22. Bölüm | Güncellendi

Gün yeniden başladığında her ikisinin de düşüncelerini kaplayan bir gece önce yaşananlar vardı. Adrian büyük bir sessizlik içerisinde kahvaltısını yaparken, Jessie aklının bir köşesine yerleşip kafasını meşgul eden sahnelerin varlığıyla yanakları kırmızıya boyandı.

Yan yana oturmuş kendi düşüncelerine dalmışlarken Jessie adama doğru sokulduğunun, Adrian'ın da yaklaşmasıyla birbirlerine olan dokunuşlarının farkında değildi. Sol tarafında Adrian'ın sıcak, sert bedenini hissetmek Jessie'nin kalp sağlığı için tehlikeliydi. İç çekti. Gözlerinin önünde uçuşan sahnelere eşlik eden haylaz düşünceler ansızın zihnine sızmasıyla dondu kaldı. Ağzındaki lokmayı çiğneyip yutarken Adrian'a kaydı gözleri. Üzerinde olduğu görüntüler gözlerinin önüne yığılırken düşüncesi bile sarsılmasını sağladı. İç sesi avaz avaz haykırarak böyle şeyler düşündüğü için kendini suçlu ilan etti. Kahretsin. Yutmak için uğraştığı lokma, boğazındaki daralmayla yerli yerinde kalıp tıkandı. Ortamın huzurunu bozmamak için sakin soluklarla dumanı tütmeyen fincanına uzandı. Kahvenin soğumuş olmasını umursayacak ruh halinde değildi. Bu yüzden parmaklarının sardığı fincanı dudaklarına götürdü. Soğuk kahvenin tamamını içti.

Ara sıra baktığı Adrian, içinde kopan fırtınalardan bir haber kara kafasını tabağına gömerek midesini dolduruyordu. Gözlerini dikip adamı alenen izlemeye bir son vermeye karar vermesi uygulamaktan daha kolaydı. Adrian saatlerce izlenip hayaller kurulacak adamlardandı. Gözlerini çekmesi zordu. Jessie içine yuvarlandığı ikilemle kaldığı sıra Adrian, göz ucuyla hırsızına bakmasıyla göz göze geldiler. Sert solukların uğultuları mutfak duvarlarına çarparak yankılandı.

Jessie'nin panikle verdiği tepkilerin ve kızarmış yüzünü saklama gayretinin farkında olan Adrian ise suskunluğunu koruyarak hırsızının aksine dudaklarına götürdüğü bardağından kahvesini ağır ağır yudumladı. Gözlerini dikip uzun bir mühlet kadını incelerken "Kızardın," dedi, tembel çıkan sesiyle. "Aklından ne geçiyor senin?"

"Yo, hayır!" diye savunmaya geçmesi uzun sürmedi Jessie'nin. Panikle bir araya getirdiği kelimelerin Adrian'ı pek de tatmin etmediğinin farkında, huysuzlandı. "Bir şey geçmiyor aklımdan. Yemin ederim!"

Adrian aldığı cevaba burun kıvırıp tekrar bardağını dudaklarına götürdü, kahvesinden büyük bir yudum daha aldı. Jessie'nin panik haline, gerçeklikten uzak cevabına inanmış gibi göründü. Yumuşak bir gülüş dudağına geçip kurulurken daha fazla kızarıp kekelememesi için ilgisini Jessie'den çekti.

Gömüldükleri sessizlik kahvaltı boyunca devam etti, hatta sonrasında bile yerli yerinde kaldı. Birlikte mutfağı toparlarken bile sessizliği sürdürüyorlardı. Programlanmış robot misali otomatik hareketlerle işlerini kısa bir sürede bitirmeye odaklanıp, sessizliği koruyup bozacak olası davranışlardan kaçınıyorlardı.

Birlikte iş yapmaktan keyif aldıkları ifadelerinden belli olurken, aynı anda benzer cümleler dudaklarından döküldü. Jessie "Sen benim hayatımda olduğun sürede her şey kolay!" derken, Adrian "Hayatıma huzur kattığın için şanslıyım," dedi. Tatlı bir gülümseme her ikisininde yüzünde yayıldı.

Başını çevirip bakan Jessie, adamın onu öpmesini kalp ağrıtan bir heyecanla bekliyordu.
Oysa hiçbir şey olmadı!

Adrian gülümsemeye devam edip, derin bir nefes aldı. Dudağını yalayıp önce ılık bir duş alması gerektiğini söyledi. Ardından işlerinin olduğundan söz ederek hazırlanması gerektiğini söyleyerek, Jessie'yi arkasında allak bullak bir şekilde bırakıp mutfaktan kaçtı.

