5- Cesaret Tohumları

Aritmi

5.bölüm

...

"İnsan iyiliği kadar taşlanır, merhameti kadar dışlanır."
Yunus Emre

Aniden irkilip refleksle ayağa kalktım. Üst kattan gelen bu sese inanamayarak hızla içeri girip balkon kapısını kilitledim. Bu bina genel olarak öğrencilere verilen dairelerle doluydu ve silah sesinin burda ne işi olabilirdi?

Kalbim hızla ve sertçe çarpmaya başladı. Bu... uzun zamandır olmamıştı. Korktuğumdan mı heyecanlandığımdan mı bilemiyor, öylece ayakta durup geçmesini bekliyordum.

Telefonumun titremesiyle gözüm ekrana kaydı.

'Adar arıyor...'

Ne yapacağımı şaşırdığım bir vaziyette açıp açmamak arasında kaldığım ikilemden son anda sıyrılıp telefonu açtım.

"Alo, Manar!"

Sustum... Nasıl konuşmalıydım? Kalbim halen hızla atıyordu.

"Efendim"

"İyi misin?"

"İyiyim."

"O ses senin kattan gelmedi değil mi?" diye endişeyle sorduğunda koridorda bağırış çağırışlar başlamıştı bile. Birileri hızla merdivenden inerek koşuyordu.

"Hayır, üst katlardan geldi"

Kapıya doğru gitmeye başladım güç bela. Çelimsiz bacaklarım sanki obez bir vücudu taşıyormuş gibi titreye titreye ilerliyordu.

"Sakın çıkma evden tamam mı? Polis çağırmışlardır."

Kapı deliğinden baktığım esnada tam cevap verecekken yüzü yarı kapalı bir adamın merdivenlerden hızla inişini gördüm. Gözlerim görüş alanımı buğulaştırırken dizlerim titreye titreye iki büklüm olmuştu bile. Telefon ise çoktan ellerimden kayıp yumuşak halı üzerinde yerini almıştı. Ne kadar bir sürede oturdum bilmiyorum, tek bildiğim kapının açıldığı an bilincimin yok olmasıydı...

...

Ayaklarımı havada tutan üstüste yerleştirilmiş kırlentlerin varlığıyla gözlerimi açtım. Tavandan ayırdığım gözlerim karşı koltuktaki Adar'ı görmemle içimi garip bir şekilde rahatlatmıştı. Uyandığımı farkeder etmez hemen ayağa kalkıp bana yanaşarak durumumu sordu.

Kötü hissetmiyordum, kalp atışlarım normaldi. Kendimi toparlayıp koltukta oturur pozisyona geçtim.

Yanımda oturmak için izin istediğinde başımı sallamakla yetinmiştim. O oturduktan sonra uzun bir sessizlik oldu evde.

"Kapıyı açan sen miydin?"

"Evet"

İkimiz de boşluğa bakıyorduk. Yan gözle dönüp bana baktığını hissedebiliyordum.

"O adam hırsızdı sanırım, ama yukardaki daire sahibini vurmamış, tavana ateş etmiş."

Ellerimi yüzüme götürerek dirseklerimi dizime dayadım. Onun burda oluşundan rahatsızdım. Gitmesini istiyordu bir yanım. Yüzümü kaldırarak ona döndüm.

"Peki sen nasıl girdin?"

"İçeri" diyerek cümlemi tamamladım.

"Telefonda cevap vermeyince bir şeyler olduğunu anladım, yani başın dikişli bir yere çarptın diye korktum. Kartla açtım kapıyı."

Son cümlesinde sezdiğim mahcubiyeti umursamamaya çalıştım. Sonuçta evime izinsiz girmişti. Lakin bir yandan ne de olsa beni düşünen bir insana teşekkür etme ihtiyacı hissettim. Elimi başıma götürerek pansuman olan yere dokundum, herhangi bir ağrı hissetmiyordum.

"Teşekkür ederim, ağrım yok"

"Emin misin, istersen hastaneye gidelim bak"

"Yok, gerek yok" dedim ayağa kalkarak. Yalnız kalmak istiyordum. O da ayağa kalktı.

"Dünden bu yana iki defadır baygınlık geçirdin. Normalmiş gibi davranma, betin benzin atmış. Hem ben burda olmayabilirdim." Benden cevap gelmeyince devam etti.

"Bu arada yanlış anlama, lütfen. Telefondan sesin kesilince koşuşturma sesleri de arttı. Senden de ses gelmeyince..."

"Teşekkür ederim, ben iyiyim" bu cümleyi sık kullanmak hoşuma gitmemişti.

"Böyle talihsizlikler de hep seni buldu, binada daha önce böyle bir şey yaşanmamıştı inan. Ben de olayın şokundayım halen"

Susmak ve hiç konuşmak istemiyordum.  Sessizliğim ona cevabı vermiş olmalıydı ki anladı.

