6.6
Multimedya, MJ ve Will..
Haftalar sonra..
Zamanı gelmişti.. Onunla yüzleşecek, günlerdir hatta yıllardır içinde tuttuğu öfkeyi dile getirecekti. Will'den sonra koca bir hayal kırıklığı ve okunmadan geri gönderilen mektuplar kalmıştı elinde. Üstelik kalbinde hissettiği kuru ağrılar da cabasıydı. Kabul etmesi gerekirse, geçirdiği güzel günleri oldukça özlüyordu. Dalıp gittiğinde uzaklara, hep aynı yerde aynı günde olmayı dilediği zamanlar da olmuştu. Ancak açıldığı okyanusta gemisini batıran küçücük delik kadar görünmezdi tehlike. Çünkü uzun zamandır kendi içinde yaptığı hesaplaşma artık tek taraflı olmayacaktı. İşte tam da bu yüzden zamanı gelmişti; yarım kalanı bitirip, konuşulmayanı konuşacaktı. Ona gitmeden önce hatırlamak istedi. Canını ne kadar yaktığını, onun için ne kadar değersizleştiğini..
' Will;
Bu sana yazdığım kaçıncı mektup bilmiyorum. Her bir satırında özlem ve umut yatan mektuplarımda senden sadece bir cevap bekliyorum. Burada çok yalnızım Will.. Kimsesiz, yapayalnız. Ne ailemden biri kaldı geriye ne de geçmişimden ufak bir hatıra. İçimde sana olan aşkın ışığı ile kaybolduğum bu yerden çıkmaya çalışıyorum, buna daha ne kadar dayanabilirim bilmiyorum. Sanki bataklıkta gibiyim, çıkmaya çalıştıkça daha çok dibe batıyorum. Kaç günüm, kaç gecem böyle geçti sayısını hatırlamıyorum. Bildiğim tek şey artık ümidimi kaybediyorum.
Lütfen.. Lütfen Will, bana bir cevap ver. Verdiğimiz sözü hatırla, sadece bir cevap.. '
Michigan, 2016
Kaç gece oturup okuduğu mektuba düşen tek damla gözyaşı, özenerek yazdığı satırlarda hayat bulan kelimeleri acıtmıştı. Öyle ki değdiği yeri yakan yaşlar, aktığı mürekkebi dağıtmıştı. Acısı hala yüreğini kavuran ateşe elini uzattı, ahengi bozulan harflere her dokunduğunda hissettiği duygunun gerçekliğiyle boğuşuyordu. Katladığı mektubu zarfın içinde yaşadığı tutsaklığa gönderdikten sonra onu bekleyen genç adamla görüşmek üzere yola çıktı.
William, doğum gününde yaptığı son ziyaretinden sonra onu araması için beklediği genç kızın, kendisiyle görüşmek isteyeceğini biliyordu. Buluşacakları yer, kasabadaki uğrak noktalarından biri olan yakın arkadaşı Jack'in barıydı. Konuşmak için en uygun yerin burası olduğundan emin olmayan genç kız, tezgaha en uzak masayı gözüne kestirmişti. Böylece görüşecekleri süre boyunca ilgisini tepesinde hissedeceği, korumacı arkadaşının gözetiminden uzakta kalacaklardı.
Mekana geldiğinden haberdar etmek istediği genç adama mesaj attıktan sonra beklemeye koyuldu. Biraz sonra barın arkasından çıkan Will, masalara doğru bakıyordu. Kalabalık grubun arkasında kalan MJ, içki servisinde bulunan genç adamı şaşkınlıkla seyretti. Giden müşterinin ardından telefona sarılıp aradığı genç kızın bara geldiğinden habersiz olan William, arka masadan ona doğru yaklaşan misafiri farketti. Ondan çok daha fazla tanıdığı mekanda bugün misafir sıfatını taşımasına sebep, aranan barmen açığının Will'le kapanmış olmasıydı.
MJ: Hey..
