5.4

Bölüm şarkısı, Gabrielle Aplin - The Power Of Love..

Michigan, 2015

Çatıya konan baykuşun sesine daha fazla dayanamayan Sarah, pencereyi açtı ve kafasını dışarı uzattı.

Sarah: Kapa şu çeneni aptal kuş!

Sert bir şekilde kapattığı pencerenin pervazından dökülen kıymıkları üfleyerek savuşturdu. Kendini bir Prenses edasıyla attığı yatağına uzandı ve gözlerini kapattı. Bir süre sesin kesilmesini bekledikten sonra ümidini kesen genç kız, kaçan uykusunu biraz oyalanarak geri getirebileceğini düşündü. Yatağından süzülerek kalktı ve sabahlığını üzerine geçirdikten sonra odasının kapısını araladı. O gece köşkteki sessizliği bozan tek şey, açtığı kapının paslanan menteşelerinin çıkardığı gıcırtı sesleriydi. Sessizce indiği merdivenleri geçtikten sonra televizyon karşısına kurulan Sarah kadar uyanık olan birşey vardı ki; evin küçük ferdi Dobby..

Sarah: Hey, buraya gel bakalım! Serçelerle oyalanacağına, şu lanet baykuşun icabına baksana. Hem o daha tombul ve dişine göre..

Bir süre kanallar arasında dolaştıktan sonra aradığı uykusunu belki bir kitabın mısralarında yakalayacağını düşünerek kütüphanenin yolunu tuttu. Birkaç kitaba göz atıp eline aldığı gibi bırakan genç kız, bozduğu rafa erişebilmek için parmak uçlarında yükseldi. Bir tarafı düzeltmek isterken diğer tarafın bozulmasına sebep olduğu gibi üst raftan kafasına düşen bir defterle sarsıldı. Deri ciltli, kara kaplı deftere karşı bir anda fokuslanan Sarah'ın ani ilgisi elbette yersiz değildi. Düşmenin etkisiyle açılan sayfada yazılanlar tüm çıplaklığıyla ortaya serilirken, mahremiyet kurallarını hiçe sayan Sarah'ın gözleri dolma kalemle hayat bulmuş kelimeler üzerinde dolaşıyordu. Kısa sürede bunun bir günlüğe ait satırlar olduğunu anladığında, yerden aldığı defteri sehpanın kenarına bıraktı. Küçük adımlarla, kütüphaneden yayılan ışığa doğru yürüyen Dobby içeri girdi. Düşen kitapların üzerinden ufak bir sıçrayışla atlayarak, Sarah'ın yanındaki yerini aldı. Biraz sonra işlenecek olan suçu hissedercesine miyavlamaya başlayan Dobby ve sehpa kenarında onu bekleyen günlüğü alarak odasının yolunu tutan Sarah, günün kalanının güzel geçeceğine dair umutlarını yeşertti.

Sarah: Şşt! Sessiz ol, yakalanacağız..

Bir ajan edasıyla sıkı sıkıya tuttuğu defterle birlikte basamakları sessiz ve bir o kadar hızlı çıktıktan sonra odasına girip, kapısını kilitledi. Pencere kenarındaki kahve renginde kadife kaplamalı koltuğuna oturdu. Nefeslenmek için biraz dinlenen genç kızın yaşadığı adrenalin yüzünden karnında kuru bir ağrı başlamıştı. Ancak o, hedefine o kadar odaklanmıştı ki gece lambasını yaktı ve büyük bir merakla tuttuğu defterin kapağını açtı. Süslü bir el yazısı kullanılmış olan bu günlük, aynı zamanda bir genç kızın iç dünyasına yapacağı yolculuğun başlangıcıydı..

Sarah: MJ'in dünyasına hoşgeldin Sarah!

İki Hafta Sonra..

