9. Aksakallı dedecik

Bu bölüm pes etmeyen insanlara ithafen yazılmıştır.

1k şerefine!

Boşluktayım. Koca bir boşluğun içinde sürükleniyorum ve buna engel olamıyorum. Hiç gerçekleşmeyecek hayaller kurup kendimi sürekli kandırıyorum. Bu yaptıklarım doğru değil. Doğru yolu bulmam gerekiyor ancak nasıl bulacağımı bilmiyorum.

Yaptığım her şey beni bir bataklığa sürüklüyordu. Âdem... O beni bir bataklığa sürüklüyordu ve ben engel olmuyordum. Yaptığım şey kesinlikle yanlıştı. Bana kötü davranıyordu ve kalbimi kırıyordu. Peki, neden her şeye rağmen pes etmiyordum? Anlayamıyordum. Merak ediyordum, acaba benim gibi kendini anlamayan insanlar oluyor muydu?

Bileklerimde hissettiğim baskıyla kaşlarım istemsizce çatıldı. Ellerimi yukarı kaldırıp baktım. Bileklerimde kelepçe görünce dudaklarım şaşkınlıkla aralandı. Bu da neydi şimdi?

Bileklerimde ki kelepçeden kurtulmak için her yolu denedim ancak olmadı. Biraz önce bu kelepçeler yoktu, şimdi nereden çıkmıştı? Bu kelepçeleri takan kimdi? Neden takmıştı?

Başımı kaldırıp etrafıma baktım. Karşımda aksakallı dede duruyordu. "Hadi canım," deyip gözlerimi devirdim. Aksakallı dede başını iki yana salladı ve arkasına dönüp ilerlemeye başladı. O an etrafıma bakma fırsatı buldum.

Burayı ilk defa görüyordum. Sanki bulutların üzerindeydim. Her şey beyazdı ve ileriyi göremiyordum. Bu kelepçeleri kim taktıysa ve benimle oyun oynuyorsa, bu oyunun sonunda benden çekeceği vardı. Hayır, yani işim gücüm var benim.

"Havva, kızım, sen işsizsin. Her genç gibi hayalin hukuktu ama işletme okumuştun." Dede bile bunu biliyordu. Bir dakika, ben sesli konuşmamıştım. Nasıl bana cevap vermişti? Bu imkânsızdı. Hem sesli konuşmuş olsam bile bu adamı tanımıyordum. Doğru cevap vermesi de imkânsızdı.

"Hey, aksakallı dede, sen ne ayaksın?" Dede, yere oturdu ve karşısına oturmam için el işareti yaptı. Bir yandan da, "Terbiyesiz çocuk." diyordu. Söylediği şeyi umursamayıp karşısına oturdum. Arkasından bir paket çekirdek çıkarıp açtı ve bana uzattı. Bileklerimde ki baskı gitmişti. Bakınca kelepçelerin olmadığını görüp rahatladım. Dede'nin uzattığı çekirdekten biraz avucuma aldım.

"Anlat," dedi bana bakmayarak. O da avucuna çekirdek doldurmakla meşguldü.

"Neyi anlatayım dede?" Diye sordum şaşırarak. Hadi ama ak sakallı bir dede size de anlat dese, siz de şaşırırdınız.

"Anlat işte bir şeyler. " dediğinde şaşırsam da umursamadım ve rastgele bir şeyler anlatmaya başladım. Anlattığım kişiler hakkında bilgi sahibiydi ve bu da olaya daha da heyecan veriyordu.

"Kız biliyor musun? Nihal var ya Nihal..." diye sözüme devam edecekken lafımı böldü. "Şu çakma sarışın olan Nihal?" Diye sorduğunda ağzımdaki çekirdeği yutup "Evet, evet, o." Diye yanıt verdim.

"E, anlat n'olmuş ona?" Diye sorduğunda bir çekirdek daha yedim.

