5. Galata

Bölüm şarkısı: Model- Mey (dinleyerek okuyun)

İthaf edeceğime dair söz vermiştim ama unutmuştum. Aklıma geldi, @@Mor_Melekler 'e ithaf ettim.

Bu bölüm, mutlu olamayan insanlara ithafen yazılmıştır..

"Son, iki, üç, dört; tey tey tey tey!" Jale'nin elinden tutmuş, zorla halaya kaldırmıştım. Her ne kadar halay çekmek istemese de, benim mutluluğumu görünce, beni kırmamak için kabul etmişti. Sadece elimi tutmuş, isteksizce adımlarıma eşlik ediyordu. Bir bez bebek gibi sağa sola savuruyordum onu. En sonunda nefes alamayacak kadar yorulduğumda, sırt üstü yatağa atladım. Jale'yi de beraberimde çekmiştim.

Nefesimi düzene koymaya çalışırken, uzun zamandır ilk defa bu kadar mutlu olduğumu hatırladım. Mutlu olmak çok zordu. Sıradan bir espiriye gülünce mutlu olmuyordunuz.

Mutluluk, küçük bir şeyle içinizin kıpır kıpır olmasıydı. Ve bunun uzun bir süreye yayılmasıydı. Gerçek mutluluk zor elde edilen bir şeydi. Herkese düşen bir şey de değildi. Çok nadir rastlanılan bir şeydi.

"Jale, çok garip." dedim nefesim düzene girdiğinde, tavana bakarken. Asi bir tavırla yataktan kalktı. Eliyle saçlarını yukarı kaldırdı. Sırtını duvara yasladı, bacaklarını kendine çekti ve tek kaşını kaldırarak bana baktı. Bir kez daha Jale'nin ne kadar güzel olduğunu kendime itiraf ettim. Çok güzeldi. Diğer bütün kızlara göre farklı bir güzelliği vardı. Saçları, süt beyazı teni, gözleri, burnu... Kusursuzdu. En yakın arkadaşım olmasına rağmen kıskanıyordum. Bu çok kötü bir şeydi.

"Garip olan şey ne?" diye sonunda sorduğunda gülümsedim. Sırtımı ona döndüm. Yatağımın başlığına elimle daireler çizmeye başladım. Hayat çok adaletsizceydi. Jale ile on bir yıllık bir arkadaşlığımız vardı. Onu çok iyi bir şekilde tanıyordum. Hiçbir zaman güzel olmak istemezdi. Buna rağmen her kızı kıskandıracak bir güzelliği vardı. Üniversitede hiç sevgilim olmamıştı ya da beni seven biri. Bunun sebebi belki de hayalperest olmamdı, bilmiyorum. Belki de erkeklere göre güzel olmamam. Bilmiyordum.

Oysaki Jale'yi üniversite hayatı boyunca bir çok erkek sevmişti. Hiçbirine karşı en ufak bir şey hissetmeyen Jale, bir de çocukların ağızlarının ortasına yumruk çakmıştı.

Ben, ilgiye aç, sevilmek isteyen bir kızdım. Hiçbir zaman ailem dışında kimseden ilgi görmemiş, kimse tarafından sevilmemiştim. Bu da kaderin bir cilvesiydi.

Keşke, Jale yerine ben güzel olsaydım. O zaten güzel olmak istemiyordu. Bu, fazla adaletzice değil miydi?

"Yıllardır, ilk defa tam anlamıyla mutluyum, Jale. Bu çok garip. Çok yabancı bir his. Bünyeme aykırı," Sözlerim üzerine göz devirdi. Jale tam erkek kafasındaydı. Hiçbir şeyi kafaya takmaz, her şeyi boşverirdi. Sorumluluk sahibi de değildi. Benim saatlerce ağlayacağım bir olaya, o boş gözlerle bakardı. Kısacası kafası çok güzeldi.

"Hiçbir zaman gülmüyormuş gibi konuşma. Şu an sokakta aç, üşüyen, gidecek bir yeri olmayan insanlar var. Yaşadığın şeyleri çok büyütüyorsun. Bunu söyleyecek kişi sen değil, ebeveynleri olmayan çocuklar söylemeli." Kurduğu her cümle, dünyanın acımasılığını ve benim bencilliğimi somut hale getiriyordu.

"Peki, haklısın. Sadece, biraz abarttım." dedim. Bütün enerjim tuzla buz olmuştu. Haklı bir sebepten dolayı.

Gecenin ilerleyen saatlerine kahkahalarımız eşlik etti. Kaç saat konuştuk bilmiyorum ama oldukça keyif almıştım. Sonunda annem gelip uyumamızı söylediğinde, Jale için yer yatağı yapmaya koyulduk.