Jessie arkasına bakmadan giden Adrian'ın kaybolduğu boşluğa irileşen gözleriyle baktı. Hüzün kaplanan yüzü asıldı. Göz bebeklerine tırmanıp yerleşen küskünlük, yeşillikleri çok sevmiş gibi gerinerek kamp kurdu. Dudaklarını büzdüğü sırada gözleri bir beş dakika öncesinde, adamın erkeksi varlığıyla dolmuş ama şimdi boş olan mutfakta gezindi.

"İşi varmış," diye mırıldandığında burnunu kıvırdı. "Ben de yedim!"

Küskün bakışları etrafı tarayıp mutfakta yapacak bir iş aradı kendine. Bir şey bulamayınca elindeki bezi tezgâha bıraktı. Gözü masanın üzerinde olan telefona kaydı, içindeki dürtüyle telefonu kaptığı gibi mutfaktan çıktı. Geldi geleli gözünde büyüttüğü merdivenleri tek solukta tırmanarak adamın odasına koştu. Ne durumda yakalayacağını pek umursamadı. Uzanıp kapı koluna asılarak açtı, içeri geçti. Adrian görünürlerde yoktu fakat su sesi geliyordu. 'Duşta,' diye düşündü kızararak. Yutkunup başını iki yana salladı, kararlı adımlarla banyoya yöneldi. Boştaki elini yumruk yaparak kapıyı yumruklamaya başladı. Bakışları kısa bir an telefona kaydığında yumrukladığı kapı daha yumuşak ve ıslak bir şekil aldı. Duraksadı. İrice açılan gözlerini kapının olduğu yere çevirdi. Adrian'ın ifadesiz yüzüyle karşılaştı.

"Telefonuna ihtiyacın olur mu demek için şey yapmıştım ben," dedi titrek bir nefes eşliğinde. Adrian'ın göğsünde duran yumruğunu çekerek ufak bir adımla adamdan uzaklaştı. "İhtiyacın olur diye düşünmüştüm."

"Doğru düşünmüşsün," diye cevapladı Adrian, beline sardığı havluyu sabitlemekle meşguldü. "Telefona ihtiyacım olacaktır."

'Yalancı,' diye geçirdi içinden Jessie. Adamın yalanını yakalamanın verdiği keyifle güldü. Telefona kısa bir bakış attıktan sonra Adrian'a uzattı. "Aslında senden bir şey isteyecektim."

"Neymiş o?"

"Büyükannemi aramak istiyorum, durumu hakkında bilgi almak için. Kendi telefonumu ne yaptığımı bilmiyorum, kaybetmiş olabilirim ve bulma konusunda sıkıntı yaşıyorum. Sorun olmazsa senden Jake'i arayıp arayamayacağımı sormak istedim. Sorun olursa eğer vazgeçebilirim. Hastaneye gidip kendi gözüm-"

"Jessie," kadının sözünü kesti. Gülümseyen gözlerle yüzünü taradı. "Bunun için mi kapımı yumrukluyorsun?" diye sorarken Adrian'ın sesi kahkaha kokuyordu. Jessie'nin bocalamasıyla aslında amacının bu olmadığını anladı. Hırsızının yanakları kendini ele verir cinsten kızarmıştı.

"Belki," diyerek geçiştirdi adamı, ardından ekledi; "Sorduğum sorunun yanıtını verir misin?"

"Olabilir. Tabi benim için bir iyilik yaparsan," dedi Adrian duraksarken, mavi gözleri kısılmıştı. Jessie adama kararsızca bakıp dudaklarını büzdü.

"Benden ne isteyeceksin?"

"Zor bir şey değil," diyen Adrian'ın çapkın gülüşü dudaklarını sarıp yayıldığında, duruşunu dikleştirdi. "Sadece bir öpücük!"

Sinsi şeytan.

İç çekti Jessie. Konuşmak yerine başını iki yana salladı.
Avucuna sığmayan telefonu parmakları kavrarken hesapçı gülümsemesi dudaklarında, gözlerini kıstı. "Hiç şansın yok, asla." topukları üzerinde dönerek odanın dışına yöneldi. Peşinden kapıyı kapattı. Koridoru geçip birkaç basamak indiği merdivenlerde soluklandı. Yorulduğunu kabul ettiğinde biraz önceki enerjisini arıyordu. Geri kalan basamakları da kısa sürede inerek salona geçti.

