5.6

Bölüm Şarkısı, John Legend - All Of Me..

Caddeyi dolduran ses, yan yana dizilmiş dükkanların açılırken çıkardığı kepenklerin sesiydi. Gökyüzünden silinmeye yüz tutan ay, yerini güneşe bırakmak istemese de son dakikalarını yaşıyordu. Hangi saatte giderse gitsin açık olan butik kafe, genç kızı tüm içtenliğiyle içeri davet ediyordu. Tatlı tatlı esen rüzgarın burnuna getirdiği akasya kokusunu içine çekti. Herzamanki yerine oturdu ve bakışlarını kapatan güneş gözlüğünü çıkarıp, kenara bıraktı. Kimseyi görmek istemiyor dahası bakışlarına değen insanlara mutsuzluğundan bulaştırmamak için gözlerini kaçırıyordu. Garson limonlu cheesecake'in servisini yaparken tepsiden kokusuyla ayaklanıp sinir uçlarına kadar ulaşan brandyli kahve, onu selamladı. Özel olarak istediği pasta mumunu kekin üstüne batırdı. Arkasında bıraktığı yirmi üç yılın ardından gelen yeni yaşını, her sene olduğu gibi tek başına karşıladı. Zaten sürprizlerden ve doğum gününden nefret eden MJ için bu, pek de bir sorun sayılmazdı.Ömrünün ona kattığı her yaş, yeni sorumluluklar getirse de..

Sao Solito, 2003

Evin her köşesini dolduran balonlar, masada adeta bir ziyafet havasında olan yemekler.. Odasından çıkmayan MJ, on ikinci yaş gününün kendisine sürpriz olmasını istiyordu. Yatağının üzerine oturmuş günlüğüne son cümlelerini yazarken, annesini saçlarını yapması için bekliyordu. Lisa, gelen misafirlerle birlikte küçük kızını daha fazla bekletmek istemedi ve soluğu odada aldı. Kapının açılmasıyla günlüğünü yatağın altına atan MJ, sadece onun ellerinden beğendiği saç örgüsünü yapması için tokaları annesine uzattı. Lisa saçlarını tararken aynadan annesini izleyen MJ, kafasını kurcalayan soruyu dile getirdi.

' Anne.. '

' Evet? '

' Gelecek doğum günümü kutlamasak olur mu? '

' Neden tatlım? '

' Seneye on üç olacağım ve Hayley on üçün uğursuz bir sayı olduğunu söyledi. '

Genç kadın, kızına gülümseyerek onu kendisine çevirdi.

' Sen bu dünyadaki en uğurlu şeysin MJ.. '

Kızının yanağına sevgi dolu bir öpücük kondurduktan sonra şeker pembe elbisesinin üzerinden geçen Lisa, fazla oyalandıklarını düşündüğü odadan MJ ile birlikte çıktı. Kapalı olan ışıklardan hiçbir şey göremeyen parti sahibinin heyecanı katlanmıştı. Annesinin elini bıraktığı anda açılan ışıklarla karşısındaki kalabalık, sevinçle ona seslendi.

' İyi ki doğdun Mary Jane! '

Michigan, 2015

Elinde tutmaktan terlettiği çakmağı mumun fitiline doğru çaktı. Güzel anıları geride bırakarak yanmakta olan muma doğru eğilip, fısıldadı..

' İyi ki doğdun Mary Jane Collins.. '

Saat ilerlemiş, sokaklar kalabalıklaşmış.. Cadde, işe gitmek için telaşa kapılan insanların arabalarıyla dolmuştu. Yolun karşısına geçmek isteyen genç kız, meydanın ortasında duran sokak sanatçısını farketti. Yoğunluğun ve onca telaşenin arasında kaybolan sanatçının çaldığı saksafondan yükselen sesler, şehrin gereksiz gürültüsünü püskürtecek kadar etkileyiciydi. İşittiği her bir nota ruhunda toplanırken, ustalıkla başa çıktığı enstrümanı dans edercesine çalan yaşlı adam sanatındaki hünerleri gösteriyordu. Şarkının sonuna kadar eşlik ettiği okyanus gözlü, kır saçlı adamı bir başka dinleyicisiyle yalnız bırakan genç kız, cebindeki bozuklukları ihtiyar delikanlının önünde duran siyah kutuya attı. Yürüdükçe yol uzuyor, ayakları sanki geri geri gidiyordu. Bugün canı sadece ' hiçbir şey ' yapmak isterken kendini bulduğu çocuk parkında, ayaklarının dibinde koşturan çocukların kahkaları arasında kalmıştı. Biraz soluklanmanın iyi geleceğini düşünüp banka oturdu, elini sigara paketine götüren genç kız karşı bankta onu seyreden genç bir annenin ikaz dolu bakışıyla hevesinden vazgeçti. İzlemeye koyulduğu çocuk parkında; koyu kırmızı kaydıraktan kayan küçük bir kız çocuğunun annesinin kollarına süzülüşünü, bir başka çocuğun düşüp kanattığı yere bakan annesinin ilaç görevi gören şefkatini ve salıncak sırasında kavgaya tutuşan erkek çocuklarının çikolatayla kandırılışlarını.. Herşeyin, herkesin farkında olan genç kızın lanet okuyuşlarını ne çocuklar ne anneler duyabildi. Kendine lanet okudu, bugünde olan bedenine ve geçmişte kalan zihnine..

