11. Bir Farklı Ben (Part 2)

Keyifli okumalar ^_^

"Neden hep benim hayallerim yarım kalıyor?" Verdiğim kararlar, aniden değişen ruh hallerim ve bir türlü mutlu olamadığımı hissetmem, üst üste dizilmişti ve yanmayı bekliyorlardı uzun zamandır. Bugün ufak bir kıvılcım ile yanmaya başlamışlardı. Oluşturdukları alev ruhuma sıçramış ve beni de yakmaya başlamıştı. 

"Gerçekleşmesi imkansız hayaller kuruyorsun Havva! Hatta hayal bile diyemem bunlara. Nerede görülmüş oluşturulan bir liste ile aşık olacağın insanı belirlemek? Lütfen, artık gözlerini gerçek dünyaya aç. Hayat, hayalleri sevmez."  Burnumu çektim bir kez daha. Ben hayallerimin arasına sıkışıp kalmıştım. Kurtulmayı yıllardır deniyordum ancak olmuyordu. Listeyi oluşturduğum günü hatırlıyordum. O listeyi oluştururken mutlu olduğum bile söylenemezdi. 

"Benim o listeyi neden oluşturduğumu biliyorsun Jale! Bu... Bu sadece bir hayal değil ve sen bunu gayet iyi biliyorsun." Tam olarak haklı olduğum söylenemezdi ama yine de kendimi savunmak istemiştim. Yutkundum ve onun bir şeyler söylemesini bekledim. Gözlerini devirdi ve bana doğru yaklaştı.

"Havva, lütfen artık kendini kandırma. Sen olanları çoktan unuttun. Yıllar önce kurduğun bu saçma hayalden vazgeç, sana zarar veriyor." Sesinde birçok duygu vardı fakat en çok hissettiğim duygu acıma, hüzünlenme değildi. Sesinde şefkat duygusu baskındı ve bunu bana göstermeye çalışıyordu. Bana yardım etmek istediğini anlamamı istiyordu. Gözümden bir damla daha yaş süzüldü. Başımı eğdim, saçlarım yüzüme döküldü. "Jale, ben ne yapmam gerektiğini bilmiyorum. Sabah kalkıyorum, mutluyum. Sanki bir önceki gün hiçbir şey yaşamamışım gibi. Her şey zihnimden siliniyor. Gereksiz kararlar alıp daha sonra pişman oluyorum. Gün içerisinde beynim yokmuş gibi davranıyorum. Ben... Ben ne yaptığımı anlayamıyorum. Sonra gece oluyor, hüzün çöküyor üzerime. Gün boyunca kendimi oyalamam, avutmam ve kandırmam ardı ardına diziliyor, domino taşları gibi üzerime yığılıyor. Neden böyle oluyor?" Hıçkırıklarımı bastırmak amacıyla dudaklarımı birbirine bastırdım. Sonunda pes etmiştim ve yıllardır yanımda olan dostuma tüm gerçekleri anlatmaya başlamıştım.

"Biliyorum Havva, biliyorum." Yanıma oturdu ve çenemi tutup kaldırdı, ona bakmamı sağladı. Gözümden ardı ardına yaşlar süzülüyordu. Şu an ağlamamın sebebi Adem'e söylemiş olduklarım değildi. Birikmişlikti...

"Bu kadar değişken ruh haline sahip olmanın sebebi, hayatını hayallerindeki gibi yaşamaya çalışman." Onun gözlerinin içine bakarken bütün gerçekler yüzüme sert bir tokat gibi çarptı.

"Bizi biz yapan hayallerimiz değil midir?" Başını iki yana salladı. "Bizi biz yapan hayallerimizdir, takıntı haline gelmedikçe ve bize zarar vermedikçe."

******

Ellerime dolan suyu yüzüme çarptım. Bu hareketi birkaç defa daha tekrarladım. Başımı yavaşça kaldırdım ve aynaya yönlendirdim bakışlarımı. Gözümün etrafında ağlamaktan dolayı oluşan mor halkalara baktım bir süre. Sağ elimi kaldırdım yavaşça ve yüzüme dokundum. Güçlü değildim. En ufak bir olayda yıkılıyordum. Ruhum ağır yük taşıyamıyordu. Düne kadar ruhuma taşıyamayacağı yükler bindiriyordum ancak artık bundan vazgeçmiştim. Sırtıma yük bindirmek yerine artık atmaya karar vermiştim. Bunun için ilk önce alışkanlıklarımı bırakmalıydım. Zor olacaktı ancak başaracaktım.

