08
.
.
.
.
6 gün sonra...
"Neden yemiyorsun?"
Dörtlü masada sessizce yemek yiyordu ama Louis'ı saymasak da olur. Çünkü o sadece bakıyor ve bakıyor sonra da önündeki eti didik didik ediyordu.
Harry de bunu fark ederek sormuştu ya zaten. Kocası fazla zayıflamıştı. Üstelik bu zayıflık bedeniyle sınırlı değildi. Ruhunun da zayıf düştüğü gerçeği soluk mavilerden anlaşılıyordu.
Binlerce kırık mavi buz parçalarını andırıyordu sanki o eskilerin heybetli denizleri. Bakanın bile canı yanıyor olsa da Harry ona çabaladığını belli edebilmek için bakıyordu işte.
Ne kadar canı yansa da o kadar çabuk eski hallerine dönemezlerdi. Yapabilecek bir şey yoktu. Louis sanki bunu yeşillerden okuyabiliyormuş gibi mavilerine hüzün perdesini hızla çekti.
"Aç değilim."
Aç olmaması imkansızdı çünkü günlerdir sigara ve suyla yaşadığını herkes biliyordu. En çokta Harry, çünkü her ne kadar ayrı olsalarda o Louis'e aşıktı iyi olduğunu bilmeye ihtiyacı vardı. Güldüğünü görmeye, sağlıklı olduğunu bilmeye her türlü iyi şeye dahil olmasına ihtiyacı vardı.
Ne yazık ki Harry ne zaman baksa Louis iyi değildi. Üstelik bunda onun payının da olması Harry'i üzüyordu. Kendisi de iyi değildi ama Louis'in tek derdi o değildi ve mavilerin eşine çok ihtiyacı vardı.
Ne yazık ki Harry orada olamıyordu.
Böylece karşısında oturan eşinin ondan aslında kilometrelerce uzak olması ile Louis çok daha kötü bir hale geliyordu.
Son bir iki ayda fazlasıyla zayıflamıştı. Öğün atlaması yüzünden yemek yediğinde düzenli bir saati olmuyordu. Böylece bünye olarak iyice zayıf düşmesi kaçınılmaz olmuştu. Şimdiyse asla ama asla et yiyecek durumda değildi.
"Bak bakalım alnımda enayi mi yazıyor?"
Harry bu durumdan fazlasıyla şikayetçi miydi? Kesinlikle. Yemek yemezse daha da kötü olacaktı ne vardı yese.
İkili bir süre inatla birbirine baktı. Harry gözleriyle mavi denizlere fırtına gibi esse de, Louis sadece dalgalanıyordu. Ona göre Harry hafif bir meltemden başka bir şey değildi.
İkilinin bakışlarını dikkatle izleyen Nıall onların yemek için bakışmadığını fark ederek oturduğu yerde sindi. Bu kesinlikle inanılmaz bir şeydi! Dışarıdan nasıl göründüklerini biliyor muydu bunlar!?
Sanki iki beden arasında binlerce voltluk bir enerji olmasına rağmen gözleriyle birbirlerini uzak tutabilecek zıt kutuplara sahiplerdi.
Nıall ikilisinin hep aşık gözleriyle o acayip elektriğe ayak uydurduklarını görmüştü. Bu karşı koyma işi garipti ilk kez fark ediyordu.
Louis ayrılmak istediğini söylediğinde Nıall orda değildi onlar baş başaydı. O günden sonra zaten hiç göz göze gelmedikleri için bu korkunç görüntüyü fark etmemişti.
O gün nasıldı kim bilir.
Aralarındaki güce ayak uyduran bir Harry, karşı koyan bir Louis...
Arkadaşının önce şaşkın sonra kızgın en sonunda kırgın bakan yeşillerini hayal etti.
Louis'e sinirliydi bu yüzden. Ama şuan ikisi de o çekime karşı çıktıkları için Harry'e de kızgındı.
İkisi de aptal!
Louis daha fazla dayanamayarak göz devirdi. Böylece Nıall da o korkunç sahneden kurulmuştu. Yine de Harry ısrarla bakıyordu, sanki "Ne yani bana katlanamıyor musun! Nasıl barışabiliriz bu halde! Daha sana yemek yediremiyorum!" demeye çalışıyordu.
Louis'e göre ise Harry onu o kadar önemseseydi onu böyle sıkıştırmazdı. Yiyemiyordu evet ama bilin bakalım neden?
Hoşlandığı çocuktan pas alamayan liseli kızlar gibiyim!
