6. Öfkemsi
Bu bölüm, ruhunu kaybetmiş insanlara ithafen yazılmıştır.
Belki bir gün, tekrar, yeniden...
Ruhumu ıslatan yağmur, düşüncelerime sızıyor, orada kendine bir yer ediniyordu. Buraya ait değildim. Ben bu dünyaya ait değildim. Beni en çok da bu tedirgin ediyordu. İnsan kendini bir yere ait hissetmeliydi. Bir zamanlar kendimi aileme ait hissederdim ancak şu an öyle hissetmiyordum. Belki de bu düşüncelerimin sebebi sadece kasvetli havaydı; bilmiyordum.
Boş kahve bardağıma göz gezdirdim. Bir tane daha içmek istiyordum. Elime bardağımı alıp mutfağa doğru yola koyulmuştum. Dağınık bir şekilde saçlarımı yukarıdan topuz yapmıştım. Gevşek yaptığım için tepemde sallanıyordu. Dün gece eve gelir gelmez üzerimi değiştirip uyumuştum. Makyajımı silmekle uğraşmamıştım. Şimdi ise pandalara benziyordum.
Galata'da çok eğlenmiştim. En güzel yanı ise, Kadir ile değil de Âdem ile Galata'ya çıkmamdı. Kadir bu duruma çok sinirlense de trip atarak yine ben haklıymışım gibi gösterip özür dilettim. Pek fazla kişiyle çıkmasam da kızdım nihayetinde. Kendimi nasıl haklı çıkaracağımı biliyordum: Ha gene ben suçluyum... Peki, öyle olsun... Ben sadece iyiliğini düşünmüştüm... Yok, bir şey... Peki... Tamam, öyle olsun... Bir şey demiyorum ben...
Bunun dışında Mutlu ve Teoman ile oldukça iyi anlaşmıştım. Çok tatlıydılar ancak daha çocuktular. Mutlu, en ufak bir şeyde kızaran biriydi. Teo ise hiçbir şeyi umursamayan, tipik ergendi işte. Çok yakın arkadaş oldukları belliydi. Öğretmenleri, Selda Hanım da çok iyi biriydi. Yaşına göre olgundu. Kadir, kesinlikle Selda Hanımdan etkilenmişti. Pek de umursamamıştım açıkçası. Demiştim ya, Kadir başka bir zamanda, çok farklı bir şekilde karşıma çıksaydı bile, bırak onunla nişanlanmayı, arkadaş bile olmak istemezdim. Kim isterdi, ağzı sarımsak kokan arkadaşı, canım? Bir de ben onunla evlenecektim... Kâbus gibi!
Mutfağa girmiştim ki, bir hayvan kapıyı yumruklamaya başladı. Kim olduğunu tahmin etmek pek de zor değildi. Bir tek Jale kapıyı bu denli sert bir şekilde çalardı.
Bıkkınlıkla kapıya doğru ilerledim. Kapıyı hâlâ yumrukluyordu. Susması için, "Geliyorum, geliyorum. Çatlama!" diye bağırdım. Nafile. Hâlâ çalıyordu.
Adımlarımı hızlandırıp kapıyı sert bir şekilde açtım. Sonrasında her şey olabileceğinden hızlı yaşandı. Hiçbir şey anlamamıştım.
Bir adam, beni itip içeri daldı. Geriye doğru sendelerken, topuz yaptığım saçım açılmış, yüzüme düşmüş, görüşümü kısıtlamıştı. Adam, kapıyı sert bir şekilde kapattı ve beni duvara itti. Yüzünü yüzüme yaklaştırıp, "Birazdan buraya gelecek adamların beni bulmasını engelle. Anladın mı?" dedi. Yüzüme düşen saçlarım yüzünden, onu göremiyordum ancak sesinden tanımıştım. Bu kişi Âdem'di.