Açık krem rengine çalan kısa tüyleri, tarağın dişleri arasından kayıp gidiyordu. Yumuşacık kürkü üzerine düşen gün ışığıyla parlarken; badem şeklindeki deniz mavisi gözleri, yarı kısıktı. Sahibinin mırıldandığı şarkıya çıkardığı hırıltılarla eşlik eden Dobby sanki dile gelmişti. Ona her baktığında, ona her dokunduğunda ve onunla her konuştuğunda tarif edemeyeceği kadar huzurla kaplanıyordu ruhu. Çünkü kendini kimseye açmadığı kalbinden geçenleri, paylaşacak kadar samimi ve içten dostu olmamıştı bir kediden başka.. Şimdiye kadar buna pek ihtiyacı olmadığını düşünse de, kuzenlerinin hayatına girmesinden sonra insanlara karşı olan tavrı, iyileşme gösteriyordu.

Bayan Ops, kızların odasına bıraktığı taze kurabiye ve sütlerin boşlarını toplarken; üniforma gibi tek tip giydiği klasik takım elbisesi altına giydiği ayakkabıların küt topuklarından çıkan ses, bütün bir köşkü dolduruyordu.

Bayan Ops: Böldüğüm için üzgünüm efendim. Sizinle görüşmek isteyen biri var; Bayan Crab, içeri almamı ister misiniz?

MJ: Bayan Crab? T-tabi, hemen alın..

En sevdiği köşe koltuğuna uzattığı bacaklarını topladı ve elbisesinin üstündeki tüyleri alelade savuşturdu. Salona giren misafiri izleyen Dobby, kafasını koyduğu yastıktan kaldırdı ve daha sakin bir yerde uyumak için ağır adımlarla dışarı çıktı. Tokalaşma faslını atlayan Bayan Crab, geçen iki haftada neredeyse tanınmayacak kadar çökmüştü. Özensiz topladığı at kuyruğu ensesine kadar düşmüş, yanlardan çıkan küçük saçları tiftik tiftik olmuştu. Ağlamaktan akan makyajını temizlemeye çalışmış ancak bunda çok başarılı olamamıştı. Giydiği takım elbisesindeki kırmızı renk dışında ona canlılık katan hiçbir şey yoktu. Avucunda sıkı sıkıya tuttuğu bilekliği MJ'e uzattı. Hastanedeyken Melody'e hediye ettiği gümüş bileklikti bu..

Bayan Crab: Bunu size vermemi istemişti.

Bayan Crab, kızından geçmişte kalan bir anı gibi bahsettikçe, aklına gelen ihtimalin gerçekliği netleşiyordu.

MJ: O, nasıl?

Bayan Crab: Bilmiyorum, nasıl hissediyor bilmiyorum..

İçinde dolup taşan duyguları ve bu süreçte yaşadıkları bir çırpıda ağzından çıkıveren kadını dinlerken, kitlendiği anlardan birini yaşıyordu.

Bayan Crab: Senin görüşmeyi kabul ettiğini öğrendiğinde, gözlerinde uzun zaman sonra görmeyi neredeyse unuttuğum o ışıltıyı; küçük de olsa o parıltıyı yakalamıştım. Şimdiyse..

Düşürdüğü bakışları buğulanmıştı.

MJ: Şimdi?

Bayan Crab: Vazgeçti.. Pes etti.. Sen, onu berbat halde bırakıp gittikten sonra sadece birkaç gün daha dayanabildi.

Kelimeler acımasızlaştıkça, hedefin ucunda duran genç kızın azabı artıyordu.

MJ: Ama ben.. Buna gücüm yetmezdi, yetemezdi..

Geçmişte yaşadığı acı bir tecrübenin izlerini hala hafızasında canlı tutuyordu. Bundan seneler önce işinde yeni yeni tanınmaya başlamış genç bir medyum olarak, ilk işbirliğini bir şeytan çıkarma ayini sırasında rahip Christopher ile gerçekleştirmişti. Başarı göstermeyi umdukları ayin kanlı ve ızdırap dolu geçmiş; ellerinin altında kalan ölü bir beden, kayıp bir ruh ve kaçmayı başaran bir iblisle son bulmuştu.