Koskoca eylül ayı boyunca onun için her şey berbat bir yavaşlıkta olmuştu. Dayanamamaktan korkuyordu.
O çok hoşuna giden minik atışmalar olmasa şimdiye kadar hayatının en kötü dönemi damgasını vurabilirdi bu aya.
Tüm o soğuk hava , annesinin ölüm ile savaşı, kardeşlerinin ağlamaları, Harry'nin kırgınlığı, Zayn'ın yokluğu, Nıall'ın onu iyi yapma çabası, Liam'ın kendisine hayrı olmadığı halde onunla ilgilenmesi?
Hepsi o kadar yavaş oluyordu ki!
Louis kafasını duvara vurarak bu anları hızlandırma tuşunu duvara denk getirmeye çalışabilirdi her an.
En azından Harry ile arasının kavgalı da olsalar biraz düzeldiğini düşünüyordu. Sadece zamana ihtiyaç vardı. Harry'nin onu anında affetmesi saçmalık olurdu zaten.
Az çektirse iyi olurdu ama değil mi?
En azından bir kere gülümseyebilir?
Aslında geçen ki konserde onun solosunu son anda kendisi söylemiş ve Harry'ı büyük bir dertten kıl payı kurtarmıştı. Çünkü Zayn'ın solosunda fazlasıyla zorlanmıştı ve kesinlikle Louis yetişmese ufak bir facia olurdu.
Zayn'ın yokluğu işte ilk kez o gün bir işe yaramıştı ve Louis platformdan çıkarken Harry onu yanağından öpmüştü.
Yaklaşık bir gün kendisine gelemese de fazlasıyla memnundu halinden. Üstelik çoğu konserde özellikle 18 söylerken Louis, Harry'e bakıyor ve hiç bir şekilde pas alamıyorken bu fazla iyiydi.
Kocasının insanın iliğini kurutma huyunu yeni keşfetmesi biraz acı vericiydi. Resmen takmıyordu.
Ama katlanmak zorunda olduğunu da biliyordu Louis. Harry kaybetmesi kolay ama kazanması fazla zor bir hayat ışığıydı.
Nasıl da kolay olmuştu ellerinden kayıp gitmesi. Üstelik Harry gitmemek için direnirken. Sadece bir cümle. Sadece bir cümle bitirmişti onu.
Onları.
Tüm o diğer sorunlar bir yana bir de yetmez gibi annesinin durumu daha da kötüye gidiyordu. Louis her gece onun öldüğü kabuslar görmekten artık uyumayı da kesmişti.
Tüm boş zamanını dünyanın neresinde olursa olsun Londra'ya geri dönüp annesiyle geçiriyordu. Yarım saat bile olsa her an bunu yapıyordu. Sıkıldığı ya da şikayet ettiği yoktu. Sadece birden bire bir mucize olsun her şey bitsin istiyordu.
Hayatında sahip olduğu ve değer verdiği her şeyi teker teker kaybetmek ona çok ağır geliyordu. Louis o kadar dayanaklı değildi.
Annesi hasta olduğu için, eşini kaybettiği için, dostunun yokluğu için hepsi için yas tutabilmek isterdi. Ne yazık ki üzülmesine bile nerdeyse izin veriyordu hayat.
"Yemek istemiyorum o zaman oldu mu?"
Masadaki sigara paketine uzanıp içinden bir sigara çıkartırken üzerindeki üç çift gözü hissetse de umurunda bile değildi. Çakmağı aldı.
Harry pes etti ve somurtmayı da ihmal etmeden masadan kalktı.
Louis ise sigarasını yakarken ona göz ucuyla bakmış dolaptan bir tencere çıkarttığını görmüştü.
Pekala tepkisi fazla sert falan değildi ama Harry sinirlenmiş gibiydi. Yutkunurken, sigaradan derin bir nefes çekti ki iç çekişinin de üzerini örtebilsin.
Birbirlerini kırmadan nasıl iletişim kurabileceklerdi bilmiyordu Louis. Sanki Harry'e onu sevdiğini söylese Harry ağlayacaktı.
Bu berbat bir his. Sevdiğin insanı sevindirememek. Onu gülümsetememek. Ona yetememek berbattı.
Louis yetemediğini hissediyordu.
Başını geriye atıp dumanın önce yukarıya çıkışını sonra yüzüne geri vuruşunu hissetti.
Ya asla düzelmezsek? O zaman ne yaparım? Nasıl affederim ki kendimi?
Nıall gergin ortamdan sıyrılıp masanın altından telefonunu açtı ve Liam yanında olduğu halde ona mesaj attı.
Biraz durulsunlar konuya gircem?
