ろく
Jooheon ve Changkyun, Shownu'nun tüm klan üyelerini akşam toplanma alanlarına çağırdığı için bulundukları çiçek tarlasından erkenden ayrılmak zorunda kalmışlardı. Öpüşmelerinin üzerinden birkaç saat geçmiş olsa bile hâlâ utanıyorlar ve birbirlerine bakmadan ilerliyorlardı.
Yolda karşılaştıkları Wonho ve Kihyun'un da onlara katılmasıyla ortamdaki gergin hava dağılmış, yerini şen kahkahalara bırakmıştı. "Yah, hyung! Beni rezil etmeye bayılıyorsun değil mi?" Changkyun, yerinde sinirle tepinirken Kihyun'a yakınıyordu. Jooheon ile sevgili olduklarını iki abilerine de söylemişlerdi, bu yüzden Kihyun Jooheon'un bile bilmediği Chang'a ait dalga konusu olaylarını anlatıyordu.
"Sinirlendirmeyin bebeğimi. Sinirlendikçe daha da şirin oluyor ve onu yeme isteğimi körüklüyorsunuz." Jooheon, Kihyun'un kolunun altındaki sevgilisini kendisine doğru çekerken yalandan iki abisine kızıyordu. Changkyun ise Jooheon'un gerçekten onlara kızdığını düşündüğü için KiHo ikilisine dil çıkartmış ve Jooheon'a iyice sokulmuştu.
Gülüşe gülüşe toplanma alanına geldiler ve kapıda onları bekleyen Minhyuk ve Hyungwon ikilisine selam vererek yer altına açılan kapıdan geçerek alana girdiler. Shownu, onları koca masanın başındaki sandalyede oturarak bekliyordu.
"Oturun lütfen." Sesi her zaman ki gibi sertti. Klan üyelerine ne kadar yumuşak davranmaya çalışsada karakteri gereği fazla bir şey yapamıyordu. Üyeler, onun sözünü dinleyerek masanın etrafındaki sandalyelere yerleşirken Shownu elinde narince tuttuğu çiçeğe bakarak ortamın sezsizleşmesini bekliyordu.
Kısa sürede ortam sessizliğe bürünürken Shownu boğazını temizledi ve "Sizi buraya çağırma sebebimi birçoğunuz tahmin ediyorsunuzdur. " birkaç kişi onu onaylarken devam etti. "Askerler yeni bir darbe yapmayı düşünüyor. Ne zaman yapılacağını bilmediğimiz için nasıl bir savunma yapacağımızı da bilmiyoruz. Bu yüzden karşılık olarak bu gece bir kargaşa çıkararak saraya yani onların arasına sızacağız."
Klan üyeleri şaşkınlıkla birbirlerine bakarlarken Changkyun, Jooheon'a; Kihyun ise Wonho'ya yanaşarak bu fikirden korktuklarını belli ettiler. "Bizden tam olarak ne yapmamızı istiyorsun?" Wonho, Kihyun'u iyice kendisine doğru çekerken Shownu'ya sordu.
Shownu, bir süre masaya bıraktığı çiçeği inceledi ve aklına gelen fikirle sırıttı. "Aranızda kim daha çok çiçek sever?" diye sordu.
○●○●
"Çabuk! Geç kalacağız yoksa." Jooheon, Minhyuk ve Wonho'ya seslenirken Changkyun ve Kihyun ise at arabasına saksılar içindeki zehirli çiçekleri yerleştirmekle meşgullerdi.
"Tamam be! 10 kolumuz yok, az sabret." Minhyuk, sonunda dayananayıp Jooheon'a çemkirirken Wonho'nun kucağına bıraktığı zehirli çiçeklerin arasına karışacak normal bitkileri kucaklıyordu. Shownu'nun planının tam olarak ne olduğunu bilmiyorlardı, bu yüzden Shownu ne derse onları yapıyorlardı.
Shownu, büyük bir kayanın üzerine oturmuş ve elindeki sarayın planını ezberlemeye çalışıyordu. Kralın sürekli çiçek getirttiği çiçekçiden aldığı bu planla zehirli çiçekleri kör noktalara yerleştirebileceğini düşünüyordu.
