じゅう

"Hayır, hayır! Beni bırakamazsın Won! Lütfen, gitme." Minhyuk, Hyungwon'un ölümünün üzerinden dakikalar geçmesine rağmen hâlâ olduğu yerde bağırıyor ve ağlayıp duruyordu. Dakikalarca sevgilisinin cansız bedenini sarsıp durmuştu fakat nafileydi.

Saatler geçmiş, askerler pes edip geri çekilmişti fakat acı hâlâ tazeydi. Onlarca aile yakınını kaybetmenin acısıyla sessizken koca kasabada sadece Minhyuk'un bağırışları duyuluyordu. Bu bağırışa karşın onun sesini ilk tanıyan kişi Kihyun'du.

Kihyun, Minhyuk'un başına bir şey gelebileceğini düşündüğü için hızla sese doğru topallayan adımlarla ilerliyordu. Yolda karşılaştığı Changkyun, Wonho ve Jooheon ile yoluna devam ederken kısa sürede yanlarına katılan Shownu ile Minhyuk'u aramaya başlamışlardı.

Çok değil, birkaç dakika sonra karşılaştıkları manzara ile durmak zorunda kalmışlardı. Hyungwon'un bedenini dizine yatırarak onun saçlarını okşayan Minhyuk, diğer klan üyelerini dumura uğratmıştı.

"Minhyuk?.." diye seslenen Kihyun'a karşı Minhyuk, ağlamaktan kızaran gözleriyle klan üyelerine dönmüştü. Bir süre sessizce birbirlerini izlemişler ve Minhyuk'un aniden ayağa kalkıp Changkyun'a doğru atılmasıyla iyice şaşırmışlardı.

"Changkyun! Hyungwon, o, o nefes almıyor. S-sen onu iyileştirirsin ama değil mi?" derken Changkyun'un kolunu çekiştirerek Hyungwon'un bedenine doğru ittirirken konuşmuştu Minhyuk.

Changkyun, bir an da önünde beliren abisinin cesediyle olduğu yerde donarken Minhyuk hâlâ kendi kendine sayıklamaya devam ediyordu. "Biliyorum ben onu. O, hemen pes etmez. B-ben kalp atışlarını duymuyordum ama bu onun öl-öldüğü anlamına gelmez ki. D-değil mi?"

Kihyun, duyduklarına karşın ayakta dahi kalamayacağını hissetmiş ve Wonho'ya yaslanmak zorunda kalmıştı. Jooheon ve Shownu ise dolu gözlerle Hyungwon'un bedenine bakıyordu.

Changkyun, dolan gözlerini umursamadan sertçe dudağını ısırdı ve titreyen ellerle abisinin ince boynuna elini götürerek damarına dokundu. Bir süre elinin altında bir hareketlilik hissetmeyi her şeyden çok istemişti fakat bu isteği maalesef ki gerçeklememişti.

"Hyung. O ö-ölmüş." derken daha fazla dayanayarak gözyaşlarını tutamamıştı Changkyun. Onun bu sözlerini duyan diğer klan üyeleri ise pişmanlıkla son kez yerdeki üyelerine bakıyorlardı.

Minhyuk, yeniden içli içli ağlarken Changkyun'u itti ve Hyungwon'u kucağına alırken üyelere ithafen "Onu ben tek başıma uğurlayacağım." diyerek harabe evden uzaklaştı.

○●○●

Minhyuk, kucağında taşıdığı narin bedeni su dolu küvetin içine bırakırken sıcak suya rağmen soğumuş beden bile onu korkutamıyordu. O, ölülerden çok korkardı fakat sevgilisi ölü hâliyle bile çok güzeldi.

Evi çok ihtişamlı değildi, bu yüzden küçücük odada küvetten başka bir şey yoktu. Onu böyle bir yere getirdiği için kendine kızıyordu fakat birkaç dakika sonra gerçekleşeceklerden sonra kızgınlığı hemen geçiyordu.

Başı ve bacakları dışarıda olacak şekilde Hyungwon'u küvete bıraktığında biraz geri çekilerek sevgilisine baktı. Şu an dışarıdan biri onu böyle görse onun kesinlikle psikopat olduğunu düşünürdü fakat o, sadece çok aşıktı.

Sevgilisini harabe bir yerde değilde yanında kalmasını istiyordu sadece. Saçları gibi yüzü de bembeyaz olmuş, ördek dudak diye dalga geçtiği dolgun dudakları morarmıştı. Üzerindeki kurumuş kan suya değdiği için rengini akıtırken suyun rengini de pembeye çevirmişti.

Yavaş adımlarla küvetin yanına çöktü ve titreyen ellerini sevgilisinin yanağına yerleştirerek okşadı. Onun buz gibi bedeni hiçbir tepki vermezken o, bunu umursamıyor son kez olduğunu bilerek okşuyordu. "Bu kadar... bu kadar çabuk gitmek zorunda mıydın? Hep istediğin intikamımızı hani birlikte alacaktık?"

Ellerinin Hyungwon'un yüzünden çekti ve bu sefer de yerdeki mavi renkli çiçeği alarak konuşmasına devam etti. "Changkyun, kendini suçluyor. Eğer daha erken gelseymiş seni kurtarabilirmiş. Ona senin çoktan ölümü seçtiğini söyleyemedim. Shownu hyung da kendini suçluyor. İntikamını almak için gözünü hırs bürümüş, bu yüzden bizi tehlikeye atmış. Ona birini kurtarırken yaralandığını söyleyemedim."

Elinde çevirip durduğu mavi çiçeğin yapraklarını koparıp küvete atarken "Kihyun ve Wonho, sana çok kızgın. Aslında kendilerine daha çok kızgınlar çünkü seni sevdiklerini hiç dile getirmemişler. Ama biliyorum, onlar belli etmese de sen onları anlamışsındır. Onları teselli edemedim ama. Bunun için üzgünüm sevgilim." dedi.

Küvet o konuşurken çoktan çiçek yapraklarıyla dolarken bu sefer de yanında getirdiği çantanın içinden uyuşturucu şişesini çıkardı ve "Jooheon, kendini asla affetmeyeceğini söyledi. Başından beri bizi birleştirip bir klan oluşturmamalıymış. Ona aslında teşekkür etmek istedim. Bizi geç de olsa birleştirdiği için fakat söyleyemedim." dedi.

Elindeki şişenin yarısını küvete döküp suyun rengini değiştirirken geri kalan sıvının tamamını içti ve Minhyuk da küvete girerek sevgilisine sarıldı. Onun soğuk parmaklarına parmaklarını geçirirken son dakikalarında olduğunun bilinciyle konuştu.

"Ve ben sevgilim, seni ilk gördüğüm günden beri aşıktım fakat korktuğum için söyleyemedim. En büyük pişmanlığım buydu belki de çünkü sana daha erken açılsaydım belki de daha çok zaman geçirebilirdik. Bunun için üzgünüm ve ben de seni seviyorum." derken çoktan boğazı yanmaya başlamıştı Minhyuk'un.

Biliyordu, biliyordu yüksek dozda uyuşturucu kullanmanın ölüme yol açtığını fakat bunu umursamıyordu. Çünkü sevgilisinin kollarının arasında ölmek ona huzur veriyordu.

○●○●







Oy vermeyi unutmayın, lütfen.

Çok ayrıntılı yazamadığımı düşünüyorum şu an çünkü kitabı okuduğumda istediğim mesajı veremediğimi fark ettim. Kitap bittikten sonra düzenlemeye alacağım.

Bölümü beğenmişsinizdir umarım. Sonraki bölüm büyük ihtimâl final olacak.

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top