しち

Shownu'nun şiş eliyle kendisine doğru gelmesini şaşkınlıkla izliyordu Kihyun ve Wonho. Shownu, kendilerine dikkat etmelerini ve çiçeklerin yapraklarına asla dokunmamaları gerektiğini söylemişti fakat görünüşe göre bu uyarıya asıl dikkat etmeyen kendisiydi.

"Hyung! Ne yaptın sen?" Kihyun, endişeyle onun elini tutup durumuna bakarken sordu. Shownu, utanmış bir şekilde sağlam eliyle saçlarını dağıtırken Wonho'ya bakarak "Eve gidelim ondan sonra size olanları anlatacağım. Şu an burada daha fazla durmamız tehlikeli olabilir." dedi.

Ona endişeyle bakmaya devam eden ikili başını sallamış ve bilinci gidip gelen Shownu'ya destek olarak at arabasına bindirmişlerdi. At arabasını süren kişi bu sefer Wonho'ydu. Kihyun, Shownu'nun eline üzerindeki uzun şalı çıkararak sararken hâlâ endişeliydi.

○●○●

Eve döndüklerinde çoktan gece olmuş ve Hyungwon ile Changkyun yatmıştı. Fakat Jooheon ve Minhyuk hâlâ ayaktaydı, onları bekliyorlardı. At arabasını sahibe teslim ettikten sonra eve girdiklerinde zaten kapıyı gözleyen Minhyuk onları görmüş ve hızla yanlarına gelerek "Hyung! Bizi nasıl korkuttunuz, haberiniz var mı? Neden bu kadar geciktiniz?" diye sorularını peş peşe sormuştu.

"Biz iyiyiz fakat Shownu'nun eli pek iyi durumda sayılmaz." Wonho, Shownu'nun yerine konuşurken Kihyun'un sardığı elini göstererek konuştu. Minhyuk, aceleyle Shownu'nun kolundan tuttu ve koltuklardan birine oturtarak sargılı elini açtı.

Parlak boğumları fazlasıyla şişmiş, kızarmış ve elinin hassas olan kısımları ise çatlayarak kanamaya başlamıştı. Jooheon, Shownu'nun berbat hâldeki eline bakarak "Chang'ı çağırıyorum hemen. O, ne yapılması gerektiğini bilir." dedi ve kimsenin bir şey demesine izin vermeden odadan ayrıldı.

"Bize her şeyi açıklama vaktin gelmedi mi sence de hyung?" Kihyun, rastgele koltuklardan birine otururken oldukça sakin bir şekilde sormuştu. Onun kendilerinden bir şeyler sakladığını biliyordu, bu zamana kadar sesini çıkarmamıştı fakat olan son olaylardan sonra artık tüm gerçekleri öğrenmek istiyordu.

Jooheon, iki kişilik yatakta Hyungwon'a yapışmış bir şekilde uyuyan sevgilisine şefkatle bakarken onu uyandırmak istemiyordu fakat Shownu'nun durumu ciddi duruyordu.

Sessiz adımlarla yatağa yaklaştı ve Chang'ın tombul yanağını okşayarak "Güzelim, uyan hadi." dedi. Changkyun, uykusunda kaşlarını çattı ve "Hı?" diyerek yeniden uykusuna döndü. Jooheon, onun bu tatlı hâllerine yeniden düşerken bu sefer de onun saçlarını okşayarak uyandırmaya çalıştı.

Birkaç dakikanın sonunda Chang uyandığında Jooheon derin bir nefes verdi ve sevgilisinin dağılmış saçlarını düzelterek "Shownu hyung geldi. Yaralı durumda ve şu anlık onu sen tedavi edebilirsin bebeğim." dedi. Changkyun, duyduklarına karşın hâlâ uyku akan gözlerini büyülttü ve Jooheon'u odada bırakarak Shownu'nun yanına ilerledi.