Liam gelen mesajı fark ederek telefonunu açtı. Sonra da kimin gönderdiğini anlayınca Niall'a dönüp göz devirdi.
Tamam, Louis seni öldürmeye kalkarsa sakın yardım isteme!
Nıall onun mesajına karşın bir 'hah' demişti sadece. Ne olabilirdi ki? Bu konuda oturup konuşmamışlardı hala. İlla bir gün konuşacaklardı ertelemeye lüzum yoktu artık.
Harry'e de konuşacaklarını söylemişti çünkü Louis'ın arkasından iş çevirmek hiç hoş değildi.
Kıvırcık biraz ürküyordu ama bunu kendi ağızlarından duymayıp bir yerden çakarsa asıl o zaman her şey mahvolurdu onu da biliyordu. Bu Zayn işi bu gece konuşulacaktı.
Sarışın kafasında konuşmayı düşünürken küçük mutfakta metal kepçenin ufak tencereye çarpma sesleri duyuluyordu. Ama kimse konuşmuyordu. Bu dört çocuk ne zamandır sessizdi?
Bir parçamız koptuğundan beri.
Harry tencerede ki çorbayı alıp bir kaseyi doldurdu. Sonra da yavaşça eşinin yanına adımlayıp çorbayı önüne koydu.
Anlamıştı Louis'e ağır geliyordu bu yemek. Neden çorba içmesindi o zaman?
Başını geriye atmış eşi onu hissederek gözlerini hızla araladı.
Louis onun adım seslerini, kokusunu, nefes alış verişini biliyordu. Harry'i biliyordu.
Maviler korkmadan yeşil gözlere ona bakması için yalvarırken onlar konuşmuyordu bile. Harry ve Louis'ın konuşmaya ihtiyaçları yoktu çünkü. Onların aslında bakışmaya da ihtiyacı yoktu. Onlar ruhlarıyla konuşuyor, ruhlarıyla bakışıyor bazen de ruhlarıyla dokunuyordu. Yeşiller, mavilerinin bakışlarına karşılık verdi. Onun mavisiydi Louis, Harry ne kadar dirense boştu. Louis'e direnmek demek göğe direnmek demekti.
Sema olmadan yer nasıl hayatta kalırdı. Yağmursuz, güneşsiz, rüzgarsız... Yeşil yeşil olarak kalabilir miydi?
Şimdiyse sanki gözler aracılığıyla ruhları konuşuyordu. Louis teşekkür ediyor ve Harry ona önemli olmadığını söylüyordu. Teşekkürün çorba için olmadığını da biliyorlardı.
Sadece gözlerin için.
Herkes yerine geçince ve Louis çorba içmeye başlayınca Nıall onun yemeğini yemesini bekledi. Çünkü biliyordu ki Zayn dediği anda yaklaşık bir ay daha aç kalacaktı.
Liam telefonuna gömülmüş ve lafta arkadaş olduğu Zayn'e, Nıall'ın ne yaptığını anlatıyordu. Harry ise başını kaldırmadan yemek yiyor Louis'ın bakışlarına karşılık vermemeye çalışıyordu. Eh Nıall'ın hararetle yemek yediğini belirtmeye gerek yok.
Yemek faslı uzun sürmüştü ve ilk kez bunun sebebi Nıall değildi. Louis nerdeyse dört kase çorba içmişti ve eti azda olsa yiyebilmişti. Ah hadi ama Louis nasıl Harry'nin koyduğu şeyi yemeyebilirdi ki?
Herkes odaya geçtiğinde ve bulaşıkları da Liam hallettiğinde dört genç adam sıkı bir bakışma yarışına girdi. Tabii Louis sinir olup kaşlarını çatana kadar.
"Tamam tamam söylüyorum bakma öyle!"
Nıall anında tırsmıştı nedeni açıktı daha konuşmadan batırmıştı.
"Zayn-"
Mavi gözler hızla göz yuvasında dönüp aynı hızla devrildi. Bu öyle bir göz devirmeydi ki Nıall sustu.
"İşte Zayn -"
Louis'in bakışlarını bu sefer dimdikti ve sanki onları Niall'a saplamaya çalışıyor gibiydi. Ancak sözünü kesmeden edemedi çünkü bakışlar yetmiyordu.
"S****m sizi de Zayn'ınizide!"
Ne Zayn meselesiydi bir türlü kapanmıyordu! Kalkıp gitmeye yeltendiği saniye Liam da kalkmıştı. Hadi ama artık bu konu adam akıllı konuşulacaktı.
"Louis onunla konuştum."
