Bölüm 2
"Kabul edeceğini biliyordum. Beni çok mutlu ettin."
"Anne, asıl kabul etmemiz gereken buna mecbur olduğum. Bir kardeşim olsa böyle olmayacaktı."
"Nedenini ve nasılını tartışmayalım. Bilirsin her zaman sonuçlara, süreçlerden daha fazla önem veririm. Sonucun keyfini çıkaralım."
"Sevgili kuzenim Samuel buna epey üzülecek."
"Ah, hadi ama bana o sümsük kuşunun adını bile anma. Bazı zamanlar gerçekten de onun başa geçeceğini nasıl kabulleneceğimi düşünüyordum."
"Belki de iyi olabilirdi."
"Eğer Cadalonya, Vampiriyonyaya bağlanacak olsaydı, kahrımdan ölürdüm. Cadılar pek çok şey olabilir ama asla kan emici değillerdir. "
"Biliyorum fakat Vampiriyonyaya bağlanacak olmak sadece bir varsayım."
"Kuzeninin onlarla anlaşma sağladığına dair sağlam kaynaklarım var ve bundan kazancı da az bir pay olmayacaktı emin ol."
"Herhangi bir saldırıya uğramayacağım konusunda teminat sahibi miyim?"
"Buna cesaret edemez. Sen kraliçesin. Kimse bunu aklından bile geçiremez. Her neyse bırakayım da akşam için hazırlan."
"Hadi ama anne, sanki çok farklı birine dönüşecekmişim gibi konuşma. Kendim olarak katılacağımı ikimiz de biliyoruz."
"Kraliçe olmak, kendin olmayı tamamlayan en büyük unsurdur, bunu sakın aklından çıkarma. Başın her zaman dik, korkusuz ve özgüvenli gözükmelisin. Öyle olmadığın zamanlarda bile."
"Daha iyi Cadılar Bayramı kutlamalarım olmuştu."
"Artık bir kraliçesin. En iyisi başlamadı."
Odada yalnız kaldığımda, aynadaki görüntümü inceledim. Uzun bir boy ve ince, biçimli bir beden, kumral uzun dalgalı saçların çevrelediği oval yüzde iri gözler, küçük bir burun ile dolgun dudaklar karşıladı beni. Güzel olduğum hep söylenirdi. Güzel olmam hep guru kaynağımdı. Güzel bir kraliçe olmak, işte onu bilmiyordum. Kapı çalınınca gelenin kim olduğuna aldırmadan "Gel" dedim. Dün gece yatmama yardım eden oda hizmetçim usulca içeri girip yanıma yaklaştı. Elinde bir zarf tutuyordu ve onu sanki dünyanın en gizli hazinesiymişçesine korumakta kararlı görünüyordu. "Efendim. Bu zarfı size teslim etmemi söylendi."
"Bana mı? İyi ama kim söyledi bunu?"
"Genç bir bey efendim. Bu zarfı size vermemi ve size şey dememi istedi....."
"Ne demeni istedi Mathilda? Söyle hadi."
"Cepheus "
"Cepheus ?"
"Evet efendim. Siz ne demek istediğini anlarmışsınız."
Cepheus . Kral takım yıldızı. O. Geldi. Başkası olamaz. Başka kim bana Cepheus adıyla bir mektup gönderebilir? Beni Cepheus 'un sevip de kavuşamadığı kraliçesi Cassiopeia diye çağırabilir? Fakat bu nasıl olabilir? O bizim dünyamızdan bile değil. Alehandro. Geçen yıl yine Cadılar Bayramında karşıma çıkan ve kalbimi ve ruhumu etkisi altına alan imkansız. İlk aşkım. İlk kalp çarpıntım. İlk heyecanım. Beraber olabilmemizin tek yolunun Cadalonya'yı terk etmek olduğunu söyleyen adam. Buralardan değil çünkü. Bu denli mi zor, iki sevenin kavuşması? Sevip de kavuşamamanın adı mı sevda yoksa kavuşmamanın verdiği elem, acı ve keder mi asıl olan? Hangisi daha asil, aşk için yanıp kül olmak mı yanında ya da bırakıp her şeyi olduğu her yerde, terk eylemek mi bir unvan uğruna? Tam beş yıl oldu, oysa. Tam beş yıldır, her Cadılar Bayramı bıkmadan, usanmadan gelen yârim, şimdi söyle bana, hangisi daha zor: Gitmek mi, kalmak mı?
Elimdeki zarfı titreyen parmaklarımın arasından düşüp kaybolmasından korkarak açarken Mathildanın beni izleyen meraklı gözleri değişik bir hüzünle sarmalıyor buz tutmuş ellerimi. Aslında ellerim kadar bedenim de buz gibi. Ve ruhum, yanında olmadığım her dakika, her saniye ve her an, gerçekte bir ömür denli uzak gelen hasretin bağlarken basiretimi, sadece gezdirebiliyorum o güzel el yazında göz yaşlarıyla dolmuş gözlerimi. Her an akmaya hazır yaşlar, bulanıklaştırsa da görüşümü, kalbimle okuyorum yazdıklarını. -Cassiopeia, Sevgilim. O güzel yüzünü görmeyi nasıl da özledim, bir bilsen. sensiz geçen bu bir sene, bir ömür kadar ağır geldi kalbime. Bu gece seni göreceğim için heyecandan yerinde duramayan kalbime söz geçirebilirsem eğer, beş yıldır her zaman buluştuğumuz bahçede bekliyor olacağım seni. O güzel ellerini tutmaktan ve her zerresine delicesine aşık olduğum yüzünü izlemekten başka isteğim yok. Seni o kadar çok özledim ki, Cassiopeia. Sonumuzun benzemesinden korktuğum o efsaneye inat seni alıp götürmeliyim buralardan. Ne olur, fazla bekletme beni. Sakınma benden o eşsiz ruhunu. Seni bekliyor olacağım, sevgilim. Cepheus.-
Ah, sevgili Alehandro. Sana nasıl anlatacağım verdiğim kararı. Mantığımın, kalbimin önüne geçtiğini. Ve nasıl dayanacağım buna? Sessizce, umarsızca ve sadece. Biliyorum, zor. Çok zor. Fakat anlarsın sen beni. Anlayacaksın değil mi?
Mektup ellerimin arasından yavaşça kayıp düşerken, artık tutmaya yeltenmediğim göz yaşlarım birbiri ardına akıyordu. Mathilda birazda ürkerek yanıma yaklaşıp titreyen bedenime inat koluma elini koyduğunda, "Üzülmeyin efendim." dedi. Ama bu beni sakinleştirmek yerine canımı daha da çok yakıyordu. Her şeyin ironik bir muammadan ibaret olduğu aşikar bir durum içerisinde ne yapacağını bilmez bir halde odamın içinde öylece dururken saçmasapan nedenlerin anlamı olan şeylerin önüne geçtiğine şahit oluyordum. Fakat kural basitti: Bir cadı asla başka dünyadan biriyle evlenemezdi. Bunu yapabilmenin tek yolu vardı. güçlerini bırakmak ve Cadalonya'yı terk etmek. Keşke her şey bu denli kolay olsaydı.
"Mathilda, seni onunla konuşurken kimse gördü mü?"
"Hayır efendim. Beyefendi, oldukça temkinliydi. Konuştuğumuz yerde de kimseler yoktu. Merak etmeyin."
Cadılar dünyasında her şey kurallara bağlıydı ve bu kurallarda asırlardır süren geleneklere. Onlar bozulmazdı.
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top