♥ BİZ ♥


Biz... Siz, sen, ben ve artık 'biz' olmuştuk. Kollarının arasında bulduğum huzur ve güvenin tarifi yoktu. Beni sevdiğini söylemişti. Bende seni seviyorum Boram hem de bir okyanusun hiç bitmeyecek suyu gibi, bir gökyüzünün hiç gitmeyecek bulutları gibi...

Kollarının arasındaydım ve sımsıkı sarmıştı bedenimi. Dakikalardır uyanıktım ama onu uyandırmamak için hareket etmiyordum. Ne yalan söyleyeyim sevdiğiniz adamın kollarında da olsanız hiç bir şey yapmadan durmak boğuyor insanı. Arkam dönüktü yüzünü de göremiyorum ki kocamcağızın.

Biraz kıvrandım. Baktım hala uyuyor biraz daha kıvrandım. Öküz kolunu çeksene! Yavaşça kolunu tutup üstümden atmaya çalıştım. Çok zordu ve ben sıkışmaya başlamıştım. "Nereye?" Cehennemin dibine Bora!

"Şey Bora... Bırak da bi lavaboya gidiyim." Dedim ama hiç oralı olmamıştı. Kollarını daha çok belime sararak vücuduna yapıştırdı. Lan altıma yapıcam be adam.

"Niye?" Bi klozete selam verip gelicem canım. "Bora çişim geldi bıraksana beni!" Boraya sesimi mi yükselttim? Ya Allah'ım ilk sevgili olduğumuz gün çocuğa söylediğim şeye bak. Kocaman kahkaha patlatmasıyla kulağımın zarı erimişti. "Tamam tamam hadi git ama çabuk gel. Özlerim..." Sanki dünyanın bir diğer ucuna gidiyorum. Kollarını gevşetip yanağıma bir öpücük kondurdu. 

Kaslı kollarının arasından sıyrılıp hemen lavaboya girdim. Kapıyı kapatınca sırtımı kapıya yasladım ve kafamı tavana diktim. Rezil oldum demi? 

Uzun zamandır beklediğim o adam benim olmuştu. Bunun ne demek olduğunu anca aşık olanlar bilebilirdi. 

İşimi halledip çıktığımda hala öküz gibi uyuduğunu gördüm. Minik adımlarla odadan çıkıp kapıyı kapattım ve mutfağa ilerledim.

Kısık sesle şarkı mırıldanırken kendimi baya kaybetmiştim. Elimde börek tabağı dönerek mutfağın içinde yer değiştiriyordum. Çok mutluydum ve bu yüzden içimden sürekli dans edip şarkılar söylemek geliyordu. 

Salatalıkları doğramaya başladığımda yorulduğumu hissettim biraz daha sakin hareket ederek hala şarkı söylüyordum. Belime sarılan kollarla utanarak sustum. Şarkı söylerken birinin beni dinlemesi rahatsız ediyordu nedense.

"Sesin çok güzelmiş alev. Her şeyinin güzel olduğu gibi..." Kafasını boynuma gömerek bir tane öpücük kondurdu. "Şey uyandığını bilmiyordum." Umursamadan derince nefes alıp veriyordu. Şuan her şey çok sıcaktı. Mutfak alev almıştı ve bu bizim hoşumuza gidiyordu.

"Dışarıda yapabilirdik kahvaltıyı. Son bir kaç günümüz kaldı iş için." Hala ara sıra boynuma küçük öpücükler kondurarak konuşuyordu. Bu hareketleri küçük bir çocuğu anımsatıyordu ve gülümsememe engel olamıyordum. "Sorun değil ben hallediyorum." 

Bedenimden ayrılarak kapıya doğru ilerledi ve sırtını kapıya yaslayarak beni izlemeye koyuldu. Bora beni izlerken sanki elim ayağım dolaşıyordu ve bir şey yapamıyordum. O da bu rezil durumumu keyifle izliyordu. 

