Bölüm 19. Kavga

Keyifli okumalar.

Medyada: Димаш(Dimash) - STRANGER

———

"Her şey için teşekkür ederim."

Dış kapının önünde duruyorduk. Tam karşısındaydım ve yüzünü görebilmek için başımı kaldırmam gerekiyordu. Boyu benden neredeyse on beş santim uzundu. Yanında küçük bir kız çocuğu gibi göründüğümün farkındaydım.

"Bir dahaki sefer bastığın yere dikkat et, her zaman seni kurtaramayabilirim." dedi ve gülümsedi. Kendini beğenmişliğinden uzun süre vazgeçemiyordu anlaşılan. Piknikteki olaya mı beni öptüğü geceye mi gönderme yaptığını anlamadım. O konuyu konuşmak için uygun bir zaman değildi ama konuşmazsam da rahat edemeyeceğimi biliyordum.

"Asıl sen Amie'den uzak dursan iyi olacak Bralyn, yoksa seni kimse kurtaramaz."

Hızla arkamı döndüm. "Rose!"

Rose yumruklarını sıkmış, Mina ve Eva'nın önünde koridorda duruyordu. Rose'un açıkça düşmanlığını göstermesi için mutlaka bir sebep olmalıydı. Birkaç hafta öncesine kadar benim Bralyn'den hoşlanıyor olmama mutlu olacağı sinyallerini vermişti, üstelik son günlerde sıkıntımı gidermeye kendini adamış gibiydi her ne kadar kendisi Bralyn'den hoşlanmıyor olsa da ama bu şekilde düşmanca da davranmıyordu. Şimdi neden böyle davrandığını anlayamıyordum.

Bralyn'in hiçbir şey söylemeden sakinliğini koruması da durumun ne kadar garip olduğunu gösteriyordu adeta. Tek kelime etmeden arkasını döndü ve gitti. Bir süre Bralyn'in arkasından bakakaldım, sonra da sinirle Rose' a döndüm. Ne cüretle!

"Derdin ne senin? Neden böyle bir şey söyledin?"

"Bu tezekten hoşlanmıyorum." dedi ve kayıtsızca omuzlarını silkti. İnanamıyordum.

"Sırf bu yüzden mi ona bu şekilde davrandın?"

"Amie, Bralyn'de beni rahatsız eden bir şeyler var. Ayrıca sen de hoşlanmıyordun ne değişti?"

Ağzım açık Rose'a bakakaldım. Söylediği doğru olsa da canımı yakmıştı. Ağzımdan laf almaya mı çalışıyordu yoksa ciddi miydi, anlayamadım.

"Neyinden rahatsız oldun?" dedim, sorduğu soruyu geçiştirirken.

"Bilmiyorum, tarifleyemediğim bir huzursuzluk yayıyor etrafına. Ayrıca şüpheli tavırları var. Ona güvenmiyorum."

"Nasıl söyleyebiliyorsun bunu, üstelik Arey'le bu kadar yakınken?"

"Aynı şey değil." dedi. İki yüzlülüğüne şaşırmıştım. "Seni öpüp ardına bile bakmadan çekip gittiği halde nasıl hala savunabiliyorsun, anlamıyorum. Uzak dursan iyi olur, uzak durmalısın. Lütfen Amie."

Samimi bir endişeyle yüzüme bakıyordu ama bu isteğinin mantıklı bir açıklamasını yapamıyordu da. Başımın ağrısı git gide artarken içimde tarifleyemediğim bir acı da baş göstermişti. Şu ana kadar farkında olmadığım, vücudumun her sinyalini bastırdığım şey artık gün yüzüne çıkmaya hazırlanıyordu.

"Ne öpmesi, neyden bahsediyorsunuz?" dedi Eva. Onlara söylememiştik, söylemeyecektik!

"Bizde yemek yediğimiz gece Bralyn ve Amie öpüşmüşler." diye açıkladı Rose.

Mina şaşırırken Eva kıpkırmızı oldu. Duyduklarına inanamaz bir ifadeyle bakıyordu. Ne vardı bunda bu kadar? Dünyanın sonunu getirecek bir şey mi yapmıştım?

