0.0
Louis Tomlinson, evine yarım saat uzaklıktaki şehirdeki üniversiteye kabul edildiğini öğrendiğinde tüm hayatının daha iyiye gideceğine emindi. Çünkü yeni bir şehre gidiyordu ve Sheffield ile Doncaster arasındaki trenle sadece yarım saat olduğunu görmezden gelirse evden ayrılıyordu. Tamam üniversiteden beklentileri kesinlikle genelde sözlerle ve bazen de fiziksel şiddetle biten zorbalıkların sona ermesiydi. Lisedeyken hiçbir zaman çağrılmadığı partilerin acısını burada çıkaracaktı.
Louis hala ilk yılında bavullarını üvey babası Dan'in arabasına yüklerken nasıl mutlu hissettiğini hatırlıyordu. Kendisine her zaman abi gibi davranmış olan Dan'e minnettarlığını asla anlatamazdı. Çünkü Louis 18 yaşında ki haliyle bile sevgili annesinin gözünde hala onun küçük bebeği rolündeydi ve Louis üniversite için evden ayrılma konusunda asla onu ikna edememişti. Fakat ertesi gün Dan ile uygun bir konuşma yapmış ve şu an üniversitenin yurdunda tek başına oturabiliyorsa bu onun sayesindeydi.
13 yaşından beri görüşmediği biyolojik babası onun üniversiteye gittiğini öğrendiğinde Louis'nin hesabına nafakasını düzenli olarak yatırmayı kabul etmişti. Louis'ye keyifle soyismini vermeyi kabul eden Mark ve işinde yükselişe geçmiş Dan'in maddi ve manevi desteği her zaman -banka hesabında- yanındaydı. Kısaca Louis, çocukluğu boyunca çektiği zorlukların karşılığını üniversitede almıştı.
Louis'nin üniversitedeki ilk yılı korkularının aksine muhteşem geçmişti. Lisedeki yalnızlığından sıyrılmış ve sonunda gerçek eğlenceli kişiliğini herkese göstermeye başlamıştı.
Tanışma partisinde üzerine kusan Stan iki yıl sonrasında en yakın arkadaşı olup çıkmıştı. Aynı şehirden geldikleri bu çocukla okudukları liseler birbirine çok yakındı ve neredeyse hafta sonlarını geçirdikleri oyun salonu bile aynıydı. Fakat kaderleri onları başka bir şehirde birleştirmişti.
Kaldığı üniversite yurdunda ki oda arkadaşı onu resmen dönem ortasında terk etmişti. Louis, hayatı boyunca odasını birileriyle paylaşmıştı ve bundan her zaman hoşlanmıştı. Fakat ikinci sınıfının ortasında İktisat bölümüne dereceyle girmiş oda arkadaşı Liam James Payne tarafından çok gürültülü olduğu gerekçesiyle terk edilmişti. Tanrı aşkına o drama bölümündeydi. Tabii ki de gürültülü olacaktı.
Kendisini terk eden Liam James Payne hakkında yeni oda arkadaşı Niall Horan'la ilişki yaşadığı dedikodusunu yayarken kendisini kötü hissetmedi. Üstelik bunu yaparken içten içe bunun doğru olduğunu biliyordu. Çünkü tamam Louis gürültü yapıp Liam'ın gece çalışmalarını sabote ettiği çok fazla olmuştu. Fakat Niall kendisinden çok daha beterdi. Bu karar Niall'ın odasıyla aynı koridoru paylaşan Stan ve Luke'un odasında kaldığında yaptığı gözlemler sonucunda varmıştı.
Louis, Liam'ın yerine gelen çocuktan son derece rahatsız olmuştu. Fakat odadan birilerini kaçırma konusundaki becerilerine çok güveniyordu. Zaten çocuk sadece iki hafta dayanabilmişti. Böylelikle Louis'nin yanına her geldiğinde nerede kalacağı sorun olmaktan çıkan Lottie istediği gibi gelip Louis'nin yurdunda kaçak olarak kalabiliyordu.
