6.5

Multimedya, Mary Jane Collins..

Kaç bardak içtiğini hatırlayamamasına rağmen hala ayıktı. Hala aynı acıyı, aynı kederi ve aynı kaderi yaşıyordu. Barmenin servisini bekleyecek kadar sabrı olmayan genç kız, viski şişesini önüne aldı. Ağır ağır içmek istiyordu o gece; dibine vurmak şişenin ve içinde boğulmak viskinin..

Bir gece daha bekleyebilirdi hayat onu ve bir gece daha ertelenebilirdi son. Neredeyse tüm suratını bardağın içine sokacak kadar kendini kaybetmişti. Tek beklentisi; adını unutacak ve yeterince saçmalayacak kadar sarhoş olmaktı. Kendisine hiçbir zaman adil davranmayan hayat, son zamanlarda çekilmez hale gelmişti. Düne kadar Will'in gelişiyle sarsıldığını sanarken, sevdikleri tarafından felakete sürüklenen yazgısı deprem yaratmıştı. Göçük altında sıkışan bacağını ya kaybedecek ya da kopana kadar kurtarmayı deneyecekti. Her iki seçeneğin de sonu aynı kapıya çıkıyordu; ya kolunu ya bacağını belki geleceğini..

Şimdiye kadar canlarına sebep olduğunu düşündüğü ailesi ve büyükannesinin ölümünde hiçbir suçu olmadığını öğrenmesi, içini bir damla bile serinletmemişti. Henüz varlığı dünyada yokken, ruhu üzerine yapılan anlaşma sonucu istenilen kaderi yaşamış ve işlemesi gereken günahın bedelini omuzlamıştı. Çünkü doğduğu andan itibaren ruhuna üflenen karanlık, damarlarında dolaşan kana karışmıştı.

Kenarı ruj izlerine bulanan bardağa elini her uzattığında boşa gidiyordu. Çift görmeye başladığı bardağa iki elini birden uzatan genç kız, son hamlesinde başarıya ulaşmıştı. Yüzünü kapatan saçları, zaten mayışmaya hazır olan genç kızın gözlerine düşüyordu. Belinin açıldığını tenine vuran soğukla hissederken, düşen pantalonunu çeken genç kız, arka cebinden çıkardığı paraları tezgahın üzerine bıraktı. Çıkarken yanına aldığı viski şişesini kolunun altına sıkıştırıp, gecenin devamında yol onu nereye götürürse oraya gidecekti.

Kalabalığın arasına karışan genç kız, ışıl ışıl yanan sokakta ağır adımlarla ilerliyordu. Zaten başka çaresi de yoktu, zira ayakta durması ve hala düşmemesi başlı başına mucizeydi. Cümbüşün içinden çıkıp sessizliğe adımını attığında, soluduğu havanın kendi sokağına ait olduğunu anladı. Bünyesi koruma fonksiyonunu kaldırmış, evinin yakınlarında olduğunun bilincinde kendini bırakmıştı. Midesi fena halde bulanmaya başlayan genç kız, kaldırıma oturmak zorunda kaldı. Çok sevdiği ve yanından ayırmak istemediği viski şişesi, ona bu gece arkadaşlık ederek görevini layığıyla yapıyordu. Biraz rahatlamak için şişeyi kaldırımda bir kenara bıraktıktan sonra ceketinin fermuarını açtı. Başını yasladığı dizlerini kendine yastık yapan MJ, bulanan midesini ovuşturup duruyordu. Uyuklamaya başladığı kaldırımda duyduğu ayak sesleriyle irkilip kendine geldi. Kafasını kaldıran genç kız, yolun sonunda gördüğü karartının üzerine doğru ilerlemesiyle bakışlarını kıstı. Dikkatle baktığı cismin ne olduğunu anlamaya çalışırken, giderek yaklaşan görüntünün netleşmeye başlamasıyla bir erkeğe ait olduğunu farketti.

MJ: Will?

Birkaç adım ileride duran genç adam, yüzünü seçemeyecek kadar sarhoş olan genç kızı ilk defa bu kadar savunmasız yakalamıştı. Üstelik gecenin bir yarısı zil zurna sarhoş bulduğu MJ'in, kontrol manyağı olduğu düşünülürse durumun vahim olduğu kesindi.

Nate: Will mi? O kadar itici mi görünüyorum?

MJ: Nate? Ne yapıyorsun sen?

Nate: Sana bakıyorum.

Ayağa kalkmakta zorlanan genç kız, paçasından tutunarak destek almaya çalıştığı Nate'in yardımıyla yerinden doğruldu.