"Çakma sarışın koca buldu kendine. Ay dedem, o bile evlendi ya. Ya o kız koca burnu yüzünden çocuğu göremiyordur, nasıl o kadar yakışıklı çocuğu kaptı anlamıyorum." Gıybetin bir kızın en büyük ilacı olduğunu o an anladım. Üzerimdeki dert, tasa, efendime söyleyeyim sıkıntı kalmadı.

"Kız sen hâlâ git koş o Âdem'in peşinden. Ne buluyorsan artık... Hayır, yani kızım git aynı özelliklerde başka isimde adam bul. Çok mu zor? İlla uyumlu mu olmalı?" Dede aslında haklıydı. Gerçi bunu söyleyen ilk kişi değildi ama neyse...

"Dedeciğim, ben istiyorum ki, millet benim Âdem ile evlendiğimi duyunca, 'Havva, Âdem'i buldu' desinler, 'Ay kız ne kadar da uyumlu isimleri var' desinler. Her şeyi bırak, 'Durdu, durdu, turnayı gözünden vurdu' desinler istiyorum. Çok mu şey istiyorum?" Dediğimde Dede'nin suratı Cin çarpmışa döndü.

"Uyanma vaktin geldi, Havva." Dedi.

Dede'nin yüzü, yerini koca bir karanlığa bıraktı. Ardından kolumda hissettiğim acıyla gözlerimi araladım. Annem elini kaldırmış bana bakıyordu. Kaşlarını çatmıştı. Beynim bulanıktı ve neden böyle bir tepki verdiğini anlamıyordum. Gözlerim odanın içinde dedeyi aradı ancak burada değildi. Ne olmuştu bilmiyordum.

"On iki saattir uyuyorsun, Havva. Geç kalacağız. Hadi kalk da hazırlan artık." dedi annem ve odamdan çıkmak için adımlarını yönlendirdi. Nereye geç kalacaktık? Neden hazırlanacaktım?

"Niye hazırlanayım ya? Bayram mı?" diye homurdanıp iyice gömüldüm yatağıma. Uyku bu hayatta biz insanlara verilmiş en kutsal şeydi. Elimin tersiyle itsem, çarpılırım. Bir insan yaptığı her şeyden sıkılabilir ama uyumaktan sıkılmaz, sıkılamaz.

"Ne bayramı kız? İyice delirdin sen! Kalksana pikniğe gideceğiz Kadirler ile. " Duyduklarım karşısında gözlerim irice açıldı ve yataktan doğruldum. Piknik mi? Kadir'i mi görecektim? Ya sarımsak kokusu? Allah'ım neydi günahım?

"Anne ben gelmesem ya?" diye sormamla birlikte, camların çatlamasına sebep olacak olan annemin bağırması ve "Geleceksin Havva!" diye kükremesiyle her şeyi unutup hazırlanmaya başladım. İşte, yaşım kaç olursa olsun, annemin üzerimdeki etkisi buydu. Ah, anne...

****

"Ay, anam piştim!" Alnımdan aşağıya doğru süzülen teri elimin tersiyle sildim. Ya küçücük bir karavana 12 kişiyi sen nasıl sığdırırsın ey insafsız adam? Kasım ayına basmamıza rağmen burası Antalya'ydı... Sıcaktan bayılmak üzereydim.

"Kızım bizi burada indirsinler, biz bir şekilde eve döneriz ya," dedi Jale. O da benim gibi sıkılmıştı bu durumdan. Bir de Kadir'in annesi dik dik bakıyordu Jale'ye. Bir de psikolojik baskı içerisindeydi. Sebebi sanırım Jale'nin garip saçlarıydı. Bu durum biraz komikti. Normalde Jale'yi saçları yüzünden yargılayan teyzeler olunca, Jale çıldırırdı ancak şu an bunu yapamıyordu. Sebebi ise annemin bakışlarıydı. Jale bir şey yapacağı anda annem alttan alttan elini sokup çimdikliyordu onu.

"Sence bizi tek başımıza, bu ıssız yerde bırakırlar mı Jale?" Jale, Kadir'in annesine kötü bir bakış atınca gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırdım. Kadir'in annesi yerinde huzursuzca kımıldadı ve bakışlarını başka yöne yönlendirdi.

