan elbisemi giydim. Mavi eşarbımı taktım. Yaptığım kahve eşliğinde sohbet ettik. Şimdi ise beraber hazırladığımız akşam yemeğine başlamak için Mehmet Abiyi bekliyorduk. İşten yorgun gelmişti Mehmet Abi, onun için ayarladığım sekreter sayesinde iş yükü hafiflemişti ve eve daha erken geliyordu. Ama diğer işi de zordu. Bu nedenle çok yoruluyordu. O hazırlanıyorken bizde soğuyan yemekleri ısıttık. Keyifli geçen yemeğin ardından, yaptığım kahveleri içiyorduk. "Mehmet Abi gelişme var baya" dedi göz kırparak. İlk denediğim kahveyi deneyen denek Mehmet Abi, pekte içtiği söylenemezdi. Yüzüme püskürmüştü. Asiliğim tuttu ve tutturana kadar denedim ve sonunda başardım...

Antalya'ya gidecektik. Sıcak olduğu için ince ama bol olan kıyafetleri seçtim. Hazırladığım bavulumla hazırdım. Beni Mehmet Abi bırakacaktı. Kızlarla gidebilirdim ama izin vermemişti. Ben tek bavul almıştım ama iki bavul vardı. Mehmet Abi buluşma yerine geldiğimizde, "Eğer Küçük Patronum izin verirse bende gelebilir miyim? "diye sormuştu, gülümseyerek. Bu isteğine nasıl hayır diye bilirdim ki? Kabul ettim. Kızlar ile buluştuk önce. Hakan Abi bu duruma sevinmişti bizim aramızda tek erkek oydu. Onun kahrını bir tek Burcu Abla çekiyordu.

👣👣👣👣

Ormanlık alanda çadırlarımızı kurmuştuk. Beyza ile kalmayı istesem de Mehmet Abi karşı çıkmıştı. Bilmiyordu ben ona içimden hep abi diyordum alışmak ve bu duyguları sonlandırmak için. Çabalıyordum ama pekte başarılı olduğum söylenemezdi. Sevgililer bile aynı çadırda kaldığı için sorun olmamıştı birlikte kalmamız...

Çadırlar hazırlanmış ve yediğimiz yemekler ardından akşam olmuştu. Deniz kenarındaydık. Biz kızlar sohbet ederken Mehmet Abi, Hakan Abiyle konuşuyordu. Kızları rahatsız etmemek için bizden gerideydiler. Hakan Abi kızgındı Mehmet Abiye. Çünkü annesi de benim gibi erken yaşta evlenmiş ve çok acılar çekmiş. Bu acılara dayanamayan kadın hastalığa yenik düşmüş. Beni annesine benzettiği için bana karşı korumacı bir tavrı vardı. Abim gibi davranıyordu. Ben araya mesafe koysam da o yine de beni korumaktan vazgeçmiyordu.

Edilen sohbetlerin ardından herkes çadırlara çekilmişti. Evet ilk defa onunla uyumuyordum. Ama düşüncesi bile beni heyecanlandırıyordu. Çadıra ben ilk girip üstümü değiştirdim. Ben kızların yanına gitmek bahanesiyle onun üstünü değişmesi için fırsat tanımıştım. Kızların uyumaya niyeti yoktu ve eninde sonunda çadıra dönmüştüm ayaklarım gitmek istemiyordu ama kalbim gitmek için can atıyordu. Evet o beni bir kardeş gibi sararken ben onun kalp sesiyle huzur bulmuş ve uyumuştum...

💤💤💤💤

Bilmiyordu Ebral ve mutluydu. Onu yalnız bırakmamalıydım. Tehlikede olduğunu bilmiyordu. Onu korumak için onunla tatile gelmiş ve başka çadırda kalmasına izin vermedim. Her an yanında olamayacağımı biliyordum yine de koruyacaktım onu. Gücümün ve ömrümün yettiği sürece. Babamın işlerini bırakmak istiyordum ama bu işi bıraktığımda benimle birlikte birçok insanın umutları yok olacaktı. Elim kolum bağlıydı. Babam gibi olmamaya söz verdim ve bu sözü tutmak için çırpınıyordum kırık kanatlarımla havada süzülüyorken...

🎬🎬🎬🎬

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top