7. Bölüm | Güncellendi
~Rüya mıydı sahi?
Uyku güzeldi, hele ki güvenli kollar arasında huzurla uyuyorken daha bir güzeldi. Jessie gözlerini yeni bir güne açarken üzerinde hissettiği ağırlıkla ilk başta nerede olduğunu kavramaya çalıştı ve daha sonra kendine gelmeye çabaladı. En son hatırladığı şey, Jake ve diğerleriyle birlikte bir eve hırsızlık için girecek olmalarıydı. Diğer yaşadığı onca şeyi hayalmiş gibi hatırlıyordu. Oysa aksiyonun dibine vurduğu gece patlattıkları evde gözleri okyanus olan adam tarafından yakalanmış ve polisten kurtarılmıştı.
Gözlerinde barındırdığı okyanus, boğulacağı türdendi ve Jessie karşı koymayı bir kenara bırakarak o okyanusta boğulmayı hayal etmişti.
Dudaklarına ilişen gülümseme eşliğinde adamın güçlü bedeniyle bir binayı kaldırabileceğini düşündü ve aynı hızla gülümsemesi sönüp gitti. Demek ki yaşananlar gördüğü bir rüyadan ibaretti, gerçek değildi. İç çektikten sonra kıkırdamaya başladı. Beline dolanan kolu üzerine doğru çekerek kolun sahibine döndü. Eve gelmiş olmalıydı ve muhtemelen ağladığı için Jake onunla uyumuştu. Yüzüne yayılan gülümsemeyle yanındaki bedene iyice sokuldu. Sokulurken de fark ettiği bir şey vardı. Sarıldığı beden Jake gibi kokmuyordu. Çok geç geçmeden gerçekle yüzleşmek zorunda kaldı.
Üzerindeki koldan kurtulup hızla yataktan kalkmaya çalışırken Adrian'ın da yataktan düşmesini sağladı. Tiz çığlığı evi inletti ve son anda elini güç bela ağzına kapayarak daha fazla bağırmamaya gayret etti. Gözleri kocaman olmuş öylece titremeye başladı. Ne yapmıştı? Adamı yataktan atmıştı! Elleri ve dizleri üzerinde yatakta emekleyerek adamın düştüğü yere doğru baktı. Adrian bir yandan uyanmaya diğer yandan ne olduğunu anlamaya çalışıyordu. Dün gece çok mu içmişti? Yoksa hala rüya mı görüyordu? Bu kadın kendini yataktan aşağı atarken kafasında ne vardı. Homurdanarak burnunu tuttu. Düşmenin etkisiyle canı acımıştı, hoş çok sert yere çakılmamıştı ama olsundu. Yine de canı yanmıştı Başını kaldırınca kendine korkuyla karışık şaşkın bakan bir çift yeşil renkli gözle karşılaştı.
“Umuyorum ki beni yataktan atmanın mantıklı bir açıklaması vardır.” Ses tonu duygudan uzak olsa da Jessie anlamıştı. Onu kızdırdığını biliyordu. Dizleri üzerinde doğrulup yataktan indi, elleri karışmış saçlarını buldu, başını kaşıdı.
“Bu durumda ne söylemeliyim?”
“Yaratıcı bir fikir bekliyorum senden, şu seri katil teorinden sonra.”
“Pekâlâ, bir binayı kaldırabileceğini düşündüm. Sonrasında sana bakıp böyle bir şeyi yapamayacağına karar verdim.”
“Ve beni yataktan attın.”
“Aslında güçlü olduğunu söylüyordum.”
“Sonrasında yataktan yuvarlandım.”
“Takıntılı bir manyak olma ihtimalin yüzde kaç?”
Oturduğu yerden kalkan Adrian önünde durunca Jessie adamın ne denli uzun olduğunu fark etti. “Hayalperest bir sürtük olmadığım için şanslı saymalıyım kendimi”
“Gece boyu bu hayalperest sürtüğü kollarında tuttun.”