Bir saat sonra..

Tek başına da olsa kendince kutlamaya çalıştığı dandik doğum gününde bile rahat bulamayan genç kız, apar topar geldiği köşk kapısından içeri hızlı bir giriş yaptı.

' Sürpriz! '

Başından aşağı patlatılan konfetiler aklını almaya yetmişken, karşısında görmeyi beklemediği insanlar ve süslemelerle içine düştüğü şey; tam anlamıyla sürpriz bir doğum günü partisiydi. Görmek istedikleri tepkiyi MJ'in donuk ifadesinde yakalarken, onun bu halini ölümsüzleştimek isteyen Sarah flashı patlattı.

MJ:S-sen.. Sen, SEN! Sen iyisin!

Sarah: Gördüğün gibi hala tek parça ve sıcağım!

Ona kendi ağzıyla konuşan Sarah, yalandan da olsa hastalık haberi karşısında telaşlanan MJ'in gösterdiği net tavır karşısında sevinmişti. Demek ki kuzeni tarafından gerçekten seviliyor ve hala önemseniyordu.

Aria: Su getirmemi ister misin?

MJ: Hayır, hayır gerek yok.

Elinde içkisiyle duvara yaslanmış onu seyreden Nate, siyah takım elbisesi içinde jilet gibi keskin ve tehlikeli görünüyordu.

Nate: Hey doğum günü kızı, parti için biraz ısınmaya ne dersin?

MJ: Hey en sevdiğim komşum, sürpriz parti sensiz olmazdı tabi değil mi?

Kendisi için düzenlenen partiye kıyafetiyle damga vurmamak adına yukarı çıktı. Üzerine seçeceği elbise ortama uygun olmalıydı, zira Dobby bile boynuna takılan papyonla tam bir asilzade gibi dolanıyordu.

Aria tenine yakışan mavi renkte bir tulum tercih ederken Sarah, karakteri kadar karanlık bir siyah mini elbise giymişti. Misafirlerden bir diğeri olan Jack ise deri sevdasından vazgeçmeyerek salaş tarzıyla, diğerlerinden kendini sıyıran tek isim olmuştu.

Jack: Bu akşam bana hanginiz eşlik edecek?

Aria: Bilmem, sen söyle; geçen buluşmamızda gayet uyumlu ikili olduğumuzu düşünüyorum.

Son birlikteliklerinde yaşanan talihsiz olaydan sonra ilk kez yalnız kalma fırsatı yakalayan Sarah, kanepe tabağını alarak kış bahçesinde oturan Nate'in yanına gitti. Şu sıralar yaptığı tek şey fırsat kollamak ve kovalamak olan genç kız, ikinci plana atılmaktan sıkılmaya başlamıştı.

Sarah: Yoğunsun sanırım?

Nate: Anlamadım?

Sarah: Bir süredir ortalıkta görünmüyorsun. Gündüzleri uyuduğunu düşünürsek, gece evinin ışıklarının açık olması gerekir. Tamam, evde fazla zaman geçirmeyi sevmiyorsun ama seni birkaç gündür clubta da görmedim.

Kendini kaybetmiş bir vaziyette konuşmaya devam eden Sarah'ın cümlesini bitirmesini bekleyen genç adam, hayretler içinde seyredaldı.

Nate: Bitti mi?

Sarah: Hıı?

Nate: Şimdi evime polis göndermediğin için sevinmeliyim sanırım.

Müzikle birlikte gelen coşku sesleri üzerine içeri giren ikili, keyifle dans etme çabasıyla Jack'e ayak uydurmaktan geri kalmayan Aria'nın performansını izledi.

