4.6
Multimedya Butik Kafe..
Parmaklarının ucunda durmaya çalıştığı sandalye onu daha ne kadar taşıyabilirdi bilmiyordu. Arka bacaklarından biri ayrılmak üzere olan bu eskimiş sandalye dışında, parmaklarına giren kramplar gittikçe dayanılmaz hale geliyordu. Boynuna dolanan halat her hareketinde onu biraz daha sıkıyor, nefes almasını engelliyordu. Elleriyle gevşetmeye çalıştığı halata tutunduğu sırada dengesini kaybetmesiyle neredeyse asılı kalmanın eşiğine gelmişti. Kendini kurtarmanın bedelini ayak baş parmağındaki tırnağının kırılmasıyla ödeyen MJ, bir gıcırtıyla aralanan kapının ardında duran gölgeye seslendi. Ellerinin arasında hareket etmeye başlayan halatın, bir sarmaşığa dönüşerek sardığı boynu yutkunamayacak kadar sıkışmıştı. Nefesi kesilen genç kız son çırpınışlarını yaşarken üzerinde durduğu sandalyenin ayrılmaya başlayan bacağı, onun ağırlığını daha fazla taşıyamayarak kırıldı. Tıpkı Bayan Rivers gibi asılı kaldığı tavandaki cansız bedenini seyrederken, içinde bulunduğu kabusun bir son bulmasını diliyordu.
Sonunda kendini gördüğü ızdırap dolu kabustan uyandırmayı başardı ve komodinin üzerinde duran sudan kana kana içerek susuzluğunu giderdi. Sanki içi ciğerlerine kadar kurumuştu, artık yapmaya alıştığı gibi soğuk bir duşun ona iyi geleceğini biliyordu. Kendini bıraktığı suyun altında derin düşüncelere dalarken, onu korkutan tek birşey vardı ki, bu olasılığa ihtimal bile vermek istemiyordu. Hayatlarından her geçen gün eksilen sevdiklerinin yasını tutmaktan bıkmış usanmıştı artık. Dahası peş peşe gelen ölümlerin sonuncusunun da o malum günde yaşanmış olması, bardağı taşıran son damla olmuştu. Yakalarına yapışan laneti durdurmadıkları sürece her gelen Şükran Günü'nde arkalarını kollamak zorunda kalması onu yıldırmıştı. Nefret ettiği bu günden aslında korkuyordu. Aklını kurcalayan sorular eşliğinde kahvesiyle birlikte çalışma odasına çıktı. Dudaklarına yaptığı işkenceye bir sigara yakarak son vermek istedi. Oldford'ların güvenlik odalarına sızdığında görüntülerden kendine bir kopya çıkaran genç kız, açtığı videoyu tekrar tekrar izliyordu. Ellerinin arasında sıkıştırdığı fincandan yükselen dumanlar yüzüne çarparken o, ciğerlerine çektiği kahvenin kokusuyla gözlerini kapattı ve hayal etti. Dünden bugüne.. Zihninde çakan şimşekle adeta fal taşı gibi açtığı gözlerini komodine çeviren MJ, yerinden ok gibi fırladı. Çekmeceleri biraz karıştırdıktan sonra aradığı şeye ulaşan genç kız, elinde tuttuğu gazetelere bakıyordu. Biri diğerine göre daha yıpranık olan gazete de on iki yıl önce çıkan aile trajedilerinin haberi yer alırken, sayfaları daha az aşınmış olan diğer gazetedeki üçüncü sayfa haberi ise Rivers'lara aitti. Acılarını sakladığı yerden çıkardı. Geçmişte kalan iki felakette aynı günde, benzer şekillerde yaşanmıştı. Aradan geçen altı yıl sonunda bir yenisinin daha Oldford çiftinin başına gelmesi ona, tıpkı diğerleri gibi bunun da lanetin bir bedeli olduğunu düşündürdü. Neredeyse her gece gördüğü uçsuz bucaksız kabusların şiddetlenerek devam etmesi onda, daha fazla uyanık kalma çabası doğuruyordu.