“Her insanın bir sınırı var, ama senin yok değil mi?” Solgun pembe dudaklara gözü takıldı ardından başını çevirerek homurdandı.
“Önce sen başlattın,” diye mırıldanırken burnunu çekti Jessie, Adrian kaşlarını çattı.
Yanından geçip odanın çıkışına yöneldi. Peşinden gelen hırsızın varlığı ise onu rahatsız etmiyordu. Sanki kadın hep bu evde, onunla birlikte yaşamış gibi rahattı. “Saçma.”
“Saçma olan ne?”
“Saçma olan şey, senin beni odama kadar takip etmen.”
Jessie yüzüne kapanan kapıyla olduğu yerde kalırken yapması gereken şeyi biliyordu. Geceyi geçirdiği odaya geri dönerek kendi giysilerini giyinmek üzere harekete geçti.
Jessie durmuş mutfakta önlüğü ile harikalar yaratan Adrian’ın kahvaltı hazırlıklarını hayranlıkla seyrederken kendine sorular soruyordu. Adrian ise tezgâha yaydığı sosisleri halkalar şeklide kesiyor, ocaktaki tavaya parçaları büyük bir titizlilikle atıyordu.
"Sen hep böyle misin?"
Uzun zamandır tek başıma yaşıyorum. Üniversite yıllarımdan kalma bir alışkanlık oldu ben de, neden sordun yoksa mutfağa yakışmıyor muyum?"
Kesme işlemini durdurup başını kaldırdı. Okyanus gözlerinde derin bakışlar dalga dalga Jessie'nin gözlerine ulaşıyordu. Jessie yutkunarak ne cevap vereceğini düşündü. Bulmuştu.
"Aslında doğruyu söylemem gerekirse bir erkeğin eline bütün bunlar yakışmıyor. Ama çevremdeki erkekler maharetlerini kadınları tavlamak için kullandıklarından..." Adrian kaşlarını çatarak işine dönerken pür dikkat ufak hırsızını dinlemeye devam etti. "...ve kadınların onlara kanmalarıyla noktalandı. Yani mutfak becerileriyle yatak becerileri her ne hikmetse endeksli." Sözlerinin bitiminde Adrian'ın halkalara ayırdığı ssisten uzanıp bir tane aldı, ardından ağzına atarak çiğnedi.
"Çevrendeki erkekler mi?" diye soran Adrian salata tabağını kadının önüne iterek rahat ulaşmasını sağladı.
"Hı-hı evet, onlar." diyerek cevap veren Jessie ağzındaki lokmaları yutarak gülümsedi.
"Aklında bulunsun ufaklık çoğu erkek yatakla mutfağı birleştirmez. Ben kahvaltımı ya da yemeklerimi kendime yaparım. Yatak becerilerim ise bambaşka konudur." sohbetin yönünün farklı yere kayacağını anlayan Jessie hemen yeni bir konu açarak adamın dikkatini farklı yere çekmeyi düşündü. "Bu konu hakkında fikirleri nerelerden temin ettin, merak ettim şu an."
"Kız kardeşin nerede? Göremedim onu." Jessie ağzına bir başka sosisi atarken Adrian'ın son söylediklerini duymazdan geldi. Dudaklarını yaladı, göz ucuyla tahtanın üzerinde sosis yerine insan kesiyormuş gibi görünen Adrian'a sataşmaya karar verdi.
"Gitmiş." diye geçiştirdi Adrian, kendisine sorulan soruyu. Jessie biçimli kaşlarını yukarı doğru kaldırırken adamı güldürdü. Kavislenen kaşlarıyla yeni doğan bebeğin sevimliliği yüzüne yapışan Jessie'nin tepkisini gördüğünde dolabın üzerindeki notu bıçağını doğrultarak gösterdi. "Not bırakmış. Bak orada, gidip okuyabilirsin."
