7- Karanlık Tarafımız

Aritmi

7.bölüm

...

"Bazen sadece yazmakla ruhu ölümden kurtarabiliriz."

Maalesef doğru tahmin kimseye gelemediği için ithaf yapamadık :( ama olsun ileriki bölümlerde sık sık soracağım bu tür sorular. Neyse bakalım keyifli okumalar :)

İnsanlar bir başkasına anlatamadıklarını kalemlerine anlatırmış. Bazen içimizde deli dolu köpüren denizin dalgaları göğüs kafesimize hırçınca çarpar durur, kara bulutlar zihnimizi öyle bir bulandırır ki iki dudağımızın arasından tek kelime çıkarmaya mecalimiz kalmaz. Anlatmak istemeyiz, düşünceler yumak yumak birikir zihnimizde. Anlatınca büyüsünün bozulacağından mıdır bilmem, yazmak duygularımızı daha da anlamlandırır gibi hissederiz. İşte o an sarılırız kağıda kaleme...

Bir şeylerin özel oluşunu sevmişimdir hep. Mesela üzerimdeki kıyafetler kimsenin üzerinde olmasın isterim, mesela çizdiğim tablolar daha önce çizilmemiş türden olsun, yaşayacağım hayat hiç yaşanmamış olsun. Bana ait olan şeyleri sadece bana aitmiş gibi hissetmem için kimsede görmemem gerekir ki o şeyler daha bir özel olsun. Adar'ın elindeki objelerin göz bebeklerime yansıması ufak çaplı bir sanrı yerleştirdi zihnime. Açtığı defterin beyaz ve yana yatık güzel yazısıyla dolu kara sayfalarını çevirişini izledim ağır ağır. Belkide son sayfalarına geldiği defterde temiz, katrankarası bir sayfayı açıp kalemi eline aldı. Hafif bir duraksadıktan sonra kafasını kaldırıp önünde uzanan derin maviliklerde gezdirdi gözlerini. Çok değil, sonra hemen ilk kelimelerini yazmaya başlamıştı. Elimde tuttuğum ince bez çantamdan defterimin varlığını hissedebiliyordum. Gözlerimi bir an bile ayıramıyordum, ayaklarım geri geri gitmesi gerekirken olduğu yere çivilenmiş gibiydi. Ne kadar oldu bilmiyorum, çantamı veya bazukamı kolumdan indirmek bile aklıma gelmemişken orada öylece dikilmiştim. Belki de ilk defa bir insanın ruhunu kendime yakın hissetmiştim. Belki de ilk defa...

Cılız bacaklarımı istikamete doğru hareketlendirmek kesinlikle zihnimin kontrolünde değildi. Kendimi yanında bulduğumda yanına yaklaşana başını kaldırıp baktı. "Merhaba" deyiverdim anlamsıca.

"Merhaba" Beni gördüğüne pek şaşırmamış gibi bir hali vardı. "Rahatsız ettim galiba," ona onun cümleleriyle gitmek en iyisiydi.

"Yok, rahatsız etmedin." Defteri kapatıp kalemi yerine koyduğunda "Otursana" dedi rahat bir biçimde. Sanki az önceki durgun düşünür haldeki Adar değildi bu. Usulca bankın en uç noktasına oturup eşyalarımı yanıma bıraktım. Gözleri tülün rüzgarla dans edişi gibi usul usul hareket eden mavi dalgalardaydı. Bakışlarımı onun gibi denize çevirdim. "Gitmemişsin" Bakışlarını oradan ayırmadan yönelttiği soruya nasıl bir cevap vermeliydim bilmiyordum.

"Biraz daha hava alırım dedim."

İkimizde sustuğumuzda dayanamadım. "Yazmak güzel, hele ki böyle bir yerde."

"Evet" dediğinde bana çevirmişti bakışlarını. Belki de ilk defa yüzüne dikkatle baktım. Beyaz teni, kısa ama kavisli kaşları altındaki bal rengi gözlerindeki ışıltı, dağınık düz saçları... Gözlerimi kaçırıp tekrar denize baktığımda "Sen de burda yazmalısın, hatta sana daha güzel bir yer göstereyim. Zihnini açacaktır," dedi. Merakla ona dönerek "Neresi?" diye soramadan edemedim.

"Gel" diyerek ayağa kalktı hızla. Sahilin en sağ tarafındaki banktaydık. Sol tarafa doğru yürümeye başladık. Adımları büyük ve hızlı iken ona yetişmek adına nefes nefese kalmıştım. Koskoca sahilin tamamını yürüyerek geçip en sol tarafa gelmiştik. Çakıl taşlarıyla dolu bir patikadan aşağı indiğinde onu takip ettim. Sol taraftaki ufak kulübeleri de geçtiğimizde yine yokuşlu bir patikayla yukarı yürümeye başladık. Bacaklarım çok yürümeye alışkındı fakat yorulmuştum yine de. Patikanın sonunda koca görkemli bir söğüt ağacının sarkan dalları ve sıcak tonların yuva bulduğu yaprakları karşıladı beni. Ağaç neredeyse uçurum gibi bir noktada son buluyordu. Yaklaştığımızda Adar ağaç gövdesinin önüne çantasını bırakıp ilerledi. Onu takip eden adımlarımla ilk defa konuştum.