"Ne bakıyorsun yapamıyorum." Artık canıma tak etmişti ve tepki gösterme gereğinde bulundum. Kahkaha atmaya başladığında gösterdiğim tepkiden utanmaya başlamıştım. Yüzüm kıpkırmızı olduğuna yemin ederim ama kanıtlayamam ve ne zaman utansam, sıkılsam veya bir şey düşünsen ya parmaklarımla oynardım ya da nedense elim kaşınırdı. 

"Tamam tamam bende yardım edeyim sana." Seni sevmesem ne yapacağımı iyi bilirdim de. "Zahmet olacak?" Dediğim şeyle gözlerimi sıkıca yumdum ve elimle ağzımı kapattım. Of içimden söylemem gerekiyordu. 

"Ne dedin?" Gerçekten mi Bora? Salak rolü mü yapıyorsun yoksa bağırarak söylediğim aşk cümlesini duymadın mı?

"Iııııı bişi yookkk." Dedim çocuk edasıyla ama tepkisinden salak rolü yaptığını anlamıştım. Aramızda mesafe olmasına rağmen kolunu uzatarak belimi tuttu ve kendine çekti. "Hanımefendi kaşınıyorsunuz ve ben sizi kaşımaktan memnuniyetle zevk alacağım." Yarım ağız sırıtması beni korkutmuyor değildi. 

Benimde artık bir tepki vermem gerekiyordu. Yani ben öyle hissediyordum. Kollarımı boynuna doladım. kahvenin en koyu gözlerine baktım. "Kaşısana?" Dudaklarındaki sırıtmayı silmeden tek kaşını yukarı kaldırdı. "Fena olur söyleyeyim." Tek hamlede yukarı kaldırdı ve bende hemen bacaklarımı beline doladım. Adım atarak tezgahın önüne geldiğinde beni tezgahın üstüne bıraktı.

"Olsun..." Bu sefer dudaklarını ilk öpen ben olmuştum. Ateşli bir şekilde dudaklarımız birbirine değiyordu. Bora gittikçe daha da vahşileşmeye başlamıştı. Hem korkutuyor hem de hoşuma gidiyordu. Korkutuyordu çünkü daha önce kimseyle ilişkiye girmemiştim...

"Alev çok kötüyüm ve seni istiyorum." Duyduklarım daha da tahrik olmama sebep oluyordu. Daha önce hiç bu kadar azdığımı hissetmemiştim. Elleri elimden ayrılıp crobuma gitti. Yavaş ve profesyonelce yukarı kaldırdığında bir dumanın etrafta dolaştığını gördüm. Bu koku peki?

"Bora yanıyor! Söylediğim şeyi umursamadı. "Bende yanıyorum bebeğim."

"O değil Bora poğaçalar yandı!" Kendine gelerek benden ayrıldı. Hızla tezgahtan atlayıp fırına baktım. Dikkatlice tepsiyi çıkardığımda soba için en güzel kömürlük poğaçalara uzunca baktım. "Burayı havalandırmalıyız. Sen çık mutfaktan etkilenme." 

Dediğini yaparak mutfaktan çıktım. Üzülmüştüm çünkü hepsine kalp şeklini vermiştim. Koltuğa kollarımı bağlayıp oturdum. Bora ise hala kokuyu ve dumanı temizlemeye çalışıyordu.  Birkaç dakika sonra yanıma gelerek oturdu. "Nerede kalmıştık?" Gülerek söylemesi bile canımı sıkmıştı. Yüzümü asarak oturmaya devam ettim. 

"Neyse boş ver bütün keyfim kaçtı dışarıda yiyelim mi?" Gülümsemesini yüzünden silmeden kocaman sarıldı. "Tamam sen nasıl istersen." Kollarından ayrılarak odama çıktım. Dolabımı açıp ne giysem diye oturup izlemeye başladım. 

İzlerken kapının açılmasıyla gözlerimi kapıya diktim. "Girebilir miyim?" Kapı açtıktan sonra mı sorulur? "Açtın zaten kapıyı gir." Nasıl bu kadar hızlı giyindiğini bilmediğim Bora çoktan hazırlanmıştı. İçeri girerek kapıyı kapattı ve yanıma oturdu. 