‘Hala sana kızgınım! Bana karşı olan davranışlarını artık değiştirmen gerekiyor. Büyüdüm ben, fark etmeni bekliyorum. Uyanınca seninle iki kardeş konuşmak istedim, bunun için odana geldim ama yoktun. Farklı fanteziler mi deniyorsun sen? Misafir odasında olmanızı beklemiyordum. Sizi uyandırmak istemedim, nedenini sorma, asla öğrenemeyeceksin! Keşke diyorum Adrian, her zaman uykunda olduğun kadar tatlı olsan. Yanındaki kadın kim bilmiyorum ama umarım onun da kaderi diğerleri gibi olmaz. Melek gibi bir yüzü var.
Ade.’
Jessie şaşkınca nota bakarken Adrian çoktan masayı kahvaltılıklarla donatmıştı.
“Benim mi melek gibi bir yüzüm var?” Arkasını dönerek Adrian’a baktı. Şaşkınlığı yüzünden okunuyordu. Adrian duymazdan geldi, elindeki son parçaları da masaya yerleştirdikten sonra yerine oturdu.
“Kahvaltı hazır geveze, hadi otur da karnını doyur.” Adrian umursamazca sandalyesine yerleşip kendine servis açarken Jessie gözlerini kırpıştırdı. Gösterdiği sandalyeye geçip oturdu.
“Pankek alır mıydın? Ya da sosisli omlet!” Jessie oflayarak sandalyesine iyice yerleşip çatal bıçağına uzandı. Kendi servisini açarak büyük bir parça omlet koydu tabağına.
"Neden beni dinlemiyorsun? Sorduğum soruya cevap vermek o kadar mı zor?" diye sordu omletinden koca bir parça ağzına atıp çiğnerken.
“Bak...”
“Jessie.”
“Ah evet, Jessie. Her neyse. Ade bu, ağzına geleni söyleyen biri. Onu dikkate almazsan senin açından daha iyi olacaktır.” Jessie ağzındakileri yuttuktan sonra şaşkınca gözlerini kırpıştırarak Adrian’a baktı.
“İsmimi telaffuz ederkenki ses tonun hoşuma gitti.” dedi Jessie, sesinin tınısından ne kadar hoşlandığı anlaşılıyordu.
“Pası atıyorsun farkında olmadan, alay edince de ben suçu oluyorum.” gülümseyerek Jessie’nin irileşen gözlerine baktı. “Kahvaltını bitir, konuşulacak çok şeyimiz var.”
Adrian tasasız şekilde kahvaltısına yaparken Jessie soluksuz kalmıştı. Adamın dediği tek bir kelime ile dur tuşuna basılmış gibi donup kalmıştı. Neydi onu durduran bilmiyordu ama bir şeyler içinin kıpırdanmasına yetmişti.
Adrian’ın okyanus gözlerine düşmeyi becerdiği gibi boğulup kalmıştı da, nefes alamıyordu artık.
“Konuşacaklarımızdan biri benim ne kadar süre tutsak olacağımla da alakalı olacak mı?”
Bir an gök gürleri sandı, ardından gözleri kocaman açılırken adama hayretler içerisinde baktı. Elindeki çatalı bırakıp geriye çekilirken Adrian’ın kahkahasının dinmesini bekledi. Kaşlarını havaya kaldırırken dik dik baktı.
“Bu,” dedi Adrian kahkahasının arasından, “Duyduğum en komik konuşma şekliydi.”
“Konuşmamda ne var benim!”
“Hiç,” dudağını büküp portakal suyuna uzandı, büyük bir yudum aldı. “Bir an karşımda koca kurdun avucuna düşen bir kuzu var sandım.”
“Yine alay ediyorsun.”
Adrian ciddileşti. Dudağını peçetesine sildikten sonra bakışlarını kadının gözlerine sabitledi.
“Alay ettiğim yok. Bu sefer kendi benzetmelerimle eğlendim. Ne sanıyorsun Jessie? Seni hiçbir şey olmamış gibi salıvereceğimi düşünmedin değil mi?”