Sonunda bittiğinde yatağına uzandı. Ben de ışığı kapatmadan hemen önce yatağımın yerini, yolda basmam gereken yerleri hesapladıktan sonra ışığı kapattım ve yatağıma doğru dikkatli adımlarla ilerledim.

Tam yatağıma ulaşacaktım ki, Jale'nin kafasına bastım. Alt dudağımı ısırırken aklıma gelen ilk şeyi yapmak için geri döndüm.

Dönmez olaydım!

Yanlışlıkla yine Jale'nin karnına basmıştım.

İşte şimdi sıçtım!

Büyük bir çığlık atarken doğruldu. Ayağımdan tuttu ve beni kendine çekti. Üzerine düştüm. Sonra boğuşmaya başladık. Garip pozisyonlara girdik. Bir ara o benim sağ bacağımı kendine doğru çekerken, bende sol ayağımla yüzüne basıyordum. Sonra birden ışık açıldı ve annem odaya girdi. İkimizin de gözü anneme takıldı.

Cehenneme hoşgeldiniz.

Annem zıpladı. Terlikleri ayağından çıktı. Kıvrak bir hareketle terlikler yere düşmeden kaptı ve bize attı. Jale'nin de benim de tam alnımızın üstüne isabet etmişti terlikler. Acımıştı yahu!

Alnımı ovuştururken annem yanımıza geldi ve kolumuzdan tuttu, çimdikledi.

İkimiz de acıyla inlerken annem, "Hemen uyumazsanız, geri geldiğimde dayak yersiniz!" diye bir tehdit savuşturdu. Gözlerimi devirdim.

"Şimdi de dayak yiyiyoruz." dedi Jale. Annem kafasına bir tane yapıştırdı ve gözüm üzerinizde anlamına gelen işareti yaptı, ışığı kapatıp çıktı. Ayağa kalktım ve yatağıma geçtim.

Her ne olursa olsun, içim kıpır kıpırdı.

**

Gözlerimi güzel bir sabaha açtığımda, Jale'nin odada olmadığını, yatağını toplamış olduğunu gördüm. Muhtemelen duş alıyordur diye düşündüm ve yataktan kalktım.

Mutfaktan annemle babamın sesi geliyordu. Kahvaltı yapıyorlardı muhtemelen.

Mutfağa girdiğimde, masanda oturan annem ile babamın yanağına kocaman öpücükler bıraktım ve masada yerimi aldım. Ağzıma bir zeytin atarken, annem çayımı koyuyordu.

"Jale nerede?" diye sordum anneme. Ağzındaki lokmayı bitirince, "Duş alıyor." diye yanıtladı.

Yemeğimi hızlı hızlı yedim ve odama gittim. Üzerime rastgele bir şeyler giyindim ve yatağıma uzandım. Bir süre sosyal medyada dolaştım. Telefonumu yatağın üzerine atmıştım ki, ekranı yanıp sönmeye başlayınca elime aldım. Kadir arıyordu.

Açtıktan sonra kulağıma götürdüm telefonu ve "Alo," dedim.

"Havva, hemen kendine ve Jale'ye küçük bir valiz hazırla, biraz sonra gelip sizi alacağım." dedi heyecanla. Hiçbir şey anlamamıştım bu yüzden kaşlarımı çattım.

"Hiçbir şey anlamadım, Kadir. Açıklar mısın?" Kafamın içinde bir sürü soru oluşmuştu. Hiçbiri yanıt bulamıyordu.

"Bir rivayet o'dur ki Galata'nın terasına kiminle çıkarsan onunla evlenirsin. Dün nişanımızda çok büyük bir aksilik yaşandı, aynı şeyin düğünümüzde de olmamasını istemiyorum. Bir nevi işimi garantiye almak istiyorum. Hadi, uçağı kaçıracağız. Acele edin."

"Tamam, görüşürüz." dedim ve telefonu kapattım. Aslında sevdiğim biri ile oraya gidecek olsaydım çok mutlu olurdum ancak Kadir ile gitmek istemiyordum.

Gidip Kadir'in söylediklerini anneme ve babama ilettim. Ardından Jale'yi gelmesi için ikna ettim. Zor ikna olsa da kabul etmişti.

Sonunda küçük valizlerimiz hazır olduğunda, Kadir de bizi almaya gelmişti.

Bekle beni, İstanbul; bekle beni Galata!

****

Uçaktan indiğimizde, uykusuzluktan bayılacaktım. Bir çocuk yolculuk boyunca ağlamış, uyutmamıştı. Ha bir de Kadir'in horlamasını unutmazsak.

