2.Bölüm "Tanışma"
ARAF BÖLÜM 2
"Tanışma"
Gözlerini birkaç kez kırpıştırıp gördüğünü düşündüğü şeyden emin olmaya çalışarak karşısında ki gözlere tekrar tekrar baktı. Ses çıkaramayacak kadar şaşkın ve donmuş bir haldeydi. Karşısında ki siluet kafasını biraz daha eğip yüzünü yaklaştırdığında bardan yansıyan kırmızı ve yeşil ışıkların etkisiyle bir adamın dikkatle kendisine baktığını gördü. Elizabeth bakışlarını adamın gözlerinden ayıramıyordu. Adamsa aynı dikkatle ve biraz da hayretle kızı inceliyordu. Elizabeth konuşmak için ağzını açtığında dudaklarında yalnızca derin ve acı dolu bir ah sesi duyuldu sonrasında gözlerini kapatarak kendini geriye bıraktı ve artık gördüğünü düşündüğü şeyi bir kenara bırakarak sessizce ölmeyi bekledi. Az önce ne gördüğünü bilmiyordu bu parlak kıpkırmızı gözler bir insana ait olamazdı ölmek üzereydi biliyordu artık. Ölmeden önce garip garip yaratıkları görüyordu demek. Daha fazla düşünmek istemedi canı öylesine acıyordu ki bu keskin soğuğu hissetmemek için her şeyi yapardı artık. Kolunda gezinen o sıcak parmakları tekrar hissettiğinde acı dolu bir inilti daha koptu dudaklarından. Karşısında ki ne tür bir yaratıktı bilmiyordu ama kızı rahat bıraksa iyi olurdu. Sessizce ölmeyi bekliyordu işte zorluk çıkarmayacaktı Tanrı neden tuhaf yaratıklarını kızın başına musallat ediyordu ölmeden önce?
Sıcak parmaklar kolunun alt kısmından yukarıya doğru tırmandı ve sıcak nefesi kızın kulağına doğru eğildi. Nefesi sigara ve nane kokuyordu.
-Ölmediğini biliyorum. Aç gözlerini.
Bu kalın ve derin sesin sahibi kimdi anlayamıyordu kız ama ses tonunda ki emir öylesine keskindi ki uymamak için ancak ölmüş olmak gerekirdi. Sesinden yayılan buram buram güç dalgası kızı vurduğunda Elizabeth zorla da olsa gözlerini tekrar açtı. Aynı kan kırmızı gözler kendisini seyrederken bu sefer derin ve kesik nefesler almaya başladı ölmediğini yeni idrak ediyor ve korku dalga dalga vücuduna yayılıyordu. Bu... bu adamın gözleri kıpkırmızıydı.
Adam aynı serikanlılıkla dudağında ki sigaradan derin bir nefes çekti kafasını yukarıya kaldırıp dumanını havaya üflediğinde Elizabeth korku dolu gözlerle onu izliyordu bağırmasına ramak kalmıştı ama sanki bütün çığlıkları boğazında düğüm olmuş gibiydi. Sigaranın izmaritini yerdeki küçük su birikintisine fırlatan adam gözlerinde merak pırıltıları dolaşarak kızın yüzünü inceliyordu. Tek elini kaldırıp kıza uzandığında çığlık atarak geriye sıçradığını görünce kızın şaşkınlığını bırakıp korku evresine geçtiğini anladı. Uzandığı elini yukarı kaldırarak parmaklarını açtı ve yavaşça genizden gelen bir sesle konuştu.
-Korkma sadece bir şeyi test edeceğim.
Tekrar uzandığında Elizabeth yüksek sesle bağırarak daha geriye kaçmaya çalıştı. Adamın kaşları çatılmıştı hızla arkasına bakarak gelip giden birisi var mı kontrol etti.
-Bağırma ! canını yakmayacağım.
Kızın kolunu tuttuğu gibi uzaklaşmasını engelledi ve yaklaştı Elizabeth'in çırpınmaya başladığını görünce çığlıklarının kesilmesi için tuttuğu kolunu hızla sıkarak yüzünü yüzüne yaklaştırdı.
-Sadece tek bir bağırtı daha koparırsan canını yakarım. İnan bana yaparım. Şimdi sus ve kıpırdama!
Yüzünün birkaç santim ilerisinde kendisine salt bir öfkeyle bakan yüzü gördüğünde bütün çığlıkları boğazında kaldı Elizabeth'in yaralı kolunu öyle bir sıkıyordu ki kız diğer eliyle ağzını kapattı ve kımıldamadan durmak için kendini zorladı. Bu boş bir tehdit değildi bu ses tonu... itiraz kabul etmiyordu.