“Beni ne amaçla burada tutacağını düşündüm.”
“Buna bir karar veremedim henüz. Sana yardım eli uzatsam aynı yardım elini ben de tutmak isterim. Bunu konuşabiliriz.” Ardından oturuşunu dikleştirerek geriye yaslanıp kollarını göğsünde birleştirdi.
“Pekâlâ, yardım ettiğin takdirde yardım ederim”
“Anlaştık o zaman.”
Aradan geçen bir saat içerisinde kahvaltı yapılmış mutfağı toparlama görevi de Jessie'ye kalmıştı. Halinden şikâyeti olmayan Jessie kirlileri bulaşık makinesine yerleştirip kahvaltılıkları buzdolabına kaldırmıştı. Bu arada Adrian duşunu aldıktan sonra hızla üzerini giymiş ve ardından mutfakta işi biten Jessie'nin yanına giderek kadını kolundan tuttuğu gibi Ade'nin odasına sürükledi. Odadan içeri adımını atarak yatağa yaydığı kıyafetleri gösterdi.
"Hazırlanman için fazla zamanın yok, acele et."
Sözlerinin bitiminde Jessie'nin afallamasından faydalanarak toplu saçını tek hamlede açıp sırtından aşağı dökülmesini sağladı. Ardından genişçe gülümseyip göz kırparak yalın ayak tekrar gözden kayboldu. Jessie Adrian'ın kaybolduğu kapıya bakıp kalırken sinirle durduğu yerde tepindi. Dil çıkartarak saçlarını savurduktan sonra öfkeden koyulaşan yeşil gözleri yatağa daha doğrusu yatağın üzerine yayılmış kıyafetlere baktı.
Kıyafetlerinden çok içinde bulundu durumdan rahatsızdı. Bacaklarını saran deri tayt onu o kadar rahatsız etmiyordu. Krem rengi göğüs kısmı açık tişörtü de fena sayılmazdı. Yakışmıştı. Aynadaki yansımasına bakarken dudaklarını büzdü. Başını iki yana sallayarak yatağa oturup çizmeyi ayağına geçirdi. Dizlerine ulaşan çizme yeni sezon ürünüydü. İşini bitirdikten sonra gözlerini kapatıp derin bir nefes aldı. Adrian belki kaçık bir adamdı ama ona güvenebilirdi.
Ayakları üzerinde dururken çizmelerin şaşırtıcı derecede rahat olduklarını fark etti. Yüzüne yayılan gülümsemede biraz önce fark ettiği dolapta asılı duran deri ceket ve çantayı kaparak yatağın üzerine bıraktı. Odayı hızla toparlarken fazla dağıtmadığı için kendini tebrik etti. Saate kayan gözleriyle fazla oyalandığı kanaatine varırken ceket ve çantayı kaptığı gibi hızla odadan çıktı. Merdivenlerden dikkatli bir şekilde inmeye başladı. Son basamağı da geride bıraktı. Sakince nefeslenirken başını yerden kaldırıp baktığında Adrian’ın dikkatli bakışlarıyla karşılaştı.
Adrian salondaki rahat kanepesinde otururken sıkkın bir nefes çekti ciğerlerine. Uzattığı bacaklarını sehpadan indirirken kol saatine baktı. Belini esnetirken bakışları merdivenlerdeydi, pes ederek yönünü üst kata çevirdi. Ve dondu kaldı.
Oturduğu yerde gözlerini kırpmıyor, inceleyen bakışlarla baştan aşağı Jessie’ye bakıyordu. Jessie’nin sabit ifadesi, gülmeye hazır kırmızı dudakları Adrian’ın kafasını karıştırıyordu.
“Sanırım hazırsın.” Dedi. Yerinden kalkıp tişörtünün eteğini düzeltti.
“Sanırım öyle.” Dedikten sonra dudaklarını büzen Jessie omzunu silkti. “Neden böyle giyindiğimi, dahası bunların kime ait olduklarını hiç merak etmiyorum ama asıl merakım neye ve neden hazır olduğum.”