Bir saatin sonunda klan üyeleri tüm çiçekleri at arabasına yerleştirirken Shownu, yanında getirdiği sırt çantasını Kihyun ve Wonho'ya vererek "Bunları giyin ve olabildiğince durumu kötü bir çiçekçiymiş gibi gözükün. Yanınızda ben de geleceğim fakat sürücü olacağım için size yardım edemem." dedi.
Wonho ve Kihyun birbirine bakarak kendilerine güven aşılarken çantayı alarak çalılıkların biraz daha uzağına ilerlediler. "Hyung, aklında nasıl bir plan var?" Changkyun, sonunda dayanamayarak sordu.
Shownu, onun kısa saçlarını okşarken sadece gülümsemekle yetindi çünkü planının tamamını anlatsaydı üyeleri bu kadar cesurca hareket ediyor olamazdı. "Sadece sabret Chang, sadece sabret."
Birkaç dakikanın sonunda üzerlerindeki yırtık kıyafetlerle gelen Wonho ve Kihyun'a karşı Shownu'da üzerindeki fazlalık kıyafetleri çıkarıp daha eski şeyler giydi. Artık hazırlardı.
"Lütfen dikkatli olun hyung. Güvenle dönmeniz için dua edeceğim." Changkyun, abilerine bakıp son kez konuştu ve arabaya geçmeleri için kenara çekildi. Diğer klan üyeleri de saraya gidecek üçlüye sarılırken içlerindeki kötü hissi yok etmeye çalışıyorlardı.
Saraya ilerleyecek üçlü, at arabasına binip saraya ilerlerken Shownu onları "Sakın o kırmızı çiçeklere dokunmayın. Beyaz çiçekleri ineklerin olduğu kısımlara koymaya özen gösterin. Mavi çiçekleri ise kralın odasının en yakınlarına koyacaksınız." diye uyarıyordu.
Wonho, üzerini düzeltirken başını salladı ve hâlâ endişeyle etrafı kolaçan eden Kihyun'un elini tuttu. Birbirlerine destek olmaları ikisininde fazlaca hoşuna gidiyordu. "Yüzünüzü gizleyin hemen." Shownu'nun uyarmasıyla sadece gözlerinin gözükeceği şekilde yüzlerini kapatırlarken sarayın dış kapısının girişinde bekleyen askerlerle arabayı durdurdu Shownu.
"Kimsiniz?" Diğerine göre daha iri yarı olan asker sordu. Shownu, yüzünün gözükmeyeceği şekilde başını eğdi ve "Daejung amcanın çiçeklerini getirdik." dedi. Asker yanındaki diğer askere bir şeyler söyledi ve yeniden Shownu'ya dönerek "Geçin." dedi.
Kapılar tamamen açılırken Kihyun, bu kadar kolay içeri gireceklerini düşünmemişti. At arabası hızla sarayın iç kapısına ulaşırken diğer askerlerde rutin soruları sormuş ve klan üyelerini sonunda sarayın içerisine girmişti.
Arabayı bir süre daha sürmüş ve bahçenin ortasında durdurmuştu Shownu. Hızla hareket ederlerken Kihyun beyaz çiçekleri ahıra yakın yerlere, Wonho ise mavi çiçekleri kralın odasına en yakın yerlere yerleştirdi. Shownu, kırmızı çiçeklerin yapraklarına dokunmamaya özen göstererek sarayın kör noktalarına yerleştirdi.
Askerler, onlar sanki her zamanki şeyleri yapıyorlarmış gibi koridorlardan geçerlerken verilen görevi ilk bitiren Kihyun olmuştu. Çevresine kaçamak bakışlar atıp at arabasına binerken gerginlikle diğer iki klan üyesini bekliyordu.
Çok geçmeden Wonho da gelirken Shownu hâlâ çıkmamıştı saraydan. Wonho ne kadar endişelenmek istemese de duygularının önüne geçemiyordu.
Kapının oradan gelen adım sesleriyle ikisi de kafasını oraya çevirirken şişmiş bir elle kendilerine doğru gelen bir Shownu beklemiyorlardı.
○●○●
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top