Bölüm 14. Karmaşa - part Ⅰ

Keyifli okumalar.

Medyada: Justin Timberlake - Mirrors

———

Sıkıntıdan patlamak üzereydim. Bir sonraki ders için koridorda ilerlerken Rose, Arey'le buluştuğunu ve yaptıklarını anlatıyordu. Mina, yine eline içinde garip hayvanların resimlerinden oluşmuş bir kitap almış inceliyordu. Eva ise onaylamayan ama merak eden bakışlarıyla Rose'u dinliyordu. Bir konu üzerine mütemadiyen homurdanan annelere benziyordu. Haline bakıp gülümsedim.

İkinci katın koridoruna gelmiştik, tam köşeyi dönerken Bralyn ve arkadaşlarının baş başa vermiş konuştuklarını gördük. Rose bir anda durdu ve görüş alanından bizi çıkardı. Duvara yaslanıp kulak kabartmaya başladı. "Ne oluyor?" diyen Mina'ya sessiz olmasını işaret etti.

"Rose, ne halt etmeye bizi durdurdun." dedi Eva.

"Şştt...Ne konuşuyorlar dinlemek istiyorum, biraz sabret." 

Homurdanarak Eva da duvara yaslandı.

"Ne zamandır arıyoruz ne bir iz ne de en ufak bir belirti bulduk." dedi Xolan.

"Burada olduğuna eminler mi? Hata yaptıklarını düşünmeye başlıyorum." diye devam etti Arey.

"Demissiedon'u bilmiyor gibi konuşma Arey. İhtiyar kaçık, Morpheus'a bu bölgede olabileceğini, bu yönde duyumlar aldığını söylemiş. Araştırmaya devam etmemizi istiyorlar." 

Bralyn'in arkası dönük olduğundan yüz ifadesini göremiyordum. Ses tonundan sıkıntılı olduğu anlaşılıyordu. Bir an yangının çıktığı günü hatırladım.

"Geçen gece gördüğün ışık kaynağının nedenini bulabildin mi peki?" diyen Raudin'di.

Bu cümle üzerine Mina hızla nefesini tuttu. Ben garip kitabını okuduğunu zannederken meğer konuşmaları dinliyormuş. Eva ve Rose birbirlerine anlamlandıramadığım bir şekilde baktı. Ne oluyor dercesine Rose'un yüzüne baktım ama o işaret parmağını dudaklarına götürerek susmamı söyledi.

"Hayır, aradığımız şey olmayabilir, emin olamıyorum. Tam yerini tespit edemediğim için gidip bakamadım. Tesadüfen gördüğümü biliyorsunuz. Göz yanılsaması olacak kadar kısa sürdüğünü söylemiştim." dedi Bralyn.

"Bulduğumuzda, tabi bulabilirsek, ne yapacağız? Götürecek miyiz?" diye sordu Xolan.

"Ölmek için bu kadar can attığını bilmiyordum." dedi Bralyn. Benimle alay ederken de bu tonla konuşuyordu.

"Ne demek istiyorsun?" diyen Arey 'in yüzünde saf bir merak vardı.

"O şeyi yanımızda götüremeyiz, bu intihar olur. Bulur bulmaz icabına bakmamız gerekiyor."

Yüzünü göremiyordum ama Bralyn'in ses tonundan öfkesi hissediliyordu. Ne konuştuklarına dair hiçbir fikrim yoktu. Bir şeyi yok etmekten bahsediyorlardı. Neyi?

"Daha önce hiç görmediğimiz bir şey. Neye benzediğini, neler yapabildiğini bilmediğim için sordum." dedi Xolan. Biraz önceki yediği lafın nedeni olan sorusunun açıklamasını yapıyordu.

"Ben yeterince gördüm. Umarım hiçbir zaman görmezsin." diyen Bralyn'in sesinde tekin olmayan bir şeyler duyuluyordu.

"Artık dönmek istiyorum. Bir an önce bitirelim şu işi." dedi Raudin. 

Birazdan sıkıntıdan ölecekmiş gibi bakan Raudin'i olduğum yerden rahatlıkla görebiliyordum ama başımı uzatıp daha dikkatli bakma cesaretini gösteremedim. Her an yakalanabilirdik.