Louis'ynin verebileceği tep tepki hızla arkasını dönüp üç kişilik ailesine dehşetle bakarak bir şaşkınlık nidası kopartmak olmuştu.
Demek Liam bunu saklıyordu...
"Bende konuştum."
Gözlerini ne kadar açabiliyorsa o kadar açarken Nıall fazlasıyla endişeli bir şekilde ona bakıyordu. Kızacağını biliyordu çünkü. Ama söylemesini gerektiriyorsa iş sadece konuşup görüşmek değildi.
İstemsizce Harry'e bakarken o sadece halıya bakıyor ve elleriyle oynuyordu. Bunu suçluyken yaptığını biliyordu Louis. Kaşlarını çatıp ısrarla cevabını bildiği sorunun cevabını bekledi.
Sende mi Harry hadi ama!
Ne demek konuştum!? O sizinle bir yıl, tam bir yıl konuşmazken hatta insan yerine bile fizikçilerin hatrı için koyarken siz o çağırdığı an uçun.
"Bende-Bende konuştum. Hatta görüştük."
Yeşiller en sonunda mavileri bulduğunda sisli bir korku vardı üzerinde. Belkide mavisini kaybederdi? Ormanları yok olurdu onca emek yanıp kül olurdu.
Tekrar.
Kısmen de öyle oldu zaten. Harry sustu.
"Bak Louis biliyoruz senin hissettiklerini biz de hissettik. "
Ama sizden özür bile dilemeyen birisinin götüne takıldınız anlıyorum. Üstelik haber bile vermeden ya da haber vermeye gerek yok bu konuda ne düşündüğümden haberdarken.
"Bak onun da üzgün olduğunu biliyorsun."
Hayır üzgün olsaydı gelip karşıma çıkıp özür dilerdi. Oysa o etrafta sinsice dolaşmayı seçiyor.
Hayır üzgün olsaydı pişman olurdu. Pişman olsaydı biz değil o bize gelirdi.
Kimsenin minnetine ihtiyacım yok.
"Louis onunla konuştuk ve o cidden iyi değil."
Ne yani bu konuşmanın amacı ne!? Nereye gidiyoruz?
Harry gözleri yerde sabitlenmiş ve fiziksel olarak bile bir tepki vermeyen Louis'e bakarken bir şeylerin korktuğu gibi olduğunu anlamıştı.
Hayır, hayır, hayır...
" Bir şey söyle. "
Harry ısrarla bakarken Louis ise tam zıttın ısrarla yapıyordu. Sadece...annesine ihtiyacı vardı. Ona sarılmaya ihtiyacı vardı. Onun dostuna, babasına, annesine...onun hepsini aynı anda yapan o güçlü kadına ihtiyacı vardı.
O yüzden bir şey söyleme gereği duymadan tekrar arkasını döndü ve gayet sakin bir şekilde evden çıktı.
"Ben savaş çıkar sanıyordum..."
Liam şaşkındı kesinlikle burda bu gece bir şeyler kırılmadan bitmez diye düşünüyordu.
"Bu iyi bir şey mi?"
Nıall kesinlikle Liam gibi şaşkındı biraz azar yemeyi beklerdi hatta onun annesine küfür etmesine izin bile verecekti. Oysa o sadece bakmış ve gitmişti?
Harry dayanamayarak ayağa kalkarken Liam kanepeye yaslanıyordu ve Nıall koltuğa sinmişti.
Stresle ellerini saçlarının arasından bir iki kere geçirdi. Louis cidden kötü bir tepki vermişti ve kendisine ölümüne kızgındı farkındaydı.
Zayn konusunda ne kadar hassas olduğunu tahmin etmeliydim! Ne kadar etkilendiğini biliyordum!
"Zayn'e ulaşamıyorum..."
Liam'ın aklında ihtimaller dönerken Nıall telefonu kanepeye attı. Açmıyordu. Bilerek açmıyordu.
Nerde bu aptal!
.
.
.
.
"Jay ne yapacağımı bilmiyorum kendimi her yerden esen fırtınaların arsında hissediyorum. Yönümü bulamıyorum. Bir evim yok, bir pusulam yok, benim bir rüzgarım yok yelkenlerim şişmiyor.
Belkide sadece Louis'im yok.
Hayatta kalmak uğruna onları feda etmem doğru muydu? Hala doğru mu yanlış mı yaptım onu bile bilmiyorum. O kadar soru var ki!?
Devam mı etmeliyim yoksa geriye doğru mu gitmeliyim?
Savaş dostlarla mı kazanılır yoksa kimsesizliğin gücüyle mi?