Sarah: Sence de yakışmıyorlar mı?

Nate: İkisi mi? Tabiki hayır.

Sarah: Neden?

Nate: Jack olgun biri, eminim yaşına uygun birini bulacaktır.

Nate'in küçük bir kız kardeş gibi benimsediği Aria'ya olan duygularını bile kıskanıyordu. Çünkü sadece onun tarafından sevilmek ve sadece onu sevmek istiyordu.

Sarah: Fazla korumacı bir tavrın var bence. Hem.. Neden yaşı bu kadar sorun ediyorsun ki?

Nate: Konumuz yaş değil, tecrübe. Olgun kadınların çok daha tecrübeli olduğunu düşünürüm, her konuda..

Sarah: Opss! Peki, anladım. Gerisini getirmene gerek yok. İpin ucunu tutamayabiliriz yoksa..

İpin ucunu kaçırmak.. İlişkilerinde bir and tepetaklak olduklarını düşünen Nate, sınırladığı hareketlerine özen gösteriyordu. Belki de hayatında ilk defa karşı bir cinsi tarafından yanlış anlaşılmak hoşuna gitmemişti. Çünkü Aria'ya karşı hissettikleri nasılsa, Sarah'a karşı da beslediği duygular aynıydı. Onları hayatında bu denli önemli yapan şey, MJ'in kalbinde edindikleri yerdendi. Aile içi ilişkileri soğuk olmasından dolayı burada yakaladığı sıcaklık ve içtenlik onda, bu çekirdek ailenin bir parçası olma hissi doğuruyordu. Salonu süsleyen balonlardan birinin patlamasıyla aynı anda kafalar, merdiven başına çevrilmişti.Hazırlanıp aşağı inen genç kız, dikkatle indiği merdivenlerde boy gösteriyordu. Şarap kırmızısı renginde derin sırt dekolteli elbisesi ve aynı renklerde tamamladığı topuklu aykkabılarıyla genç bir kadın duruyordu karşılarında. Gözleri, gördüğü güzelliğin karşısında büyülenirken tutamadığı ayakları, bedenini istemsizce aşkın önüne sürüklüyordu.

Nate: Çok.. Güzel görünüyorsun.

Aldığı tepki oldukça hoşuna giden genç kız, gülümsedi.

MJ: Biraz kilo almış olsam bile mi?

İncecik bilekleri yüksek topuklar üzerinde direnmeye çalışırken heyecandan titreyen bacaklarına hakim olamıyordu.

Nate: Yakışmadığını söyleyemem..

MJ: Bugün kelimelerin çok cömert!

Nate: Daha cömert olduğum zamanlar da var, ne zaman istersen?

Nate bu, bünyesi aşırı ciddiyeti kaldıramayacak kadar serseriydi. Çevresindeki kadınlar arasında ünü nam salsa da hiçbiri ondaki gerçek potansiyalin farkında değildi; biri hariç.. Tanışmalarına vesile olan seanstan sonra kurtarıcı olarak gördüğü ancak çok daha sonra hissettiklerinin minnet duygusundan öte, duygusal bir bağ olduğunu anladığında artık çok geçti; aşık olmuştu. O, içindeki asıl adamı ortaya çıkarıp aşkı tattıran ilk ve tek kadındı. Şartlar ne olursa olsun bunu hiçbir şey ve hiçkimse değiştiremeyecekti.

Aria: Eee, parti başlasın o zaman!

Birkaç Saat Önce..

Salondaki büyük kanepenin önünde duran masaya ayaklarını uzatan Aria, ayak tırnaklarına sürdüğü ojelerin kurumasını bekliyordu. Tam daldığı sırada hızla eşikten içeri dalan Sarah, onu korkutmuştu.

Sarah: Bil bakalım bugün kimin doğum günü?

Aria: Benim olmadığı kesin.

Gözlerini deviren Sarah, beklediği tepkiyi alamamıştı.

Aria: Nate mi?

Sarah: Öyle olsa geceden hazırlanmam gerekmez miydi? Hadi ama kızım, patronu nasıl unutursun?!

Aria: Ahh, tabi ki MJ..

Eliyle alnına vuran Aria, bugünü nasıl unuttuğuna dair kendine kızıyordu.

Sarah: Evet, biraz ruhsuz olabilir ama kimse doğum gününde yalnız kalmak istemez.

Aria: Bir planın vardır umarım? Var değil mi?