"Ya söyle Kadir'e o halleder bir şekilde. İsterse o bile gelsin yeter ki buradan kurtulalım kızım. Hadi, ne olur?" Evet, bu Jale'ydi. İstediği olana kadar susmayı bilmeyen kız... Bir dakika, bu tanıma ben de uyuyordum. Aman Tanrım!

"Jale ben de burada olmak istemiyorum ancak sen de bana acı. Hava sıcak ve ben Kadir ile konuşursan, onun ağzının kokusuna maruz kalacağım. Acı bana, kardeşim." dedim, her ne kadar beni umursamayacağını bilsem de. Hadi ama! O Jale'ydi ve her zaman istediği şey olana kadar savaşırdı.

"Bana bak, eğer şimdi dediğimi yapıp beni bu aptal piknikten kurtarmazsan, Âdem olayını unut!" dediğinde gözlerim şaşkınlıkla açılmıştı. Evet, Jale bazı şeylerden şüphelenmiş ağzımı aramıştı ve bende ağzımdan kaçırmıştım. Sonra da her şeyi bir bir anlatmıştım işte. Biraz ısrar ile bu oyuna devam etmesini sağlamıştım. Şimdi ise ne diyordu?

"Ama-" İtiraz etmeye başlayacaktım ki eliyle ağzımı kapattı ve "İtiraz etmek yok." dedi. Oflayarak yerimde kalktım ve tutunarak ilerlemeye çalıştım. Karavan tümsekten geçince dengemi kaybettim ve düşeceğim sırada annem imdadıma yetişip tuttu beni. Gülümsedim ve ilerlemeye devam ettim.

Kadir'in bulunduğu yere geldiğimde, Kadir elimi tuttu ve yanına oturmamış sağladı.

"Kadir, ben çok sıkıldım. Ben, sen ve Jale buralarda inelim de bir arkadaşın gelsin bizi alsın. " dediğimde gülümsedi. Ağzı bu sefer sarımsak kokmuyordu ancak daha beter bir koku vardı. Burun deliklerimi kapatma dürtüsüyle savaşırken geçmişte ne günah işlediğimi düşünüyordum.

"İyi bari Mehmet'i arayayım da gelsin alsın bizi. Zaten ben de sıkılmıştım şimdiden." Deyince zoraki bir şekilde gülümsedim. Telefonunu çıkardı bir numara tuşladı. Ben de başını başka yöne çevirip nefes almaya çalıştım. Ah be Jale!

Telefonum cebimde titreyince elime aldım ve gelen mesajı açtım. Kalbim nedensizce yerinden çıkacakmışçasına atarken nefesini tuttum ve okumaya başladım.

"Jale oyununu unut, Havva. Vazgeçtim."

Âdem'den gelen bu mesaj kalbimden bir mutluluğun ve hüznün yayılmasına neden oldu. Üzülmemin nedeni bir daha onunla konuşmam için sebep kalmamasıydı. Mutlu olmanın sebebi ise vazgeçmesiydi. Jale benim en yakın arkadaşımdı ve benim sevdiğim adamın en yakın arkadaşımdan hoşlanması üzüyordu.

"Mehmet'in arabası tamirdeymiş," deyince kadir, telefonumun tuş kilidini kapattım ve ona döndüm. Bu kadar kokuya katlanmışken ne demek arabası tamirdeymiş? Boşuna mı midem bulandı o kadar?

"Ben de Âdem'i aradım. O gelecekmiş bizi almaya." Boğazında bir yumru oluştu. Onu bugün göremezdim. Bugün olmazdı. Lütfen ama ya!

***

Uzun bir aradan sonra böylesine kötü bir bölümle karşınıza çıktığım için üzgünüm. İnanın yazacak zamanım yoktu. Zaten bilgisayarım da bozulmuştu telefondan yazmak zorunda kaldım. Bir sonraki bölüm daha güzel olacak. 

*Sizce Havva neden bugün Âdem'i görmek istemiyor olabilir?

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top