"Acele etmeye ne gerek var ki?" dedi Arey.

"Tabii, senin için söylemesi kolay. Ne de olsa keyfin yerinde." dedi Xolan. İmasıyla gülümseyen Rose olmuştu.

"Ne alakası var şimdi?' dedi Arey. Yüzü bize dönük olduğundan hafifçe gülümsediği gözümden kaçmadı.

"Gereksiz işlerle vakit harcamayın." Bralyn'in sesi her zamanki soğuk halindeydi.

"Bize diyene bak. Amie ile aranda ne var?" diye sordu Arey.

İsmimi duyunca istemsizce nefesimi tuttum. Rose da ağzı kulaklarında, 'Bak gördün mü?' dercesine sırıtıyordu.

"Ne demek istiyorsun?" Bralyn'in sesi sert çıkmıştı.

"Son günlerde sürekli gülümsüyorsun da merak ettim. Ama gülümsemen uzun sürmeyebilir, Lisa'ya dikkat et." dedi Arey.

"Lisa'yı bir an önce göndermemiz gerekecek. Burnunu sokması için zamanlama hiç iyi değil. Ayak altında dolaşmasını istemiyorum. Bu işi bir an önce halletsen iyi olur." Arey cevabını bekliyormuş gibi hala Bralyn'in yüzüne bakıyordu. 

"Saçma sapan çıkarımlarda bulunmayın. Sadece Amie kadar saf biriyle uzun zamandır karşılaşmamıştım, tepkileri komik olabiliyor." diye devam etti Bralyn. Sesinin sertliğine alaycılığı karışmıştı.

Bir an için ne düşüneceğimi bilemedim. Biraz önce duyduğum bütün o tuhaf konuşmalar aklımdan uçup gitti. Saf ve komik kelimeleri beynimde birbiri ardına dönmeye başladı. Evet, her fırsatta yaptığı gibi yine dalga geçiyordu. Yalnız bu defa bunu herkes duymuştu. Hayal kırıklığı ve aşağılanma hissi ile yoğrulmuş bir utançla arkamı döndüm ve okul bahçesine doğru koşar adım çıktım. Ne Rose'un öfkeli hali ne Mina'nın acıyan bakışları ne de Eva'nın adımı seslenmesi beni durdurdu. Gururum daha ne kadar incinebilirdi ki! 

Bahçedeki büyük ağacın altındaki banka kadar koştum ve oraya oturdum. Derse girmek istemiyordum. Benimle dalga geçtiğini onun ağzından duymak beni yaralamıştı. İçimde zaman zaman ortaya çıkan küçük kelebekler için kendime deli gibi kızıyor, onları acımadan teker teker öldürmenin en doğru şey olacağına kendimi ikna etmeye çalışıyordum. Bir daha asla ne benimle dalga geçmesine ne de beynime süzülmesine müsaade edecektim. O kendini beğenmiş ego manyağını yanıma yaklaştırmayacaktım. Asla!

Sanat dersi için eşyalarımı dolabımdan alıp sınıfa doğru giderken köşeden dönmeden biriyle çarpıştım.

"Bunu gerçekten alışkanlık haline getirdin." diyen tanıdık sese dönüp sinirle baktım. Bralyn, yüzünde yine o tatlı gülümsemesiyle bakıyordu.

"Yürürken önüne bakmayıp beni mi suçluyorsun?"

Tepkim karşısında hiç etkilenmemiş olacak ki gülümsemesinde en ufak bir değişiklik olmadı.

"Neden bu kadar gerginsin, bir şey mi oldu?" diye sordu.

"Sana anlatacak kadar yakın olduğumuzu düşündüren şey ne merak ediyorum." dedim. Seni kasıntı, ego manyağı!

"Anlaşılan ruh halin iyi değil." dedi. Gülümsemesi kaybolmuştu.

"Bugün yeterince komik olamadığım için üzgünüm, şimdi çekil önümden."

Onu duyduğumu ima ettiğimi anlamış olacak ki saniyenin onda birinde gözlerinden geçen şaşkınlığı gördüm. Kendimi tebrik ederek, başım dik bir şekilde yanından ayrılıyordum ki nereden geldiğini anlamadığım bir yumruk havada savruldu ve Bralyn'in suratının ortasında patladı.