Hala izlediğim dolaptan bir şeyler seçerek yatağın üzerine koydum. Kırmızı ince uzun kollu bir üst ve siyah mini etek giyecektim.

"Çıkar mısın üstümü değiştireyim?" Kollarının birbirine bağlamış sırıtıyordu. "Seni izlemek istiyorum. Giyin hadi." Ne? Boranın karşısında mı giyinecektim?

"Saçmalama çıkar mısın? Sen bakarken soyunamam." Karşımda hala umursamadan sırıtan Boraya bakıyordum. "Giyinirsin." 

Dakikalardır atışıyorduk ve Bora inadından vazgeçmiyordu. "İyi! Gözünü kaçır o zaman ben gözünü oyarım senin!" Artık sinirlerimin sonuna gelmişti. O inat yapıyorsa bende yapardım. Üstümdeki pijamayı bir sinirle kaldırıp yatağın üzerine fırlattım. Gözlerini daha dikkatli açmış süzmeye başladı. 

Hiç yüzüne bakma gereğinde bulunmadan alt pijamamı da indirdim. Şuan karşısında siyah dantelli iç çamaşırlarıyla duruyordum. Kollarını arkasına destek yaparak yaslandı. Hala yüzündeki sırıtmayı silmemişti ve baştan aşağı bana bakıyordu. sinirli hareketlerle (umarım komik durmuyordur) Üzerimi hızla giyindim. 

"Oldu mu?" destek aldığı kollarını çekti ve yine birbirine bağladı. "Evet oldu hadi gidelim. Şunu da unutma ki tıpta utanma olmaz." Son söylediği cümleye odayı dolduracak şekilde kahkaha attı ve odadan çıktı. Arkasından öküzüm trene baktığı gibi bakmaya başladım.

Sus hoşuna gitti 

Sen sus be tabii ki gitmedi(!)

Sen soyunmasan o aşağıda seni soyacaktı ne farkı vardı?

Yani sende haklısın ama yiyecek gibi bakması beni korkuttu.

Biraz daha o şekilde kalsaydın yerdi

Afiyet olsun paşama :*

Küçümsemeyim, gururunu bilmem nesini kırmayım diyorum ama sen gerçekten salaksın...

Of sus be

siyah spor ayakkabılarımı giydim ve çantamı alıp kapının önünde bekleyen Boranın yanına gittim. "Buyurun matmazel" kapıyı sonuna kadar açmış ve elini önden geçmem için uzattı. "Sağ ol" Bunu o güzel çene kaslarına, koyu gözlerine, estetik sanılan ama asla estetik olmayan o burnuna ve en sevdiğim yeri dudaklarına bakmadan söylemiştim.

Kısacası yüzüne bakmadı...

Ben anlatıyorum dahil olmasan?!

Güzel bir mekanda kahvaltımızı yaparken Bora konuşmaya çalışıyor bende kısa kısa cevaplar veriyordum. Ara sıra sinir olduğunu hissetsem de umursamıyor gibi davrandım.

"Alev bir sorun mu var? Bir soruya on tane cevap verirdin normalde." Ben o kadar konuşuyor muydum?

"Belki sinirimi bozuyorsundur?" Ağzındaki lokmasını çiğnerken takılı kaldı ve gözlerime baktı. Aşırı şaşkın bakıyordu. O kadar şaşırılacak bir şey söylememiştim gerçi...

"Alev üzgünüm ben sadece... Özür dilerim." Çatalını elinden bırakmış ve kafasını öne eğmişti. Attığım tripten hemen pişman olmuş ve öküz gibi yemeyi kesmiştim.

"Tamam uzatmaya gerek yok. Sadece beni bir şeylere zorunda bırakılmaya tahammülüm yok."

