12. Adem?
Önüme bırakılmış sayfalar ve bir de renk renk kalemler vardı. İstediğim rengi alıp satırları kelimeler ile doldurabilirdim. İsteseydim, gökkuşağı renkleri ile süslerdim o sayfaları ya da elime siyah bir kalem alıp öldürürdüm. Ama hiçbirini yapmadım. Bunlar yerine her ne kadar içimde fırtınalar kopsa da boş bir sesle "Evet?" dedim. Nedenini anlamasam da boğazımda oluşan yumru yüzünden yutkunmak zorunda kaldım.
"Ben, şey..." Elini ensesine attı ve saçını karıştırdı. Bu hareketi yaparken oldukça yakışıklı ve şirin gözükmüştü gözüme. Bunu düşündüğüm için kendime kızmaya başlamıştım ki Jale elini omuzuma koyup "Hayırdır Havva sorun mu çıkarıyor?" dedi kamyon şoförlerini andırır bir şekilde. Gözlerim şaşkınlığımı ortaya serecek şekilde açılmıştı. Jale'ye dönüp bakarken bana meydan okur şekilde bakıyordu. Evet, biliyorum kararımdan dönmememi istiyordu ama bu kadarı da fazlaydı.
"Hayır, Jale, sorun çıkarmıyor." Dedim iğneleyici ses tonumla. Buna karşılık Jale elini omzumdan çekti ve tek kaşını kaldırarak bizi izlemeye başladı. Bakışlarımı Jale'den alıp Âdem'e yönlendirdim. Onun yüzüne bakmak içimde fırtınalara sebep olsa da gözlerimi kaçırıp ona zayıf olduğumu göstermedim. Bana saatler gibi gelen bir süre içinde yalnızca gözlerine baktım. Bu süre zarfı içinde o da gözlerime bakıyordu ve benim irademe balta saplıyordu. Geçen saniyeler sonrasında pes eden o olmuştu. Bu durum her ne kadar beni şaşırtsa da bunu belli etmeyip boş gözlerle baktım ona.
"Sana bir şey vermeye geldim." Kaşlarımın arasında bir çukur oluşurken, Jale'nin sendelediğini işittim. Kendime toparlanmak için kısa bir süre tanırken, zihnimde dönüp duran soru işaretlerine aldırmamaya çalıştım.
"Nedir?" Sesimin tam anlamıyla çıkmayışı ve heyecanlı olduğumu belli edişi ile elimi yumruk yapıp sıkmam bir olmuştu. Elini cebine attı ve bir şey çıkarmaya çalıştı. Bu süre zarfında onu incelemeye başladım. Altında siyah bir pantolon vardı. Ne çok boldu, ne de dar. Üstünde gri bir hırka vardı, hırkanın önünü kapatmıştı, bu yüzden içinde ne olduğu görünmüyordu. Saçları dağınıktı ve bazen yüzüne düşüyordu. Onu ilk defa dağınık saçla görmeme rağmen gayet yakıştığını düşünüyordum. Sol kolunda pahalı olduğu belli olan bir saat, ayağında siyah spor bir ayakkabı vardı. Onu ilk defa bu tip kıyafetlerle görüyordum. Sanki evden can havliyle çıkmış da buraya gelmiş gibiydi.
"Hah, işte burada," Cebinden çıkardığını avucunun içine almış, ne olduğunu görmeme izin vermemişti. Bununla birlikte uzun süredir ses çıkarmayan Jale öne doğru atılmış, Âdem'ini elindekini almaya çalışmıştı. Âdem refleks olarak elini yukarı kaldırmış, Jale'nin almasına izin vermemişti. Sinirlenen Jale, "Şimdi bittin sen oğlum!" demiş ve yakalamak için zıplamaya başlamıştı. Fakat nafileydi, Âdem Jale'ye göre oldukça uzundu ve Jale zıplasa bile yetişemeyecekti.
"Jale, kes şunu."
"Niyeti, niyet değil Havva. Bak bu işin içinde bir şey var. Şüpheli paket taşıyor yanında." Dedi zıplarken. Kurduğu cümlelerin anlamsızlığına bakarken onu nasıl durduracağımı düşünüyordum.