Adrian sesinin tarazlı çıkmaması için boğazını temizledi. “Bu kıyafetler Ade’ye aitler.” diyerek arkasını döndü. Jessie’yi beklemeden çıkış kapısına yöneldi.
“Peki, neden benim üzerimdeler?”
“Yanımda küçük bir çocuk gezdirecek halim yoktu.” Kaşlarını çatarak geriye dönüp kadına baktı. “Böyle bir şeye benzemişsin.”
“Bir hırsız olduğumu unutmadın umarım. Hani kimsesiz birini giydirir gibi giydirmen şu durumda mantıklı değil.”
“Mantıklı olanın seni polise vermem olduğunu bana bir kez daha hatırlattığın için ödül vermeliyim sana.”
Arkasını dönüp evden çıktı. Jessie adama ayak uydurup peşinden ilerlerken ağzının içinde homurdanıyordu.
“Sağır değilim, duyuyorum seni.”
“Bu da bir şey değil mi?”
Jessie çeşitli elbiselerle dolu olan mağazayı gezerken gözüne takılan elbiseyi yerinden aldı. Çaprazında bulunan kolonu boydan boya kaplayan geniş aynanın karşısına geçti. Elbisenin yanlarından dize kadar uzanan yırtmacı vardı. Kalın askıları üst kısmı sıkıca sarması için tasarlanmıştı, göğüs detayıysa derin rengi siyahtı. Adrian’ın vereceği tepkiyi merak ederek elbiseyi incelemeye başladı. Pek sevmese de markasına baktığında elbisede Valentino armasını gördü. Omzunun üzerinden elinde bir başka elbiseyle yanına yaklaşmakta olan Adrian’a kısa bir bakış atarak önüne döndü.
“Bu nasıl?” dedi dudaklarını büzerek. Adrian’ın gözlerinde hoşlanmadığını gösteren parıltıları görünce ısrar etti. “Oldukça hoş bir elbise.”
"Bu gece için pek uygun görünmüyor." Elbiseye zarar vermeden yerine astı. Siyah elbise, bir başka kadının üzerinde daha hoş durabilirdi.
"Bence bir denemelisin," diye kadını yanıtladı Adrian. Jessie başını yana yatırarak kenara bıraktığı elbiseye bakıp bir kez daha burun kıvırdı.
"Sen seç." diyerek adamın elindeki yine aynı marka bej renginde kolları ve üst göğüs kısmı dantel olan belden dar eteği dizinde biten elbiseye baktı.
Yanaklarını şişirerek oflayan Jessie "Neden gösterişli kıyafet giymeliyim ki? Kot pantolon ve tişörtün neyi var," diyerek masumane bir tavırla Adrian'ın eline tutuşturduğu gömleklere, bluzlara, kumaş pantolon ve eteğe en çok dikkatini çeken askısız, siyah renk, belden büzgülü, arka tarafı uzun önü dizinin üzerinde biten elbiseye böceğe bakar gibi bakıyordu. "Ben bunu hayatta giymem." diyerek çenesini havaya kaldıran Jessie savaşa hazır duruşuyla Adrian'ın elinde duran sırtı açık elbiseyi sinirle elinden kaparak kuyruk gibi peşlerine takılan tezgâhtar kıza verdi.
Adrian, Jessie'yi gözden kaybolana kadar takip ettikten sonra bluzlara geçti. Çeşitli renk ve modellerde gömlek, bluz seçerken aklı kadındaydı.
Jessie sürgüyü çekip kabin kapısının önünde belirirken de düşünceliydi.
“Alıyoruz,” diyen Adrian kabinden çıkan Jessie’ye bakıp bulduğu parçaları eline tutuşturarak denemesi içi kabine yönlendirdi.
"Ailenle kız arkadaşın yerine ben tanışıyorum? Niye beni seçtin?" merakla Adrian'ın okyanusu yutan gözlerine baktı.