Kalacağımız otele gelmiş, önceden rezerve edilmiş odalarımıza yerleşmiştik. Ben ve Jale aynı odada kalıyorduk. Kadir ise karşı odada.

Otel odası büyük ve konforluydu. Tek kişilik iki tane yatak vardı. Yatakların her iki yanında komodinler buluyordu. İki gün kalacağımız için eşyalarımızı yerleştirmekle uğraşmadık. Direk yataklarımıza uzandık. Biraz dinlendikten sonra Jale odadaki televizyonu açtı. Bir müzik kanalı bulduğunda durdu. Model- Mey şarkısı çalıyordu.

Ayağa kalktık ve yataklarımızda zıplamaya başladık. Bir yandan şarkıya eşlik ediyor, diğer yandan zıplıyor, gülüşüyorduk. Bir süre bu böyle devam etti. Sonra kapı çaldı. Anından dudaklarımıza kilit vurulmuş gibi sustuk. Sonra televizyonu kapattı ve kapıyı açmaya gittim.

Kapıyı açtığımda, karşımda 16-17 yaşlarında bir kız ve bir görevli buldum.

"Merhaba, Havva hanım, rahatsız ediyorum ama, bugün otelimize bir okuldan öğrenciler geldi ancak onlara yetecek kadar odamız yok. Kadir Bey bu kızın sizinle kalabileceğini söyledi."

"Sorun değil, gelsin." dedim sıcak bir gülümsemeyle. Kız içeriye girdi. Yanakları kırmızılaşmıştı.

Kapıyı kapattım ve Jale'nin yanına gittik. Kapı yakın olduğu için her şeyi duymuştu.

"Ben Havva, bu da arkadaşım, Jale." Jale sıcak bir şekilde gülümsedi.

"Ben de Mutlu." dedi ve o da gülümsedi.

"Ben ve Jale bu yatakta uyuruz, sen de diğerinden uyursun." Bu konuşmadan sonra kayda değer bir olay olmadı ve uyuduk.

**

Galata kulesinin önüne gelmiştik. Jale saçma bulup otelde kalmıştı. Bizimle birlikte, Mutlu ve okul arkadaşları da gelmişti. Bölge yarışmasına hazırlanıyorlarmış, şarkı söyleyip dans edeceklermiş. Bunu yapabilmeleri için öğretmenleri, güzel yerler görmeleri gerektiğini söylüyormuş.

Mutlu'nun öğretmeni sayım yaparken bir kişinin eksik olduğunu söyledi. Kadir hemen panikledi ve öğretmenin yanına gitti.

"Sorun ne? Kim yok?" diye sordum.

"Teoman yok. Bir yerlere gitmiş olmalı. Onu bulmalıyım." dedi. Biraz endişelenmiştim ben de ancak Kadir kadar değil. Oğlu kaybolmuş gibiydi.

"Ben size yardım ederim." dedi. Gözlerimi devirdim. "Pekâlâ," dedi öğretmen ve gruplara ayrılıp aramaya başladılar. Mutlu benim yanımda kalmıştı. Sıcak güneşin altında bekliyorduk. Sonra eliyle Galata kulesini göstererek "Teoman orada." dedi ve oraya doğru koştu. Ben de "Hey, bekle." diyerek onu takip ettim. Teoman adındaki çocuk bir adamla konuşuyordu.

"Neredesin, Teo?" diye sorduğunda Mutlu, adam bize doğru dönmüştü.

Adem?

"Senin burada ne işin var?"
"Senin burada ne işin var?" diye aynı anda sormuştuk. Sonra yine aynı anda "Aman, bana ne?" deyip göz devirmiştik.

Kollarımı göğsümde bağladım ve, "Sen neredesin, Teo?" diye sordum, hıncımı çocuktan çıkararak.

"Boşversene, hadi hep beraber Galata'nın terasına çıkalım." diye bir öneride bulundu. Adem de dahil, hepimiz kabul ettik ve terasa çıktık.

Mutlu ile Teo, liseli aşıklar gibi atışıyor, birbirlerine laf atıyor, sonra gülerek birbirlerine omuz atıyorlardı.

Ben ve Adem ise birbirimizden oldukça uzak durarak terastan, İstanbul'u izliyorduk. Bir süre sessizce izledik. Sonra Adem kendi kendine "Galata'nın terasına kiminle çıkarsan, onunla evlenirsin." dedi. Kalbim yerinden çıkarmışçasına atarken, birbirimize bakmayı sürdürdük.

Veee bölüm sonu! Nasıldı? Begendiniz mi?

*Adem ile Havva mı?
*Adem ile Jale mi?
*Mutlu ile Teo mu?

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top