Avucunda tuttuğu telefonun ekranında parmaklarını gezdirirken kilidin olmadığını fark etti. Bu şaşırttı. Böyle bir cihaza sahip olsa kesinlikle kendi kilit koyardı. Başını salladıktan sonra ezbere bildiği numarayı tuşladı.

Kafası genel anlamda karışıktı. Kafasından çok, kalbi karışıktı. Adrian'a karşı içinde oluşmaya başlayan sempatinin farkındaydı. Bunun derecesi hakkında fikir yürütemiyordu. Üstelik adamın kendine olabilecek duygularından bir türlü emin olamıyordu. Adrian'ın tavırları garipti. Biraz kafa yorduğu zaman, bir takım şeylerin farkına varabiliyordu. Fakat farkında olduklarının gerçekliğinden emin değildi. Bir oyuna girişmişlerdi. Jessie ihtiyaç duymasa hırsızlığa soyunup başını belaya sokmazdı. Adrian da ihtiyaç duymasa hırsız olarak yakaladığı Jessie ile böylesi bir oyuna atılmazdı. Kimi kandırıyordu, Tanrı aşkına! Hiç kimse evini soymaya gelen birini tutup hayatının merkezine koymazdı. En başından beri adının koyamadığı bir çekim içerisinde bulunuyorlardı. Her geçen günde daha bir hissedilir hale geliyordu. Düşüncelerine sızan Jake'in sakin bir tembellikte çıkan sesi gerçekliğe geçmesine yardımcı oldu.

"Jessie?"

"Evet, benim," dediğinde Jessie, Jake'in gülümsediğini hayal edebiliyordu. Etrafına göz gezdirerek kendine oturmak için rahat bir yer bakındı. Sağ çaprazında bulunan koltuğa otururken Jake'e sorması gereken bir dünya sorusu vardı.

Arkadaşının ses tonundaki durgunluk ile huzursuz olan Jake, "Bir sorun mu var, Jessie?" Diye sordu.

"Henüz yok ama kendim bir sorun yaratabileceğime eminim." Güldü. "Nasılsınız?"

"Bizden uzakta olmak sana yaramamış belli ki."

"Hey, kendi başımın çaresine bakabilirim ben!"

"Bunu en son söylediğinde girdiğin ev sahibi tarafından yakalanmamıştın."

"Ne derler bilirsin Jake, geçmiş geçmişte kalmıştır."

"Bu geçmiş bir haftalık bir geçmiş ama..."

"Beni mı sorguya çekiyorsun sen?"

"Sorgu vermek niyetindeysen seni tutmam."

"Çok fenasın sen ama tuzağına yakalanmam adamım."

"Büyükannen iyi Jessie, eğer onun için aradıysan. Ve o dev adam seni ne zaman özgür bırakıyor?"

"Esaret altında olan ben değilim oysa ama soruna yanıt verirsem kapı dışarı edilmem an meselesi."

Bıkkın bir nefes alan Jake çenesini kaşırken, "O ne demek?" diye sordu.

"Boşver," diyerek adamı geçiştirdi Jessie. "Neden aradığım konusuna dönmek ister misin?"

"Pekâlâ seni dinliyorum evlat."

Jake'e karşı kendini mahcup hissediyordu Jessie. Her ne kadar iyi olduğunu iddia etmiş olsa da arkadaşlarının onun için endişe ettiğini biliyordu. Bunun bilincinde rahatsızdı. Şu durumda yapabilecek pek bir şeyi yoktu. Adrian'la anlaşırken ne zaman geri döneceğini kararlaştırmamasının cezasını dostlarından ayrı kalarak çekiyordu.

"Bir şeyden emin olmam gerekiyor," diye söze başladı. Çekingen fısıtısına karşı derin alınan soluk sesini duydu. Sonra kafasını kurcalayan ve içini kemiren soruları sordu. Adrian'ın davranışlarını kendi karmaşık düşüncelerini içinde hissettiği ne varsa aktardı. Basit bir hoşlantı olduğunu düşünürken, dudaklarından dökülen kelimeler ile durumun daha derin olduğunu fark etti. "Başımı derde soktum değil mi?"

"Hırsızlık için adamın evini seçtiğin kısmı atlamıyorsun değil mi?"

"Elbette ki hayır! Her şeyin farkındayım."

"Öyleyse bunu onunla konuşman gerekiyor. Elena benim burnumu kırmadan ona aşık olduğumu bilmiyordum bile."