Şimdi..

Kendini özel hissettiği nadir anlardan birini yaşayan MJ, kutlamaktan hoşlanmadığı bugünü yıllar sonra kuzenleriyle birlikte kutlayacaktı. Çünkü bundan önce olduğu gibi es geçip, unutmak istediği doğum günü ona sadece yalnızlığını hatırlatıyordu. Geçmişin izleri ne olursa olsun hafızasından silinmeyecekti. En azından bugün, ufak bir istisna yapıp karanlık düşünceleri arkasında bırakacak ve gün bitimine kadar sadece kendini düşünecekti. Salonda toplanan kalabalık, masaya getirilen pastanın etrafında birleşti. Sadece onun için buluşan dostlarının gülen yüzleri ve iyi temennileri eşliğinde yanan mumları üflemek üzere eğildi.

Aria: Bir dakika! Dilek, bir dilek tut önce!

Gözlerini kapattı ve dış dünyayla arasında bir perde görevi gören göz kapaklarından içeri sızan cılız ışığa teslim oldu. Hakim olamadığı düşünceler aklından bir bir akıp geçerken, içlerinden en tutkulu ve imkansız olanı seçti. Nefesini topladı ve araladığı gözlerine hedef olan mumu tek seferde söndürdü.

Sarah: Söyle hadi, ne diledin?

MJ: Söylersem sihri bozulmaz mı?

Genç adama attığı kaçamak bakışlar, kısa ve kesikti. Ancak Sarah'ın radarından kaçacak kadar hızlı değil.. Her hareketini takibe aldığı ikiliden başka diğer bütün şeyler önemsizdi. Taktığı at gözlüklerinin önünde sadece Nate ve MJ vardı. Öyle ki takıntı haline getirdiği genç adamla olan sözde ilişkisini kurtarmak uğruna her yolu denerdi ve deneyecekti.

Jack: Tabağına dokunmamışsın hiç, yemeyeceksen?

Pasta yemekten başka yapacak daha önemli bir işi olan Sarah, çalan telefonu kapattı ve daha sessiz bir ortama geçmek için başından savması gereken Jack'e istediğini verdi.

Sarah: Rejimdeyim dostum, bu yüzden tabağım senindir!

Ayağının altındaki balonu tekmesiyle savurup yolunu açtı. Hırçınlığı bir çığ gibi kuvvetle büyüyordu. Güçlü karakterinin altında yatan en önemli özelliği, hırçınlık sayesinde atlatabilmişti kayıplarını.. Hüznünü, sevincini, öfkesini, acısını dile getirebilmenin en kolay yolu gibi geliyordu; tek tip duygu durumu. Özünde sakladığı aydınlık tarafı şu aralar zincire vuran genç kız, hırçın olmakla kötü olmak arasındaki ince çizgiyi belliki yanlış çizmişti. Yolunu kaybetmiş her insan kadar çaresiz ve huzursuzdu. Durduramadığı, belki de durdurmak istemediği kötü tarafını bastıramamasından korkuyordu.

Kuzeninin aksine çizginin aydınlık tarafında duran Aria, bu özel günde herşeyin dört dörtlük olmasını istiyordu. İşe dolabındaki en sevdiği kıyafeti seçmekle başlayan genç kız, tam on iki yıl sonra birlikte kutlayacakları sürpriz doğum gününün mimarlarından biriydi sonuçta. Tepeden ördüğü bal rengi saçları, tulumun üzerinde parlıyordu. Taşlı bir tokayla tutturduğu saçlarının salık bıraktığı kısmına hafif dalga vererek hareketlendirmişti. Mavi ve mavinin her tonuna duyduğu hayranlığın sembolü olan tulum gibi bu rengin, günlerine uğur getireceğine inanıyordu. Parti sahibinin kış bahçesine doğru gittiğini gören Aria ayağa kalktı ve dizlerinde toplanan paçalarını düzeltti. Sıkıntılı anlarda olduğu gibi mutlu anlarında da etrafında toplandıkları mutfak masasının üzerine bıraktığı hediye paketini aldı ve kış bahçesinin yolunu tuttu.

Aria: Yanlış anlamadım değil mi? Kendi partini terk etmiş olamazsın?

Gözlerinin ardındaki pusu aralayan sözler, keyfini yerine getirmeyi başarmıştı.

MJ: Hayır, şuan gerçekten olmak istediğim yerdeyim ve olmak istediğim insanlarla..