"İnanamıyorum." dedi Eva başını sağa sola sallayarak. "Artık onlardan uzak duracaksınız, tamam mı?"

"Evet, Amie kesinlikle uzak duracak." dedi Rose. Sınırlarını aştığının farkında bile değildi.

"Ama ben ondan hoşlanıyorum Rose." diye bağırdım.

İstemsizce ağzımdan dökülen kelimelerle ben de dahil hepimiz şaşırdık, üstelik babam içerdeydi; en son duymasını isteyeceğim kişi bile değildi. Böyle bir şeyi söylemek şöyle dursun kabul etmek dahi istemiyordum ama dudaklarımdan dökülüverdi işte.

"Ah, bu çok kötü." dedi Eva. Rose ve Mina da başlarıyla onayladılar Eva'yı.

"Ne demek bu şimdi?" dedim. Tepkileri hiç normal değildi.

"Bak Amie, Rose haklı. Bu çocukta tekin olmayan bir şeyler var." dedi Mina. Rose'un aksine yüzüme değil yerdeki halının desenlerine bakıyordu.

"Bildiğiniz bir şey varsa açık açık söyleyin, geveleyip durmayın." Canım inanılmaz derecede sıkılmıştı ve bu konuşmayı sürdürmek istemiyordum. Bir an için üçü de birbirlerine baktılar ve bir anlaşmaya vardılar. Sözsüz iletişimlerine her ne kadar beni ortak etmeseler de aldıkları kararın sessiz kalmak olduğunu anlayacak kadar onları tanıyordum.

"Belli başlı bir şey yok Amie, his sadece." dedi Rose.

"Sana en başında da söylemiştim Amie," dedi Eva ve Rose'a döndü, "hepinize söylüyorum, hiçbiriyle konuşmamalıyız. Uzak durmak bu durumda en iyisi olur."

"Hangi durumda?"

"Arey'i karıştırma, o farklı." dedi Rose. Sorumun arada kaynamış olmasına takılamadım bile Rose'un iki yüzlülüğü yüzünden.

"Ne demek Arey farklı, neyi farklıymış? Hepsi aynı..."

Eva cümlesini tamamlayamadan aniden durdu. Mina, öksürük krizine tutulmuş gibi garip sesler çıkarıyordu. Rose, Eva'yı öldürecekmiş gibi bakıyordu ve benim de başım çatlamak üzereydi.

"Nasıl böyle söylersin? Arey'le onları nasıl bir tutarsın? Benim işime karışma Eva. Sakın aklından bile geçireyim deme."

"Seni kullanıyor görmüyor musun?" diye çıkıştı Eva, Rose'a. Mina bilgin bir sessizlikle, ben ise şaşkınlıkla bir Eva'ya bir Rose' bakıyordum. Arkadaşlarıma ne oluyordu böyle? "Ayrıca sen nasıl Amie'ye karışma hakkı buluyorsan kendinde ben de sana karışma hakkını öyle buluyorum." diye devam etti.

Rose sinirden deliye dönmüştü. Bir iki adım atıp Eva'nın burnunun dibine kadar girdi. Şaşkınlıkla onları izliyor, görüşümün gittikçe bulanıklaşmaya başlamasını önemsemiyordum.

"Bu geceki olayın ne kadar şüphe uyandırıcı olduğunun bir tek farkında olan ben miyim? Ne hikmetse, Bralyn denen o çocuk Amie'nin düştüğü yerde ortaya çıkıyor ve alıp evine götürüyor. Amie'yi takip etmediğini söyleyebilir misin bana? Ayrıca Amie'ye neler yapabileceğini de benden daha iyi biliyor olman gerekiyor." Rose'un elleri titriyordu. Onu en son Darren'le kavga ettiğimiz gün bu şekilde görmüştüm.

"Ne demek istiyorsun Rose? Ne yapabilir ki bana?" diye sordum ama beni duymazlıktan geldiler.