"Tamam Jake, aldım yanıtımı. Sonra görüşürüz!"

Cevap vermesini beklemeden telefonu yüzüne kapattı.

Adrian kendine inanmakta güçlük çekiyordu. Sefil gibi kaçıp saklanırken aklından ne geçiyordu bilmiyordu. En son lise zamanında bacakları böylesi bir heyecanla titremişti. Avuç içleri terlemiş, kalbi yerini beğenmemiş gibi bedeninin çeşitli yerlerinde şiddetle çarpmıştı. En çokta sol göğsü ile boğazı arasında bir yerlerde gümlemişti. Bir şeyleri bahane ederek ortadan kaybolmak akıl kârı değildi. Gözlerini kapadı, başını arkaya atarak inledi. Geri dönmüş olsa ne diyecekti? Korkup kaçtığını söylese hırsızından alacağı cevap ne olacaktı. Gülmezdi bir kere Jessie. Derin nefeslenir, elleri iki yanında yumruk olur, kızardı. Çok kızardı. Ondan korktuğu için üzülürdü. Tekrar inledi Adrian.

Mutfaktan peşinde şeytanlar kovalıyormuş gibi kaçıp, merdivenleri bir çırpıda tırmanıp, kendini odanın içine atarken yaptığı yanlışlığın farkındaydı. Ne için titrediğini bilmeden üzerindeki eşyalardan kurtulup dört bir yanına saçarken, toplanmış olan odayı dağıtırken yüzü asıktı. Attığı sert adımlar onu banyoya taşıdığında üzerinde bir tek baksırı vardı. Duşa kabine girmesiyle uzanıp musluğu açtı, geriye kalan baksırından kurtuldu. Ilık su tepesinden akıp onu rahatlayacağını umduysa da olmadı. Saniyeler geçmiş, dakikaları aşmış, Adrian kafasındaki sorulardan arınamamıştı. Akan ılık suyun bedenini yıkayıp iyi geldiğini hissedebiliyordu fakat ruhuna ulaşamadı, kuru kaldı. Ellerini yasladığı fayanstan çekip başını arkaya atarken korkup kaçtığı gerçekleri düşünmeyi bir son verdi.

Musluğu kapatıp duşa kabinden çıktı, uzanıp banyo dolabından kendi havlusunu alarak beline sardı. Tam o sırada şiddetli bir ses duydu. Dudaklarını saran gülümsemeyle kapıyı açtığında göğsüne çarpan hırsızının eline baktı. Ne kadar kaçarsa kaçsın, gerisinde bıraktığı Jessie onu gelip buluyordu.

Eline aldığı baş havlusuyla saçlarının nemini almak içi kara kafasında gezdirerek banyodan çıkıp odasına geçti. Uyuşuk adımlarla odanın içinde turlarken kadının çıkışını hatırladı. Gözlerine ulaşıp ışıldamasını sağlayan bir gülüş kapladı yüzünü. Bakışları odayı taradıktan sonra sol eliyle saçlarını kurulamaya devam ederek dolabına yöneldi. Uzanıp açtığı dolabın içinden üzerine giyeceklerini çıkardı. Baş havlusunu kenara bıraktı, belindeki havluyu çekip yatağa attı. İç çamaşırını giydikten sonra bacaklarına her zaman giydiği eşofman altını geçirip yukarı çekti. Üzerin siyah tişörtünü giyip odanın çıkışına yöneldi.

Adrian uzun kollu siyah tişörtünün eteğini düzeltirken, çıplak ayaklarıyla sessizce merdivenden iniyordu. Hararetli konuşma sesleri kulaklarına dolarken merdivenin son basamağında duraksadı. Jessie'nin dudaklarından dökülenlerle aklı tamamen karışırken her hareketinde büyük bir zarafet olan kadına hayranlıkla baktı. Kendine gelmesi fazla zamanını almadı, adımlarını seri şekilde ileri yönlendirirken kadının yanına ulaştı.

Jessie oturduğu rahat koltukta bacaklarını altına topladı. Arkasına yaslanmadan hemen önce orta sehpa üzerinde duran kumandayı aldı, televizyonu açtı. Ekran açılıp, bir gece önceki programın tekrarını gösterirken başını yana yatırarak baktı. Kumandayı tutan eli kucağına düşerken kafasını meşgul eden düşüncelere daldı. Aklı Adrian ile birlikte üst katta kalmıştı. Ekrandan ayırmadığı bakışları baktığı yeri görmüyordu.