Bütün gün hiç oturmadan dolaştığı topukluların ayaklarında oluşturduğu hissizliğe daha fazla dayanamadı ve zerafetinden ödün vererek ayakkabılarını çıkardı. Şişen ayaklarını kanepenin üzerine çekerek ovuşturmaya başlayan Aria, kendini izlemeye koyulan genç kızın bakışlarındaki derinliği yakaladı.

Aria: O zaman neden böylesin?

MJ: Nasıl?

Aria: Böyle işte, dalgın..

Alnına düşen saçlarını parmakları arasında şekillendirirken, konuşmaya hazır dudakları aralandı.

MJ: Benimle konuştu.

Aria: Kim? Kim seninle konuştu?

Çattığı hilal gibi kaşları, gelecek kötü haberin sinyalini veriyordu.

MJ: Melody, yani iblis.. Hastaneye gittiğimde, odadan çıkmaya yakın Melody'nin ifadesi değişti. Yerinde gelen şey korkunç, soğuk.. Bilmiyorum çok garipti ve sanki bana bilmemi istediği bir mesaj iletti.

Telefonundaki ses kaydını Aria'nın dinlemesi için açan MJ, kulaklarından hiç gitmeyen bu sesi bastıramıyordu.

' Did vos adepto nuntius? Damnaret puella. Venientes ad vos! '

Aria: Bu da ne demek oluyor şimdi? Sana böyle mi hitap ediyor; Lanetin Kızı. Peki aracı olduğu mesaj, sence neyin habercisi?

MJ: Gelecek olan karanlığın..

Kasvet dolu sohbetin enerjisini düşürmesine izin vermek istemeyen Aria, telefonun flashını açarak mahsunlaşan genç kızın suratına tuttu.

Aria: O zaman bunu yanından ayırma. Karanlıkta iz sürerken işimize yarayabilir!

Beklediğinin aksine komik bir tepkiyle karşılaşan genç kız, gülüşlerinin ardında yatan korkuyu gizlemekte oldukça başarılıydı.

MJ: O paket, bana ait galiba?

Kucağında tuttuğu hediye paketi tıpkı kendisi gibi gösterişten uzak ve kusursuz şekilde kaplanmıştı. Konuştukları konunun derinliğine dalıp tırnaklarıyla aşındırdığı jelatini çıkarıp, kutuyu uzattı.

Aria: Aptal kafam! Yanına hediyeni vermek için gelmiştim. Yani tamam, sadece hediye için değil tabi ama.. Aç artık şunu!

Kelimeler içinde konuştukça debelenen Aria'nın tatlı gevezeliklerine alışan genç kızın merakı yüzünden okunuyordu.

MJ: Düş kapanı.. Bana düş kapanı mı aldın?

Aria: Evet, beğenmedin mi?

Kutusundan çıkardığı söğüt ağacından yapılma düş kapanına uzunca bir bakış attı. Çemberin kenarlarından başlayıp ortasına kadar örülü olan örümcek ağı motifi, gözlerini alıyordu. Eski ama günümüze kadar gelen kızılderili inanışına göre bu eşya, kötü rüyaları yakalayan bir kapandı. Yatağının dayalı olduğu başucu duvarına asması için hediye aldığı düş kapanının, MJ'in son zamanlarda gördüğü kabuslar üzerinde etkili olmasını diliyordu. Aksi taktirde geceleri köşkte dolaşan sadece o olmayacak, üst katından odasına kadar gelen kulak kabarttığı seslere bir türlü alışamamayan Aria da kendisine eşlik edecekti.

MJ: Sanırım şuanda hediyemi baş ucu duvarıma asmak istiyorum. Eşlik etmek ister misin?

Birlikte yukarı çıkan ikili, bu özel hediyeyi olması gereken yerinde görmek istiyordu. Köşkün ortalıkta görünmeyen küçük kadınlarının yokluğunda koca salonda baş başa kalan iki eski dost, içkileriyle birlikte şömine başındaki yerlerini aldı. Kıvama gelen ateşten yükselen ışıltılar bacaya doğru yükselirken, yanan meşe odunlarının rengi küle dönmüştü. Bir sanatçının gotik manzara temalı tablosunun kapladığı şömine duvarında, batıl inancın simgesi uğur ve şansı temsil eden küçük biblolar yer alıyordu.

Jack: Seni karşımda kanlı canlı görmesem, öldüğüne inanacaktım.

Oldukça kuşkucu bi tavırla içkisini bırakıp, ceketinin düğmesini açtı.