Fakat bu Louis, üçüncü sınıfa geçtiğinde sona erdi. İkinci sınıftayken son sınıflardan olan yurt görevlisi doğru düzgün hiçbir şeyle ilgilenmiyordu ve Louis hiç oda arkadaşının odadan ayrıldığını belirtmemişti. Fakat yeni yurt düzenleme görevi ilk sınıflardan birine verilmişti ve çocuk bu sorumluluğu abartarak her yeri denetlemişti. Louis, elinde mavi dosyayla odasına gelen çocukla flört bile etmeye çalışmıştı. Fakat çocuk ona kibarca erkeklerle ilgilenmediğini söylemiş ve çıkarken ona kesinlikle saygı duyduğunu bile belirtmişti. Tanrı aşkına Louis eşcinsel bile değildi.
Harry Edward Styles, sadece yedi yaşındayken annesi ve babası boşandığında hassas yapısı sayesinde bunu aşması biraz zaman almıştı. Fakat ergenliğe girdiğinde, her gencin aksine bunun onu dibe çekmesine izin vermemişti. Annesi ve kız kardeşiyle yaşamaya bayılıyor ve ayda birkaç kere babasıyla dışarıya çıkıyordu. Babasından ayrı büyümesi ailesini iki kişi olarak kabullenmesine sebep olmuştu ve bununla bir sorunu yoktu.
Lisede güzel bir arkadaş çevresi vardı. Sevimli yüzünün getirdiği sempatiden etkilenmeyen kimse yoktu. Harry, çocukluğunda bile takım oyunlarında ilk seçilen kişi olurdu. Bu yüzden üniversiteye başka bir şehre gideceği kesinleştiğinde hiç yalnız kalmaktan korkmadı.
Harry, Sheffield'a bayılırdı. Buraya daha önce okul gezisiyle gelmişti ve üniversiteye yaptıkları gezide burasını çok sevmişti. Bu yüzden ilk başvurusunu bu şehirdeki üniversiteye Sosyoloji bölümüne yapmıştı. Harry, kız arkadaşına göre şanslı olandı. Çünkü onun aksine Sheffield'a gidecek olan kendisiydi. Kız arkadaşı ondan bir mesajla ayrıldığında bunun için üzülmüştü. Fakat ona kızamazdı. İkisinin hayalini gerçekleştiren olan Harry idi ve Felicity ne bekliyordu bilmiyordu. Ona 'Sen gidemiyorsan,bende gitmem.' Falan mı diyeceğini düşünmüştü? Tamam onu karşı hisleri vardı ama hisleri aşk diye tanımlanamazdı veya öyle olsaydı bile bunu yapacak kadar aptal değildi sonuçta.
Harry, daha önce hiç aşık olmamıştı ve birine aşık olmanın ne demek olduğunu öğrenmek istiyordu. Ablası ve birkaç arkadaşı aşık olmuştu. En kötü duyguları ve en iyi duyguları hissettiklerini görmüştü. Harry şu ana kadar çok fazla kızla beraber olmuştu. Tabii ki de hepsine hak ettikleri gibi davranmış ve yapabildiği kadar hepsine sevgisinden vermişti. Fakat hiçbirine aşık olmamıştı. Hiçbirine kendisini kaybedecek gibi bağlanmamış ve gecenin bir saati onu görme ihtiyacıyla evden çıkmamıştı. Harry, sadece toz pembe hayatında kendisini kandırmıştı.