Miskin tembel adımlarıyla salonu gezerken huzursuz gözleri kadını üzerindeydi. Burnunu havaya kaldırıp kokladı. Ardından meraklı adımlarla Jessie'nin yanına ilerledi. Bu sefer tıslamak yerine, kaçan sahibinin aksine kadının yanına sokuldu. Zıplayarak kucağına çıktıktan sonra bacaklarına yayılıp kıvrıldı. Jessie de kediyi itmek yerine okşamaya başladı. Yumuşak tüylerinde elini gezdirirken Adrian'a yakalandığı anı hatırladı, gülümsedi.

Bir ses arkasında "Bu sefer beni şikayet etmeyecek misin?" diye yankılanırken boş bulunup sıçradı.

"O bir kere olur."

Adrian yan tarafa kalan kanepeye geçip oturdu. "Evet," dedi.

Jessie anlaşılmaz bakışlarını adama çevirip baktı. "Evet?"

"Telefonum..."

Gözlerini kırpıştırdı. Başını yana yatırarak adamın gözlerine baktı. Bacağının altında kalan telefonu alıp adama geri verdi. "Teşekkür etmek yerine öpmem mi gerekiyor?"

"Asla diyerek giden senden öpücük almak mı? Hayır güzelim, o bir kere olur." Telefonu alıp cebine koydu.

Jessie omzunu silkti. Kolları arasındaki Miskin kıvrak bir hareketle kucağından atladı. Kuyruğunu havaya dikip sallana sallana merdivenlere doğru ilerleyerek gözden kayboldu. Adrian yerine iyice yerleşirken Jessie gibi başını kanepeye yaslayarak kollarını göğsünde birleştirdi. Jessie gözlerini kapatarak derin birkaç nefes aldı.

"Hâlâ ne hakkında konuştuğunuzu bana söylemeyecek misin?" diye mırıldandı. Kapalı gözleri yavaşça açıldı Jessie'nin. Kafasını aynı yavaşlıkla Adrian'a doğru çevirdi.

"Bir tahmin yürüt?"

"Benim hakkımda olması için dua etmem gerekiyor sanırım." Bu Jessie'yi neşelendirdi. Güçlü bir kahkaha attı.

"Sen benim varlığımın farkında mıydın?" diye sordu, kıvrımlı dudaklarını büzdü.

"Sanırım bu senin için geçerli değil."

"Seni görüyorum Adrian." Başını kaldırdı, doğruldu. Bacaklarını aşağı sarkıttı. Duruşunu düzeltirken dikkatli bakışları adamın üzerindeydi. "Seni hissediyorum ben, senden farkındayım fakat bunu nasıl düşünmem gerekiyor emin değilim."

"Bu yüzden uzaksın," diye yakındı Adrian. Ses tonunun kırgın çıktığını fark edemedi. Jessie inlememek için kendini güç tuttu.

"Karmaşık bir durumda olduğumuz için kendimizden emin olmak istedim." Başını eğip baktı, "Bütün bunlar bana yabancı. Büyükannemin derdi ile uğraşmak yerine yaptıklarıma bak. Yardımıma yetiştin ama ikimiz de farklı-"

"Söylemeye çalıştığın şeyi anladım, dert etme. Sana aşık değilim. Henüz. Güzelsin, çok güzelsin. Seninle vakit geçirmek çok güzel, yanımda hatta kollarımda olmandan hoşlandım ama hepsi bu. Fazlası yok." ellerini dizine koyup destek alarak ayağa kalktı. Tepeden bakarken erişilmez dağ gibi duruyordu.

Jessie sustu. Bir şeyler boğazını sarıp sıktı. İçinde derinlerde bir yerde kırılan şeylerin sesi kulağında çınladı. Yutkundu, başını aşağı yukarı sallayıp gülümsedi.

"Birbirimizi daha yakından tanımaya ne dersin?" Diye sordu. Adrian şüphe ile baktıktan sonra sol bileğindeki saate bakışlarını çevirdi. İç çekip kalktığı yere geri oturdu. Başını aşağı yukarı salladı.

"İlk soru," Adrian aklına gelen soru ile kadının gözlerinin içine baktı. "İlk öpücüğünü hak edecek bir adam yok muydu etrafında?"

Jessie kaşlarını çattı. Böyle bir soru beklediği için fazla düşünmesine gerek yoktu. "Aklımı çelip güvenimi kazanacak kimse olmadı. Kimseyi öpmek istemedim." Sözlerinin etkisini Adrian'ın yüzünün aldığı şekil ile fark ederken gülümsedi. Adrian sağ yanağını kaşıyıp kaşının tekini kaldırdı. Dudakları yana doğru kıvrıldığında tatminkâr bir homurtu çıkardı.