"Hyung! Neyin var? Biliyordum, size bir şey olacağını!" Tüm siniriyle Shownu'nun eline bakarken mızmızlanmadan duramıyordu. Shownu, küçüğünün saçlarını okşadı ve "Acımıyor Chang. Merak etme iyiyim." dedi.

Changkyun, ona inanmasa da bir şey demedi ve kötü durumdaki eli incelerken konuştu. "Saraya götürdüğünüz çiçekler zehirliydi, değil mi hyung? Onlardan hangisine dokundun?" diyerek abisine dönerek konuştu.

Chang, her şeyin farkındaydı. Grupta bitkisel tedaviler konusunda en bilgili olan kişi kendisiydi, bu yüzden arabaya yerleştirilen çiçeklerin zehirli olduğunu en başından beri biliyordu. Kimseye söylememişti bunu çünkü Shownu hyungunun kimseye söylememişse bir şey bildiğini düşünüyordu.

"Sen nereden biliyorsun bunu?" diyerek şaşkınlıkla sordu Shownu. Changkyun, abisine cevap vermeden önce son kez eline bakarak aklından hangi bitkilerin işe yarayacağını düşündü.

"Benim bir şifacı olduğumu ne çabuk unuttun hyung? Her neyse, şu an bunu konuşmanın sırası değil." Jooheon'a dönerek devam etti. "Geçen gün topladığımız çiçekleri ve delphinium çiçeğinin yapraklarından getirir misin hyung?" diye sordu.

Jooheon, hızla başını sallarken Changkyun, Kihyun'a dönerek "Ilık su ve kap getirir misin hyung?" diyerek ondan da bazı malzemeler istedi. Her iki abisi de onun sözünü ikiletmeden her şeyi getirdiklerinde Changkyun, salonun ortasındaki masanın üzerine malzemeleri dizdi ve kabın içerisine birkaç çiçek yaprağını ekleyerek ezmeye başladı.

Sırayla bazı çiçeklerin yapraklarını ve kökkerini ekledikten sonra iyice ezdi. Çiçekler püre hâline geldiğinde ise ılık suyu içerisine katarak sıvı hâline getirdi. Son olarak da delphinium çiçeğini iyice püre hâline getirdi ve Shownu'nun yarasına sürerek "Bu çiçek uyuşturucu etkisi yapıyor. Elindeki acıyı geçirene kadar yaptığım karışım da demlenir ve onu eline süreriz hyung." dedi.

Odadaki herkes en küçüklerine hayranlıkla bakıyordu. En küçükleri olsa bile Changkyun, çoğu zaman onlardan bile daha olgun birine dönüşüyordu. Onun bu hâlleri abilerine hep ilham verirdi.

Aynı şu an da Shownu'ya ilham verdiği gibi. "Demek uyuşturucu etkisi yaratıyor."

Birkaç dakikanın sonunda Shownu, elinde hiçbir acı hissetmezken Changkyun; eline sürdüğü püreyi temizledi ve demlenen diğer püreyi eline sürerken konuştu. "Bu püre normalde açık yaraya temas ettiği an cildini yakar fakat delphinium püresi elini uyuşturduğu için hissetmiyorsun hyung."

Shownu, dalgın bir şekilde başını sallarken hâlâ masanın üzerindeki mavi renkli püreye bakıyordu. Bunca zaman planlarının başarılı olması için gerekli olan çiçek aslında gözünün önündeydi.

Changkyun, abisinin elini iyice sardı ve geriye çekilerek koltukta oturarak ona bakan sevgilisinin kucağına yerleşti. Uykusundan uyandığı için hâlâ mayışıktı, bu yüzden sevgilisinin rahat kucağına oturduğu için iyice uykusu gelmişti.

"Bize artık her şeyi anlatmalısın hyung." Herkesin uyuyor sandığı Hyungwon, başından beri odanın kapısına yaslanarak olanlara izlemiş ve sonunda dayanamayarak konuşmuştu.

Shownu, artık kaçamayacağını anladığı için Jooheon'a bakarak onay aldı ve söze başladı.

○●○●


Bölümü umarım beğenmişsinizdir.

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top