"Peki ben gideyim o zaman" dedi kafasının arkasını kaşıyarak.

...

Birkaç gün sonra apartmandaki olay nasıl babamın kulağına gittiyse beni sıkı sıkı tembihledi. O binadan çıkmam için sayısız teklifler veriyordu fakat ben sürekli düzenimi değiştirmek istemediğime yönelik cümleler sarf ediyordum. Farklı ortamlar, farklı insanlara alışık değildim. Ayrıca büyük bir servet sahibi olan babamdan geçinmek de artık sinirimi bozuyordu. Ona muhtaç olmak, bu zenginlikte yüzmek istemiyordum. Bir de beni düşünüyormuş gibi yapışı yok muydu?

Bir haftalık tatil boyu Adar'ın arada mesaj atmaları dışında hiç konuşmamıştım kimseyle. Bölüm başkanı olan sarışın hoca haricinde elbet. Bir tek beni tanıdığından sınıf temsilciliğine alınmamı istemiş ve ben de reddetmiştim. Ayrıca temsilcinin Adar olduğunu düşünüyordum fakat meğersem o son sınıfların temsilcisiymiş. Hiç de son sınıf ağırlığı yoktu oysaki...

Çocuk gibi karakalemle ton attığım bristol kağıtlarını sıraladım. Bu sefer de beğenmese adamın gözleri önünde yırtacaktım bu kağıtları. Kafamı kaldırıp sınıfa bakarken Adar'ı görmedim. Birinci sınıfların dersi olduğundan muhtemelen bu hocadan alttan ders alıyordu. Peki neden yoktu acaba?

"Merhaba" cıvıl cıvıl gelen ses kulaklarıma vardığında kafamı kaldırıp sağıma döndüm. Uzun saçlarının bir kenarını da maviye boyamış ve abartısız söylüyorum inanın kendi teninden iki kat açık renkte fondötenle badanmış çıtı pıtı tarzda bir kızdı işte. Onu tarif etmek zordu, çünkü kelime haznem bu tür görüntülere yabancıydı.

"Merhaba"

"Ben Leyla, sınıf temsilcisiyim canım memnun oldum" diyerek başını yan çevirdi.

"Merhaba, Manar" dedim uzattığı eli sıkarak. Parfüm şişesinin 4te birinin üzerinde bulunduğuna o an yemin edebilirdim.

"Memnun oldum, numaranı alabilir miyim canım? Sınıf grubuna alacağım" Şu 'canım' kelimesinin basitliği daha çok midemi bulandırdı ve iğrenircesine bakmaya başladım.

"Sınıf grubuna katılmak istemiyorum"

Biraz duraksadıktan sonra "peki, duyuru ve ödevlerden seni haberdar edecek birini tanıyorsundur umarım, sen bilirsin" dedi hırçın bir tavırla. Elbet ben bilirim!

Başımdaki yarayı gizlemek için taktığım siyah şapka ve kapüşonlu beni daha da erkek gibi göstermiştir eminim. Saçlarım nerdeyse tamamen kapalıydı ve bu halde ne yazık ki çok ilgi çektiğimi de biliyordum.

Sinirle önüme döndüm. Tek saati kalmış derste tonları kutucuklara yerleştirme ödevini bitirmeyi düşünüyordum. Ders başladıktan sonra bile ilk gün tanıştığım hoca sandalyesinden bir kere bile kalkmadan dışarıyı izliyordu. Ben buraya eğitim görmeye mi, çocuk gibi ödev yapmaya mı geldim? Şunun keyfine bak!

Bitirdiğim çalışmayı elime alarak sandalyeden kalkıp hocanın yanına gittim. Başını pencereden çekip tükenmez kalemini aldı. Sonrası bir bir yanlış bildiği kutucukları işaretlemekle geçti. Benimle dalga mı geçiyordu?

"Bak bu ton çok daha koyu olmalı, ayrıca buraya geçiş de çok ani olmuş"

Kendimi konuşmamak için zor tutarak dinliyordum hocayı. Cümleleri sonlandığında kağıdı alıp çöp kutusuna doğru ilerledim. Burası emeklerin boşa çıktığı, egoların tatmin edildiği bir sistemden başka bir şey değildi. Elimdeki çalışmayı yırtarak çöp kutusuna attığımda tüm sınıfın bakışlarını üzerimde hissettim. Kalbim derin bir çarpıntıya başlayacak gibi olduğunda korkuyla arkamı döndüm. Hoca sinir ve şokla bana bakarken eşyalarımı alıp izin bile almadan dışarı çıktım...



....




Bir bölümün daha sonu geldiiiii😅

Manar'ın kasvetli yüreğinin ezgisini duyabiliyor musunuz canlarım?

Peki ya Adar'ın yumuşacık pamuk kalbini hissedebiliyor musunuz?

Sevgiyle kalın :)

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top