***
Kafası yastıktan düşmüş, kolu ise yataktan aşağı sarkmıştı. Zihni çoktan uyanmış ancak bedeni yatakla bütünleşmişti. Gözlerini sıkı sıkıya kapatan Aria, biraz daha uyuyabilmek için şansını zorluyordu. Koridorda koyu renkteki parke üzerinde gezen küçük ayak sesleri genç kızı olduğu yerden zıplattı. Açık olan kapısını hızla kapatan Aria, böylece Dobby'nin odaya girmesini engellemişti. Güne küçük bir kriz yaşamadan başladığı için mutluydu. Burnuna gelen omlet kokusu ağzını sulandırsa da odadan çıkmaya pek niyeti yoktu. En azından Dobby gidene kadar..
Terapiden çoktan dönen Sarah, duştan ancak çıkabilmişti. Birbine dolanan saçlarını zorlukla açtıktan sonra kahvaltı için mutfağa indi. Çikolata kavanozundan çıkardığı kaşığını ağzına götürdüğü sırada mutfağa dalan Aria'yı farkedemeyecek kadar gözü dönmüştü. Genç kızın anlamsız bakışlarını üzerinde hisseden Sarah, durumdan rahatsız oldu.
Sarah: Ne?
Aria: O kavanozu rahat bırak. Cidden ne yapıyorsun?
Sarah: Çikolata krizim tuttu tamam mı? Aslında MJ'inkiler çok daha güzel ama hangi cehenneme sakladıysa bulamadım. İster misin?
Tepeleme bir kaşık dolusu çikolatayı uzatarak, paylaşımcı ruhunu ortaya çıkaran genç kızın teklifini havada bırakan Aria etrafa bakındı.
Aria: Hayır, teşekkür ederim. Sahi MJ nerede?
Sarah: Kendini türlü işkencelere maruz bıraktığı zindanına kilitledi.
Bir sonraki buluşmaya 'tahminen gece yarısı krizlerine' kadar elindeki kavanozla vedalaşan Sarah, peşine takıldığı kuzeniyle birlikte soluğu zindanın kapısında aldı.
Aria: İçeri girebilir miyiz?
Odaya girdiklerinde etrafa yayılan enerji yüzlerine vuruyordu. Merak ettikleri kuzenlerini önünde duran boş kağıda birşeyler karalarken bulmuşlardı. Bitkinliği her halinden okunan MJ, kızların varlığını farkedemeyecek kadar dalgındı.
Sarah: Gözleri açık transa geçtiğini bilmiyordum..
Aria: Saçmalama, halini görmüyor musun?
Yavaş adımlarla ona doğru yaklaşırken; korkutmadan omzuna dokunmak isteyen Aria, asıl korkanın kendisi olacağında habersizdi.
MJ: Ne yapıyorsun sen?
Gelen tepkiyle birlikte kısa süren afallamadan sonra sözlerini toparlamaya çalışan Aria, kendisini düzeltmesinde yardımcı olacak Sarah'a konuşma sırası için öncelik tanıdı.
Sarah: Kapıyı çaldık ama sanırım dalgınlığına geldi.
Sarah'ı dinledikten sonra başını önüne eğdiği kağıdı karalamaya devam etti.
Aria: Ne karalıyorsun? Altı.. Bunun bir anlamı var mı? Yani eminim vardır tabi ama-
MJ: Geçtiğimiz Şükran Günü ne yapıyordun?
Aria, kendisine yönelen anlamsız soru üzerine duraksadı.
Aria: Bunun ne önemi var bilmiyorum ama her sene olduğu gibi o gece de birlikte yemek yiyerek geçirdik.
Sarah: Desene çok sıkıcı..
Bakışlarını Sarah'a çeviren genç kız, aynı sorunun cevabını ondan da duymak istiyordu.
Sarah: Ben mi? Ben.. Sanırım içiyordum.
MJ soruyu yineledi.