Babamlar duymasın diye hepimiz sessiz olmaya çalışıyorduk ama sinirlerim çok bozulmuştu ve başımın ağrısı da arttıkça artıyordu. Ben orada yokmuşum, konuşmamışım gibi Eva, Rose'a bakmayı sürdürdü ve devam etti;

"Her şeyin fazlasıyla farkındayım Rose. Ama bu söylediklerin sadece Bralyn için geçerli değil. Arey'i onlardan ayıramazsın. Ne kadar iyi arkadaş olduklarını sen de benim kadar biliyorsun." Rose inatla başını hayır anlamında sağa sola salladı. "İnkâr etmenin ne sana ne de bize bir faydası var Rose. Durumun ne boyutta olduğunun gayet farkındasın. Seni kullanıyor olabilir. Bu ihtimali sana defalarca anlatmaya çalıştım. Biraz mantıklı ol."

"Asıl sen mantıklı ol. Bu kadar dediğim dedik olmak zorunda mısın? Gereksiz inadın yüzünden her şeyi burnumdan getiriyorsun. Burnunun ucunu göremeyecek kadar kibrinin esiri olmuşsun." Rose bu defa ileri gitmişti. Eva bir adım geri çekildi.

"Bunu bana nasıl söylersin? Biz seninle doğduğumuzdan beri beraberiz. Senin hata yaptığını bile bile nasıl göz yumarım? Senin bu sorumsuzlukların, kendi başına her şeyi bilen, yapan ve umursamayan tavırların yetti. Şu an senin aşk hayatından daha önemli şeyler var, kendine gel artık."

Rose'la Eva sürekli didişirlerdi ama bu şekilde saldırdıklarını daha önce hiç görmemiştim. Ağızlarından çıkan her kelimeyle birbirlerine zarar veriyorlardı; cümleleri incitmekten başka bir işe yaramıyordu. Mina'ya baktım. O da sakince onları izliyordu. Benim aksime, bu olaya defalarca şahit olmuş bir ifade vardı yüzünde.

"Senin hiç sahip olmadığın ve olamayacağın bir şey ne de olsa. Tabii, böyle rahatça konuşursun."

"Ne cüretle!" Eva cümlesini tamamlayamadı. Gözleri doldu. Rose, bu defa çok ileri gitmişti. Mina da sessizliğini koruyamadı ve "Rose." diye fısıldadı.

Rose, başını sağa sola salladı ve titremesi biraz azalırken yüzüne söylediği kelimelerin pişmanlığının gölgesi düştü.

"Özür dilerim." dedi. Konuşmaktan çok fısıldar gibi çıkmıştı sesi. Bir an için oluşan sessizlikten faydalanıp hemen araya girdim.

"Şimdi, durum dediğiniz her neyse bana da açıklamaya başlasanız iyi olacak. Benden bir şeyler saklıyorsunuz ve bu hiç hoşuma gitmiyor."

"Bir şey yok Amie." dedi Rose.

"Sakın, sakın bir şey yok deme!" Sinirlenebilen tek kişi sen değilsin Rose. Beni görmezden gelmelerine ve daha da önemlisi sorularımı geçiştirmelerine daha fazla izin vermeyecektim. "Ben...ben..."

Beynimin büyük bir basınçla parçalara ayrılıyormuş gibi kafa tasıma baskı yaptığını hissettim. Refleksle yere çömeldim ve başımı ellerimin arasına aldım. Engel olamadığım bir çığlık koptu dudaklarımdan. Korkuyla gözlerimi kapatarak kendimi hapsettiğim karanlıkta beyaza yakın sarı bir ışık belirdi ve bütün vücudumu kapladı. Etrafımda bir sürü ses vardı ve hepsi de ismimi bağırıyordu. Sonra ışık geldiği gibi bir anda kayboldu, canımı yakmıştı. Bir süre daha gözlerimi kapalı tuttum.

Temkinle gözlerimi açarken, karşımda çömelmiş endişeyle büyümüş gözleriyle bakan babamı gördüm.

"İyiyim." dedim fısıltı gibi bir sesle. 