Derin bir nefes aldım. Aynaya son kez baktıktan sonra banyodan çıktım ve ağır adımlarla odama doğru yöneldim. Odama girdiğimde gözüme masanın üzerine bıraktığım yüzüğüm çarptı. Gözlerimi kapattım ve düşüncelerimi kontrol etmeye çalıştım. "Sen büyüdün ve artık yetişkinsin. Kimse senin kararlarını zorlayamaz."

Derin bir nefes aldım ve yapacağım işe konsantre olmaya çalıştım. Önceden çıkarmış olduğum kıyafetleri elime aldım ve giyinmeli miyim, diye düşündüm. Başımı iki yana salladım ve elimdekileri yatağımın üzerine bıraktım. Üzerimdekileri çıkardıktan sonra yatağın üzerindeki pantolon ve gömleği üzerime geçirdim.

Aynaya baktığımda, vazgeçmiş güçsüz bir kadın gördüm. Sonra kendime meydan okurcasına başımı dikleştirdim. Doğru olanı yapıyordum ve mutlu olmalıydım.

"Doğru olan beni mutlu edemiyor, onu ne yapacağım?" dedim kendi kendime. Makyaj malzemelerimin olduğu kutuyu elime aldım ve içinden fondöteni çıkardım. Kapağını açtım ve yüzüme sürmeye başladım. Normalde fondöten tercih etmezdim ancak gözümün altıdaki morlukların görülmesini istemiyordum.

"Hayallerinden vazgeçmeyeceksin, takıntı ve alışkanlıklarından vazgeçeceksin."

Saçımı maşa yaptıktan sonra telefonumu elime aldım. Kalbim korkuyla çarpmaya başladı. Ekranı açtım ve bir mesaj geldiğini gördüm. Tüm gücümü topladım ve mesajı açtım.

Tamam, sahilde seni bekliyor olacağım.

Ne zaman tuttuğumu bilmediğim nefesimi verdim. Ne yapmam gerektiğini biliyordum, bu yüzden atacağım her adım beni mutluluğa ulaştıracaktı. Belki buraları da terk eder kendime yeni bir sayfa açardım. Bu şehirde yaşayamadığım mutlulukları yeni bir ben ile, başka bir şehirde yaşardım...

Masanın üzerindeki yüzüğü çantama attım ve daha fazla zaman kaybetmeden dış kapıya doğru yönlendirdim adımlarımı.  Dolaptan siyah botlarımı aldım ve hızla ayaklarıma geçirdim.

 Dışarıdan bakınca benim hakkımdaki her şeyin neden basit geldiğini merak ediyordum. Evet, belki dünyanın en mutsuz insanı ben değildim ancak ben de mutlu değildim. Bu yüzden evliliği bile afife almış, hiç sevmediğim bir adamla nişanlanma kararı almıştım. Bunun ilerisinde ne olacağını düşünüyordum ki? Yüzyıllarca nişanlı kalacağımı ya da Kadir üzülmeden ayrılacağımı mı? Yirmi dokuz yaşında bir kadın, nasıl olur da geleceğini düşünmeden karar alabiliyordu? İşte ben ipleri elimden bu denli bırakmıştım ve insanlar inatla iplerin bende olduğunu savunmuştu.

Başımı iki yana salladım ve düşünmemeye çalıştım. Elimle kapının kolunu kavradım ve yavaşça aşağıya indirdim. Koluma astığım çantayı sıkıca kavradım ve evden ayrılıp, bizim katta olan asansöre bindim. Evet, asansörü beklemediğim için şanslıydım.

****
Üzerimdeki hırkayı iyice sardım vücuduma. Soğuk rüzgar yüzüme çarpıyor, düşüncelerimle aramda paravan oluşturuyordu. Gözlerimle etrafı iyice aradım ancak bir sonuca ulaşamadım. Sıkkınlıkla nefesini verdim. Arayıp nerede olduğunu soracak cesareti kendimde bulamıyordum. Kalbim hızla çarpıyor, göğüs kafesimi zorluyordu. Dudağımı ısırdım ve çantamdan yüzüğü çıkarma kararı aldım.

Elimde bulunan yüzüğü sıktım. Cesaretimin kırılmaktan olduğunu görebiliyordum. Gözlerimi sıkıca yumdum ve kendime yapabileceğimi söyledim.