Ellerini cebine sokan genç kız, istemsizce yaptığı hareketle William'ı güldürdü. Ne yapacağını şaşırdığında tik gibi aynı hakeretle ellerini cebine sokan kızın hala o kız olduğunu biliyordu.
Will: Geldiğini görmedim, başım biraz yoğundu.
Biraz daha yaklaştığı tezgahın önündeki bar sandalyelerinden birine oturdu. Telaşı sesine vuruyordu.
MJ: Evet, geldim yani biraz oluyor.. Jack, o nerede?
Will: Bu akşam sadece ben varım..
Sadece ona bakarken anlam kazanan bakışları, kalkan yaptığı öfke karşısında şansını deniyordu.
MJ: Birşeyi atladık sanırım, senin burada ne işin var?
Will: Çalışıyorum.. Yaşamak için para kazanmak lazım değil mi?
Shot bardaklarını çıkaran genç adam, doldurmaya başladı. Akşamın açılışını ilk bardakla açan MJ, bu kez tedbirliydi.
MJ: Bana eşlik edecek misin?
İkinci bardağı fondipleyen William, limonu dişleri arasında ezdi.
Will: Beni arayacağını biliyordum.
MJ: Aradım evet, buna bir son vermeliyiz.
Buraya geliş sebebi herkes tarafından yeteri kadar anlaşılmış olsa da kimse onun temelli kalacak kadar kararlı olduğunu kestirememişti. Sao Solito' daki dövme dükkanını devredip, güzel bir enerji yakaladığı Jack ile ortak olmuştu. Artık barın ikinci sahibi olarak heryerde ve herşeyde eli olacağı gibi gözünün önünden ayırmak istemediği genç kıza, her an yakın olacaktı. Jack'le olan sıkı dostluğunu öğrendiği andan itibaren yaptığı plan tıkırında giderken, haftada en az birkaç akşam uğramadan duramadığı bara her gelişinde onu görebilecekti.
Will: Son vermemiz gereken tek şey geçmiş. Bırak acılar arkanda kalsın.. Ve gelecek, bizimle olsun..
Boşalan bardağı tezgaha bırakan MJ, sarılı yara bandını parmağından çıkardı. Kesilen parmağını Will'e göstererek uzun süre geçmeyecek olan olan ize bakmasına izin verdi.
MJ: Bunu görüyor musun? Oldukça derindi ve kapanması çok sürdü. İnanıyorum ama birgün mutlaka geçecek. Peki ya senin bıraktığın yara.. O nasıl geçecek?
Will: Hangi günahın bedeli bu? Bilmediğim hangi günaha battım boğazıma kadar..
Yanında getirdiği mektubu vermekten vazgeçecekken kararını değiştiren genç kız, eline gelen zarfın sivri ucuyla oynuyordu. İçinde biriktirdiklerini, ona söylemek istediklerini hiç bilmemesindense neyi kaybettiğini göstermeliydi.
MJ: Nasıl kayıtsız kalabildin? Sana gönderdiğim her mektup, okunmadan geri geldikçe bir yenisini yazıp gönderdim. Yılmadan, usanmadan!
Ortada büyük bir yanlış anlaşılma olduğunu düşünen William, bahsedilen mektupların hiçbirini okumamış daha doğrusu bu şans onun elinden çalınmıştı.
Will: Elime tek bir mektubun geçmedi. Seni es geçtiğimi nasıl düşünürsün?
Olayın ardından birkaç ay büyükanne Mary Jane'in posta kutusunu takip eden William, umudu kestiği genç kızın nerede olduğunu öğrenememişti. Yetimhane müdürü Bayan Becky'nin kontrol etmesi için önüne bırakılan mektuplardan sadece biri olan o mektuptar asla yetimhaneden dışarı çıkmamıştı. Genç kadın, imkansızın peşinde koşmaktansa hayatına yeni bir yol çizmesi gerektiğini düşündüğü MJ için en doğru kararı verdiğini düşünüyordu. Halbuki mektuplardan sadece birinin eline geçmesi yetecek olan genç adamın deli cesareti, ikisi için yetebilirdi. Sahip çıkmaya çalıştığı MJ'in dolayısıyla William'ın kaderlerini birbirinden ayıran insan olarak Bayan Becky, asla ödeyemeyeceği bir günahın altına girmişti.