Rose hışımla Bralyn'e tekrar vurmak isterken elini havada yakalayan Bralyn, Rose'u itti. Bunu yaparken en ufak bir çaba harcamaması gözümden kaçmadı. Geri adım atarak dengesini korumaya çalışan Rose'un öfkesi etrafına buram buram yayılıyordu.

"Özür dile, Amie 'den derhal özür dile seni kas yığını, yoksa seni buraya gömerim!" diye bağırmaya başladı.

Bralyn'e ağzının payını vermenin zevkine varamadan Rose, yine beni yerin dibine sokmayı başarmıştı. Bir anda bütün arkadaşlarım tarafından kuşatılmıştık. Mina ve Eva anlamayan gözlerle Rose ve bana bakıyorlardı.

"Kız arkadaşını götür de sakinleştir Arey." dedi Bralyn. Yediği yumruktan hiç etkilenmişe benzemiyordu.

"Sen kime ne yapacağını söylüyorsun. Senin varya..." Rose yeni bir hamle yapmak için kızların ellerinde debelenirken Bralyn hiç oralı bile olmadı. Bu duruma iyice sinirlenen Rose'un ağzı ve beyni arasındaki filtre tamamen bozuldu.

"Seni tezek, burnu Kaf dağında sıçan, derhal özür dile!" diye bağıran Rose'un sesi koridorda yankılanıyordu.

"Yeter Rose." dedim. Beni utandırdığını göremiyor muydu? Neydim ben? Savunmasız, kendini korumaktan aciz küçük bir kız çocuğu mu?

"Yetmez!" Rose bağırdıkça titriyordu. Eva ve Mina sakinleşmesi için ellerinden geleni yapıyorlardı ama etkili olmuyordu. "Bu sıçan sana adam gibi davranmayı öğrenecek, yoksa kendi ellerimle boğarım onu." dedi.

Kof bir kahkaha atan Bralyn, "Sen mi öğreteceksin!" deyince bardağı taşıran damlayı da düşürmüş oldu.

"Umurumda olmayan birinin ne düşündüğü önemli değil. Görmezden geldiğim biri için neden sinirleniyorsun ki Rose. İstediği şeyi düşünebilir nihayetinde zerre kadar önemsemiyorum. Kendini yorduğuna değmez." dedim ve arkamı dönüp uzaklaşmaya başladım.

'Ne halleri varsa görsünler.' diyerek uzaklaşırken içimde kopan fırtınaları bastırabildiğim için şükrediyordum. Bir daha karşısında bu duruma düşmeyeceğime dair kendime söz verdim.

Sinirle okuldan çıktım ve adımın baş harfini kazıdığım bankın olduğu yere kadar da durmadım. Bankın yanına geldiğimde sinirle oturdum. Bir süre etrafımı izledikten sonra temkinle yaklaşan Bralyn'i gördüm. Görmezden geldiğim halde yavaşça gelip yanıma oturdu. Bir süre sessizce akan suyu izledik. Neden gelmişti ki, bugün görmek istediğim son kişi bile değildi.

"Demek gizli gizli bizi dinlediniz."

Duymazdan geldim, konuşmak istemiyordum. Bir süre sessizce bekledi. Gideceğini düşünmüştüm ama hiç sesini çıkarmadan oturmaya devam etti.

"Sadece tesadüftü." dedim bir süre sonra. Ne yapmaya çalıştığını anlayamıyordum. "Hakkımda ne düşündüğünü de öğrenmiş oldum, daha fazla konuşmana gerek yok. Şimdi yalnız bırakırsan beni, çok memnun olurum."

Bakışlarını yüzümden ayırmıyordu. Keşke yapmasa diye düşündüm, utanıyordum.

"Söylediklerim seni kırdı mı?" dedi.

Kendimi kötü hissetmeme neden olduğu gerçeğini inkâr edemezdim. Bana neden bu şekilde davrandığını bilmiyordum. Dikkatle yüzüme bakarken bir cevap istediği çok açıktı ama ona güvenmiyordum. Ciddiyeti ve alaycılığı arasındaki perde şeffaf bir zardan daha inceydi.