"Havva?" Kulaklarımı dolduran bu tanıdık ses boğazımın düğümlenmesine sebep oldu. Gözlerimi yavaşça araladım ve paralel olarak arkamı döndüm.

"Keşke kapalı bir alanda buluşsaydık. Hava soğuk malûm."  O beni şu an düşünürken, ben nasıl olur da düşündüğüm kelimeleri sarf edebilirdim? Ruhum bunu nasıl kaldırabilirdi?

Avucumu açtım ve yüzüğü ona doğru uzattım ağır ağır. Gözleri elimdeki yüzüğe kilitlendi. Yüzü kıpkırmızı oldu ve anlamayan gözlerle bana bakmaya başladı. Sebebini merak ediyordu ancak ne o bana sorabiliyordu ne de ben ona cevap verebiliyordum.

"Anlayamadım Havva... Bu ne demek oluyor?" Boğazım düğümlenmişti ve bana acı veriyordu. Ağlamamak çin kendimi zor tutuyordum ve bu hiç hoş değildi.

"Sadece al bunu." Sesimin titremesi yaptığımla tezat oluşturacak şekildeydi. Onu sevmiyordum ancak bir insanı üzmek, beni daha çok üzüyordu. Bu yüzden hiçbir zaman insanları üzmeye çalışmadım, onlara 'hayır' diyemedim. Karşımdaki üzülmesin diye hep ben üzüldüm, hep ben ağladım.

Yavaşça elini uzattı ve avucumdaki yüzüğü aldı. O an fark etmemiştim belki ama, üzülen sadece bendim.

*****

"Nişanı mı bozdun?" Annemin çığlıkları karışık sorusu kulaklarımı doldururken irkilmeden edemedim. Ellerimi vücuduma siper ettim, atılabilecek terlikler için. Annem sinirden kıpkırmızı olmuş bir şekilde bana doğru yaklaştı.

"Jale dedi değil mi? O doldurdu seni değil mi?" Annemin bu sözleri ile Jale koltuğa sindi ve kendini soyutlamaya çalıştı fakat nafileydi. Annem çoktan ona doğru dönmüştü.

"Kız ben seni kaç defa uyaracağım, karışma Havva'ya diye. Bana bak Jale bütün evi sana temizlettiririm delirtme beni!" Annemin bir kez daha kükremesi ile yüzümü buruşturmuştum.

"Anne ben artık yetişkin bir bireyim. Hayatıma müdahale etme!"

"Sen daha yumurta kırmayı bilmiyorsun neyin yetişkinliğinden bahsediyorsun?!" Kaşlarım istemsizce çatılırken Jale'nin ağır adımlarla odadan çıkıp dış kapıya yönlendiğini gördüm. Kapıyı açtı, dışarı çıktı. Dikkatimi ondan ayırıp anneme odaklandım.

"Yumurta kırılınca yetişkin olunmuyor anne!" Bardağı taşıran son damla olacaktı ki annem ayağındaki terliği çıkardı, bana doğrulttu. Zamanın geldiğini düşündüm ve odadan koşarak çıktım. Jale dış kapıyı açık bırakmış, asansöre binmiş gelmemi bekliyordu. Dikkatli bakınca ayakkabılarımı da almış olduğunu görmüştüm. "Hadi Havva!"

Büyük adımlarla koşmaya devam ettim ve evden çıkıp kendimi asansöre attım. Jale kapıyı kapattı ve saniyeler sonrasında annemin kükremesi eşliğinde aşağıya inmeye başladık.

Jale'nin elindeki botlarımı aldım ve nefes nefese kalmış bir şekilde giyindim.

"Bu kadar sinirleneceğini hesaba katmamıştım." Dedi Jale. Her ne kadar yıllardan beri annemi tanısa da şaşırmıştı benim gibi.

"Al benden de o kadar. Annemin az da olsa anlayışla karşılayacağından şüphem yoktu oysaki. Ne yazık ki şaşırdım yine." Başıyla beni onaylarken asansör durdu ve kapıları iki yana açıldı. Önce davranıp bulanmış bir zihinle ben indim asansörden fakat köşeyi dönmemle birlikte bir bedene çarpıp yere düştüm.

Her şey saniyeler içinde gelişmişti ve neyin nasıl olduğunu saniyeler sonrasında kavrayabilmiştim. Hızla ayağa kalktım ve çatılmış kaşlarımla çarptığım kişiye baktım.

"Havva?" Kulaklarımı dolduran bu ses şaşırmama sebep olmuştu.

Çünkü bu imkansızdı!

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top