MJ: Denemediğimi mi sanıyorsunuz? Kaçıp saklandığımı? Böyle bir ayine en son şahit olduğumda; iblisi yok etmek bir yana, kurbanın ruhunu bile kurtaramadım.

Gelen misafirin haberi üst kata kadar çıkmıştı. Antreye inen merdiveni birkaç basamak indikten sonra oturan ikili, salonda yaşanan krizi sessizce dinliyordu.

Bayan Crab: Sadece bitmesini istiyorum. Sonu ne olursa olsun, çektiği ızdıraba bir son vermek..

Sessizliğin içinde vücut bulan iç çekişler, sık ve titrekti. Hayatında deneyeceği ikinci bir ayin için kendini cesaretlendiren MJ hızlı bir kararla yerinden kalktı ve merdivene sıralanmış oturan kızlarla göz teması kurdu. Kararını açıklarken herkesin duyabileceği bir tonda ve netlikte konuştu.

MJ: Duyacaklarınız ağır gelebilir, bu yüzden arkanıza yaslansanız iyi olur.. Önce netleştirmemiz gereken bir konu var; iblis içine girdiği bedende kaldığı sürece ölümcül bir darbeye sebep vermediği takdirde, ayin sonrası kurbanın kurtulma şansı olabilir. Ancak hasar büyükse..

Çattığı kaşları durumun ciddiyetinin boyutuna bir örnekken, üzerinde stresini attığı zincir bileklik oyuncağı olmuştu.

MJ: Melody'nin intihar ettiğini biliyor muydunuz?

Onaylayarak kırptığı gözlerinde biriken yaşlar, düştüğü bluzunu ıslattı.

Bayan Crab: Onu babası bulduğunda boynu kırılmıştı..

MJ: Ve daha sonrasında bileklerini kestiğini de biliyoruz. Peki, nasıl oluyor da bütün bunlara rağmen Melody hala hayatta? Sanırım bunun ne anlama geldiğini siz çoktan beri biliyordunuz. Evet, bu ayinde egzorsiste yardım edebilirim. Öncesinde onu, ruhunu yaşayacağı tüm işkencelerden kurtarabilirim. Bunu yapabilirim, ruhunu ışıkla buluşturabilirim. Ama zaten ölmüş olan bir bedeni hayata geri döndüremem..

Melody'nin ölü bedeninin hala hayatta olması, onu ele geçiren iblisin varlığındandı. Genç kızın ruhu arafta sıkışıp kalırken; hem fani hem ruhani hayat arasında varlığı kaybolmuştu. Biricik kızlarının durumunu çoktan kabullenmiş olan çift bunun bilincinde gereken kararı almıştı. Bu yüzden kendisi ve eşini temsilen geldiği görüşmede çıkan sonucun kararı ortaktı.

Bayan Crab: Hiç düşünme, ne gerekiyorsa yap..

***

Sonbahar kendini iyiden iyiye gösterirken dalını terkeden yapraklar, bir örtü gibi kapladığı kaldırımı soluk sarıya boyamıştı. Geçen ilkbaharda üzerine yürüdüğü cılız esinti büyüyüp, karşısında duramayacağı kadar sert ve soğuk bir rüzgara dönüşmüştü. Öyleki çırılçıplak kalan ağaçların şiddetinden ürkmüş titreyen dalları, sahipsiz kalmıştı. Göçmen kuşlar şehri çoktan terkederken, arta kalanlar buldukları kuytuda yaptıkları geçici yuvalarında geçecek zorlu kışa hazırlanıyordu. Neredeyse tamamen boşalan gökyüzünün bu günlerde tek hakimi yağmur kuşlarıydı. Yol kenarında bir birinkinti içinde yıkanan kuşların ıslanan kanatları üzerindeki yüzlerce benek gözünü alırken, ortalıkta cıvıldaşmaları gelen yağmurun habercisi olduğunu düşündürüyordu. Yerinden çıkan kaldırım taşına sıkışan çizmesinin topuğunu kurtarmak isterken, içindeki çamurlu suyu etek ucuna sıçratmanın talihsizliğini yaşıyordu. Bileklerine kadar çıkan deri eldiveni sıyırdığı tek eliyle karıştırdığı çantasında, bulduğu ıslak mendille eteğini temizledi. Son bir kez kıyafetini düzeltip kilise bahçesinden içeri adımını attığında tüm varlığıyla hissettiği maneviyat yüzüne vurdu.