MJ: Ama ben..ben kendi ellerimle bıraktım.
Will: Nereye? Kime?
MJ: Bayan Becky..
Durumu anladığı ilk anlarda sinirlerine hakim olamasa da lanet okumadan önce durup düşünmesi gereken bir ayrıntı vardı. Yazdığı mektuplar yetimhaneden çıkmadıysa, ondan hiçbir türlü haber alması mümkün olmayan William'ın da bir şekilde hayatına devam etmesi normal sayılabilirdi. Kendisi nasıl terkedildiğini düşündüyse, bir o kadar aynı düşüncelere sahip olması mümkün olan William için de aynı şey geçerliydi. Bu zamana kadar beynini, kalbini ve ruhunu yorduğu kırgınlık üzerinden kuş olup uçmuştu. Bir ucundan tutup çektiği mektubu yıllar sonunda doğru adrese ulaştırmıştı. Tezgaha bıraktığı mektubun üzerine içtiği shot bardağını koyan genç kız, gelmeden önce kafasında tasarladığı bu anın çok daha şiddetli geçmesini beklerken şimdi sanki gerçek bir rüyanın içine düşmüştü.
MJ: Bunu al, belki okursan ne demek istediğimi anlayabilirsin.
Bardağı zarfın üzerinden çeken William, mektubu okumak istiyordu. Telaşlanan genç kız, heyecandan buz kesilen ellerini onun ellerine götürdü.
MJ: Şimdi değil, ben gittikten sonra..
Dolu kalan son bardağı kafasına diktikten sonra çantasını alıp oradan uzaklaştı. İçkileri yenilemek için getirdiği şişeyle ortada kalan William, koşarak uzaklaşan genç kızın peşinden bakmakla yetinebilmişti..
***
Ertesi gün açık olan havanın tadını çıkarmak için bahçeye çıkan MJ, yanında gezdirdiği kar küresini karnının üzerine bıraktı. Uzandığı hamakta gökyüzünün asıl sahibi kuşların toplu halde kanat çırpışını seyretti. Keyifle şarkı mırıldanan dudakları durmaya niyetli gözükmüyordu. Salladığı küreyi tepede açan kış güneşine doğru hizaladı. Güneş sanki kürenin içine doğmuştu. Daire içinde havalanan simler gün ışığıyla parlarken, kayan yıldızları anımsatıyordu.
Sokağın başından duyulmaya başlayan motor sesiyle tüm dikkatini sese odaklayan genç kız, gıcırtılarla aralanan demir kapıya doğru ilerledi. Motoruyla içeri dalan William, elini ona doğru uzattı.
Will: Hadi!
Geri dönüp köşke bakan MJ, kızlar tarafından izlenmediğine emin olmak istedi. Ona baktığında oldukça davetkar olan genç adamın umut kokan ellerini tutmak istedi. Kendine verdiği sözü tutmaya bugünden başlamasının onun için güzel bir başlangıç olabileceğini düşündü. Çünkü o artık yarınsız yaşayacaktı..
Kendisine uzatılan eli geri çevirmeyen genç kız, motora bindi. Kafasındaki kaskı çıkarıp ona veren Will, beline sıkı sıkı sarılan genç kızın kalp atışlarını yeniden hissediyor olmanın mutluluğu içinde motoru çalıştırdı.
Will: Uçmaya hazır mısın? Gözlerini kapat!