"Çoğu kadın evlenmek ister, çocuğu olsun ister ama sen istemezsin. senin amacın farklı. Çünkü elimdeki en doğru koz sensin de ondan ." Bir başka elbiseyi eline alarak incelemeye koyuldu.
Eve dönüş yolunda her ikisi de sessizdi. Jessie yoldan gözlerini almayan adama bakarken ne düşüneceğine bir türlü karar veremiyordu. İyi biri miydi? Öyleydi. Kim evine hırsızlık için giren birine yardım ederdi. Kötü biri miydi? Tam olarak bilemiyordu. Alaycı konuşması çekilir değildi ama Adrian kötü biri de değildi. İç çekti.
"Neden bu kadar masraf yaptın ki?" diye sordu Jessie, kırptığı gözlerindeki bakışla olduğundan çok daha masum görünüyordu.
"Her biri üzerinde çok güzel duruyordu da ondan aldık ve ayrıca sen benim nişanlımsın unuttun mu?" dedi Adrian göz kırparken. Jessie ifadesiz bir yüzle baktı.
“Arkadaşlarımı aramalıyım. Güvende ve iyi olduğumu bilmeliler.”
Adrian kabul ederek başını aşağı yukarı salladı. Ceketinin iç cebinde duran telefonunu çıkarıp uzattı. Kendine şaşkın bakışlarla bakan kadına gülümsedi. “Araman gerektiğini söylemiştin,” dedi gülümsemeye devam ederken. Gözlerini üst üste kırpıştıran Jessie Adrian’ın uzattığı telefonu alırken başını salladı.
Telefonun kilidi açıktı, bu onu güldürdü. Ezbere bildiği numarayı tuşladı. Yola odaklı Adrian’ın sessizlik içinde arabayı sürümesine bir süre baktı. Çatılı olan kaşları düzelirken bakışlarını adamdan çekti, Jake’i aradı. İlk denemesinde arama meşgule düştü. Bir sonraki denemesinde telefon nihayet normal çalıyordu. Yüzü asılan Jessie derin bir iç çekip Jake telefonu açana kadar tekrar denedi.
“Ne oldu?” diye merakla sordu Adrian. Jessie adamın okyanus gözlerinin içine boş boş bakarak başını iki yana salladı.
“Bekle...” diye geçiştirdi, adamı. “Çalıyor.”
“Alo?” telefonun diğer ucundan düşünceli bir ses ulaştı kulağına. Jessie görülmeye değer bir heyecanla arkadaşının adını haykırdı.
“Jake!” Sesini kontrol altına alıp yeniden konuştu. “Benim Jessie.”
“Tanrım, Jessie? Hangi cehennemdesin. Neden araman bu kadar gecikti? Yerini hemen söylüyorsun, gelip alıyorum seni.” Duyduğu endişe oldukça yoğundu, öyle ki nefes almadan konuşuyordu. Arkadaşının sağlıklı yükselen sesini duyduğuna hiç olmadığı kadar çok sevindi.
“Sakin olur musun, Jake? İyiyim ben,” dedi Jessie, ağzının içinde kelimeler yuvarlanıyor, söyleyecek bir şey bulamıyordu. Ne diyebilirdi ki? Gözleri okyanus olan adama baktı. Bu adam ona ne kadar iyi davranabilirdi? Düşündü. Ya farklı isteklerde bulunursa, o zaman Jessie ne yapardı? Tanrı onu korusundu! Başını iki yana salladı. “Çalıştığım yerden tanıdığım bir arkadaşımda kalıyorum.”
“Ve” dedi Jake sert bir sesle, ruhuna kadar sızan çaresizliğe eşlik eden endişe adamın göğsünü sıkıştırıyordu. Arkadaşını, kardeşini deli gibi merak ediyordu! Biliyordu ortada bir tersliğin olduğunu ve Jessie'nin başının belada olduğundan emindi. Yardım edememesi de ayrı bir sorundu.