Yavaşça doğruldum. Kızlar ve ailem korku dolu gözlerle bana bakıyordu. "İyiyim, geçti." dedim tekrar ama asıl ben korkuyordum.

"Ne oldu Amie, başın mı ağrıyor?" diye sordu babam.

"Evet, beynim patlayacak sandım," Yutkundum, boğazım kurumuştu. "Bir ışık gördüm. Bütün vücudumu kapladı, çok korktum. Neydi o?" diye devam ettim.

Babamın yüzü bembeyaz oldu. Bana şimdi daha dikkatle bakıyordu sanki bir şeyleri yeni kavrıyormuş gibi. Sonra yüzündeki o anlam veremediğim ifadeyle yanıma iyice yaklaştı.

"Biraz dinlensen iyi olacak Amie." dedi ve bir yandan da kolumu kavrayarak odama doğru sürüklemeye başladı. "Neredeyse sabah oldu, bugün okula gitme. Bütün gün yatıp dinlenirsen daha iyi hissedeceksin." Benden çok kendine konuşuyormuş, kendini rahatlatmak istiyormuş gibi kesik kesik, emin olamadığı cümlelerle konuşuyordu. Babamın her zamanki sakin hallerinden hiç eser yoktu.

Evet, bugün çok tuhaf, yorucu ve bir an önce bitmesini istediğim bir gündü, bu sebeple dinlenmek işe yarayabilirdi. Kendimi babama bıraktım. Beni odama götürdü ve yatmama yardımcı oldu.

Etrafımda ağaçlar vardı. Ormanda mıyım diye düşündüm ama ağaçlar seyrekti. Çevremi meraklı gözlerle tararken daha onu görmeden hissettim. İkinci kez düşünmeden koşmaya başladım. Devasa büyüklükte bir kurt da peşimdeydi. Yeterince hızlı değildim ve beni yakaladı. Tam o iğrenç dişlerini boğazıma geçirecekken Bralyn geldi. Nereden, nasıl geldiğini anlayamamıştım. Bir anda, ondan beklemediğim bir çeviklikle kurdun üzerine atladı. Avazım çıktığı kadar bağırmak istiyordum ama sesim çıkmıyordu. Bralyn ve devasa kurt yerde yuvarlanmaya başladılar. Bralyn'i kurdun bir hamlede parçalaması gerekirdi ama Bralyn ona karşı koyabiliyordu. Bu nasıl mümkün olabilirdi?

Bralyn'in yanına gitmek ve ona yardım etmek istiyordum fakat ne ileri ne de geri bir adım dahi atamıyordum. Görünmeyen bir güç tarafından engellenmiştim. Bralyn ve o devasa yaratık büyük bir gürültüyle birbirlerine çarptılar. Bralyn havaya savruldu ve büyük bir ağaca çarptı. Kurt tekrar saldırmaya hazırlanıyordu. Bir şeyler yapmak için ümitsizce çırpınırken görüş alanımın olduğu her yeri bir ışık kapladı. Işıktan başka bir şey göremez oldum. Sonra acının varlığına bulanmış iki ayrı ses duydum. Biri kurdun acıyla uluma sesiydi, diğeri ise Bralyn'in acı çığlığı...

Işığın nereden geldiğini anlamaya çalışırken şokla kendi vücudumdan çıktığını gördüm. Bütün vücudum beyaz-sarı olan, gün ışığına benzeyen bir ışıkla kaplanmıştı ve bu ışık etrafımdaki her yere yayılmıştı. Bralyn'i görmek istiyordum ama ışıktan kurtulamıyordum.

Bir müddet sonra ışık kayboldu, acı sesler kesilmişti. Ortalıkta ne Bralyn ne de devasa kurt vardı. Sadece en son bulundukları yerde küçük iki nokta duruyordu; kül yığınına benzeyen iki nokta. Kabul etmekte zorlandığım, inkâr etmeye çalıştığım şeyi içten içe biliyordum: Onları öldürmüştüm. Bralyn'i öldürmüştüm!