Nate: Nereye?

MJ: Eve.. Anahtar.. anahtarlarım nerede benim?

Ceplerini karıştırdığı halde bulamadığı anahtar, ceketinin cebinde duruyordu. Buna rağmen cebi her teşebbüsünde elini geri püskürtüyordu. Şimdi farkına varamayacak kadar sarhoş olsa da verilmek istenen mesaj açıktı; kaderden kaçamazdı..

Nate: Bana gidelim, bu saatte kızları telaşlandırma.

MJ: Sana mı? Bahçede kalmayı tercih ederim!

İrili ufaklı çıkıntıları olan yolda ayağındaki topuklu ayakkabılarla yürüyemeyeceğini, beş adımından birinde sendeleyerek göstermişti. Başında toplanan belalara bir de kırık bilek eklemek istemeyen genç kız, içki şişesini Nate'e uzatarak ayakkabısını çıkarmak istedi.

MJ: Şunu tutar mısın?

Aldığı alkolün etkisiyle ruh hali saniyesinde değişiyordu. Şişeyi elinden bırakarak telaşlandırmak istediği genç adamın kırılmaması için kıvrandığı şişe üzerindeki refleksi, onu keyiflendirmişti.

MJ: Hoop! Pardon! Şu surata bak, küçük kedicik..

Gülerek ayakkabısını çıkaran genç kız, eline almaya fırsat bulamadan kendini havada buldu.

Nate: Ben Dobby'e benzemem güzelim.. Dikkat et, kedicik seni tırmalamasın!

Kuş kadar hafif bedenini kucakladığı gibi Blood malikanesinin yolunu tutan Nate, kafsına dikmeyi denediği viski şişesini genç kızın elinden alarak yanından geçtiği çöp konteynerına attı. Kapıyı zorla açtıktan sonra kendilerini attıkları evde yalnızca ikisi vardı.

MJ: Kimse yok mu? Heyy!

Evin içinde olmayan insanlara seslenen genç kızı susturması da başa çıkması kadar zordu.

Nate: Sadece ikimiz varız MJ.. tabi bu kafayla diğer taraftakileri başımıza toplamazsan..

Göz çevresinde gülünce ortaya çıkan kaz ayakları, durgunlaşan ifadesiyle kayboldu.

MJ: Ve diğerleri.. ve diğer şeyler..

Onun, kendi kendine söylenmelerini altyazısız bir film gibi seyreden Nate, bilinçaltı inanılmaz derecede karışık olan genç kıza yetişemiyordu.

Nate: Birşey mi istedin?

Bu zamana kadar açılan yaralarına hep kendisi merhem olsa da bir yerden sonra tükenmeye başlamıştı. Genç yaşına rağmen kendini oldukça yorgun hissediyordu. Konuşmaktan korktuğu şeyler ağzına geldikçe yutuyor, yuttukça konuşmak istiyordu.

MJ: İstedim, evet. Şöyle sert birşey olsun; adımı, kendimi, aklımı kaybettirecek..

Sweatshirt'ünün kollarını sıyıran genç adam, dinleme pozisyonu aldığı koltuğun bir ucunda duran Aşk'a baktı.

Nate: Unutmak istediklerinin arasında bana da yer var mı?

MJ: Ne istediğinin farkında mısın? Seni unutmamı isteyecek kadar mı kızgınsın bana?

Kahvenin en acı rengine bürünen gözleri şüphe içindeydi. Genç adama değdirmekten çekindiği bakışları, dönüp dolaşıp aynı yerde son veriyordu kaçışlarına; dişlerini sıktığında yanağında açan eşsiz gamzede..

Nate: Beni unutmak isteyecek kadar önemsemeni isterdim. Tekrar hatırlamak şartıyla..

MJ: İnsanlar neden hep önce kendilerini düşünür? Bu ışık neden bu kadar parlak, kapatır mısın şunu? Gözlerim kör olacak!

Aşkı ilk kez tecrübe ettiği genç kızın, kendini sıkmadığında ortaya çıkan ruh halini sevmişti. Belki saçma, huysuz ve çocuksu davranıyordu ama bu onun samimi olduğu ender anlardan biriydi.

MJ: Bana bakmanı istemiyorum, tamam mı?! Sana bunu daha önce de söylemiştim.

Nate: Bir daha söyler misin?