"Benim hatamdı bir daha olmaz." Anlayışına sevinip gülümsedim. Kahvaltımızı bitirince çayımızı yudumlayarak sohbet etmeye başladık. "Mazlumla hala görüşüyor musun?" Ona 'salak mısın' bakışlarımı gönderdim.

"Tabii ki görüşücem best kankam o benim." Yüzünü iyiden iyiye buruşturmuştu. 

"Şu çocukta ne buluyorsun anlayamıyorum. Bence karakterleriniz çok farklı. Sen gayet olgun bir kızsın ama o cıvığın teki." Ah Boram iyi ki içimi bilmiyorsun. Anlaşılan o ki Mazluma hiç tahammülü yoktu.

"Bana göre komik ve eğlenceli. Bu zamana kadar da hep yanımda olmuştur." Hemen ardına cevabını yapıştırdı.

"6 aydır hastanede çalışıyorsun ve aynı zamanda işe başladınız. Her zaman cümlesi saçma oldu yanında." Bak bak bak bi de bana edebiyat dersi veriyor.

"Lise 1'den beri birlikteyiz. Evet aynı anda işe başladık aslında Mazlum bir sene sınıfta kalmıştı hocalarla dalga geçtiği için sonra yalvara yalvara sınıf atlattılar. Hatta en son müdürün paçasına yapışmıştı yerde sürüne sürüne peşinden ilerliyordu. Müdür de artık bıktığı için geçirdi." Dediklerime hem şaşırmış hem de gülüyordu. 

"Demek öyle ha. Mazlumdan beklenecek hareket." Evet öyleydi ama olayda benim de mazlumla yalvardığım kısmı atlamıştım. Ne gerek vardı anlatmaya?

"Oooo afiyet olsun." Duyduğumuz tanıdık sesle bakışlarımız o yöne döndü. Gelen Hastanenin danışmanı Pelindi. Hemen Boranın yanında duran sandalyeyi çekip oturdu. Çok fazla diyaloğum olan biri değildi bu yüzden hakkında pek sallayamayacağım.

Boraya baktığımda şaşkın bakışlarla Peline bakıyordu. "Ne işin var burada?" Peline yönelttiği çok saçma gelmişti. İş arkadaşının da senin gibi özel hayatı olamaz mı?

"Kahvaltı yapmaya gelmiştim. Demek Beni Aleve tercih ettin." Ne demek oluyordu bu? Tercih derken? Olaylar çok tuhaf bir hal almaya başlamıştı. Boranın boynundaki yeşil damarın attığını gördüm. 

"Ne saçmalıyorsun sen? Biz medeni bir şekilde ayrıldık ya hani saçma sapan triplere girmesen mi?"

Medeni mi?  Bir şekilde mi? Ayrılmak mı? Siz sevgili miydiniz ki? İnsanları küçümsediğimden değil ama Bora nasıl böyle bir kıza bakabildi? Sarışın platinli sevdiğini bilmiyordum...

"Evet ama benden hemen sonra Alevle olacağını bilmiyordum. Her neyse beni ilgilendirmiyorsunuz. Ama şunu söylemeliyim ki Alev... Bora benimleyken seninle konuşuyormuş yani bunu sana da yapmayacağı anlamına gelmiyor. Dikkat et kendine."

 Göz kırparak yüzündeki aptal sırıtmayla masadan kalktı. Ben hala arkasından mal gibi bakarken Bora da beni izliyordu sinir tavırlarla. Büyük ihtimal benim olduğumu düşündüğü kişi kıvılcımdı. Sinirlenemedim çünkü kıvılcım da bendim...

"Açıklaman var mı?" 

"Evet ama sorgulamadan dinlemeni istiyorum." Evet anlamında başımı salladım. "Pelinle 5 aylık sevgiliyken farklı bir numaradan bir mesaj aldım. O sıra aramız çok bozuktu ve bende o can sıkkınlığıyla konuşmaya başladım onunla ve maalesef Pelini çok boşladım."

Anlaşılan o ki, ben onun boşluğuna gelmiştim...