Karşısında ki adam kızın korkudan hareket edemediğini fark edince derin bir nefes çekerek boştaki eliyle Elizabeth'in düştüğünde soyulan ve kanayan kolunu havaya kaldırarak bir süre baktı sonrasında yüzüne yaklaştırarak derin bir nefes çekti. Huşu içinde gözlerine kapatan adam kızın kolunu biraz daha yaklaştırdı ve yere damlayan kanı diliyle yakaladı. Bunun üzerine Elizabeth çığlık ve hıçkırık arası öyle bir ses çıkardı ki korkudan aklını kaybedeceğini sandı. Titremeye başlamış, gözlerinde ki yaşlar sicim gibi inmeye devam etmişti. Korkudan ve şoktan ne kıpırdayabiliyor ne de konuşabiliyordu eliyle ağzını sımsıkı bastırmak dışında hareket edemiyordu.
Adam gecenin karanlığında birer disko topu gibi görünen gözlerinin şaşkınlık ve hayretle araladığında sanki kız orada değilmiş gibi konuşmaya başladı.
-Bu...inanılmaz.
Bir kere daha kolunu yaklaştırarak derin bir nefes aldı, Elizabeth zaten kırmızı olan gözlerinin daha da parladığına yemin edebilirdi. Adama daha fazla yakın durmaya tahammül edemeyerek korkuyla elini çekti ve geriye sıçradı. Yaklaşmaması için iki elini de adama doğru uzatarak kendini olabildiğince geriye çekmeye çalıştı.
-Uzak dur benden!
Adam kafasını yana eğerek keskin bakışlarla bir süre titreyen kızı izledi. Sonra da çapkınca dudağını büktü.
-Aslında...bunu istesem de yapabileceğimi sanmıyorum.
Elizabeth bir korku hıçkırığının daha boğazından yükseldiğini hissediyordu ama onu bastırarak bu sefer bütün kuvvetiyle bağırdı.
-Benden uzak dur dedim!
Karşısında ki adam kaşlarının çatarak tekrar etrafına bakındı. Kafasını çevirdiğinde bardan yansıyan yeşil ve kırmızı ışıklar gece kadar karanlık görünen saçlarında yansıdı.
-Sessiz olmaya ne dersin böyle bağırırsan bir yere ulaşamayız.
Adamın neden bahsettiği hakkında en ufak bir fikri yoktu ama az önce kanını ağzına alan bir psikopatla konuşmayı reddediyordu kız. Amerikalı ırkçılardan dayak yemeyi tercih ederdi. Tam bu düşüncesinin üzerine otelin bulunduğu sokaktan çığlıklar ve bağırışlar gelmeye başladı. Kel bir adam elinde beyzbol sopasıyla dönemeçten dönmüş koşarak arkasındaki adamları bir yere götürüyordu. Kalbi korkudan takla atan Elizabeth olduğu çöp kutusunda daha büzüldü, belinde ağrı ya da kolunda ki sıyrıklar acıyla kasılmasına sebep olunca hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı. Daha fazla yürüyemeyecekti ve bu adamların kaçanları yakaladıkları belliydi. Nefesi kesilir gibi oldu, hiç bilmediği bir ülkede, bir çöp kutusunun yanında linç edilerek öldürülecekti. Bundan...bundan daha dehşet verici bir ölüm senaryosu olamazdı.
Korkudan delirmeye başladığı bir anda karşısında ki adam ona elini uzattı. Bağırarak çöp kutusuna doğru kaçtığında adam bu sefer iki elini de yukarı kaldırarak sana dokunmuyorum diyordu.
-Sana dokunmuyorum, dokunmuyorum tamam mı? Sakin ol artık.
Elizabeth sırtındaki keskin ağrıya rağmen bacaklarını kendine çekip kollarının etrafına doladı.
-Seni aradıklarını biliyorsun değil mi? O adamlar seni arıyor şu kel olan arkadan sana vuran kişiydi bir kaç kişi toplayıp gelmiş... Senin için.
Karşısında eğilmiş kendisiyle konuşan adamın söyledikleriyle bir hıçkırık daha koptu dudaklarından.
-Muhtemelen seni öldürecekler.
Biliyordu...lanet olsun Elizabeth biliyordu zaten bunları neden söylüyordu ki?
-Ama istersen ben sana yardım ederim.
Bunun üzerine yere bakarak ağlayan kız başını kaldırarak adamın yüzüne baktı. Onun yüzüne bakmak hala dehşet veriyordu kıza, bir insanın gözleri nasıl bu kadar kırmızı olabiliyordu.
-Diğer sokağın başında arabam var seni oraya kadar taşıyabilirim sonra da evime gideriz.