"Ya bir rahat bıraksan göstereceğim ne olduğunu!" dedi Âdem olayın şokundan çıkıp. Sonra Jale zıplamayı bıraktı herkesi şaşırtarak ancak daha kötüsüne de imza attı. Âdem'in boşta olan kolunu yakaladı ve ısırmaya başladı. Bununla birlikte Âdem elini indirdi ve kolunu ısıran jaleyi uzaklaştırmaya çalıştı. Jale ısırmayı bıraktı ve Âdem'in indirmiş olduğu kolunu tuttu bir eliyle. Ardından diğer eliyle de avucunu açıp Âdem'in vereceğini aldı. Bununla birlikte içimde bir öfke büyüdü. Neden böyle saçma hareketlerde bulunup beni küçük düşürüyordu? Âdem buraya bana bir şey vermeye gelmişti. Verip gidecekti zaten, o neden avucundan alma zahmetine giriyordu?
İçimdeki öfke büyürken Jale elindekini gözümün önüne getirmiş sallıyordu. Etiketi üzerinden alınmamış bir tokaydı.
"Benden kaçış yok oğlum, anla bunu." Dedi zafer elde ettiğini gösterir bir şekilde. İçimdeki öfkeyle birlikte salladığı tokayı tutup aldım. Jale'nin yüzündeki gülümseme soldu ve yerini çatık kaşlara bıraktı.
"Komik değildi, anlıyor musun? Zafer falan da elde etmedin ona karşı. Sen bana karşı zafer elde ettin. Ne kadar aptal olduğumu gözler önüne serdin. Ne sandın sahi, bana bir şey vermeye geldi diye ona tekrar geri döneceğimi mi? Bir kez olsun kararlı olabileceğimi düşünemedin mi?" Gözlerimi yumdum ve daha fazla öfke kusmamak için gözlerimi yumdum ve derin derin nefes alıp verdim. Tekrar gözlerimi açtım ve daha sakin bir sesle konuşmaya başladım.
"Bak ne yazık ki bu sefer aptal olmayacağım, aptal gibi davranıp zaferine eşlik edeceğim." Jale'nin şaşkınlıkla aralanmış gözlerinden gözlerimi ayırıp Âdem'e döndüm. "Başka bir yere gidelim, lütfen."
Şaşkınlığını bir kenara atan Âdem, elimi tuttu ve beni apartmanın çıkışına doğru götürmeye başladı. Yürürken gözlerimin dolmasına engel olamamıştım ancak tek bir damlanın bile akmasına izin vermedim. Boğazımda oluşan yumru, içimdeki acıyı görmezden gelmeme az da olsa katkı sağlarken, insanların benim hiçbir şeyi başaramayacağımı düşündüklerini tekrar fark etmeme engel olamamıştı.
Ben dün gece zor bir karara imza atmış, nişanı bozmuş, Âdem sevdamdan vazgeçeceğime dair bir söz vermiştim ancak en yakın arkadaşım bunu yapabileceğime inanmamıştı. Ben taşıdığım yükün ağırlığı yüzünden ezilirken, üzerime çok ağır bir yük daha koyup, ezilmeme sebep olmuştu.
Apartmandan dışarı çıkıp Âdem'in arabasına doğru ilerlerken, gözümden bir damla yaşın süzüldüğünü fark ettim. Elimin tersiyle gözyaşımı sildim. Hayır, ağlamak yoktu.
Daha sonra her şey hızla gelişti ve kendimi Âdem'in arabasında buldum. Kapımı kapattı ve arabanın önünden dolaşıp sürücü koltuğuna oturup kapıyı kapattı. Dolu gözlerle ona bakarken, oda bana bakmaya başladı. Derin bir nefes alıp gözlerimi kırpıştırdım. Birkaç damla yanağımdan süzülüp akarken bunun artık bitmesini istedim. Tam o anda bana doğru yaklaştı ve nazikçe yanağımdaki gözyaşımı sildi. Kalbim hızla çarparken, yutkunmadan edemedim. O bu hareketi yaparken, kendimi sevgiye aç, küçük bir çocuk gibi hissetmiştim. Bana sarılıp başarısız olmadığımı söylemesini istemiştim anca öyle olmadı. Âdem geri çekildi ve koltuğuna yaslandı. Derin bir nefes alıp rahatlamaya çalıştım. O yanımdayken her ne kadar rahat olamasam da...