"Sonra bir şekilde ondan hoşlanmaya başladım ve onu ararken pelinle ayrıldık. Daha sonrasında saçmalamaya başladı ve bende konuşmayı kestim. Sonra senden hoşlandığımın kanıtına varınca da engelledim." Benim için geçerli bir neden miydi?

"Anlayamayabilirim çünkü daha önce hiç bir sevdiğim olmadı. Ama eğer ki dediğin gibiyse sorun değil benim için." Şaşkınlıktan ağzını bi karış açmış beni dinliyordu. "Ne yani senin hiç sevgilin olmadı mı?" Hayır anlamında başımı salladım.

"Zamanım olmadı diyelim." Yüzü mutlu bir ifadeye bürünürken arkasına iyice yaslandı.

"Peki öyle diyelim o zaman ilk'im." Anlayamayarak yüzüne saçma sapan bir bakış attım. "Ne alaka?" 

"Senin ilkin olduğum için sende benim ilkimsin artık." Kocaman bir kahkaha patlattım. "Bora o iş öyle olmuyor ya." Kollarını birbirine dolamış çocuk gibi dudağını büzdü. "Bana ne bana ne bende ilkim olmanı istiyorum."

"Naneleri yerken bana mı sordun?" Söylediğim şeye hıçkırarak gülmeye başladı. O kadar da komik değildi aslında hiç mi instagram kullanmıyordu? 

Gün boyu gezip eğlendikten sonra evimize* geldik. kapıdan girer girmez ayakkabılarımı çıkarıp elime aldım ve merdivenleri adımlamaya koyuldum. 

"Seninle uyuyabilir miyim bebeğim?" olduğum yerde kalakalmıştım. Çok yakın değil miyiz? Hayır diyim en iyisi.

"Evet uyuyabilirsin." Beyin olarak hayır desem de dilim buna izin vermemişti. Birlikte yavaş adımlarla merdivenleri çıkıyorduk. Her gün çıktığım bu merdivenler nedense şuan bitmek bilmiyordu. Nefes alıp verişlerim hızlanmış ve başımı döndürüyordu. 

Son basamağı çıktığımızda olduğu yerde durdu. Durmasıyla bende durdum ve neden durduğunu merakla beklemeye başladım. Kafasını yerden kaldırıp koyu gözleriyle bana baktı. O kadar güzel bakıyordu ki, beni gözlerindeki koyu, karanlık ama asla korkmayacağım bir ormana çağırıyordu. 

Aniden kolunu belime sarıp duvarla arasına aldı. Korkuyla küçük bir inilti kaçtı ağzımdan. Bora uzun bir süre yüzüme baktı ve gözlerini yavaşça kapatıp başını iki yana salladı.

"Seni çok seviyorum. Bu nasıl oldu nasıl gelişti inan hiçbir fikrim yok ama tek bildiğim bir şey var ki kalbim de vücudum da sadece seni istiyor artık."

Duyduğum bu güzel cümleler esen meltem havası kadar sakinleştiriciydi. Ruhum bedenimi bırakmış ve sessiz sedasız olanları izliyordu. Her bir dokunuşu vücudumu yakıyordu ve bundan çok keyif alıyordu. 

Dudaklarıma yavaşça yaklaşıp gözlerini kapattı. ateşli bir şekilde öpüşmeye başlamıştık. Elleri vücudumda gezinmeye başlamıştı. Bacaklarımdan tutup kucağına alarak odaya doğru ilerledik. 

Dudaklarımı öperken hızla üstümdekileri çıkarıyordu. Şuan belki zevkten bayılabilirdim ama sırası değildi bu yüzden bu planımı çoktan ertelemiştim...



ÇOOOOOOOKK UZUN BİR ZAMAN OLDU MAALESEF... HER GÜN BİR CÜMLE YAZARAK AZCA BU KADAR ZAMANDA ATABİLDİM. YORUM VE OYLAR ÇOK AZ OLDUĞU İÇİN YAZASIM GELMİYOR. ARTMASI DİLEĞİYLE.. ♥


Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top