6- Çarpıntı
Aritmi
6.bölüm
...
"Konuşmak susmanın kokusudur."
Özdemir Asaf
∞
Hızla çıktığım kapının önünde beklemeden koridorda yürümeye başladım. Öylesine heyecanlı bir şey yaşamadığımı biliyordum fakat hocanın buna sinirlendiğine de adım gibi emindim. Bu yüzdendir ki kalbim kulaklarımda atıyordu sanki, çarpıntım başlamıştı...
Hemen bir yere oturmalıydım fakat koridor boyu tek bir sandalye bile yoktu. Koridorun sonuna geldiğimde geçen hafta başımı çarptığım dolaplara tutunarak çömeldim. Yere oturduğum an çarpıntının geçmesini diliyordum. Sakin olmaya ve sakin kalmaya çalışarak derin nefesler almaya başlamıştım bile. Ben derin nefesler alırken merdivenlerden çıkan adım sesleriyle gözlerimi yumup başımı dizlerimin üstüne yasladım. Bacaklarımı saran kollarım adeta titrerken bir elin sertçe tutmasıyla başımı kaldırdım.
"Manar?"
Her zaman nasıl karşıma çıkmayı başarıyordu anlamıyordum.
"İyi misin?" diye sorduğunda diğer elindeki bir deste kağıdı yere bırakıp yanıma çömeldi.
"İyiyim," diyebildim zar zor.
"Hiç iyi görünmüyorsun"
Benden cevap gelmeyince ayağa kalktı "Kalk, kantine götüreyim seni. Oturalım orada," diyerek kağıtlarını da alıp kolumdan tutarak yürümeye başladı. Yürürken aslında kaç gündür ona hep en güçsüz olduğum anlar yakalandığımın farkına vardım. Bu durumu açıklamak istercesine konuşmaya başladım.
"Aslında iyiyim, derste ufak bir çarpıntı yaşadım. Kendimi dışarı atmak istedim ben de"
"Çarpıntı mı?" Onaylarcasına kafamı salladım.
"Kantine kadar yürüyemem, burada oturabilir miyiz?" diyerek Güzel Sanatlar Bölümü'nün yegane bahçesindeki çardaklardan birini işaret ettim. Onaylarken oraya doğru yürümeye başlamıştık bile.
Beni oturttuğunda halen var olan çarpıntının konuşmayla geçmesini umut etmiştim. Derin derin nefesler alırken Adar da yanıma oturdu.
"Hastaneye gittin mi hiç?"
"Hayır"
"Nasıl hayır? Hiç iyi değilsin" Garip bir şekilde yüzüne baktım ve gayrıihtiyari kendimi savunma ihtiyacı duydum.
"Çarpıntı heyecan veya stresten meydana gelen bir şey, normal yani,"
"Her heyecan durumunda çarpıntı yaşanmaz ama"
"Çok bilmiş"
"Ne?"
Sesli düşündüğümü farkettiğimde bir an gözlerim kocaman açıldı. Vaziyeti kurtarmak adına kıvırtmam gerekiyordu ve öyle de yaptım.
"Hiiç, kantine gidip su alayım ben" diyerek ayağa kalktım. Kolumdan tutup o da kalkıverdi öylece.
"Bir dakika, kusura bakma ben su getirmeyi unuttum sana heyecandan, hemen gidip getiririm" diyerek yanımdan ayrıldı. Doğrusunu söylemek gerekirse bir insanın başkası için zahmete girmesi olayına şaşırmıştım. Özellikle o kişi ben isem. Şaşkınlıkla önüme döndüm. Kendimle başbaşa kaldığım sayısız anlardan birine girdim yine. Etrafta birkaç öğrenci dışında hiç insan yoktu. Güzel Sanatlar Bölümü bahçesinin yeşilliklerine daldım öylece. Çarpıntım geçmişti...
Ufak da olsa bir sohbetin olanları unutmak adına iyi geldiğine inandım. Başımı kaldırıp gökyüzüne bakma ihtiyacı hissettiğimde üst kat pencerelerinden birinde o hocayı gördüm. Tuna Özdemir. Sadece birinci sınıfların Temel Tasarım derslerini alan, bölümün en aksi ihtiyarı. Görür görmez bile içimi o insana karşı bir soğukluk kapladığına emindim. Sinirli bakışlarını üzerimden ayırmadığını farkettiğimde ben de aynı şekilde yüzüne bakmaya başlamıştım. Ta ki Adar'ın sesi gelene dek.
"Geldim"
"Nereye bakıyorsun" diye sorduğunda o da başını o yöne kaldırmıştı bile.
Su için teşekkür ederek elinden aldım. "Neden alttan alıyorsun dersini?" diye soruverdim bir anda. İçimde gariptir ki uzun zamandır olmamıştı bu biriyle konuşma isteği.
"Talihsiz bir olay. Düşmanım kesildi başıma"
"Neden?"
"En başta ismimden dolayı." Anlamazca yüzüne bakarken açıklamaya başlamıştı bile.
"Adar, mart ayı demek kürtçede. Memleketimin de öğrenince işte..."
"Irk ayrımı yapacak kadar geri kafalı mı?" diye sordum.