"Buraya kimse gelmiyor mu?"

"Etrafı tellerle örülmemiş ama yasak bir bölge."

"Nasıl yani?" dedim anlamazcasına. Yasak bir bölgeye giriş bu kadar rahat olamazdı. Tamam uzak ve uç bir noktadaydı ama etrafını saran çitler veya tel örgüler yoktu. Sol tarafımızda yukarı doğru uzanan çalılar arabaların geçtiği yola varıyordu. Bulunduğumuz yerden hiçbir şeyin görünmediğini düşündüğüm anda yola bakan tarafta ufak bir bina gördüm. Renginden anımsadığım kadarıyla üniversitenin Veteriner Kliniği olmalıydı.

"Burası veteriner kliniğinin arka bahçesi, binadan uzak bir bahçe olduğu için pek de kullanılmaz." Cümlesi biter bitmez yanımıza yaklaşan beyaz köpek Adarın bacaklarına kafasını sürtmeye başlamıştı bile. İlgiyle boğazı okşanan köpek bakışlarını bana çevirdiğinde parktaki o köpek olduğunu tahmin etmek zor değildi. Kar beyazı gibi olabildiğince parlak ve yumuşacık tüyleri vardı. Tipinden bile diğer köpeklerden ayrı oluşu anlaşılıyordu.

"Bu köpek melez, farketmişsindir kampüsteki tüm köpekler birbirine benziyor."

"Evet farkettim, köpekleri seviyorsun sanırım" okşadığım tüyler öylesine yumuşaktı ki akşama kadar burada bu köpekle oynayabilirdim.

"Benim değil asıl senin sevmen garip." Cümlesiyle afalladım.

"Neden?"

"Bilmem, yanına yaklaştığında çığlık atmanı beklerdim doğrusu."

"Her canlıdan korkan ödleklerden değilim çok şükür."

Kendini yere bıraktığında ben de oturup köpeği kendime çekmiştim. Aramıza uzanıp iyice mayışan köpeği okşamayı bıraktığımda bakışlarımı onun gibi manzaraya çevirdim. Kuru yaprakların ardındaki ışıltılı mavilik huzur veriyordu.

"Burası huzur verici" kendi kendime konuştuğumu sanarken sesimin çatallaşarak çıkmasına şaşırdım.

"Yazmak daha huzur verici," diye tamamladı cümlemi. Bakışlarımı ona çevirdim. Hafif kemerli burnunun ucu yukarı bakıyor, belirgin adem elması ağır bir biçimde hareket ediyordu. Tam o sırada yutkunduğunu anlamışken düz çizgi halindeki dudakları yukarı kıvrıldı. Hızla bakışlarımı ondan çektiğimde gülmeye başlamıştı bile. Kalbim nedensice hızla atmaya başlarken ellerim göğsüme gitti.

"Tamam tamam,bir şey söylemeyeceğim, korkma kolibri." cümlesi biterken de gülüşü sinirlerimi bozmasına rağmen kullandığı son kelimeye odaklanmıştım. Kolibri mi?

"Kolibri mi?"

"Sinek kuşu"

"Neden böyle bir şeye benzetildim?" diye sorduğumda daha da güldü. "Kalbi en hızlı atan kuş olabilirsin." Her cümlesi garip bir şekilde kalbimi daha da hızlandırıyordu.

"Buradan kalp atışlarımı duyabilecek yetenekte olduğunu sanmıyorum."

"Duyuyorum," cümlesi beni afallatırken şaka mı yapıyor dercesine suratına baktım.

"Sana bir sır," diyerek yüzünü denize döndü. Ellerini başının arkasında toplayarak ağaca yaslandı. "Kulaklarım olması gerektiğinden daha hassas."

"Bana sır verecek kadar yakın mıyım sana?" dedim tek kaşımı kaldırarak.

"Sırrımı tutabilecek kadar yakınsın."

Sustum ve uzun süreli bir sessizlik seansına ilk adımımı attım. Kesik kesik olsa da biriyle konuşmak biraz şey hissettiriyordu: mutlu. Şimdiye kadar birçok konuşkan insanın benimle arkadaşlık kuruşunu hatırlarım lakin kimse bende konuşma isteği uyandırmıyordu. Adar'da hissettiğim şey merak olmasa konuşamazdım belki de. Sessizliği ve düşüncelerimi dağıtan onun sesi oldu.

"Bir rahatsızlığın var, hastaneye gitmelisin." Korkarak baktım. "Neden söz ediyorsun?"  Derin bir nefes alıp doğrulduğunda aramızdaki yakın mesafeyi kapatmak için kendimi bir anda geriye çektim.

"Aritmi." Fısıltılı sesinden sonra gözlerim kocaman açılmıştı.



...



Hikaye nasıl ilerliyor canlarım(: düşüncelerinizi lütfen belirtin çünkü bu benim için çok önemli...

Aritmi hakkında bilgisi olanları da buraya alalım. İleriki bölümler hakkında ilham kaynağım olabilirsiniz;)






Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top