Elizabeth sızlayan bacağını aynı derece de ağrıyan koluyla sıvazladı. Bu sırada adam aynı keskin bakışlarla kızla konuşmaya devam ediyordu.
-Seninle bir anlaşma yaparız olur mu? Bu çöp kutusunun yanında linç edilmekten daha iyi şartları olan bir anlaşma, ne dersin?
Yaprak gibi titreyen kızın gözlerinin içine bakıyordu. Direncinin kırılmasına ramak kaldığını hissedebiliyordu adam.
-Son dakikaların...benimle geliyor musun yoksa sana veda etme zamanım geldi mi?
Bu sırada adam oturduğu yerden doğrularak kızdan bir kaç adım uzaklaştı bununla birlikte bağırış ve çığlık sesleri de yükseldi. Korkuyla sıçrayan Elizabeth başını otelin olduğu tarafa çevirdi. Karşısında ki adamın kendisinden biraz daha uzaklaştığını görünce telaşla elini ona uzattı.
-Tamam... Tamam gidelim... Lütfen.
Adam o saniye kızın yanına gelerek koltuk altlarından tutup kaldırdı ve tek hamlede omzuna attı. Sokakları hızla geçerken arada bir arkasına dönerek gelen var mı diye kontrol ediyordu. Onları gören iki adam bağırarak diğerlerine haber vermeye çalışsa da adam arabasının yanına gelmişti bile. Arka kapıyı açarak kızı koltuğa bıraktı kendisi de hızla direksiyonun başına geçerek oradan uzaklaştı.
***
Elizabeth gözlerini açtığında zifiri karanlıkla karşılaştı, bir an göz kapaklarını gerçekten açabildiğinden emin olamadı. Parmaklarını oynatıp eliyle yüzüne dokunduğunda gerçekten uyandığına ikna oldu. O kadar karanlıktı ki nerede olduğuyla ilgili en ufak bir fikri bile yoktu, sert bir zeminde boylu boyunca yatıyordu. Bütün vücudu ağrıdan sızlarken beyni adeta bomboş gibiydi, ne olduğunu neden bu kadar ağrı çektiğini anlayamadı, bir kaç saniye sert zeminde zifiri karanlığa baktı öylece sonrasında anılar dalga dalga geldiğinde göz bebekleri büyümüş korkudan kalbi takla atmıştı. Hemen yattığı yerden doğruldu bu sırada sırtına keskin bir ağrı saplansa da telaşla ayağa kalktı. Bu kadar karanlıkta olmak ona inanılmaz güvensiz hissettiriyordu. Nefesini yavaşça vererek küçük adımlarla yürümeye başladı ellerini de bir şeyi çarpmamak için ileriye doğru uzatmış korkak adımlar atıyordu. Bir kaç adım atmıştı ki tam arkasında ki kapı şiddetle açıldı, içeriye giren ışık kızın gözlerini kör edecek kadar parlıyordu.
Işıkla birlikte hızla ellerini gözlerine kapadı, ayak sesleri yaklaşmaya başlamıştı.
-Ayıldın demek, konuşmanın zamanı gelmişti zaten.
Adamın konuşması biter bitmezodanın ışığını yaktı, kızın gözleri bir kaç saniye bu kadar parlak ışığa alışamasa da sonunda ellerini gözlerinden çekebilecek duruma gelmişti. Ne kadar zamandır baygın olduğunu bilmiyordu ama birkaç saatten daha fazla olamazdı, hava hala karanlıktı. Gözlerini kısarak kendisine yaklaşmakta olan adamı inceledi, bir elini kaldırarak uyarı dolu bir sesle "Yaklaşma" diye seslendi. Adam derin bir iç çekip sabırsızca kıza doğru gelmeye devam etti.
-Biliyor musun sana olan sabrımı o çöp kutusunun yanında tükettim o yüzden fazla uzatmasak diyorum.
Adamın sözlerindeki anlamsızlığı çözemiyordu kız. Ama baştan sona yanlış bir şeyler vardı bu adamda. Gözlerinin kırmızılığını gördükçe yüreği hop ediyordu. Bir adım geriye gitti.
-Neyi uzatmasak? Neden bahsediyorsun sen?
Adam Elizabeth'in bir kaç adım uzağında ki tekli koltuğa oturdu. Işık yandığında adamdan gözlerini bir an bile ayırmadığı için içeriye bakmak kızın aklına gelmemişti ama şimdi üstün körü baktığında küçük bir odanın içinde olduğunu gördü. Küçük bir yatak , haki renkte tekli bir koltuk, yangın merdivenine açılan küçük bir pencere ve köşede üçlü bir komodin duruyordu. Oda da başka hiçbir şey yoktu. Karşısında bu soğuğa rağmen kısa kollu bir tişörtle duran adam oturduğu yerden öne doğru eğilip o psikopatça gülüşünü tekrar takındı.
