8- Savunmasız


Aritmi

8.bölüm

...

Sıcak suyun sırtıma inen damlacıkları hafif bir yakma verse de küvetin içinden çıkmamaya kararlıydım. Elim sağ bileğimdeki ize gitti istemsizce. Yumuşacık deri üzerindeki kabarık çizgi hayatımda verdiğim en doğru karardı belki de, belki de hiç yaşamamalıydım. Gözlerimin önündeki kırmızımsı bulutlara üfledim ve göz perdelerimi indirerek kendimi karanlığa teslim ettim. Ellerimi yumuşak hareketlerle getirip götürdüğüm iz, zihnimin tekrar geçmişe ait ateş ve buz dolu o güne gitmesine neden oldu. Ateş ve buz, hem yanıp hem boğulduğumuz gün, kül olduğumuz gün, bittiğimiz gün...

Zihnimdeki bulutlar her zamanki o grimsi rengini kırmızıya verdiğinde duştan çıkmış bornozlu halimle tuvalin başına geçmiştim. Paletime bolca kırmızı dökerek yumuşacık fırçamı mükemmel kızıllığa daldırdım. Kırmızıyla siyahın birbirine karıştığı yumuşak geçişli tuvale bakarak zihnimdeki anıların içinde yandıkça yandım...

...

Tıkladığım kapıyı aralayıp boş gözlerle sınıfa bakarken Tuna Hoca garip bir sinirle bakıyordu yüzüme. Geçen dersin üzerinden bir hafta geçmişti ve yine aynı derse geç kalmıştım. Bu sınıfta son yaşadığım anılar gözümün önünden hızla geçerken içeri doğru adımımı attım. Beyaz saçlarıyla karışmış hafif sakalını okşayarak başıyla onayladı beni Tuna Hoca. Yarım daire şeklinde dizayn edilmiş yerlerden boş bulduğum tek sandalyeye oturdum. Bakışlarım istemsizce karşıya çekilirken Adar'ın hafif tebessümüne ben de tebessümle karşılık verdim. Sınıftaki tek arkadaşım olma yolunda ilerlemeye devam ediyordu. Geçen haftaki beni götürdüğü yerde kulaklarıma fısıldadığı kelimeden sonra hiçbir şey söylemeden kalkıp gitmiştim. Nitekim bir insanın kalp atışlarını duyacak kadar iyi bir kulağa sahip olmadığını biliyordum. Onda gizli bir şeyler vardı, bana ait herşeye hakim olan bir şeyler...

Başımı kaldırmamla ters ters yüzüme bakan hocayla karşılaşmam bir oldu.

"Bugün size ufak bir hatırlatma yapacağım gençler, ilk hafta bazıları beni tam dinleyememiş sanırım!"

Gözlerimi devirip tekrar Adar'a baktığımda o tebessüm eden yüzünün solduğunu görmüştüm.

"Sınıfa izinsiz girmediğiniz gibi sınıftan da izinsız çıkmayacaksınız." Gözleri beni bulduğunda bu sefer cümlelerini bana sarf ettiğini belli ederek devam etti: "Buraya gelişmek için geldiniz. Emeklerinizi yırtıp çöpe atarak bir şey elde edemeyeceğinizi anlamanız lazım, değil mi?"

"Buraya öğrenmeye geldik Tuna Bey. Sanırım sizin de pencereden dışarıyı seyrederek bir şey elde edemeyeceğinizi anlamanız lazım, değil mi?"

"Saygı küçük hanım, saygı!" diyerek elindeki cetveli sırama hafifçe vurup sesini yükselttiğinde ayağa kalkmıştım bile.

"Saygısızlık ettiğimi düşünmüyorum," dedim gayet sakin durmaya çalışarak. Dönem başlayalı neredeyse bir ay olacaktı ve bu hocanın her derste bize küçümseyen bakışlarla bakması ve yersiz eleştirileri haddini aşacak dereceye girmişti. Dersten kalma endişem olmasaydı çoktan arabasının tekerleklerini patlatmıştım.

Sakin durmaya çalışarak gözlerimi kapattım. Kulaklarım ısınmıştı, hatta yanıyordu. Kalbim hızla atmaya başladığında Adar'ın söylediği kelime kulaklarımda yankılandı. Kolibri...

Ayakta hafif sendelerken 'burada olmaz, burada olmaz' diye içimden defalarca yineliyordum bu cümleyi. Burada olmaz. Dışarı çıkmalıydım.

"Çıkabilir miyiz?" diyerek elleriyle omuzlarıma destek veren Adar, Tuna Hoca'dan onay beklercesine bakıyordu. Adamın yüzüne baktığımda korkuyla karışmış endişenin tonunu görebiliyordum. Tüm sınıfın da ağzından tek kelime çıkmazken hızla sınıftan çıkıverdik. Koridorda ilerlerken bilincimi neredeyse kaybedecek kadar kötü hissediyordum, bir el kolumdan tutup beni kendine döndürdü. Adar her iki kolumdan tutarken "İyi misin?" diye sorduğunda kalbim artık gümbür gümbür atıyordu diyebilirdim. Nefesim kesilmiyordu, panik atak değildim. Ama heyacan ve öfke hem kapüşonun altındaki kulaklarımı kızartmış hem de kalp ritmimi bozarak hızlandırmıştı.

Güçsüzdüm.
Ve insanların karşısında bunu göstermek istemiyordum.

Başımla Adar'ın sorusunu onayladığımda zar zor "Dışarı çıkabilir miyiz?" diyebildim. Merdivenlerden beni yavaşça indirdiğinde bacaklarımın titrediğini saklamak istemiştim ama nafile. Karşısında savunmasız olmak istemiyordum. Dışarı ilk adımımı attığımda ondan destek almadan yürüyerek çardaklara kadar ilerlemiştim. Tuna Hoca'nın yine penceresinden bizi izlediğini tahmin etmek zor değildi.

...

"Teşekkür ederim" diyerek elindeki suyu aldım.

"Tuna Hoca ile zıtlaşmamanı tavsiye ederim," dedi gayet ciddi bir ses tonuyla. Zaten kendisi de zıtlaştığı için şu an bu haldeydi sanırım.

"Çok ters bir adam" diye homurdandım.

"Öyledir, kimse korkudan çıtını çıkarmaz ona karşı, tek istediği disiplin"

"Tuna Hocaya sözü geçen başka biri yok mu?" diye merakla ona döndüm. Belki bir şekilde bu adama dersini verebilirdim.

Gülümseyerek "Mercan Hoca" dediğinde bakışlarını seyreden harelerim sarışın hocayla buluştu. Tabii ki sıradan bir doçentin hakkından profesör bir bölüm başkanı gelirdi...

Mercan Hoca olarak bildiğimiz sarışın kadın ve arkasında Adar'a başıyla selam veren esmer bir gencin istikameti bize çevrildiğinde kalbim tekrar hızlanmaya başlamıştı...




...



Eveett. En merak ettiğim soru, sizce Tuna Hoca nasıl? Tuna Hocaya söyleyeceklerinizi bu paragrafa alabilirim cbslcjxlhzöcjxkf

Şu postun altına da Mercan Hocayla ilgili görüşlerinizi alalım:D

Sevgiyle kalın🌼

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top