Benim kim olduğumu anlamış mıydı, bilmiyordum. Buraya neden gelmişti, bilmiyordum. Bahsettiği adamlar kimdi, bilmiyordum. Bildiğim tek bir şey vardı: Bu kadar tesadüfün hayra alamet olmadığıydı.
Kalbimin atış ritmi hızlanırken, damarlarımda akan kanı hissedebiliyordum.
Merdivenlerden yukarı doğru çıkan birkaç adam sesi işittim. Karşı dairenin kapısını çaldılar. Ayşe teyze kapıyı açıp "Buyur evladım?" diye sordu. Ardından birkaç konuşma geçti aralarından ancak ben dinleyemedim. "Dediğimi yap." Deyip salona doğru koşar adımlarla ilerledi. Sonra kapı çaldı. Daha doğrusu yumruklandı. Kendime biraz zaman tanıdım. Aklımı toparlayıp bir plan uydurmalıydım ancak yapamadım. Biraz daha beklesem kapının kırılacağını bildiğimden, yüzüme düşen saçlarımı önümden çekip kapıyı açtım.
Kapıyı açtığımda, adamlardan biri üzerime uçtu. Gözlerim şaşkınlıkla açılırken, kapı sert bir şekilde duvara çarptı. Adamın bana çarpmasıyla geriye sendelemiştim. Düşeceğim sırada, adam reflekslerini konuşturmuş, beni yakalamıştı. Saçlarım geriye düşmüştü. Bir yere tutunma ihtiyacı duyarken kendimi adamın boynuna yapışırken bulmuştum. Adamın yüzü yüzüme inanılmaz derecede yakındı. Durumun ciddiyetin birkaç dakika geçince anlamıştım. O zamana kadar adamın mavi, insanın başını döndüren gözlerine hapsolmuştum. Adamın gözlerinin içine bakarken kendimi gökyüzüne bakıyormuş gibi hissetmiştim. Bu tuhaftı.
Diğer adamın bilerek öksürmesiyle aniden birbirimizi bırakmış, birkaç adım gerilemiştik. Boğazımı temizledikten sonra saçlarımı geriye doğru attım. Kendimle yaptığım büyük bir savaştan sonra, "Kimsiniz?" demiştim. Sesim olduğundan masum ve tatlı çıkmıştı. Bir an afallamama sebep olmuştu.
Bana çarpan adam duvara yaslanmış, sarhoş gibi bakıyordu. Kafasını bir yere mi vurmuştu acaba? Onun için endişelenmiştim açıkçası. Neden garip garip bakıyordu ki? Utanıyordum.
Aklı başında olan adam, "Bir adamı arıyorduk da... Acaba buraya mı geldi?" diye bir soru yöneltince, refleks olarak sağ elimi sıktım. Oyunculuğum pek iyi değildi ve her an saçma saçma sırıtabilirdim. Bu yüzden korkuyorum. Her şeyi batırabilirdim.
"Bahsettiğiniz adam kim bilmiyorum ama, bu eve uzun zamandır erkek girmedi. Erkek sinekler bile girmiyor..." diyerek başımı sağ tarafa doğru eğdim. Lütfen anlamasınlar, lütfen...
Sol taraftaki adam sessizce, kendine söylercesine, "Aman ne harika," demişti ancak duymuştum. Sağ taraftaki adam -bana çarpan - birden munzurca gülümsemeye başlamıştı. Mavi gözleri, sarı saçları, kemikli bir yüzü vardı. Boyu benden bir kafa kadar uzundu. Saçları alnına düşmüştü. Çok yakışıklıydı.
Sol taraftaki adam ise neredeyse Adem'in bir kopyası gibiydi. Sadece bu adamın yeşil gözleri vardı ve benden çok da uzun sayılmazdı. yakışıklı olmasa da, idare ederdi.
"İçeri bakabilir miyiz?" diye sordu sol taraftaki adam. İşte şimdi bittim, diye geçirdim içimden.