Bir anda uyandım, her yerim ter içinde kalmıştı. Kalbim deli gibi çarpıyordu. Daha önce böyle bir acı hissetmemiştim. Fiziksel bir acı değildi bu; kalbimi ezen bir acıydı. Her zaman uykularım biraz huzursuzdur ama bu defa ki kadar hiç huzursuz olmamıştım. Bugüne kadar neredeyse rüya görmeden uyandığım bir sabah olmamıştı, gözlerimi kapamaya korkarak yattığım gecelere alışmıştım. Ama bu rüya diğerleri gibi değildi, gerçekle rüya arasındaki ince çizginin tamamen ortadan kalktığını düşünerek az kalsın aklımı kaçıracaktım. Bunun bir rüya olduğunu anlayana kadar dakikalarca etrafıma baktım. Odamda, yatağımda olduğumu anladığımda biraz olsun rahatladım. Kendimi çok yorgun hissediyordum; gözlerimin tekrar kapanmasına engel olamadım.

Saat öğleden sonra üç olmuştu. Sersemlemiş bir halde sendeleyerek banyoya gittim. Dünden beri aynaya bakmamıştım. Saçlarım savaş alanından çıkmışım gibi duruyordu; karmakarışıktı. Alnımda yara bandı vardı ve yüzümün sol tarafında iyileşmeye yüz tutmuş sarı bir alan vardı. Hala tam olarak geçmediğine göre baya kötü yaralanmıştım. Duş alıp banyodan çıktığımda alt kattan seslerin geldiğini fark ettim. Kızlar gelmişti anlaşılan ya da hiç gitmemişlerdi.

Alt kata indim. Huan ve babam televizyonun karşısındaki kanepede oturuyordu. Çaprazındaki kanepeye de kızlar yan yana sıralanmıştı. Konuştukları konu her neyse beni fark etmelerini engelleyecek kadar önemliydi demek ki.

"Bir şeyler yapmamız lazım Ukrus amca." dedi Eva.

"Bence ona söylemeliyiz." dedi Rose. "Daha fazla beklemek için bir sebep yok."

O, derken beni mi kastediyordu? Ne ile ilgili konuştuklarına dair hiçbir fikrim yoktu. Ayrıca böyle bir fırsatı yakalamışken değerlendirmeliydim ve hiç ses çıkarmamaya karar verdim. Kapının girişinde duruyordum, fark ederler diye bir adım dahi kıpırdamadım.

"Hayır, daha değil." dedi babam. Hesap yaparken takındığı yüz ifadesi yine yerleşmişti yüzüne.

"Neden ama? Tehlikenin farkında olması gerekmez mi?" dedi Mina.

"Hayır dedim size kızlar. Biraz daha zamana ihtiyacı var. Henüz vakit var, acele etmek istemiyorum. Zaman kazanmasına yardım edebilirim, bunu yapabilirim."

Babamın endişesi yüzünden okunuyordu. Onu bu kadar endişelendiren şeyin ne olduğunu merak ettim ama şimdilik ses çıkarmamak en iyisiydi.

"Vakit filan yok," Rose ayağa kalktı, "derhal harekete geçmeliyiz." diye devam etti.

Babam da ayağa kalktı ve sinirli bir şekilde, "Hayır." dedi ve tam o esnada beni fark etti.

"Amie." deyince hepsi aynı anda aynı yüz ifadeleriyle bana doğru baktılar. Yaramazlık yapan çocukların suç üzerinde yakalandıklarında takındığı ifadeydi bu, tek farkı bu ifadeye kasvet bulaşmıştı.

"Neler oluyor, ne söyleyeceksiniz bana?" dedim. Benimle ilgili olup olmadığından emin değildim ama içimdeki bir his ortaya böyle bir yem atmanın doğru olabileceğini söylüyordu.

"Yok bir şey, Amie." Huan bana doğru uzandı ve beni koltuğa doğru çekiştirmeye başladı. "Nasıl hissediyorsun? Uyuyabildin mi? Başın ağrıyor mu hala? Aç mısın, açsın tabii. Ben bir şeyler hazırlayayım."