Nate: Sus lütfen.. Yoksa benimle ilgilendiğini düşüneceğim.

Birbirinin dilinden iyi anlayan ikili, uzun zamandır süren dostluklarını ortak arkadaşları MJ'e borçlulardı. Jack özellikle konu aynı isim üzerinde birleşince, saatlerce dinlemeye alıştığı ve dertlerine ortak olduğu genç adamın hislerini paylaştığı tek insandı. Kelimelerin yetmediği zamanlarda susup sadece içkiyle eşlik ettiği birçok akşamlar olmuştu.

Jack: Beni iplemediğine göre aranız düzelmiş olmalı.

Ceketinin kolundan çıkan manşetini düzeltti. İfadesinden anladığı kadarıyla biraz sonra yeni bir havadis verecek olan dudakları aralanmıştı.

Nate: Biz.. Öpüştük!

Jack: Ne?!

Nate: Aslında ben öptüm ama sonra onunda bana karşılık verdiğini hissettim.

Jack buruşturduğu yüzünü eliyle kapatırken, susması yönünde telkinlerde bulunduğu genç adamın içine düştüğü özel hayatının detaylarını duymaya hazır hissetmiyordu. Tıpkı bir genç kız edasıyla sanki yaşadığı ilk gecenin heyecanını paylaşıyormuş gibi konuşmaya başlayan dostuyla olan ilişkilerinin geleceği açısından sohbeti bitirmek en doğru karar olacaktı.

Jack: Ahh dostum! Şuan detayları duymak için hazır değilim, belki sonra.. Sarhoşken falan!

Cebinde potluk yapan küçük kare cismi farkeden Jack, hediyenin değerinin kutusu kadar küçük olmadığını düşünüyordu.

Jack: Dur tahmin edeyim, elmas mı?

Yüzünde beliren çizgilerin mimarı bu kez umut dolu tebessümünde saklıydı. Olması gerekenin aksine kol saatini sağ bileğine takan Nate, yine sağ taraftaki cebine soktuğu elini çıkarırken kumaşa takılan saatin azizliğine uğradı. Ellerinin arasından düşen kutu, çarpmanın etkisiyle açıldı. Yarısı kutunun dışına sarkan kolye ne elmas ne de başka bir değerli taştandı. Sıradan bir gümüş olan bu kolye belki de sanıldığı kadar küçümsenmemeliydi.

Jack: Hmm! Gümüş kolye.. Bak, yanlış anlama ama sence de bu biraz-

Nate: Basit mi kalmış?

Jack: Pek senin tarzın değil.

Doğru yolda olduğunu bir kez daha anlayan Nate, keyifle içkisinin kalanını fondipledi.

Nate: Çok doğru, benim tarzım değil. Bu yüzden bunu beğeneceğine eminim..

Telefonu koltuğun üzerine fırlatan Sarah oldukça keyifli görünüyordu.

Jack: Haberler güzel sanırım?

Sarah: Evet, güzel bir gün!

Aradığı kuzenlerini alt katta bulamayan Sarah, aynı tempoda çıktığı merdivenleri bir çırpıda aşmıştı. Alışık olduğu üzere kapıyı tıklatma zahmetinde bulunmayıp odaya dalan genç kız, sitemkar sözlerini peş peşe savurdu.

Sarah: Ne yapıyorsunuz burda?

Düş kapanının sarkan tüylerini avucunda kaydıran genç kız, hediyesini duvardaki yerine astı.

MJ: Aria bana aldığı düş kapanı için duvara çivi çakmamda yardım ediyordu.

Aria: Abartmaya gerek yok, sadece bir çivi çaktım!

Dayanışma içinde olan ikilinin arasına giren Sarah, kıskançlığını yaptığı şımarıklıkla gösteriyordu.

Sarah: Bu köşkte neden herşeyden en son benim haberim oluyor? Bayan Ops bile aranızda geçen sohbetlere benden daha çok hakim!

Aria: Sakin ol Sarah! Yoksa sen Lanetli Cadı'nın hikayesini hiç duymadın mı?

Rujunu tazelemek için makyaj masasının önündeki pufa oturan MJ'in gözü bir yandan aynadan takip ettiği küçük kuzenlerinin üzerindeydi.

MJ: Bu soruyu sorduğuna göre sanırım hala Sarah'dan ' Küçük Deniz Kızı ile Prens ' hikayesini dinlemedin..