"Bugün çok çirkinsin." dediği an gözlerim ardına kadar açıldı. Elini ensesine atıp saçını karıştırmaya başladı. "Ah, sanırım öyle dememem gerekiyordu." Deyince derin bir nefes verip "Sorun değil," dedim. Aslında büyük bir sorundu ve kalbimi kırmıştı. Konuyu değiştirmek amaçlı elimdeki tokayı gözler önüne serip "Bu ne içindi?" diye sordum. Sesim her ne kadar yerine gelmese de, ortama sessizliğin çökmemesi için konuşuyordum.
"A, o mu?" dedi unuttuğunu belli edercesine. Sonra Jale'nin ısırdığı koluna dokundu. "Sen dün yanımdan ayrılırken saçından düşmüştü."
"Bu tokanın üzerinde etiket var" dedim ruh gibi bir sesle. Gözleri şaşkınlıkla açıldı ve paralel olarak alnına bir tane yapıştırdı. Ardından elimdeki tokayı alıp etiketi çıkardı. "Aptal adama çıkarması gerektiğini söylemiştim." Dediği an kaşımın ortasında derin bir çukur oluştu. Ne söylediğini farkına varınca tek kaşını kaldırıp "Ne yapayım? Başka türlü senin yanına gelmek için bir bahanem olmayacaktı!" dedi. Kalbim yerinden çıkacak gibi hızla çarpınca başımı eğdim utançtan. Az önce ağlayan ben, şu an mutluluk dansı yapabilecek bir ruh haline bürünmüştüm. Aslında Jale azıcık haklı olabilirdi. Çok az...
Durumu toparlamak adına boğazını temizledi. "Ne zamandan beri?" diye sordu aniden. Kafamı kaldırıp gözlerine baktım ancak hiçbir şey anlayamadım.
"Ne, ne zamandan beri?" diye saçma bir cümle kurdum ancak bunu sonradan fark ettim. Başını yana eğip "'Ne sandın sahi, bana bir şey vermeye geldi diye ona tekrar geri döneceğimi mi?' dedin Jale'ye. Ne zamandan beri beni seviyorsun?" Kelimeler boğazıma dizildi ve cevap veremedim. Jale ile konuşurken Âdem'in beni dinliyor olabileceğine olanak vermemiştim. Şimdi ise bana böyle bir şey sorduğu için şaşkınlıktan cevap dahi veremiyordum. Sahi, ne diyebilirdim? Eski nişanlımın en yakın arkadaşına, yüzük bakmaya gittiğimizde âşık olduğumu söyleyemezdim ya... Hadi söyledim diyelim, bunun sebebini illa ki soracaktı. Peki, ben ne diyecektim? Lisede geçirdiğim ve benim peşimi şimdiye kadar bırakmayan o sarsıcı olayı da anlatamazdım. Bu yüzden sustum ve cevap vermedim. Koltuğunda dikleşti.
"Neyse, seni bir yere götürmek istiyorum." Benden bir cevap beklediğini düşündüğümden başımı onaylar bir şekilde sallayıp emniyet kemerimi taktım. O da aynı işlemi yaptıktan sonra arabayı çalıştırdı. Bana kısa bir bakış attıktan sonra arabayı sürmeye başladı.
Yolculuk boyunca ortamda rahatsız edici bir sessizlik vardı. Bu süreç içerisinde düşünmemek amacıyla yolu izlemiş, dilime düşen kelimeleri yutmuştum. Koltuğunda dikleşti.
"Neyse, seni bir yere götürmek istiyorum." Benden bir cevap beklediğini düşündüğümden başımı onaylar bir şekilde sallayıp emniyet kemerimi taktım. O da aynı işlemi yaptıktan sonra arabayı çalıştırdı. Bana kısa bir bakış attıktan sonra arabayı sürmeye başladı.