“Bir süre ortalarda gözükemeyebilirim, polislerin beni aramadığından emin olmam gerek…” Diye mırıldandı Jessie. “Kendi telefonumu kaybettim Jake, sizi endişelendirdiğim için üzgünüm. Şimdi kapatmam gerek, yine bu numaradan ararım.” Jake’e konuşma şansı bırakmadan telefonu kapattı, yan dönüp Adrian’a uzattı.
“Teşekkür ederim,” kısa ve öz teşekkürünün ödülü Adrian tarafından bahşedilen geniş bir gülümseme oldu.
“Seni alıkoyduğum için sanırım ben de suçluyum, ne dersin?”
“Sanırım mı? Daha faza suçlu olduğunu sana söyleyebilirim.”
“Aramızın kötü olmasını istemiyorum Jessie, bilirsin kısa da olsa beraber vakit geçirecek ve aynı evi paylaşacağız.”
“Aynı yatağı paylaşmadığımız sürece sorun yok.”
“Bana kayıtsız kalamamaktan korkma Jessie,” diyerek kadına sataştı Adrian. Yeniden atışıyor olmak onu sevindirdi. Jessie başını yana yatırıp yalancı bir pişmanlıkla bakarken iç çekti.
“Seni Jake’e söylemem gerekirdi. Belki de numarandan kim olduğunu araştırıp gerçekte nerede olduğumu bulacaktır. Kendini kollasan iyi edersin.”
Adrian kahkaha attı. “Sevgilinden korkmuyorum.”
Jessie kaşlarını yukarı kaldırarak küçümsercesine baktı. “Sevgilimden korkma zaten, korkman gereken ağabeyim.”
Yolun devamında sessizlik sürerken arabada alıp verilen soluklardan başka ses yoktu. Yarım saat içerisinde yolculuk bitmiş, eve varmışlardı. Adrian aracını garaja park ederek arabadan indi, ağır adımlarla arabanın arka kapısını açıp koyduğu paketi aldı, kapıyı kapattı. Duraksayıp Jessie’ye baktı. Omuz silken kadına güldükten sonra arabadan inmesini bekledi. Jessie aheste bir yavaşlıkla arabadan indi, adama döndü, kapıyı peşinden kapatıp geriye yaslandı.
“Bir anlaşma yapacaksak beni şartlarımın da olacağının farkındasın değil mi?”
“Olmasa şaşardım,” diye adamın uzaktan kumanda yardımıyla kapıları kilitlemesini izledi. Adrian kadına sırtı dönüp eve doğru ilerlemeye başladı.
Sakin adımlarla Adrian’ın peşinden eve yürüyen Jessie “Seni şaşırtmayı isterdim,” dedi. Alayı ses tonu Adrian’ı durdurdu. “Gerçekten, bir gün seni şaşırtacağım ama o gün, bugün değil.”
“Seni bu çeneyle nerede sakladılar?”
“Asıl merak etmen gereken şeyin nerede saklamaları değil de kime saklamış olmaları, olacaktı.” Dişlerini göstererek güldü. Adrian başını iki yana salladı.
“Senden daha iyisini bulmam imkânsız Jessie, sanırım beni seçtiğin için Tanrı’ya şükür etmeliyim.”
“ Sen iflah olmazsın!”
“Tam üzerine bastın bebeğim!”
Üç basamaklı merdiveni tırmanan ikili soluğu evin kapısında aldı. Adrian kilide anahtarı sokup kapıyı açtı, içeri geçti. Jessie peşinden eve girdi.
“Duş almam gerek,” dedi Adrian elindeki paketi Jessie’nin kollarına bırakırken.
“İstersen bana katılabilirsin.”
“Anca rüyanda,” diye homurdanan kadınla birlikte güldü. Hızlı adımlarla üst kata çıkarken Jessie’ye seslendi.
“Evindeymiş gibi davran. Bir şeyleri kırma yeter!”
“Ha ha, sen ne komik bir adamsın öyle.”
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top