yoruldum her bulduğumda kaybetmekten seni - [x.]
Aslı
Yakut'la birlikte yürüyorduk. Okul yolundaydık, kafam düşüncelerle doluydu. Bugün iki gibi dersten çıkacaktım, Feride'yi okuldan alacaktım, ona karışan zibidi kıza bir göz dağı daha verecektim, ağzını saçmalamak için açarsa açtığına bin küsur pişman edecektim ve ayrıca ders boyunca fark ettirmeden Hüseyin'i izleyip napmaya çalıştığını yüz milyon kez daha düşünecektim...
Geçen gün ne de saçmalamıştı öyle.. Cümlelerindeki şaka görünümlü kelimelerin bir ima olabilmesi ihtimali bile kalbimi krize sokmuştu... Ama imkanı yoktu. Beni sevemezdi. Benim neyimi sevecekti ki? Aptallık derecesindeki saflığımı mı, sevdiğim insanların beni kullanıyor oluşuna göz yumuşumu mu? Aynalardan nefret edişimi mi? Neyi?
Yakut'un sesi düşüncelerimi böldü. "Feride'ye sataşan çocuğun derdi neymiş, anladın mı?"
Net bir cevap verdim. "Dayak istiyor."
"Yasak." dedi düz bir sesle.
"Yasaksa öğretmenlere yasak, bana mı yasak?" diye cevap verdim,
"Seni dava etmeleri için öğretmen olmana gerek yok." dedi. Kafamı çevirip ona baktım. Yakut'la ilişkimiz çok farklıydı. Üniversitede tanışmış olmamıza rağmen bazen onu yıllardır tanıyormuşum gibi hissederdim. Erkek olması yüzünden midir bilmem, az konuşması dışında hiçbir sorunum yoktu onunla. Çünkü bazen anlattığım şeylere o kadar az tepki veriyordu ki...
"Kimin tarafındasın?" Adımlarımı yavaşlatıp ona bakmayı sürdürdüm. Kafasını bana çevirdi. Bir süre boşluğa bakar gibi gözlerime baktı.
"Devletin." deyip genişçe gülümsedi bir iki saniye. Sonra yine o durgun tavrına geri döndü.
"Hapsi boylasam temiz yastık kılıfı bile getirmezsin bana." dedim adımlarıma hız katarak.
"Hüseyin getirir, bu da sana yeter de artar." deyip iç çekti. Hüseyin ismini duyunca içim gıcıklanmıştı. Gülümseyerek bunu içimden atmaya çalıştım.
"Konu gitti geldi nasıl yine Hüseyin'e döndü ya.." diye mırıldandım.
Cıkladı. "Şu sahte tiplemelerle anca onu kandırırsın. Aklın fikrin onu düşünüyor biliyorum.." deyip durdu. Gözlerime baktı yine, boşluğa bakmıyordu bu kez. "Kalbin de onun için atıyor.."
Yüzümün yandığını hissederken normal bir şekilde konuşmaya çalıştım. "Kalbimi karıştırma!"
Yamuk, sahte bir gülüş kondurdu suratına. "Bunu sen yaptın, ben değil. Kalbini işin içine katmasaydın.." deyip iç çekti.
Yürümeye başladı. "Onun nesini sevdin?" diye sordu kısık ama benim duyacağım bir sesle. "Bence onu 14 yıldır gittiğin her okulda gördüğün için alışkanlıktan sevdin." diye devam etti.
O sırada arkamızdan gelen sesle irkildik. Halbuki ben Yakut'a cevap vermek üzereydim. "Yakut'suz da parıl parıl parlayan bir Aslı varmış burada..." diyen Hüseyin'in sesi kendisinden önce bize yetişti. Adımlarımı yavaşlatıp arkamı döndüm, kafamı hafifçe kaldırıp önce onun karamel saçlarına, sonra da yeşil gözlerine baktım durdum.
Hüseyin gelip tam karşımda durduğunda ben de durmuştum. Yakut sıkılgan bir sesle lafa girdi. "Bizi böldün."
"Amacım da buydu zaten.." deyip gülümsedi Hüseyin. Bana değil, Yakut'a. O an kısa bir süreliğine ve saçma bir şekilde de olsa Yakut'u kıskandım. Hüseyin'in gülüşünü benden çaldığı için.
"Aslı'nın yakuta ihtiyacı olmayabilir.." dedi Yakut ve devam etti. "Ve amaç gütmeyen kuruluşlarla arası iyidir aslında. Yani demek istediğim.. Senin kendine pay çıkarabileceğin bir nokta yok buralarda." Yüzündeki gülüş sahte olsa da sesi gerçekten titremişti.
Bunların arasındaki bu garip atışma da nereden çıkmıştı? Kaşlarımı çatarak Hüseyin'e baktım. "Buralarda yoksa.." deyip bana baktı Hüseyin. Koluma attı elini aniden.
Beni hızlı bir hareketle kendine doğru çekip dibi başına koydu. Ayağıyla ayağım arasından bir karınca zor geçerdi, öyle söyleyeyim.
"Buralarda vardır belki, pay çıkarabileceğim noktalar... Ne dersin Yakut?"
Hüseyin'in sorduğu sorunun ardından kalp krizleri eşliğinde aralarına girdim. "Allah aşkına ne saçma bir muhabbetin ortasına düştüm ben ya? İşim gücüm var benim! Daha gidip ortaokul bebesine dünya kaç bucakmış onu göstereceğim, gerekirse o zirzop miniği tapu kadastroya götüreceğim ki iyice ikna olsun!"
Hüseyin'e baktım. Yakut'a baktım. Sessizce beni dinlemişlerdi.
Hüseyin'e baktım. Tekrar. Şaşkınlıkla bana bakıyordu. "Noldu ki? Ne derdin var elin minik bebesiyle?"
"Kardeşimin canını sıkıyor.. Haliyle benim canım duble sıkılıyor.." dedim, sıkıntılı bir nefes verdim. Hüseyin, canım benim.. Gözlerimin içine içine bakman mı gerekiyor sahiden?
"Derdi neymiş?"
"Bilmiyorum.." dedim.
Gözlerime bir iki saniye daha baktıktan sonra "Birlikte gidelim o bebenin yanına." dedi.
Şaşırdım. Tüm bedenimle şaşırdım. Solumda kalan Yakut'u unutarak "Gerek yok." diye cevap verdim Hüseyin'e, o zaman da gayet şaşkındım.
Yeşil gözlerini gözlerimi delmek ister gibi kullanarak "Birlikte gidelim dedim Aslı, gidelim mi demedim." dedi.
Dişlerimi sıkarak bir adım öne attım kafamı ve onu biraz daha doğrulttum göğe doğru. "Ben de gerek yok dedim.."
"Aslı beni yorma.." dedi.
Yakut'un sesini duyup başımı geriye çektim. "Aslı'yla ben giderim, sana gerek yok." dedi.
"Yakut sen karışma." dedim, hala Hüseyin'e bakıyordum.
Hüseyin gülerek bu kez bana değil Yakut'a baktı. "Evet Yakut, sen karışma."
Hüseyin'e delici bir bakış atan bu kez bendim. "Sen de bana karışma. Tek başıma gideceğim ve sen de olduğun yerde kalacaksın..." deyip birkaç adım geri çıktım. İkisini de görebileceğim bir uzaklıkta durana dek geriledim. "Ve siz ikiniz.. Anlayamadığım bir şekilde garip bir diyaloğa girdiniz. Bunu kafama takacağım ve ikiniz de bunun hesabını vereceksiniz.." deyip kısa adımlarla ileri doğru yürümeye başladım.
"Ama önce ders!"
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top