Gözlerini kamaştıran ışığa dönük tarafta oturan genç adamı görmek için mücadele veren MJ, çözümü güneş gözlüğü takmakta buldu. Evine gelen davetsiz misafirlerden fırsat buldukça, evi temizleyen yardımcılarının varlığını ensesinde hissetmemek için mümkün olduğunca az takıldığı evde, minderin altında sıkışan gözlüğün kaybolduğundan bile habersizdi.

MJ: Neyi bir daha söyleyeyim?

Nate: Beni sevdiğini!

Hayatı boyunca istediği herşeye saniyesinde sahip olmanın verdiği özgüven, genç kızı görene kadardı. Bildiği herşeyi birlikteyken unutan dahası önemsiz kılan tek yer onun yanıydı.

MJ: Seni..Seni-

Midesi haddinden fazla aldığı alkole direnmeyi bırakarak isyan bayrağını çekmişti. Neye uğradığını şaşıran genç kız koşarak banyoya giderken, peşinden gelen genç adamın varlığından habersizdi. Yere oturmuş, eğildiği klozete kusarken saçlarını sıkı sıkıya tutuyordu. Kapının ardından kafasını uzatan Nate, dayanamayıp içeri girdi.

MJ: Git buradan.

Nate: Merak etme, kusarken gördüğüm ilk insan değilsin.. Ne yedin sen böyle?

MJ: Nate!

Aldığı ikinci uyarı sonrasında genç kızı rahat bırakan Nate, mutfağa gitti. Sert bir kahvenin onu kendine getireceğini düşünen genç adam, kahve makinesini çalıştırdı. Biraz sonra iki büklüm içeri geçen MJ,yeterince su kaybettiği vücuduna istediğini verecekti.

MJ: Su..

Elinde tepsiyle mutfaktan gelen Nate, kahvenin yanına getirdiği bir bardak suya taze nane atarak, fresh etkisi olan bitkinin genç kızın midesine iyi geleceğini düşündü. Yudum yudum içtiği su, boğazındaki acı asidi bir nebze de olsa hafifletmişti. Tepsiden aldığı fincanı genç kıza uzatıp içmesini beklerken tam tersine içmeyi reddettiği kahveyi masaya geri bırakan MJ, o sırada ceketini giymeye çalışıyordu.

MJ: Tamam sorun yok, ben iyiyim.

Nate: Ne yapıyorsun sen? Bırak o ceketi.

İki yandan çekiştirilen ceketten düşen anahtarı Nate'e gösteren genç kız, evine gitmek istiyordu.

MJ: Bak, işte buradaymış. Anahtarı da bulduğuma göre ben gideyim artık..

Nate: Ayakta zor dururken o yokuşu nasıl çıkacaksın?

Ceket ve kahve ikili arasında durmadan yer değiştirirken Nate'in elindeki kahve, durdurmak istediği genç kızın üzerine döküldü. Telaş içinde yanmaktan kurtarmaya çalıştığı MJ'in bluzunu çıkarmasında yardım eden genç adam, bardakta kalan suyu da genç kızın üzerine boca etti.

MJ: Kafayımı yedin sen? Önce haşlayıp sonra boğmak da neyin nesi?

Sıcak kahvenin temas ettiği teni kızarırken, daha kötüsünden son anda yırtan genç kız peçeteyle yüzünü kuruluyordu. Biraz sonra kase dolusu buzla içeri giren Nate, geri çekilen genç kıza buzları gösterdi.

MJ: Bence bu mesafe iyi, orada kalabilirsin.

Nate: Vur bana.

MJ: Hıı?

Nate: Hadi, vur bana. Bunu hakettim.

Yanına giderek elindeki kaseden aldığı buzu, yanan bölge üzerinde gezdiren genç kız koltuğa oturdu. Olayın ilk şokunu atlatan Nate, kaçamak bakışlarını dolaştırdığı genç kızn üşümeye başladığını farketti. Üstündekini çıkarıp genç kıza giydirmeye çalışırken, onun titreyen bedeninde sonsuza kadar varlığını sürdürecek olan dövmeyi de sonunda görmüştü.

MJ: Hey, ben buradayım!

Gözleri takıldığı dövme üzerinde kalan genç adam, sweatshirt içinde unuttuğu genç kızın kafasını yakadan nazikçe çıkardı. Kollarını da soktuktan sonra yerleşmeye çalıştığı kıyafetin içinde küçücük kalan bedeni kaybolmuştu.

MJ: Yakıştı mı?

Uzun gelen kolları bileklerinden kıvıran MJ, bedenini elbise gibi kaplayan sweatshirt'ün altında kalan pantalonu çıkararak, kuruması için kenara bıraktı.