Ona dokunabildiği tek yer rüyalarıyken, gerçeğini yaşadığı her saniyeyi varlığıyla doldurmak istiyordu. Rüzgara karşı sürdüğü motor hızlanırken, ormana doğru giden yol boyu sıralanan çam ağaçlarından yayılan koku, şehrin kalbinin burada attığını haykırır gibiydi. Yere düşen kozalaklar çevreye yayıldığı için hızını düşürdüğü motoru nihayet durduran William, elini tuttuğu genç kızla birlikte ormanın derinliklerine yürüdü. Sessizce peşinden sürüklendiği aşka kendini teslim ederken, yeniden kavuşan elleri onun ellerinde yabancılık çekmedi. Araya giren zaman hayatlarından çalıp gitse de aşkları ilk günden bu yana aynı heyecanı koruyordu.
MJ: Neden durduk?
Bakışlarını genç kıza çeviren William, tutuştuğu eli bıraktı. Genç kızın kafasındaki tokayı çıkarıp, süzülen saçlarını kokladı. Önünde diz çöktü ve ayakkabı bağcıklarını çözdü. Kendi ayakkabılarını da çıkardıktan sonra eline alan genç adam arkasına dönüp, onu takip eden genç kıza baktı. Çıplak ayakları basan MJ, toprağın tüm enerjisini gıdıklanan parmaklarında hissediyordu.
Will: Unuttuklarımızı.. belki unutmak için çabaladıklarımızı yeniden hatırlamak ister misin?
Eğdiği bakışlarını yerden kaldıran genç kız, tebessümle başını salladı.
MJ: Hızıma yetişebilirsen!
Koştuğu toprak pamuk, bastığı taş çiçek olup kayıvermişti ayaklarının altından. Esintiyle savrulan saçları dalga dalga akıyordu. Kuş gibi çırpınan yüreği bu kez mutluluktan çarpıyordu. Hızlandığını düşündüğü an yavaşlıyor, ona yaklaşmasına izin verdiği genç adamı peşinde koşturuyordu. Sık sık arkasını dönüp kontrol ettiği William'ın sadece bir adım gerisinde olduğunu bilmek bile ona yetiyordu. Yeterince uzaklaştığını farkeden MJ arkasına baktı, kimse yoktu. Koşmayı bırakan genç kız etrafına baktı. Kendisi ve çevresini saran ağaçlar dışında yalnızdı.
MJ: William.. Will?
Yankılanan sesiyle ürken kuşlar dallarından uçup giderken, etrafında turlayan genç kız, her döndüğünde başka bir ağaca çarpıyordu. Duyduğu çıtırtı seslerinin geldiği yöne doğru ilerledi. Önünde duran soylu ağacın kalın gövdesi ardına saklanan William, olduğu yerden sıçradı. Kollarından yakaladığı genç kızla birlikte yere kapaklanan William, ellerini başının altına dayadı. Birbirine karışan saçları, değdiği toprak ve kurumuş yaprak kırıntılarıyla dolmuştu. Ona en çok yakışan sonbahar rengine bulanan genç kız bir parçasını tuttuğu saçlarını kokladı.
MJ: Eskiden olduğu gibi..
Çıktıkları çayırda gün batana kadar uzandıkları tepede hayal kurup, üzerlerinden geçen bulutları şekillerine göre isimlendirdikleri zamanı yaşıyordu sanki. Ellerini birleştirdiği karnında hissettiği kıpırtı, aynı anda uçan kelebekler kadar tarifsizdi.
MJ: Bana güveniyor musun?
William, durduk yere gelen sorunun altında yatan sebebin karmaşık olduğunu biliyordu. Onu denemesine izin verdiği genç kızın bir sonraki hamlesi için gereken cevabı verdi.
Will: Sana güveniyorum Jane..
Yerinden doğrulan MJ bakışlarını, doğanın türlü renkleri arasında yeşile dönen gözlerin sahibine çevirdi.
MJ: Bana ne kadar güveniyorsun?
Will: Sana tüm kalbimle güveniyorum..