Jessie güldü. "Mecbur kalmasan, yine bu evi soymaya gelir miydin?" diye bir başka soru yöneltti Adrian. Kirpiklerinin altından kısa bir bakış attı Jessie. Saçlarını huysuzca kulağının arkasına sıkıştırdı, dudağını yaladığında Adrian'ın bakışlarını hedefi oldu.

Jessie başını iki yana salladı.

Jessie mecbur olmasaydı bu işe kalkışmayacaktı. Belki Jake'le uğraşırdı ama peşine takılıp gelmezdi. Böylece hiç karşılaşmaz ve tanışmazlardı. Adrian bu cevapla homurdandı. Mia için üzülsede Jessie'nin mecbur olmasına içten içe memnundu. Tabi bunu dile getirmedi.

Bir başka sorusunu yanıtlayan Jessie gerilen ortamın gevşeyip eski halini almasına sevindi. Yerinden kalkıp Adrian'ın yanına oturup bacaklarını altına aldı. Bakışları birbirlerinin yüzünde geziyor en çok da dudakları tarıyordu. Rock müzik seviyordu. Mavi renge bayılır, kızınca boynunu kazır gibi kaşıyordu. Şaşkınken ya da ne cevap vereceğini bilemez durumdayken dudaklarını ya kemiriyor ya da birbirine bastırıyordu. Bilmeden yaptığı bu hareketin Adrian üzerinde bıraktığı etkilerdi. Bu keşif Adrian'ı germeye devam ederken Jessie'yi garip bir haz kuyusuna attı.

Adrian'a göre Jessie'nin soruları daha kurnazdı. Neden evlilikten kaçtığını? Uzun süre neden ilişkisinin olmadığını sordu. Daha sonra çekingen cevapların verdiği gazla sorularını daha cesurca sordu. Hiç aşık olduğunu, aynı yatağı paylaştığı kadınların gözünde değerinin olup olmadığını büyük bir merakla sordu. Derin bir soluk alan Adrian soru bombardımanına tutulmasına gülerken hırsızını sakince yanıtladı. Tek kaşı havada alayla çarpıttığı dudaklarını şaklattı.

"Bu kadar meraklı olduğunu bilmiyordum," dedi sakince gülerken. Jessie umursamazca narin omuzlarını silkeledi. Bu Adrian'ı güldürdü. "Evlilikten korkmuyorum ve kaçmıyorum. Uzun süren ilişkilere inanmadığım için uzak duruyorum."

Jessie tek kaşını kaldırırken dudaklarını, Adrian'ın deli olacağını bilerek, büküp sırıttı.

"Ben hiç âşık olmadım daha önce," diye vurguladı Adrian, farkında olmadan. "Doğru kadını beklediğimden sanırım, hayatıma giren çıkanlara pek dikkat etmedim. Karşılıklı olarak keyif almaya odaklıdıydık. Ben onları eğlendirip gönüllerini hoş ettim, onlar da benim. Aklımda yer edinen bir kadın olmadı şimdiye kadar. Öylesiyle önceden karşılaşmadım." Jessie soluk almadığını tıkanınca fark etti. Yanan ciğerlerini derin nefeslerle ferahlatırken Adrian'ın dudaklarından dökülen kelimelere odaklandı.

Adrian'ın o karşılaşmayı beklediği kadın olmayı dilerken, içten içe tavırları yüzünden bu şansı kaçırmak üzere olduğunu kendine söyledi.

...
Sonunda gelebildim ✋✋
Gelince de dopdolu uzun bir bölüm ile geldim 👊👊
Bildiğiniz üzerine kitabı en baştan değişiklikler yaparak mantık hatalarını azaltarak ve ek sahneler replikler ile baştan yazıyorum. Sürpriz olacak çok fazla sahnelerinmiz var okuyana. Yazarken ben acayip eğlendim, umuyorum ki okurken sizler de çok eğlenir ve keyif alırsınız ✋✋
Yorumlarınızdan beni mahrum etmeyin. Olumlu olumsuz her görüşünüzü bekleyeceğim.
Keyifli okumalar dilerim
..
Facebook Yazar Sayfası: Hayat-I Roman
Facebook Okur Grubu: Nurhayat Turna Okurları
Twitter: @sonsayfasihayat
İnstagram: @sonsayfasihayat

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top