Aria: Tonlamandan anladığım kadarıyla çok şey kaçırmış olmalıyım!

Baskın yaptığı kuzenleri tarafından bomboya tutulan Sarah, kendini genç kızın yatağın attı.

Sarah: Ne olmuş Lanetli Cadıya?

Gözlerini kısan Aria, tok sesiyle genç kızın üzerine yürüdü.

Aria: Kıskançlığı onu baştan aşağı yeşile çevirmiş! Hatta belki kanı bile yeşildir..

Sarah: Beynini böyle saçma hikayelerle kim doldurdu senin, dadıların mı? Hıı bu arada üzerime kıskanç sıfatı yapıştırmanı anlamadım sanma..

Yanlarına girmeden önce odasına uğrayıp aldığı ve arada kaynayan hediyesini vermenin tam sırası olduğunu düşünen Sarah, ince bir zarf şeklindeki paketi kendi yöntemlerince genç kıza uzattı. Hediye veriyim derken kol hizasında kalan genç kızın neredeyse gözünü çıkaracak olan Sarah'ın yüzünde acı bir sırıtış vardı.

Sarah: Pardon! Reflekslerin hızlı olduğu için şanslı hissetmelisin.

MJ: Emin ol şuan hissediyorum Sarah..

Hediyeyi onun gözünde özel kılan, Sarah'ın vermiş olmasıydı. Elbette Aria'nın hediyesi de çok güzel ve özeldi ancak Sarah'ın kişiliği gibi içinden ne çıkacağı belli olmayan bu zarf oldukça merak uyandırıcıydı.

MJ: İnanmıyorum! Nerden buldun bunu?

Civarda uzun zamandır aradığı fakat işlerinin yoğunluğundan derinlemesine bir araştırma fırsatı bulamadığı plak, an itibari ile ellerindeydi. Bir bebek gibi kollarının arasına sardığı plağı, antika gramofonuyla buluşturmak için sabırsızlanıyordu.

Sarah: Nereye?

MJ: Kulaklarımızın pasını silmeye..

Gramofon tutkusu ilk kez kanına karıştığında henüz on dokuzunun başlarındaydı. Meşhur tekli koltuğunda oturmuş elindeki işlemesiyle kafa dağıtırken bulduğu Bayan Rivers'ın öğle sonrası kahvelerine eşlik ederken, dinlemeye doyamadıkları Billi Holiday'in muhteşem sesiyle yorgunluklarını attıkları o günleri özlemişti. Üzerindeki çiziklere kadar her oymasını hatta en ufak kıvrımlarını bile ezberlediği antika eşya, değer verdiği nadir parçalardan yalnızca biriydi. Paketinden çıkardığı taş plağı yerine oturttu, gramofon iğnesinin üzerinde dolandığı plağın oyuk ve girintilerinden çıkan titreşimler hayat bularak canlanmıştı. O anlarda salon ikiye ayrılmıştı; MJ ve diğerleri, Nate ve diğerleri.. Onların belki ego savaşları belki de cesaretsizlikle yapamadığını yapmak için harekete geçen Aria, şömine köşesine gitti ve kol düğmeleriyle oynayan genç adamı dansa davet etti.

Aria: Dans edelim mi?

Bakışlarını kaldıran genç adamın gözleri, yanan ateşin yansımasıyla parlıyordu.

Nate: Ayağıma basmayacağına söz verirsen..

Aria: Pazarlık etmek yok! Deneyelim ve görelim, ne dersin?

Genç kızın hoşuna giden meydan okumasını kabul eden Nate, göz ucuyla salonun diğer tarafına baktı. Takip altındaki MJ köşesinde otururken, duymakta zorlandığı ikili arasında geçen konuşmaları anlamak için dudak okumaya çalışıyordu. Aynı anlarda Aria'nın başlatmak istediği kıvılcımın farkında olan Jack, şakağına dayadığı eliyle kamufle ettiği gözlerini kırparak plana dahil oldu. Salonun ortasına kadar gelen Aria ve Nate'in dans etmeye başlaması üzerine genç kız, az önce yaşanan hareketliliğin sebebini de anlamış oldu. Mutfaktan getirdiği cipsin tadına bakan Sarah, salonlarında dans eden ikiliyi şaşkınlıkla karşılarken daha erken davranmadığı için kendini suçluyordu. Gözlerini patlatan genç kız, coşkuyla MJ'in yanına oturdu.

Sarah: Ne yapıyor bunlar?