Aldığı cevabın doğruluğunu test etmek üzere ayakkabılarını giyen genç kız, kendisini toparlaması için izin verdiği William'a ayakkabılarını uzattı. Biraz sonra boynundaki şalı çıkarıp, arkasına geçtiği genç adamın gözlerini bağladı.
Will: Beni sınıyor musun?
MJ: Beni sorguluyor musun?
Sorduğu soruya başka bir soruyla karşılık bulan genç adam yoluna, görüş açısı tamamen kapalı devam edecekti. Onu duyabilmesi için ağır ve güçlü adımlarla çıkardığı ses, ona yönünü bulabilmesinde yardımcı olacaktı. Şu aşamada gözlerine ihiyaç duymayacak kadar güvendiği genç kıza ispat etmeye çalıştığı duygularının, onu yarı yolda bırakmayacağını biliyordu. Aklını bir kenara bırakarak yaklaştığı sevgilisi söz konusu olduğunda, kalbi devreye giriyordu. Onun özel yeteneklerini bilmediği halde büyüleyici enerjisine kapılan genç adam, bir zamanlar MJ'in iç dünyasına girebilmeyi başarmıştı.
MJ: Bu tarafa..
Ağaçların arasında koşmak bile zorken gözü kapalı yürümeye çalışan William'a oynadığı oyundan oldukça zevk alan genç kız, yolun sonunu görüyordu.
MJ: Buradayım!
Ormandan çıktıklarını çatırtıların kesilmesi ve içerdeyken ağaçların engellediği rüzgarın serbestçe dolaşmasından anlamıştı.
MJ: Dur!
Gelen uyarı sağlamdı. Şalın açılmasıyla ışığa tepki gösteren gözleri buğulu görüyordu. Arkasında bekleyen genç kızın yanına gelmesiyle dengesi bozulan William, ayağının altından kayan toprak parçalarının uçurumdan aşağı süzülüşünü izledi.
Will: Aşağı düşmeme izin vermediğine göre.. Sınavı geçtim sanırım?
Kendini olduğu yere bırakan genç kız, bacaklarını sallandırdığı uçurumun eşsiz manzarasıyla buluşturmak istediği genç adamı yanına çekti.
MJ: Henüz geçmiş olmasan da kalmadığına emin olabilirsin. Ayrıca.. bu sadece başlangıçtı, kolay olmayacak.
Will: Yolun sonu sana çıkacaksa, başıma gelecekler umrumda bile olmaz.
Genç kız, maruz kaldığı soğuk karşısında kızaran burnunu çekiyordu. Cebinden çıkardığı elinin tersiyle, onun burnuna dokunan genç adam ayağa kalktı. Kollarından tutarak kaldırdığı genç kıza yaptığı sürpriz kadar kendisine yapılan oyunla sınanmıştı. Geldikleri gibi olmasa da hızlı adımlarla orman yolundan çıkan ikili, motora atlayarak yola koyuldu. Çiseleyen yağmurun kayganlaştırdığı zeminde yavaşlayan motorda adeta şehir turu haline getirdikleri yolculuk, birlikte geçirecekleri vakte verdikleri değerin farkına varabilmeleri için gerekliydi.
MJ: İki teker üstünde nasıl güvende hissediyorsun?
Will: Hissetmiyorum ve bu his harika!
Biraz sonra köşkün önünde duran motordan inen genç kız kaskını sahibine bıraktı. Son görüşmelerinden sonra oldukça olumlu geçen gün, ilişkilerine dair umudunu bırakmaması gerektiğini fısıldıyordu.
Will: Güzel bir gündü, tekrarlanması gerekecek kadar güzel..
Dağılan saçlarını düzeltmek bahanesiyle başını rüzgara doğru çeviren genç kız, gevşeyen yüz ifadesine takındırmaya çalıştığı ciddiyet için kendini zorluyordu.
MJ: Belki..