Tarihi yapıdaki kiliseye, doğu ucundaki ana giriş kapısından girdi. Hemen girişte yer alan tasın içindeki kutsal suya yansıyan görüntüsü dalgalanıyordu. Kafasını tam karşısında duran mihraba doğru çevirdiğinde; huzur veren görüntüsü ve yüzünden düşürmediği gülümsemesiyle ortamı aydınlatan rahip Christopher'da kaldı gözleri. Belliki bir ahbabıyla görüşme sırasında yakaladığı rahibi beklemek için hemen yandaki banklara oturdu. Kolunu uzattı, bileğini sıkan saatin kordonunu gevşetti ve hızla koşan yelkovanın rakamlar içindeki amansız takibini seyretti. Sesini kıstığı telefonun titreşimini son anda hissetti. Çalmaktan usanan telefonun istikrarına bakılacak olursa, hattın ucundaki kişi inatçı biriydi.

Sarah: Nihayet! Neredesin? Biz kilisenin önündeyiz. Hıı merak etme diye söylüyorum, bebeğin iyi ve hala külüstür..

İş ayrımı yaptıkları Sarah ve Aria'ya kırmızı aşkını teslim ederken, bıyık altı yaptığı tehditkar konuşma işe yaramış görünüyordu.

MJ: İçerideyim, gelin..

Kot şortunun içinden giydiği yırtık çorabı ve üzerine aldığı salaş hırkayla gereğinden ciddiyetsiz giyinen Sarah, tabanını yere sürterek dolaştığı postallarıyla yanında belirdi. Yarı kıstığı gözleri genç kızı görünce istemsizce açılmıştı. Bakışlarını Aria'ya çevirdiğinde sitemkar bir hareketle omzunu silken genç kız, arkasındaki banka oturdu. Sessizce sıranın kendilerine gelmesini bekleyen kızlar, kilisenin boşalmasıyla harekete geçti.

Sarah: Biz?

Aria: En son ne zaman günah çıkardın?

Sarah: Ne? Bilerek işlediğim suçların hiçbirinden pişman değilim. İstemeden olanlar içinse-

Aria: İtiraflarını sıralaman bile geceyi burada geçirmemize yeter. Bağışlanma kısmını düşünemiyorum..

Elindekileri Aria'ya teslim ettikten sonra ikiliyi bankta bırakan MJ, günah çıkarma hücresine doğru ilerledi. Ahşap hücrenin içine girdiğinde, bölmede bulunan basamağa diz çöktü. Böylelikle rahip Christopher'ın, onu çabuk tanımasını engelleyecekti. Onu dinlemek için hazırda bekleyen rahiple arasında duran ahşap perdenin kafesli aralığına doğru hafifçe kafasını çevirdi.

MJ: Bağışla beni peder, günah işledim. Son günah çıkarmamdan bu yana.. Dört..Beş.. Altı, altı yıl geçti.

Christopher, kulaklarına hiç de yabancı gelmeyen bu sesi neredeyse unutmaya başlamıştı.

Christopher: Zaman.. Hızla akıp gidiyor, dünyevi işler arasında zevk ve sefaya aldanan ruhlar sonrasını düşünmüyor..

MJ: Haklısınız peder.. İyi bir tövbekar olduğum söylenemez, pazar ayinlerini de hep kaçırırım..

Christopher: Günah çıkarmayacak mısın? Mary Jane Collins..