MJ: Peki ondan bir önceki Şükran Günü ne yapıyordunuz?
Aria: Aile yemeği..
Sarah: Sanırım.. Yine içiyordum. Söylesene varmaya çalıştığın konu ne?
Onlara sakladığı gazeteleri gösterdikten sonra incelemeleri için izin veren MJ, geçecek olan nahoş konuşmaya yaktığı sigarayla devam etmek istedi.
Renkleri solmuş gazeteleri inceleyen ikilinin gördüğü tek şey; ailelerinin ve Rivers'ların ölüm haberleriydi. Çakmağını çekmecesindeki yerine koyan MJ, kızlardan gelecek tepkiyi bekliyordu.
Sarah: Evet, oldukça.. etkileyici.
MJ: Anlamadın değil mi?
Sarah: Kesinlikle.
Aria: Açıkcası anlatmak istediğin şeyi bende anlamadım.
Gazetenin çıktığı tarihe elini koyan MJ, konuşmaya başladı.
' On iki yıl önce olan ilk olayla, ikincisi arasındaki tarihe bakın. Ölümler arasında altı yıl var ve tesadüfe bakın ki Oldford'ların ölümü de Rivers'ların ölümünden sadece altı yıl sonra yine bir Şükran Günü gerçekleşti. '
Aria: İyi de neden altı yıl?
MJ: Bir altı yıl daha sonra o varlık senin için gelirse, bunu ona kendin sormak isteyebilirsin.
Sarah: Yani demek istediğin altı yıl sonra yine gelecek ve kimin ya da kimlerin sonu olacak bilmiyoruz..
Sigarasını söndüren MJ ayağa kalktı ve pencerenin kenarına geçip dışarıyı seyretmeye başladı.
MJ: Asıl soru; bunu nasıl durduracağımızı bulamazsak, altı yıl sonra belki de aramızdan birinin cesedini görmemiz içler acısı..
Öğrendikleri bu gerçek ikiliyi bir yandan korkuturken bir yandan da intikam ateşini körüklemişti. Üvey ailesinin en azından hangi nedenle öldüğünü öğrenen Aria'nın acısı ikiye katlanırken, zavallı üvey babasının intihar edecek kadar aciz bir ruha sahip olmadığı gerçeği yükünü biraz da olsa hafifletmişti. Hedeflerine her gün bir adım daha yaklaştıklarını hisseden kızların vazgeçmeye hiç niyeti yoktu. Gerginleşen ortamı alevlendiren ani tepki MJ'den gelmişti.
MJ: Lanet olsun!
***
Caddeye girdikleri andan itibaren açık olan camdan içeri sızan çekilmiş kahve kokusu doldurmuştu heryanı. Gözlerindeki parıltı taktığı gözlüğün altında kamufle olmasına rağmen, tutamadığı dudak kıvrımları kendini ele veriyordu. Kafe sahibinin beslediği sokak kedileri bugün de artan yemeklerden nasibini almış, şükranlarını sunarcasına miyavlıyordu. Beraberinde getirdiği kuzenleriyle birlikte kafeye adımını atmasıyla onu karşılayan masası, sanki günlerdir gelmesini bekler gibi boştu. Duvarı yaşanmışlıklarla dolu fotoğraflarla çevrili köşesine oturan genç kız, tezgah arkasında onu seyreden sıska garsonun selamını yüzünde oluşan koca bir gülümsemeyle aldı. Michigan'da ki yeni hayatına başlamasıyla birlikte sayısız kere geldiği yerin hatrı sayılır müşterilerinden biri olmuştu. Rengarenk masa ve sandalyeleri insana huzur verirken, fazla kalabalık olmaması da onun için yeterli bir sebepti.
Garson siparişleri alırken masadan ayrılan Sarah, elini cebinde gezdirdikten sonra bulduğu bozukluğu Jukebox'a attı ve şarkı seçimini yaptı. Çalan şarkıya ayağıyla ritim tutarak eşlik eden genç kız, ufak dans figürleriyle masada oturan ikiliye adeta kafa tutuyordu.