Nate: Hızlı gitmiyor musun?

MJ: Çok beklersin!

Nate: Islanan başka çamaşırın kaldıysa çıkarabilirsin?

Genç kız, sıktığı yumruğunu gösterdi.

MJ: Bunu hala istiyor musun? Çünkü yapmak hoşuma gidecek!

Canı yaramazlık yapmak için gitse de, içinde yatan canavarı zor zapteden Nate, kapişonu kafasına örttüğü genç kızın yumruğunu elleri arasına hapsetti.

Nate: Savaşma, seviş..

Tanıştıkları günü anımsayan çift, tatsız bir nedenle de olsa birbirlerini ilk ilk kez bu evde görmüştü. Şimdiye dek çok defa badire atlattıkları çalkantılı ilişkileri yıllar içinde sınansa da yaptıkları talihsiz başlangıç, besledikleri duyguların temeli kadar sağlamdı. Etrafa dökülüp saçılanları göz önünden kaldıran Nate, geri döndüğünde koltukta bıraktığı genç kızı kıvrılmış uyurken buldu. Bacaklarını sweatshirt'ün içine çekip, başını dayadığı koltuğun ucunda sızıp kalan genç kızın saçları aşağı sarkıyordu. İçeriden getirdiği örtüyü onun üzerine örterken oldukça sakindi. Uyanmaması için uğraştığı genç kızın az önce rahatsız olduğu ışığı kapattı.

Gecenin karanlık yüzü zaman ilerledikçe ortaya çıkıyordu. Çıplak pencereden içeri vuran dolunay, ışığını genç kızın üzerine bırakmıştı. Onu uzaktan izlemek yerine yanında olmak, kokusunu olabildiğince içine çekip saklamak istiyordu. Kedi gibi etrafında dolanıp durduğu koltukta kendine yer edinmeyi sonunda başarmıştı. Arkasına geçtiği genç kızın bedenine tüy gibi kondurduğu kollarını, onu ürkütmeden sardı. Sıkıştığı koltukta nefes alması bile güçken o, en güzel gecesini yaşıyordu. Bir süre derin uykudaki genç kızın nefes alıp verişini dinledi.

Ensesine vuran nefesten habersiz uyuyan genç kız, tenine değen kirli sakaldan huylanarak gözlerini araladı. Gerçekle düş arasında gelip giderken, gerçeği ayırt edemeyecek kadar bitkindi.

MJ: Nerdeyim ben?

Yere düşmemesi için sımsıkı kavranan bedeni, genç adamın kolları arasında güvendeydi.

Nate: Ait olduğun yerde..

MJ: Tüm acıların uyuyunca geçeceğine inandığım zamanlar yataktan hiç çıkmazdım. Ne kadar aptalmışım! Bir o kadar da masum..

Nate: Ben seni tüm günahlarına rağmen seviyorum..

Gece nöbetine kalan gözlerini hiç kırpmadan bakıyordu genç kızın yüzüne. Kafasını çeviren MJ, sabah uyandığında muhtemelen hatırlamayacağı gecenin son anlarını yaşıyordu. Girdikleri örtünün altında sığışmaya çalıştıkları koltukla cebelleşirken, uykunun cazibesine kapılıp gitmişlerdi..

***

Kendilerinden önce uyanan şehrin ilk ışıklarıyla güne gözlerini açan genç kız, sonsuza kadar uyusa da yetmeyecek kadar yorgun hissediyordu. Karnının üzerindeki kol, kendine ait değildi. Kafasını çevirdiğinde burun buruna geldiği genç adamın dudaklarına değiyordu kirpikleri. Korku içinde geri çekilen genç kız, sürünerek kendini aşağı bıraktı. Uyku sersemliğiyle henüz hatırlayamadığı gece için kendini zorlamayacaktı. Apar topar eşyalarını alıp, pantolonunu giyen genç kız ses çıkmaması eline aldığı ayakkabılarla kapıya doğru sessizce yürüdü. Hırsız gibi sinsi ve hızlı ayrıldığı evi ve hala uyuyan Nate'i geride bırakarak oradan uzaklaştı.

Dünden kalmanın etkilerini başına vuran zonklamalarla yaşayan MJ, beynine matkapla delik gibi giren ağrıları sonuna kadar çekmek istiyordu. Çünkü yaşadıklarının ne kadar gerçek olduğunu anlaması ve unutmaması gerekiyordu. Eve girer girmez kendini attığı mutfakta onu bekleyen biri vardı. Geçen sabahların aksine bu sabahı kahveyle açan Aria, raftan aldığı fincana doldurduğu kahveyi, feneri nerede söndürdüğünü merak ettiği kuzenine bıraktı.