Kadehiyle hedef gösterdiği ikiliyi seyreden genç kız, cips tabağını kucağına aldı.

MJ: Ne yapıyor görünüyorlar? Hevesliysen dans edebiliriz?

Derin bir iç çekişle bakışlarını genç kıza çevirdi.

Sarah: İlginç olabilirdi ama bak kim geliyor.

Dansa kaldırılacağından emin üzerini düzelten Sarah, ucuna oturduğu koltukta ayağa kalkmak için hazır bekliyordu. Masadaki içkilerden kokteyl hazırlayan Jack, içkilerden birini alıp ikilinin önünde durdu. Onları izlerken sıkılmaması için yaptığı özel karışımı Sarah'a verirken diğer elini MJ'e uzattı. Bozuntuya vermeden kokteyli kabul eden Saarh'ın kızaran kulakları her ne kadar kendini belli etse de duruşundan taviz vermeyen genç kız, cips tabağını kucağında buldu. Konuşmasına gerek kalmadan gözleriyle geçtiği dalga ona yeterken, emanet ettiği tabağı genç kıza gösterdi.

MJ: İzlerken yersin, güzel gidiyor!

Sarah boğazında düğümlenen kelimeleri, tadımı bekleyen kokteyli ve tabak dolusu cipsle koltuğa gömülmüştü. Dansa kaldırdığı genç kızın parmak ucuyla dokunduğu beliyle kendi beli arasındaki uzaklığa ayar çeken Jack, dostane tuttuğu eli ufacık öptükten sonra hayranlık dolu bir bakış attı.

Jack: Bu kadar güzel olmak zorunda mısın?

Genç adamın iltifatına sıcacık bir gülümsemeyle karşılık veren MJ, başını yasladığı omza sonsuz güveniyordu. Hayatına yeni dahil olan kuzenleri ve hatta Nate bile yokken sadece o vardı. İyisini, kötüsünü, acısını ve tatlısını.. Hatırlamaya değer anılarından, unutmak için çırpındığı korkularına kadar ne varsa tüm çıplaklığıyla anlatabildiği tek dostu.

MJ: Sanırım seninle daha sık görüşmeliyiz! İyi ki varsın Jack..

Yüzünden okunan buruk mutluluğu sesine yansıyan genç kız, yutkunduğu kelimeleri sineye çekiyordu.

Jack: Bana anlatmadığın bir şey var değil mi?

Gerginliğinin acısını çıkardığı dudakları, dişleri arasında eziliyordu. Kafasını çaprazında dans eden ikiliye çeviren MJ, söylemekten kaçındıklarını onun duymasını istemiyordu.

Jack: Biraz uzaklaşalım mı?

Dans ederek birkaç adım daha uzaklaştıkları Nate'in kulaklarının duyamayacağı kadar ötesine geçtiler.

Jack: Anlat bakalım, duymasından bu kadar çekineceğin ne oldu?

Rahatsız olduğu ima, kaşlarını çatmasına yetmişti.

MJ: Ondan çekinmiyorum Jack! Sadece malzeme vermek istemiyorum, benim olan bende kalmalı.

Büyük bir problemin sinyalini alan Jack, dinleme pozisyonuna girmişti bile.

MJ: Ben unutmuştum.. Unutmak zorundaydım çünkü hayatıma devam etmeliydim. O, beni nasıl unuttuysa aynı öyle, üzerimi nasıl örttüyse öyle..

Uzun geceler sarhoş dudaklarda dolaşan ismi hiç görmese de ezberlemişti. Kalbindeki düğüm ondan her bahsettiğinde biraz daha körleşirken, çözülmezi makasla kesip atması gerektiğini birçok defa konuşmuşlardı. İsmi ağzından çıkarken ayarlayamadığı ses tonu genç kızın yüzüne çarpıyordu.

Jack: Clark? Onu buldum deme bana!

MJ: O beni buldu Jack, o beni buldu...

Merhaba okurgül, bu mesajı okuyorsan muhtemelen bölüm sonuna geldin ve bir sonraki hafta için sabırsızlanıyorsun. Ben de öyle :) ARADA, benim için kısa belki sizin için uzun olabilecek sezon finaline girmiş bulunmakta. Daha verimli yazıp, sizlere daha güzel bölümler çıkarabilmek için yapacağım küçük aranın ardından, MJ'in doğum günü ve sürprizli gelişmelerle hikayemiz bomba gibi devam edecek. Tekrar görüşünceye dek bizimle kalın.. PembeGüllüYazar


Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top