Aria: Şimdi alışverişe neden hep senin çıktığını anlıyorum. Tabi eve neden geç kaldığınıda..
Biraz sonra masaya oturan Sarah tüm enerjisiyle sohbete dahil oldu. Gelen siparişlerle birlikte sohbet kesildiği yerden devam etti.
Aria: Buraya bizi daha önce getirmeliydin.
MJ'in önünde duran kahveden yükselen hoş koku Sarah'ı cezbetmişti.
Sarah: Güzel kokuyor, belki bir dahakine bende isterim.
Sarah'ın tepkisi üzerine kahvesinden bir yudum almasını isteyen MJ fincanı genç kıza uzattı. Tadım yapan Sarah, genzine kadar yakan kahvenin yüzünde oluşturduğu ifadeden habersizdi.
Sarah: Bu biraz sert değil mi? Kokusu kadar güzel değilmiş.
Eline aldığı çatala yansıyan suretine dalıp giderken, aklından bir an bile olsa çıkmayan güzel anılar canlanmıştı gözlerinin önünde.
MJ: Annemin en sevdiği kahveydi bu.. Bilmiyorum, içince sanki yıllar öncesine gidiyormuşum gibi hissediyorum. Sanırım bu kahveyi benim için özel kılan şey de bu. Filtre kahve ve üzerine birkaç damla brandy..
Ağzından dökülen sözler üzerine gülen yüzler bir anda düşmüş, iştahla yenen cheese cakeler tabakta yarım bırakılmıştı.
MJ: Bir kez daha beklemeyeceğim, bir daha olmaz. Altı yıl sonrasını düşünerek yaşayamam. Sıradakinin kim olduğunu düşünerek..
Sarah: Aslında tam olarak beş yıl, on bir ay sonra..
Yüzüne düşen saçlarını omzunun arkasına attı ve kararlı bir ses tonuyla söze girdi.
MJ: Kayıp parşömeni bulursak, bu şeyden kurtulmanın bir yolunu bulabiliriz. Büyükannenin bir yardımcısı, hatta belki bir hizmetkarı olduğunu düşünüyorum. Ona ' Efendim ' diye hitap ediyordu. Yüzünü sakladığı pelerinin altından göremesemde sesinden kadın olduğunu anlamıştım.
Dudaklarını hafif bir dokunuşla temizleyen Aria, katladığı peçeteyi avucunda sıkıştırdı.
Aria: Öyleyse bütün bunlar bize bir kez daha Sao Solito'yu işaret ediyor.
Garson boşalan tabakları önlerinden çekerken, kahvesinden bir yudum daha aldı. Ciddileştirdiği yüzünü ikiliye çevirdi, boğazını temizledi ve tekrar söze girdi.
MJ: Sarmaşık.. Rivers'ların ölümünün ardından köşkte anlam veremediğim bir sarmaşık çıkmıştı ve hala duruyor. O zamanlar Bayan Rivers olmadığı için haliyle kimseye soramamıştım. Sonrasında ise topraktan kaynaklandığını düşünüp önemsemedim. Ta ki kabuslarımda asılı kaldığım halatın aynı sarmaşığa dönüştüğünü anlayana kadar. Öncesinde Oldford'ların evinde küçük bir kazanın eşiğinden döndüğüm gün, ayağımın takılmasına sebep olan sarmaşık da aynısıydı..
Sarah: Sarmaşığın bu ölümlerle bir ilgisinin olduğunu mu düşünüyorsun?
MJ: Sarmaşığın değil; doğrudan ölümlere sebep olan şeyin arkasında bıraktığı bir iz, imza olduğunu düşünüyorum..
Bütün bunları öğrenmenin yolu Sao Solito'dan geçiyordu. Büyükannenin yazlık evine gitmek onları her ne kadar gerse de büyük bir puzzle parçasının orada olduğunu hissedebiliyorlardı..
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top