Yolculuk boyunca ortamda rahatsız edici bir sessizlik vardı. Bu süreç içerisinde düşünmemek amacıyla yolu izlemiş, dilime düşün kelimeleri yutmuştum. Zihnimde dönüp duran düşünceler, şakaklarımın zonklamasına sebep olmuştu. Bir günde nişanı bozmuş, annem ve Jale ile kavga etmiş, Âdem onu sevdiğimi duymuştu. Bunlar omuzlarıma ağır bir yük olarak binmişti.
Kısa bir süre sonra araba çok şık bir restoranın önünde durmuştu. Kaşlarımın arasında bir çukur oluşurken "Buraya neden geldik?" demeyi de akıl edebilmiştim. Âdem bana doğru döndü ve gözlerine yansımayan bir gülümseme bahşetti. Bu gülümsemenin sahte olduğunu anlayacak kadar tanımıştım onu.
"Sadece bana ayak uydurur musun?" dediğinde başımı aşağı yukarı salladım. Emniyet kemerini çıkardı. Daha sonra bana doğru yaklaştı ve gözümün önüne düşen bir tutam saçı kulağımın arkasına sıkıştırdı. Bu hareketi üzerine dudaklarımdan hıçkırık döküldü. Yüzümü buruşturdum. Hadi ama şimdi sırası değil!
Gülümseyerek geri çekildi. İşte bu gülümseme gerçek bir gülümsemeydi. Ve bu her şeye değerdi.
"Havva,bazen seni anlayamıyorum. Çoğu zaman çirkinsin ama bir bakıyorum çok güzelsin. Yani bir bakıyorum kömürsün, bir bakıyorum elmas olmuşsun," Aklına bir şey gelmiş olacak ki güldü. "Âdem'in küçük Elmas'ı..." bir kez daha güldü. Gözlerini gözlerime sabitleyip "Âdem'in Elmas'ı." Dedi. Kalbim yerinden çıkacakmış gibi hızla atarken –ki bu, bugün defalarca kez olmuştu- yüzüme anlamsız bir gülümseme yerleşmişti. İçimdeki Havva'nın ve beyin, koşarak uzaklaşır, dediğini duyabiliyordum.
Âdem gülümseyerek arabadan indi. Arabanın etrafında dolaştı ve kapımı açtı. Kendime gelmek için başımı iki yana salladım ve emniyet kemerimi çıkardıktan sonra arabadan indim. Kafamı öne eğmiş yürürken Âdem'in arabanın anahtarını birine verdiğini göz ucuyla gördüm. Yanıma geldi ve içeriye giderken bana eşlik etti.
Kapı iki yana açıldı ve içeriye girdik. Bir garson yanımıza geldi ve Âdem'in kulağına bir şey söyledi. Âdem başını onaylar bir şekilde salladıktan sonra bana eliyle gideceğimiz yeri gösterdi.
Restoranın duvarları; kahverengi, siyah ve beyaz renklerine bürünmüştü. Masalar altın rengiydi ve oldukça pahalı gözüküyordu. Masaların etrafını sandalyeleri çevrelemişti. Âdem beni bir kapıya doğru götürüyordu. O sırada burada bulunan insanla karşı büyük bir tezat oluşturduğumuzun farkına vardım. İkimizin de evden apar topar çıktığı belliydi. Birkaç kadın bize ezici bakış atınca yanaklarımın kızardığını hissettim. Bilseydim buraya geleceğimizi, üstümü başımı güzel giyerdim ayol!
Başımı biraz daha eğdim üzerimdekilere bakmak için. O sırada gözüme siyah pantolonumun üzerindeki kocaman bir beyazlık gördüm. Çamaşır suyu lekesi!
Gözlerim büyüyebileceği kadar büyüdü. Restoranı sarsacak kuvvetlikte bir çığlığın dudaklarımdan dökülmesine son anda engel olurken Adem kapıyı açtı ve beni içeriye attı. Panik duygusu zihnimi dürterken bir kaçış yolu bulmak adına zihnimi dürttüm ancak zihnim bana sırtını döndü ve uzaklaştı. Ne yapacağımı bilemez halde sağıma soluma baktım. Gözlerimin gördüğü kişiler, nesneler beynimde herhangi bir şey çağrıştırmazken benliğim bir çözüm yolu bulmak amacıyla çırpınıyordu. Bu, içine boya damlatılmış suyun, resim defterine dökülmesi kadar acı vericiydi.