İçeri girmesini beklediği genç kızı eskiden olduğu gibi bahçe kapısının ardından seyrediyordu. Kapıyı açan MJ, geri dönüp baktığı genç adamın sabırla beklediği soğuk demirler arkasından görünen sıcacık gülümsemesiyle köşke girdi.
Üç Saat Önce..
Bütün köşk ona kalmıştı. Terapiye giden Sarah, mutfak alışverişi için şehre inen Bayan Ops, sabahtan beri evde olmayan MJ ve bahçedeki kuşları kovalayan Dobby.. Alışılanın aksine Aria'dan başka kimsenin olmadığı köşk, bugün adeta terkedilmişti. Yalnızlığın getirdiği sessizlikle kafasını dinleyen genç kız, bu keyfi uzun süre yaşayamayacaktı. Çünkü bir süredir düşündüğü ancak uygulamaya sokamadığı plan için bu gün, kusursuz bir gündü. Çoktan beri ortalıkta görünmeyen Nate, onu biraz endişelendirmişti. Genç adamın uzun süren sessizliğinin iyiye işaret olmadığını düşünen Aria, onu yoklayarak herşeyin kontrol altında olduğundan emin olmak istiyordu. Bunun için hazırlanmaya koyulan genç kız, kot pantolonunun üzerine giydiği gömleğin uçlarını belinde bağladı ve her ihtimale karşı anahtarlarını alıp evden çıktı. Derin düşünceler eşliğinde ona birkaç adım gibi gelen yol sonunda genç adamın evinin önünde, dakikalardır eli zilde bekliyordu. Bir taraftan alacaklı gibi elini çekmediği zille diğer taraftan ısrarlı telefon aramalarıyla taciz ettiği genç adama, üçüncü aramasında ulaşmıştı.
Aria: Hangi cehennemdesin sen?
Nate: Yedinci katta yer kalmamış, benim için özel loca sekizinci katı kazdılar. Gelmek ister misin?
Aria: Konumunu at, bugün taşları biraz yerinden oynatalım!
Ona, aslında bildiği otelin adresini gönderen genç adam, sözünü bitirir bitirmez telefonu kapattı. Böylece işini erken bitirip, genç kızla sohbet etmek için vakit kazanacaktı. İçinden ona kadar sayan Aria, telefonu yüzüne kapatan genç adama karşı bugün biraz daha nazik davranacaktı. Will geldikten sonra Nate'in perdelerini kapattığının farkındaydı. Tıpkı genç adamın bir süre önce kendisine yardım ettiği gibi o da Nate'in perdelerini aralamasında yardım edecekti.
***
Michigan'a göre oldukça büyük ve gösterişli bir oteldi burası. Jilet gibi giyinen görevliler, göz alıcı ışıklandırmalar, lobinin ortasındaki büyük süs havuzu.. Aria için alışılmış fakar gerçekten havalı bir yerdi. Süs havuzunu çevreleyen siyah, deri koltuklarda içkisini yudumlayan Nate, genç kızı selamlamak için ayağa kalktı. Kısa bir selamlaşmanın ardından buz kovasından çıkardığı içki şişesini Aria'ya gösteren genç adam, kendi bardağını da tazelemek için masaya bıraktı.
Aria: Buzsuz olsun lütfen!
Ona bardağını uzatan Nate, yerine oturdu.
Nate: Davetsiz misafirliğini neye borçluyuz?
Aria: Sana.. Ne zamandır piyasada görünmüyorsun, yoksa geri mi çekildin? Hem evinin ışıkları da yanmıyor ve-
Sarah'la son konuşmalarını anımsayan genç adam sanki aynı diyaloğu tekrar canlandırıyordu.
Nate: Sarah'dan özel ders mi almaya başladın?
Aria: Ne? Hayır, nasıl olduğunu görmeye geldim sadece..
Nate: Nasıl mıyım? Aslında şuan biraz sarhoşum, onun dışında gayet iyiyim.