Diz çöktüğü basamağın üzerinden doğruldu ve perdenin diğer ucunda oturan rahiple aynı hizaya geldi.

MJ: Yardımına ihtiyacı olan biri var. Kız için artık çok geç ancak iblis çok güçlü ve hala içerde. Kabul edersen bir kez daha sana eşlik etmek istiyorum. Sen, iblisi zayıflatırken ben de transa geçip ruhu ışığa gönderebilirim..

Bir süre sonra hücreden birlikte çıkan rahip Christopher ve MJ kısa bir konuşma daha gerçekleştirdikten sonra ayrıldı. Yanlarına doğru gelen genç kızın yüzünde oluşan memnuniyet belirtileri Aria'yı rahatlatmıştı. Telefonuyla oynayan Sarah'ı dürtüp kendine getirdikten sonra genç kızın peşinden çıktıkları kiliseden ayrıldılar. Sokak lambasının altına park ettikleri arabanın anahtarlarını sahibine teslim eder etmez, birlikte köşkün yolunu tuttular.

Sarah: Aranızın iyi olduğuna emin misin?

MJ: Christopher'la mı? Neden olmasın?

Sarah: Soyuna ihanet ettiğini düşünmüyor musun? Geçmişinizde rahiplerin, senin gibi medyumlar üzerinde şeytan çıkarma ayini düzenlediklerini düşünürsek..

MJ: Bahsettiğin şey kan peşinde koşmaksa eğer koşuyorum. Benim düşmanım belli, ya senin?

Sorunun cevabı ikisi için net olsada aynı şeyi Sarah için söyleyebilmek mümkün değildi. Ne zaman ne düşüneceği ve kimi, neyi hedef alacağı saniyesinde değişkenlik gösterirken; burcu gibi iki ruhu birden taşıyordu içinde. Birkaç aydır değişmeden istikrarını sürdüren tek şey, ritmi değişen kalbindeki duygu akımıydı.

***

Ertesi gün bahçe kapısı bir ambulansa açılırken, suyu ve maması hiç ellenmemiş duran kabın sahibi belliki kalabalıktan kaçmıştı. Ayin için uygun gördükleri köşkün kullanılmayan bodrumu, ortama hazır hale getiriliyordu. Bağlı olduğu cihazla birlikte bir sedye üzerinde ambulanstan indirilen Melody, köşkün gerek görülmedikçe kullanılmayan asansörüyle bodrum katına indirildi. Güne meditasyonlarla başlayan MJ, dengelediği çakralarını tamamen temizledikten sonra gireceği sınav karşısında kendini hazır hissediyordu. Bacaklarının arasında dolanmasına alıştığı Dobby'nin nerede olabileceği konusunda fikir sahibi olan MJ, mutfaktan aşırdığı peynir tabağını doğrudan odasına götürdü. İçeri girip yatağa doğru kafasını uzattığında, karyolanın altından dışarı taşan kuyruğu onu ele veren kediciği tahmin ettiği gibi yatağının altında uyukluyordu. Yere oturdu ve karyolanın ayak ucundaki demire başını yasladı.Elindeki tabağı yatağın hemen ucuna bırakıp, beklemeye koyuldu. Sadece saniyeler sonra kafasını dışarı çıkaran Dobby'nin yumuşacık patisine küçük bir öpücük kondurdu ve onu iştahla kokladığı peynir tabağıyla baş başa bıraktı.

Biraz sonra köşkte olması beklenen rahip Christopher, arabasıyla bahçeye giriş yapmıştı. Bayan Ops, beklenen misafirin haberini ev sahiplerine ulaştırırken; hizmette sınır tanımadığı köşkün parkelerini hızıyla aşındırıyordu. Kızlarıyla geçirecekleri son dakikaları iyi değerlendirmek isteyen Crab çifti, Melody'nin yanından bir an olsun ayrılmamıştı.