"Ne münasebet! Kırılmam için önemsiyor olmam gerekir, oysaki senin ne düşündüğün zerre kadar ilgilendirmiyor beni." Burnumdan kıl aldırmayacaktım.

"Ama gözlerin öyle söylemiyor."

"Gözlerimin ne söylediğini bilecek kadar iyi mi tanıyorsun beni de çıkarımlarda bulunuyorsun?" Cüretine inanamadım. Bu adam kendini ne sanıyordu?

"Tanımamı mı isterdin?"

Bir an nutkum tutuldu. Nasıl oluyordu da duygu geçişlerinde zamanla yarışıyordu? Bu tavrının bana özel olup olmadığı şüphesi doldu içime.

"Tanımak isterim." dedi bir süre sonra. Alaycılığından ve ukalalığından hiçbir şey kaybetmediğini görmek sinirimi bozuyordu. Dalga mı geçiyor ciddi mi emin olamadım ve yüzüne baktım. Ciddiyetle bakıyordu ama her fırsatta beni utandırmak için tetikte beklediğini unutmamıştım. Bakışlarımı akan suya çevirdim, daha fazla dinlemeyecektim. Bir süre sessizce oturduk.

"Bu akşam benimle yemek yemeni istiyorum."

Şaşkınlıkla iç geçirdim. İstiyormuş! Egoya bak! Yemeğe davet ederken bile bir odunun inceliğindeydi. Benimle resmen oynuyordu ama içimde ölümünden kurtulmuş birkaç kelebek kanat çırpmaya başladı. Görmezden geldim.

"Ama ben istemiyorum" dedim. "Yapacak daha önemli işlerim var."

Bütün dikkati üzerimdeydi. Gözleriyle etkilemeye filan mı çalışıyordu, emin olamadım. Bakışlarının yoğunluğundan rahatsız oldum ve biraz kayarak mümkün olan en uzak mesafeye oturdum. O baktıkça kalbimin atışları da aynı oranda hızlanıyordu. Ben daha ne olduğunu anlayamadan gülümsemeye başladı. İnanamayarak yüzüne bakakaldım. Neden gülümsüyordu şimdi?

"Akşam sekizde seni alırım." dedi. Cesaretine inanamadım.

"Hayır kelimesinin neresini anlamadın?" dediğimde beni dinliyormuş gibi görünmüyordu.

Hiç beklemediğim bir anda yüzüme doğru eğildi. Dudaklarımız neredeyse birbirine değecekti. Kokusunun güzelliği burnuma doluyor, düşüncelerimi bulandırıyordu. Kalbim daha önce hiç olmadığı kadar hızla çarpmaya başladı. Aynı anda muhteşem gülümsemesiyle ödüllendirildim. Ben hipnotize olmuş gibi bakarken bir anda geri çekildi ve ayağa kalktı.

"Vazgeçtim. Sekizde burada buluşalım. Bekletilmeyi hiç sevmem." dedi ve tek laf etmeme müsaade etmeden gitti. Afallamış bir halde arkasından bakakaldım. Kendime bir çırpıda verdiğim sözleri aynı hızla bozduğuma inanamıyordum. Ne yapacaktım ben şimdi? Tabii ki, gitmeyecektim.

Eve geldim. Saat yediye geliyordu. Odamda bir aşağı bir yukarı dolaşıp duruyordum. Bugün Eva'da toplanacaktık ama hala Bralyn'in teklifini düşünüp duruyordum. Biraz sakinleşmek için duş almaya karar verdim ama su bile sakinleştiremedi. Banyodan çıktığımda saat yedi buçuğa geliyordu. Hazırlanıp Eva'ya gitmeye karar verdim. O ukala ile buluşmak şurada dursun yüzünü dahi görmek istemiyordum. Beklemeyi sevmeyen o oduna ders vermek iyi olacaktı.

———

Bölüm sonu...😀 Bölüm hakkındaki düşüncelerinizi alayım lütfen.🧐

Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın.

En kısa sürede tekrar görüşmek üzere...🖐

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top