Aria: Günaydın ve hoşgeldin..

Kahvesini alıp masaya oturan genç kız, göz çevresi kararan Aria'nın hasta olduğunu düşündü.

MJ: Ne oldu sana? Hasta gibi görünüyorsun.

Aria: Uykusuzluğa dayanabildiğim söylenemez..

MJ: Yani?

Elindeki kahveyi gösterirken oldukça sitemkar davranan Aria, tüm geceyi genç kız için endişelenerek geçirmişti.

Aria: Kafana estiği gibi hareket edemezsin. Korktum MJ, çok korktum. Zaten Sarah'la başa çıkması zorken seni de kaybetmek istemiyorum.

MJ: Birileri kendini fena halde şişirmiş. Ne sandın? Kendimi bir yerden atacak kadar dibe vurmadım henüz.

Olanların şoku herkes üzerinde farklı etki bırakmıştı. Onların aksine yatağında uyumaya devam eden Sarah, duygularını dışa vurmakta çok başarılı değildi. Durumun farkında olan ikili öyle görünmese de en zayıf halkanın Sarah olduğunu biliyordu.

MJ: O nerede? Öğleden sonrası için terapisi vardı. Dikkat et, kaytarmasın.

Aria: Herşeyi nasıl aklında tutabiliyorsun?

MJ: Çünkü patron benim, ne çabuk unuttun?

Kendinden yaşça küçük kuzenleri için her geçen gün artan sahiplenme içgüdüsüne alışmaya başlayan MJ, artık bu duyguyu yadırgamıyordu. Aradığı sigara paketini bulamayan genç kız, sigarasını Nate'in evinde düşürmüştü. Tahta çekmecelerden birinden yedek paketini çıkardı ve eline şeker geçen çocuklar gibi pakete saldırdı. Aria aklındaki sorunun cevabını duymak için uygun zamanın geldiğini düşünüyordu. Zira üstüne çuval geçirmiş gibi görünen genç kızın giydiği sweatshirt'ün kime ait olduğunu biliyordu.

Aria: Dün geceyi nerede geçirdin?

MJ: Önemli mi?

Aria: Artık değil, üzerindekini gördükten sonra..

Gözlerini kaçıran MJ, tuhaf bir şekilde yakalanma psikolojisi yaşıyordu.

MJ: Bunun için biraz fazla yetişkin değil miyim?

Aria: Hadi ama yapma, dün akşam Nate buraya geldi ve olanları öğrenince yanında olmak istedi. Seni bulmasına sevindim..

Saçlarını dolayıp omzuna bırakan genç kız, yeni bir sigara yaktı.

MJ: Ben..içkiyi fazla kaçırmışım. Oraya nasıl gittiğimi bilmiyorum. Uyandığımda onu yanımda görünce-

Ağzındaki kahveyi olduğu gibi püskürten Aria, çenesinden akan kahveyle tıpkı deli gibi görünüyordu.

Aria: Siz şey mi yaptınız.. Yani?!

MJ: Ne?! Hayır.. Öyle birşey olsa hatırlardım, yani umarım..

Filmin en heyecanlı yerinde kalkmaya üşenenler gibi genç kıza takılıp kalan Aria, çenesinden damlayan kahveyi eliyle sildi.

Aria: Ee, sonra?

MJ: Ne sonra? Film burada bitiyor, hadi kalk ve biraz uyu.

Sigarasını söndürüp odasına çıkan genç kız, açtığı suyun altına girdi. Akan suyla birlikte gecenin yorgunluğunu üzerinden atmak istiyordu. Bedenini arındırması bu kadar kolayken, ruhunu nasıl arındıracaktı? Her gelen gün bir başka felakete gebeyken, hayatı yarınsız yaşaması gerektiğinin bilincinde hareket edecekti..

Selam şekerlerrr :) Uzun zaman sonra MATE çiftini bu bölümde daha çok bir arada okuduk. Aşkın cazibesi onları bulutların üstüne çıkarsa da acaba kader, bacaklarından tuttuğu genç çiftin yere çakılmasını mı izleyecek? Sen de sadece okumakla yetinmeyip bölüm hakkındaki düşüncelerini benimle paylaşabilir ve oylarınla destekleyebilirsin. Unutma, sen yoksan bir eksiğiz! PembeGüllüYazar..

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top