Anlamsızca dudak büküp tekrar pencereye baktı. Tuna Hoca diye bahsettiğimiz aksi ihtiyarın bakışları hala üzerimizdeyken bana döndü. Gözlerini kısarak sordu: "Yanlış anlamazsan bir şey soracağım? Hastanede soramadım."
"Sor"
"Manar ne demek?"
"Deniz feneri"
"Daha önce hiç duymamıştım, garipmiş" derken kaşları havadaydı. Bakışlarımı tekrar gökyüzüne çevirdim. Pencereden beni izleyen siluet yüzünden rahatsız olmaya başladığım sırada Adar oturduğu çardaktan ayağa kalktı.
"Sanırım yanlış anlıyor şu an. Zaten bana kıl olmuş, sana da sarmasın"
"Kendine iyi bak, görüşürüz" diyerek gülümserken yanımdan ayrıldı.
"Görüşürüz" deyiverdim ardından. Uzun zamandır kimseyle sohbet edememişken onunla beraber oturup konuşmak iyi gelmişti sanırım. Birkaç yıldır girdiğim bu bunalımdan çıkmanın vakti gelmiş olmalıydı belki de.
...
Tuna Hoca'dan sonra girdiğim dersler aynı sıkıcılıkta devam ediyorken son dersi beklemeden çıktım fakülteden. Üniversiteye yakın olan sahile kendimi attığımda sonbahara rağmen sıcak güneşi ve mis gibi deniz kokusunu çektim içime. Sahile yakın yerde bulunan çocuk parkının yakınlarında bir bank bulup otudum. İçi neredeyse boş olan çantayı kenara fırlattığımda etrafta ne kadar çok köpek olduğunu farketmiştim. Köpekleri severdim. Bana belki de tek arkadaştı onlar. Beyaz bir tanesi yanıma yaklaşırken başını eğerek sevgi diledi. Eğilip güzel güzel okşadım. Tüyleri o kadar yumuşaktı ki adeta bir kuş tüyünde gibiydi ellerim. Bir güzel sevdim beyaz köpeği, yanımda çömelerek o da parkta oynayan çocuklarda gezdirmeye başladı gözünü. Sanki bana eşlik ediyor gibiydi. Bankın sağ tarafında güzel bir gül ağacı dikkatimi çekti. Kırmızı güller o kadar zarif duruyordu ki kuru çiçekler koleksiyonuma yakışır diye düşünüp dala uzandım. Henüz yarım yamalak açılmış koyu kırmızı bir gülü alıp çantamdan çıkardığım romanın sayfaları arasına koydum. Önüme döndüğümde beyaz köpek yoktu. Bakışlarım sağda solda gezinmeye başlarken yumuşak bir tını kulaklarımı doldurdu.
"Selam" Sesin olduğu tarafa baktığımda Adar'ın bal rengi gözleriyle karşılaştım.
"Sen beni takip mi ediyorsun?" Her yerde karşıma çıkması tesadüf olamazdı değil mi? Sinirle kaşlarımı çatarken o savunmaya geçmişti bile. "Hayır, okulda bazukanı unutmuşsun, sahile gittiğini görenler olmuş o yüzden buraya geldim" dediğinde elindeki bazukama kaydı gözlerim. Hay aksi! Nasıl unutmuştum. Ayağa kalkıp teşekkür ederek aldım. Tekrar oturmak içimden geçse de Adar'ın da oturacağını tahmin etmem zor değildi ve ben yalnız kalmak istiyordum. Çantama doğru eğildiğimde tekrar sesi kulaklarıma dolmaya başlamıştı.
"Rahatsız ettiysem kusura bakma, görüşürüz tekrardan." Elime yarım yamalak aldığım nesnelerle ona döndüm. Çoktan arkasını dönmüş, gidiyordu. Garip... Çantamı sırtıma asıp gittiği yöne baktım. Sonra istemsizce bacaklarım onu takip ederken buldum kendimi. Sahilin uç noktalarına kadar yürümeyi sürdürdü. Sonunda en uç noktadaki banktan bir başka adam kalkarken o da onun yerine geçti. Elindeki ufak çantayı yeni keşfettiğimde çantasını çoktan banka bırakmıştı. İnsanlar bazen yalnız kalmak isterdi, buna içten inanıyordum. Bir süre bekledikten sonra ben de denizin maviliğinde kaybettim gözlerimi. Uzaklardan gitar çalan gençlerin sesi yankılanmaya başladı. Yanında durduğum ağacın gövdesine dokunduğum an gitmek için bir adım atmıştım ki Adar'ın çantasından bir şey çıkardığını gördüm.
Gözlerim sıradışı bir tesadüfe tanıklık ederken kocaman bir yurtkundum. Bacaklarım kalmak için zemine kazık atmıştı bile...
***
Selaammm. Yoğun bir pandemi dönemi ve uzaktan eğitimle final haftasından bölüm atıyorum. Umarım beğenmişsinizdir:)
Adar'ın çantasından çıkardığı şeyleri tahmin edelimmm?(ipucu:manarda özel bir yeri var*)
Bulana sonraki bölüm ithaf edilecek💎
Öpüldünüz:*
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top