MJ: Ayinde bulunmak zorunda hissetmeyin kendinizi. Şahit olacağınız şeyler hoşunuza gitmeyecektir.

Bayan Crab: Onu bırakmak istemiyorum. Her anında yanında olmak istiyorum. Bu günü unutmamak için hafızama kazımalıyım herşeyi..

Bay Crab: Bizim için endişelenme, burada olmamız daha iyi hissetmemizi sağlayacak..

İlk defa gerçek bir ayinde bulunacak olan Aria hayaletlere yeni yeni alışmaya başlamışken, emekleyerek ilerlediği asistanlık yolunda bu gün ayağa kalkacağı için oldukça heyecanlıydı.

Aria: Burası biraz soğudu mu?

Elindeki kamerayı tüm alanı görecek şekilde yerleştiren Sarah, parmağına bulaşan tozu Aria'ya gösterdi.

' Ve tozlu.. '

Uzun bir gün onları beklerken neyle karşı karşıya kalacaklarını tahmin etmek zordu. Biraz sonra rahip Christopher ile bodruma inen MJ egzorsizm öncesi Melody'nin arafta kalan ruhunu kurtarıp, ışığa gönderecekti.

MJ: Yardım eder misin?

Gümüş zincir bilekliği koluna takması için Aria'dan yardım alırken, üzerine giydiği beyaz elbise karanlığın içinde kalsa bile Melody'nin onu farketmesini sağlayacaktı.

Aria: Dikkatli ol..

Kafa derisinde çıkan yaralar nedeniyle saçları dökülmeye başlamıştı. Onu canlı ve hayatta gösteren tek şey daracık göğüs kafesi altında yatan kalbinin hareketiydi. Burnundan hortumla verdikleri sıvı mamayı bile reddediyor, midesini sadece suyla şişiriyordu. Yemek yemeyi reddettiği zamandan beri mamayla beslenen Melody, son birkaç haftadır sadece serum takviyesi alıyordu.

Transa geçmeden önce Christopher'ın kutsal suya batırılmış olan haçını teslim alan genç kız, kolyeyi boynuna taktı. Böylece iblis tarafından olası bir engelleme yaşanmadan Melody'e ulaşabilecekti. Köşkün eskilerinin kaldırıldığı bodrumda, ıvır zıvırlarla dolu olan bölmeden çıkardıkları koltuğu sedyenin hemen yanına yanaştırdı. Atmaya kıyamadığı bu koltuk ona, Bayan Rivers'dan kalan yadigar bir parçaydı. Öldüğü günün sabahı, bu koltukta oturmuş kahvesini içerken bırakmıştı onu. Seneler sonra ilk defa görmekten çekindiği bu koltuğun, onda uyandırdığı maneviyat duygusuyla gücünü topladı. Kolundaki saate baktı, en fazla yirmi dakikası vardı. Orada geçireceği zamanı iyi değerlendirmesi gerektiğinin bilincinde, derin nefesler aldı. Bilekliğin takılı olduğu elini Melody'nin ateş fışkıran teniyle birleştirdi. Bağlı olduğu cihaz sayesinde nefes almaya devam eden genç kızın ağzından çektiği oksijen maskesini kendi ağzına götürdü. Hızlanan kalp atışları giderek güçleniyor, kanı pompalandıkça vücut ısısı artıyordu. Kaynayan bir şelale gibi akan kanın damarlarında kımıldandığını hissedebiliyordu. Üzerinde toplanan enerji akımı, maskeden uzayan incecik hortumdan içeri sızarak manyetik dalgalarla çarpıştı. Çalışır durumdaki solunum cihazı maruz kaldığı enerjiyle güç kaybı yaşayarak kapandı..

Sevgili güllerim ve dikenlerimm :) Akış bütünlüğü nedeniyle bölüm bu haftalık burada son bulmuş bulunmakta. Siz de okuduğunuz her bölüm için sessiz kalmayıp yorumlarınızla bana seslenebilirsiniz! PembeGüllüYazar..


Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top