Huan gözlerini kaçırıyordu ve peş peşe cevap bile vermemi beklemeden sorular soruyordu. Beni koltuğa oturtup mutfağa geçti.

"Nasılsın Amie?" dedi Rose. Kızların üçü de yüzümü inceliyordu.

"İyiyim." dedim ama onlar hiç iyi görünmüyordu.

"Başın nasıl oldu?" diye sordu babam.

Bir süre yüzlerine baktım. Gerginliğin izleri mimiklerine yansımıştı. "Baba sorun ne?" dedim daha fazla dayanamayarak.

Babam bakışlarını benden başka bir yöne çevirdi. Ağzını açıp kapattı. Endişelenmeye başladım.

"Tehlikeli olan şey ne baba?" İstemsizce sesim yükselmişti.

"Bralyn." dedi Rose.

Anlamayarak Rose'a baktım. Onun konuyla ne alakası vardı şimdi?

"Dün sana söylediklerimizi babana da söyledik," dedi Eva, "Bralyn hakkındaki endişelerimizi."

Bu durumun Bralyn ile ilgisi olduğunu hiç sanmıyordum ya da öyle olmamasını umduğum için mi içimdeki ses başka bir sebep olduğunu söylüyordu, bilmiyordum.

"Harekete geçelim derken neyi kastettiniz, peki? Bu Bralyn ile ilgili değil, beni daha fazla kandırmayın."

Mina gözlerini gözlerime dikti. Bunu daha önce de yapmıştı. Ne zaman istediğini yaptırmaya çalışsa böyle yapardı ve şimdi bunu bana yapmaya çalışıyordu. Göz bebeklerinin büyüdüğünü görebiliyordum. Bakışlarımı başka bir yöne çevirmeye çalıştım ama başaramadım.

"Amie, babanla Bralyn hakkında konuşuyorduk. Gerçekten, başka bir konu yok." dedi. Sesi her zamanki gibi normaldi ama beynimde üç dört kez akis yaptığını hissettim. Beynimi onun sesi doldurmuştu, beynimin her hücresinde onun sesini hissettim. Sonra o ses kayboldu.

"Mina, ne yapıyorsun?" dedim. "Sesini beynimde nasıl yankılattın?"

Mina şaşkınlıkla bana baktı. Rose mutluluktan uzak bir kahkaha atarak hemen araya girdi.

"Ne saçmalıyorsun Amie? Başın hala iyileşmemiş anlaşılan." dedi.

Herkes aynı anda gülümsemeye başladı. Gerçekten saçmalıyor muydum? Ya beynim gerçekten zedelendiyse? Ama hallerindeki gariplik şüphelerimi besliyordu.

"Bralyn denen çocuktan uzak dur Amie. Ne kadar tanıyorsun bu çocuğu?" diye sordu babam, dikkatimi çekmeyi başarmıştı.

Bütün moralim yerle bir oldu. Tamam, ruh halim kahkaha atacak bir modda değildi ama şimdi iyice sıkılmıştım. Ayrıca bu babamla konuşmak istemediğim bir konuydu. Kızlara sinirle baktım. Rose hariç diğerleri benden başka her yere bakıyordu.

"Endişelenmenize gerek yok, çünkü ondan uzak durmamı gerektirecek bir arkadaşlığımız yok."

Kurduğum bu cümlenin gerçekliği üzüntü hissetmeme neden oldu. Onunla yakın olmak istiyordum, ona doğru bir çekim hissettiğimi reddetmenin bir anlamı yoktu artık. Her ne kadar beni ölümüne sinir etse de maalesef, ondan uzak durmamı gerektirecek bir ilişkimiz yoktu.

"Ayrıca bu konuda konuşmak istemiyorum, hem de hiç."

———

Hikayenin tam ortasındayız artık. Her ne kadar hayal ettiğim kadar okunmuyor olsa da bu durumu şimdilik diyerek geçiştiriyorum. Moralimin bozulmasına izin vermeyeceğim. 😏😃

Bölüm hakkındaki düşünceleriniz neler? 

Yorum yapmayı ve oy vermeyi unutmayalım, lütfen.🤗

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top