Holmes Chapel'a bağlıydı. En az ailesine olduğu kadar evine ve doğup büyüdüğü şehre bağlıydı, o asla nereden geldiğini unutmazdı ama on altılı yaşlarının ortalarında her gün geçtiği sokaklardan iki sene sonra da geçmemek için elinden geleni yapmayı kafasına koymuştu. Harry -ve tabii ki annesi- gururla söylüyordu ki başarılı da olmuştu. Cheshire'ın doğusundan trenle bir buçuk saat uzaklıktaki Yorkshire'ın güneyine taşınmıştı. Burasının ona kazandırdığı şeyleri -Arctic Monkeys ve çay- tabii ki de çok severdi. Fakat pek Yorkshire fanı falan değildi. Yine de trenden indiğinden beri taksiyle geçtiği bu şehrin sokakları onu büyülemişti.
Annesi ve ablası onun yurdunda bir süre gezindiler ve Harry bu sürede odasının numarasını öğrendi. Odası boştu. Oda arkadaşının kendisi gibi yeni olmasını istiyordu. Sosyalleşmek açısından bu işine çok yarardı. Beraber kampüsü gezerler ve şehri keşfe çıkarlardı. Harry heyecanla ellerini çırptı ve iki kişilik odadaki yataklara baktı.
Örtüsü serilmiş iki yatak da dağınık görünüyordu. Oda arkadaşı çoktan odaya yerleşmiş olmalıydı. Çünkü ortada kendi bavulları dışında bir şey göremiyordu. Harry bunu kabalık olarak algılamamak için uğraştı. Bu odada beraber yaşacaklarsa beraber karar vermeliydiler. Kafalarına göre kararlar alamazlardı.
Arasında durduğu yeşil ve mavi çarşaflı yataklara baktı ve ikinci kere düşünmeden mavi olana ilerledi. Mavi, onun favori rengiydi. Yani bir yarım saattir falan öyleydi ama eğer öyle olmasaydı bile bebek mavisi çarşaf onun hoşuna gitmişti. Öyleyse Harry burada yatacaktı. Hızla sırt çantasını yatağının yanına bıraktı ve onlara attığı mesaj üzerine odaya gelmiş anne ve ablasıyla vedalaştı.
Onları uğurlamayı çok kez teklif etmişti. Fakat Anne yatıp dinlenmesi ve üniversite hakkında bilgi edinmesini söylemişti. Bu yüzden Harry konuşmayı uzatmadı ve onlarla vedalaştı. Yurt koridorundaki camdan onların gidişini izledikten sonra odasına geri döndü.
İkinci kez onu odanın güzel kokusu karşıladı. Aslında her şey dağınık duruyordu ve birkaç gündür havalanmamış odanın kokusu Harry'yi rahatsız etmeliydi. Fakat kötü olarak algıladığı tek şey banyo tarafından gelen hafif sigara kokusuydu ve bu konu hakkında oda arkadaşıyla konuşmalıydı. Onu beklerken birkaç saat yeni yatağını deneyebilirdi. Mide bulandırıcı tren yolculuğundan sonra birkaç saatlik uykuyu kesinlikle hak etmişti. Üzerindeki dar siyah pantolonu bacaklarından sıyırdı ve hızla yatağın içine girdi.
Odanın kokusu yatağın içerisinde daha da yoğunlaşıyordu. Bu Harry'nin uykuya dalmasını kolaylaştırmış ve yatağın başka birisine ait olabileceğini aklının ucuna bile getirmemişti.
Heey, yeni bir şey ve tahmin edin kim yine en yakın arkadaşından kurgu çaldı lol (Aslında çalmadım, yani o yazmayacağını söylemişti ve niye aklıma gelen güzelim sahneler boşa gidecekti ki??)
Kime ait olduğunu söylememe gerek var mı? Gerçekten bu daha ikinci ondan aldığım kurgu ama kendimi artık yüzsüz gibi hissediyorum.
Her neyse teşekkür köşesini kapatmalıyım artık. Umarım ilginizi çekmiştir. Eğer çekmediyse de lütfen düşüncelerinizi benimle paylaşın. Evet, bu kadardı. İyi akşamlaaar
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top