Nate, söylediği yalana kendisini bile inandıramazken Aria'nın inanmasını bekleyemezdi. Doğrusu, genç kızın yanında yalan söylemek zorunda hissetmiyordu.
Aria: Dalga geçme Nate, gerçekten nasılsın?
Sözlerine devam eden genç adam yutkundu.
' Bu tıpkı şey gibi; hani golf araban bozulur da sırtındaki ağır çantayla sahaya kadar yürümek zorunda kalırsın.. Golf arabanı çalıştırmak için çabalarken bu sırada çantanın içindekiler dağılır. Demek istediğimi anladın mı? '
Nate'in duygularını dile getirme şeklini komik bulan genç kız, saygısızlık yapmamak adına gülümsemesini bastırdı ve mırıldandı.
' Zengin depresyonu.. '
Nate: Anlamadım?
Aria: Demek istediğim; bazen önemli olan sana yük olan çanta değildir. Golf oynamak için arabayla sonuna dek mücadele edersin ve kazanırsın. Seni golf sahasına götürecek şey kırmızı bir woswos olabilir!
Dostlukları hergün başka bir boyut kazanarak pekişen ikili, tatlı- sert atışmalarıyla birbirlerinin herzaman arkasında duracaklarını biliyordu.
Nate: Neyin önemi kaldı ki artık? Onu seçti, beni değil..
Sohbetin koyuluğunu bozan cızırtı genç kızın telefonundan geliyordu. O ne kadar meşgule atsa da telefonun diğer ucunda açması için kararlı arayıp duran Sarah, hareketinden vazgeçmeyecekti. Kuzeninin nerede ve kiminle olduğunu bilmediği şöyle dursun, konunun gittiği taraftan onları farkında olmadan nasıl çekip aldığını bilse, kendisiyle gurur duyardı. Kalkması gerektiğinin farkında olan Aria, iyi bir fikir gibi gözükmese de Sarah'la buluşmasına genç adamı da davet etmek istedi. Belki böylece kafası biraz dağılabilir daha sağlıklı düşünebilirdi.
Aria: Sarah arıyor, terapiden çıkmış sanırım. Belki sen de bizimle gelebilirsin? Senin kadar ilginç eğlendirme metodlarımız olmasa da kötü geçmeyeceğine söz veriyorum. Ne dersin?
Kravatını gevşetti, yaka düğmesinin birini açtı.
Nate: Bugün değil Aria.. Sana süslü cümleler kurmak isterdim, şu viski şişesinin dibine vurmak.. Bak oraya, ne görüyorsun? Tam çaprazında kumral olan, yanına gitmemi bekliyor. Tek hareketimle Aria, tek hareketimle onunla buradan çıkar ve güzel bir gece geçirebilirdim. Ne yazık ki şimdi değil. Bugün değil..
Şimdi..
Onu kaybettiği günden itibaren varlığına anlam katan çok önemli bir şeyi; ilk aşkını ellerinden aldıkları hayatı, uzun zamandır sallantıdaydı. Şimdiyse mucizeyi yaşayan ruhu, hissettiği kalbi ve şahit olan gözlerini kapatmaktan korkuyordu. Rüyanın kabusa dönüşmesinden ve ona bu kadar yakınken tekrar kaybetmekten.. Bardaki mesaisine gecikmek istemeyen William, geri dönmek üzere motoru çalıştırdı. Ancak kendisi kadar aceleci davranmayan biri vardı; Nate Blood..
Rakibinin kokusunu bir sokak öteden alan genç adam, dersine çalışıp gelmişti. Birkaç haftadır aynı şehrin havasını soluduğu William'ın gerçek kimliği ortaya çıkmış, peri masalındaki kayıp prens olduğu anlaşılmıştı. Üstelik yakın dostu Jack'in barına ortak olması, pislik üzerine dikilen tüy kadar mide bulandırıcıydı. Oysa onu tanıyan, gücünün sınırlarını bilen hangi canlı durabilirdi karşısında? Kim soylu bir Blood erkeğine kafa tutabilirdi, hangi aptal? Üzerine doğru yürüdüğü genç adamın koparmak istediği kafası gibi ağzında tuttuğu sigarayı ezerek kenara fırlattı. Gitmesine engel olmak için kendisini motorun önüne atan genç adam, paltosunun açılan düğmesini ilikledi.