Aşk için savaşmak gerekir mi yoksa serin meltemde uçup gitmesine izin mi vermek gerekir?
Bu yönü belli olmayan fırtına beni öldürüyor.
Peki ya pişmansam? Özür dilemem gerekir.
Sorun özür dilemek değil ki sorun özre anlam yüklemek.
Benim bir anlamım var mı? Kafam çok karışık. "
Zayn, yatağında oturmuş sessizce onu dinleyen Johannah'ın elini sıkıca tutuyordu.
Tedavi zart zurtlarını reddeden Jay ise evinde çocuklarıyla kalmayı tercih etmişti. Hatta hastalık işini duyduğunda şaşırmamıştı bile.
O öldüğünü biliyordu. Yavaşça ama uzun zamandır ölüyordu. Louis'e bunu geç söylemişti ama aslında ona kalsa hiç söylemezdi. Lottie ısrar etmiş ve Louis ile o konuşmuştu.
Ah benim küçük oğlum nasılda üzülmüştü. Saatlerce yanımdan ayrılmamış işi için gitmek zorunda kalana kadar oturup ağlamıştı.
Jay onun zaten Harry ile kırık olan evliliğinden dolayı çok üzüldüğünü biliyordu. Bir de ona bu haberi vermek o kadar korkunç bir histi ki.
Louis onun oğluydu, İlk bebeğiydi ,İlk aşkı ah o çok özeldi. Ve bir anne için evladı demek yüreği demekti. Jay kendi yüreğinin acı çekişine sebep olmuştu. Louis ona çok titrerdi şimdi ne olacaktı peki? Kendisi için değil çocukları için her gece ağlıyordu. Onları emanet edebileceği bir eşi olsa da Jay yinede ailesinin tek ebeveyniydi.
Ah minik ikizlerinin büyüdüğünü göremeyecekti, Lottie'nin düğünü, Fizzy'nin erkek arkadaşını, Louis ve Harry'nin bir gün mutlu olup bir bebeği evlat edineceklerini, büyük ikizlerin kavga etmediği bir akşam yemeğini? Hala bir torunu yoktu. Daha Louis'i, Harry'e iyi bakması için azarlamamıştı, eşiyle yaşlanıp bir yatakta el ele ölmek isterdi.
Yine de asıl sorun bu değildi ki? Çocukları yıkılacaktı! Onları uyarmalıydı.
Zayn ise kadının kanser olduğunu öğrendiği an nasıl geleceğini şaşmıştı.
Johannah sadece Louis'e annelik yapmamıştı ki. O milyonlarca insan için anneydi. Zayn için de.
Şimdi hem onun için içi parçalanıyor hem de istemsizce derdini anlatıyordu.
"Bazen ne olursa olsun doğru olanı bilirsin. Mantıklı olan seçenek gözler önündedir. Ama sadece olmasını istediğin ve riski göze alabileceğin seçeneği istersin."
Zayn dikkatle onu dinledi. Bu kadın onun içini ısıtıyordu. Böyle birisinin gidişi berbat olacaktı. Tüm dünya karanlığa bürünse bile azdı.
" Risk almazsan da ilerde pişman olursun. Belki risk alsan da pişman olursun ama denemeden kaybetmek başkadır. "
Risk...Zayn risk alır mıydı? En başında aldığı riskti ya zaten.
O riskten kalanları toplamaya çalışmıyor muydu Zayn?
"Ah Jay lütfen daha fazla yorulma sadece anlattım işte eminim o inatçı keçiyle barışabilirim."
"O inatçı keçiye dikkat et Zayn onu sadece sana emanet edebilirim."
Zayn'ın içi titredi. Bu kadar mı umutsuzdu. Belki iyi olurdu hemen veda mı ediyordu?
"Henüz konuşuyor veya yürüyorum ama bir gün bunu da yapamayacağım. O zaman gelmeden konuşmak gerek değil mi? "
"Artık gitsem iyi olur geç oldu. Ve merak etme Johannah eminim yolumuzu buluruz. Neticede aynı yöne savrulacağız."
Kadın soluk gözlerle gülümserken bile ışıl ışıldı. Zayn iç çekerek kalktı
Belki de savaşabilirdi?
Belki de savaşmadan kazanırdı?
Belkide savaşta ölürüm.
Ya da daha başlamadan ölürüm.
.
.
.
Ölmedm ayaktayım ilk hafta çok zordu o yüzden atmadım ama ben okul var diye ortadan uçmam bilin yani :)
Burası benim için terapi gibi bir şey.
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top