Gözlerimin gördüğü insanlar beynimde bir ışığın yanmasına sebep oldu. Ben bunları tanıyordum! Hatta bir tanesi benim eski nişanlımdı!
Hangi ara tuttuğumu fark etmediğim nefesim, dudaklarımdan dökülürken, Kadir'in ve yanındaki bir kaç arkadaşının yanıma geldiğini gördüm. Siyaha bulanmış boya fırçasının bembeyaz bir tuvale indirdiği kara darbeler, benim ruhuma inmiş gibiydi. Olayın verdiği şaşkınlık ile kaşlarım çatılırken, iki kaşımın ortasında oluşan çukura kendimi atıp, üzerime toprak atılmasını istedim. Boğazım yanarken yaşadığım hayal kırıklığının ağırlığını tarif edemiyordum.
Bakışlarımı Adem'e kitlediğimde, başını başka bir tarafa çevirdi ve bana bakmadı. Kadir'in bana doğru yaklaştığını haber veren ayak sesleri, hemen buradan kurtulmamı söyler gibiydi.
Onu sevdiğimi öğrenmiş olmasına rağmen, beni buraya getirmişti. Ben buraya gelirken, onun beni teselli edeceğini düşünmüştüm ancak o, beni çıkmaz bir sokağa götürmüştü ve şimdi ilerlememi söylüyordu.
"Havva, beni affet. Ben... Ben son zamanlarda sana karşı çok fazla ilgisizdim, biliyorum. Ama..." Dizlerinin üzerine çöktü. Ona bakmamı istiyordu ancak ben, bakışlarımı Adem'in üzerinden alamıyordum. Sevdiğim adam, Adem...
Ona bakmamı istediği için elini kaldırıp, çenemi kavradı ve ona bakmamı sağladı. Kafamı ona doğru çevirdiğimde, ağzından yayılan sarımsak kokusu burnuma dokundu. Elini cebine koydu ve bir şeyi çıkarmaya çalıştı.
"Evet yüzüğü bugün atmıştın ve seni bir süre yalnız bırakmalıydım ama yapamadım. Sensizliğe alışamadım. Hazırladığım bunca şey senin için az, biliyorum ama..." Yüzüne bir sırıtış yayıldı ve bu sırıtış benim kalbime bir ok gibi saplandı. Cebinden yüzüğü çıkardı ve benim bir tepki vermediğimi görünce yüzüğü parmağıma geçirdi. Parmağıma geçirilen yüzük, boğazıma geçirilmiş gibi acı verirken konfeti patladı ve kalp şeklindeki kağıtlar tavana kadar ulaşıp ağır ağır yere düşmeye başladı. Tam o anda kapının açılma sesini duydum ve dönüp baktım. Adem, dışarıya çıkıyordu. Ben bir tuzağa sürüklemiş ardından kaçmış olan Adem...
Düşüncelerim birbiri ardına zihnime düştüğü esnada iç sesime kulak verdim: Bu yüzükten nasıl kurtulacağım?
Merhaba arkadaşlar!
Öncelikle bölüm geç geldiği için özürlerimi sunarım. Bölümü yazdım ancak yayınlamada bir sıkıntı çıktı ve bunu çok çabalayarak aştım. Bölümü gelen yorumlar sayesinde büyük bir zevkle yazdım. Ve bence güzel bir bölüm oldu ama yine de sizin takdirinize kalmış...
Öncelikle size bir haberim var. Aslında çok da haber denemez ama... On beş tatil boyunca bütün hikayelerime (dört hikame yani -wattyde yayınlamadığım bir hikaye var.) toplam on beş bölüm yazmayı düşünüyorum. Bu benim için zor olacak, belki yapamayacağım ama çabalayacağım. Adem ve Havva'nın ilişkilerinin arttığı harika bölümler okuyacaksınız ;) Lütfen yorumlarınızı eksik etmeyin ve bana destek olun. Biliyorsunuz en büyük hazinem sizsiniz. Sizleri seviyorum :* Bir sonraki bölüme kadar görüşmek üzere :D
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top