Will: Niyetin ne, kendini öldürtmek mi?
Cebinden sarkan şalı farkeden genç adamın gözüne sokmak için uğraştığı kumaş parçasına dokundu. Bunun ne anlama geldiğini ve ona ne kadar yakın olduğunu göstermek istiyordu.
Nate: Gerçekten o altındaki şeyle beni ezebileceğini mi düşündün?
Kaşe paltosunun altında parlayan ayakkabıları, takım elbisesiyle uyumlu atkısı ve düzgün taranmış saçıyla üzerinden akan fiyaka, resmen ayaklarını ıslattı.
Will: Görüntü aldatıcıdır, önemli olan rüzgara karşı kimin dengede durabildiği..
Nate: Hmm, rüzgar.. O rüzgar, bana hep tersten esti. Bak bana, yıkılmış gibi bir halim mi var?
Kokusu hala tazeliğini koruyan şalı cebinden çıkarıp eline dolayan William, egosu bir hayli kabarık olan genç adamın gövde gösterisini geri püskürtecekti. Genç kıza ait olan şalı sıktığı yumruğunu sallayarak rüzgarın kimin tarafında olduğunu gösterdi.
Will: Haklısın, güçlüsün.. Peki söyler misin, o övündüğün güç zaten benim olan bir kadını elimden nasıl alacakmış?
Öpüştükleri geceyi hatırlayan Nate, bir kez daha yaşadığı anla bedenini titretti. Elini dudağına götürdü, doruklarında yaşadığı hazzı karşı tarafa geçirmek için oldukça abarttı.
Nate: Bence bu kadar kesin konuşmadan önce ona dudaklarında kalan son tadı sor, eminim verecek bir cevabı vardır..
Belki birinin elinde silah, diğerinin elinde kılıç yoktu ama savrulan sözler en az kurşun kadar hızlı, kılıç kadar keskindi. Birbirlerinden hoşlanmadıklarını her dilde söyleyebilirlerdi ki beden dilleri de oldukça ikna ediciydi. Son sözü söyleyerek gitmek için çabalayan ikili aynı hızla meşgul ettikleri köşk kapısından uzaklaşırken; MJ dışında monoton sayılacak bir gün geçiren kızlar, dışarda olan büyük gösteriyi kaçırmanın habersiz talihsizliğini yaşıyorlardı..
Benim biricik geniş ailem! :) Birlikte koca bir altı sezonu bu bölümle bitirmiş oluyoruz. Biraz haşin, biraz tehditkar, biraz aşık ve bol acılı, diğerlerine göre biraz daha uzun bir bölümle LANETİN KIZI sezonunu bitirmek istedim. Bilmenizi isterim ki bu tatlı bölümler gelecek karanlık ve vahim bölümlerin sadece ufacık bir habercisi. Bundan sonra Rivers Köşkü'nün üzerine gün doğmayacak ve lanet tümüyle zehirli yüzünü gösterecek! Çok fazla spoiler vermeden veda konuşmamızı yapalım artık :) Giderek büyüyen ARADA ailesine katılan her kardeşime, abilerimize, ablalarımıza desteklerinden dolayı teşekkür ederim. Düşüncelerini ve oylarını her bölüm sonu eksik etmeyen herkese minnet borçluyum. Herzaman dediğim gibi ' sen ' yoksan biz bir eksiğiz demektir! Emeğe saygı, PembeGüllüYazar'ınızı yalnız bırakmamak sizin elinizde. Bir sonraki bölümde görüşmek üzere, şimdilik hoşçakalın.. Pardon! ARADA kalın :)) :* PEM..
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top