"Hayır, sonra komşular ne der? Beni elaleme rezil mi edeceksiniz? Lütfen ama, utanmıyor musunuz gencecik, bekâr bir kadının evine girmeye. Gidin lütfen!"
Sol taraftaki adam, "Kusura bakmayın, hanımefendi. Hadi gidelim Osman." Adının Osman olduğunu öğrendiğim adam, bana bakarak asansöre doğru yol aldı. O sırada "Hilmi, bu kız çok güzel." diyordu, nahoş bir şekilde.
Kapıyı kapattım ve derin bir nefes aldım. Başarmıştım!
Saçlarımı düzeltip salona doğru ilerledim.
Salondan içeriye girdiğimde Adem, kafasını yastığa gömmüş, koltuğu yumrukluyordu. Bir yandan da boğuk sesler çıkarıyordu. Burada olduğumu anlaması için boğazımı temizledim.
Başını kaldırıp bana baktı. "Gencecik kız ha? Bekâr? Komşular?" deyip gülmeye başladı. O kadar hayatını kurtarayım, o beni utandırsın. Olacak iş mi?
"Ne var yani? İçeri girmelerine izin mi verseydin. Canını kurtardım, canını!" Haklı olarak biraz sesimi yükseltmiştim.
"Hayatımı kurtarmadın. O adamlar beni yakalasaydılar, sadece kavga çıkardı. Başka da bir şey olmazdı. Hemen de büyük bir şey yapmış gibi sevinme!" Söylediği sözler bir ok gibi kalbime saplanırken, gözlerim bana ihanet ederek yanmaya başladı.
"Demek öyle, o zaman gidip adamları çağırmalıyım. Ne de olsa hiçbir önemi teşkil etmiyor senin için. Biraz kavganın hiçbir zararı olmaz." dedim ve bir hışımla salondan çıkıp dış kapıya yöneldim.
Kapıyı açmış, bağıracakken, Âdem eliyle ağzımı örttü, beni içeriye doğru çekip kapıyı sertçe kapattı. Her şey saniyeler içinde olup bitmişti. Beni koridorun bi ucuna itmesi de...
Sendeleyip sırtımı duvara çarptım. Acımıştı. Ağzımdan sitem dolu bir inleme çıkmıştı. Öfkelenmiştim.
"Sakın adamları çağırayım deme. Sakın." Aslına bakarsanız normal bir insan bu tehdit ile korkar, yerine sinerdi. Tabii ben normal bir insan değildim. Yanan bir ateşe, odun atıyordum. Bu ateş beni de yakacaktı.
"Ne o, korktun mu Âdem? Hah, gelmiş bana burada masal anlatıyorsun. Dayak yemekten mi korkuyorsun yoksa?" Haddimi aştığımı biliyordum ama öylece susamazdım. Nankör insanlardan nefret ederdim ve bu adam çok nankördü.
Adem'in yüzündeki kaslar sinirlendiğini belli edercesine kasılırken, söylediğim her şey için pişman olmuştum. Salak kafam! Belki de birazdan, onlarca kızın başına gelen kötü olaylardan birini yaşayacaktım. Belki de beni parça pinçik edip bir valizin içine koyup çöpe atacaktı. Aman Allahım!
İstemsizce göz kapaklarımı kapatmış, olabilecek şeyleri bekliyordum.
Sonra birden hiç beklemediğim bir şey oldu. Annem, babam ve Kadir'in sesini duydum. Gözlerimi açtığımda şaşkınlıkla bana bakan yüzlere maruz kaldım.
Şimdi bitmiştim!
Bölüm hakkındaki düşünceleriniz neler? Bu arada yazılı haftamın ortasında yazdım bu bölümü. Biraz aceleye geldi ve benim içime pek sinmedi. Umarım beklentileri karşılar. Yeni bölüm en erken iki hafta sonra gelir.
İyi günler!
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top