-Sence seni o pislikten neden kurtardım güzelim? Bir düşün bakalım?
Elizabeth derin bir nefes alıp bir adım daha arkaya gitti. En fazla iki adım daha hakkı vardı bu küçüçük odada. Ayakta durmakta bile o kadar zorlanıyordu ki bedeninin her yanı alarm verirken karşısında ki adamın anlatamadığı o korkunç ifadeyle kendisine bakması aklını kaçıracak gibi hissettiriyordu.
Anlaşma... diye düşündü. Adam onu kurtarmak için bir anlaşmadan bahsetmişti. Ama ne olduğuyla ilgili hiçbir fikri yoktu kızın o an can havliyle tamam demişti ama şimdi aklından binbir türlü kötü şey geçiyordu. Fuhuş çetesine mi düşmüştü yoksa? Aman tanrım diye düşündü. "Beni başka adamlara mı satacak? Bir çetenin eline mi düştüm ben?" Yoksa organ mafyası mıydı? Organlarını çalıp bir köşeye mi atacaklardı kızı? Bunun gibi onlarca kötü düşünce kafasından geçerken yüzü korkuyla çarpılmıştı. Bu değişimi fark eden adamın yüzünde ki o korkunç gülümseme büyürken kızın korkudan delirmesini sanki zevkle izliyordu.
-Benden...benden ne istiyorsun?
Vahşi bir hayvanın sert hareketleri gibi yerinden kalkan adam Elizabeth'e yaklaşmaya başladı. Kız ellerini öne doğru uzatarak korkuyla kalan iki adımını da atarak duvara yapıştı ve bağırmaya başladı.
-Uzak dur benden!
-Yaklaşma!
- Sana diyorum!
Kızın sözlerini hiç dinlemeyen adamın dudaklarındaki gülümseme gitmişti onun yerine dudakları düz bir çizgi halini almış gözleri avlanan bir hayvanın dikkatiyle kızın boynuna kilitlenmişti. Tek elini kaldırarak kızın bütün itirazlarını susturdu. Elizabeth'in tam karşısına gelip tepesinde dikildi. Kızdan en az yirmi santim uzundu. Kaldırdığı elini kızın saçlarına indirerek omzundan geriye attı.
-Senden ne istediğimi anlatmak yerine göstermeyi tercih ederim.
Cümlesi biter bitmez dudaklarını açıkta bıraktığı boynuna yaklaştırarak genzinden gelen gür bir sesle bağırarak dişlerini kızın beyaz tenine sapladı. Elizabeth'in ilk hissettiği şey mutlak bir dehşet oldu. Adamın yaptığı şeyi anlamlandıramıyordu sonrasındaysa keskin acı saplandı boynuna. Tenine geçen dişlerin verdiği acı öylesine yakıcıydı ki dudaklarından boğazını delen derin bir çığlık duyuldu.
-Şşş gürültü yapma, yanlış anlayabilecek komşularım var.
Adam cümlesini bitirir bitirmez dudaklarını açtığı yaranın üstüne kapattı, Elizabeth dayandığı duvarın kaydığını hissediyordu sanki. Yavaş yavaş kanının bedeninden çekildiğini dehşetle fark etti.
Bu adam... bu adam kızın kanını içiyordu.
***
Herkese merhaba =) Biliyorum çok uzun bir aradan sonra bu bölümü ekleyebildim ama bildiğiniz üzere yazmaya uzunca bir ara vermiştim hatta bıraktığımı sanıyordum ama sanırım ben istesemde o beni bırakmadı =) Bilmiyorum işte kendimi yine bu hikayenin içinde buldum. çok sorumlu hissediyorum kendimi düzenleyeceğim diye tüm bölümleri silip sonra öylece bıraktım. Gerçekten özür dilerim. Bu bölüm biraz kısa oldu farkındayım ama şimdilik burada kesilmesi gerekiyordu diğer bölüm daha uzun olacak. Beşinci bölümden sonra hikayeye Buse_yarali hesabından devam edeceğim. Yukarıya ithaf kısmına koyuyorum hesabı ^-^ Yani hikayeyi okumak isterseniz sizi oraya beklerim =) Fark ettiyseniz bayağı değişiklik yaptım nasıl buldunuz? Üçüncü bölüm 2 kasım cuma günü eklenecek ^-^ Hepinizi çokça öpüyorum okuduğunuz için teşekkürler <3 =)
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top