17. Bölüm | Güncellendi
~ Hissetmek kötü bir şey değildi.
Yorgunluk bedenini sarıp sarmalarken oturduğu sandalyeden neredeyse yuvarlanıyordu. Kendini toparlayıp kapanan gözlerini irice açtı. Büyükannesiyle konuşan Adrian'a kaydı bakışları. İrileşen yeşil gözleri bir kat daha açıldı. O da neydi? Yaşlı kadının yanakları mı kızarmıştı? Yoksa gördükleri gökyüzünün en tepesine tırmanan öğle güneşinin yansıması mıydı? Ah bilemiyordu. Sonrasında Adrian'ın şakalarına gülen arkadaşları dikkatini çekmeyi başardı. Kaşları havalanıp yüzüne dökülen saçlarıyla buluştu. Yanaklarını şişirerek kollarını göğsünde birleştirdi. Ne güzel! Adrian türlü şaklabanlık yaparak yaşlı kadını kafalıyordu ve arkadaşları, gözlerine inanmayarak kırpıştırdı. Arkadaşları Adrian’a kur mu yapıyordu?
İçini çekti.
Buz gibi alaycılığı olan adama, oyun oynayarak sevgilisiymiş gibi davrandığı adama, gözleri okyanus olan adama, sevgilileri olduğu hâlde kur yapıyorlardı!
Başını iki yana ağır ağır salladı. Bu adamda şeytan tüyü olmalıydı, bütün kadınların ona karşı bir zaafı vardı.
Balkonda yalnız kalıp aralarında yaşananlardan sonra Adrian yaşlı kadını ameliyata girmeden önce görüp tanışmak istemişti. Jessie bunun gereksiz olduğunu düşündüyse de adamı kırmadı, Mia ile tanışmalarına izin verdi.
Adrian’ı görmesiyle Mia yeniden canlandı. Parıldayan bakışları adamı tepeden tırnağa incelerken, beğenisini belli eden bakışlarını Jessie'ye kaydırdı. Sevincini, memnun kalışını bildiren tek eylem dudaklarının geriye doğru kıvrılmasıydı. Yaşlı yüreği torununun yalnız kalmasından korkarken şimdi onu emanet edebileceği birini bulmanın sevinciyle çarpıyordu. Açık yeşil gözleriyle torununa sarılıp onu tebrik ediyordu.
Jessie kendini nasıl hissetmesi gerektiğini bilmiyordu. Karnında bir şeyler kıpırdanırken bakışlarını yeniden adama çevirdi. Ondan beklemediği bir ağır başlılıkla koltuğunda oturuyordu. Üzerinde çok şık duran nezaket ve bir parça alaycılıkla Mia’nın yaşlı kalbini fethediyordu. Jessie aralarında gelişen flörtöz davranışlarına daha fazla dayanamadı. Geriye geçti, odanın bir ucundaki sandalyeye oturup olan biteni seyre daldı. Surat asıp gözlerini kıstığı her anda bir şekilde Adrian’ın yakıcı bakışlarıyla bakışları çakışıyor, içini kavuruyordu. Kollarını göğsünde kavuşturup bir kadına yakışmayacak türdeki rahatlıkla sandalyede oturuyordu. Sağ ayağını sol dizinin üzerine yanlamasına yatırarak biraz daha yayıldı. Olmuştu işte, onları artık rahatça izleyebilirdi.
“Jessie’nin herkesten sır gibi sakladığı adam, sensin demek,” diyen Mia merakla adama bakıyordu. Adrian yaşlı kadının hoş sohbetini bitirip yerine gelecek sorgusunu bekledi. Yüzünde anlayışlı gülümsemesi eksilmedi, aksine aldığı keyifle katlanarak arttı.
“Torununuzun sır gibi saklayacağı bir adam olacak ve siz bilmeyeceksiniz, öyle mi? Ve ben buna inanmalıyım.” Adamın sakin çıkan neşeli ses tonu kadınları etkisi altına alırken, Mia tek kaşını kaldırarak baktı. “Aslında saklanmak benim fikrim değildi. Jessie çok ısrar edince yatak odamın giysi dolabımda saklanmayı tercih ettim.”
İnce dudakları kıvrıldı Mia’nın, Elena ıslık çalarken Natalia kahkaha atıyordu. Jessie kızarmış yanaklarını saklamak için ne yapması gerektiğini düşündü. Adrian da o boğuk sesiyle güldü. “Benim torunum seni, evinde ve odanda, üstelik dolabında mı sakladı?”
Adrian gülerek başını aşağı yukarı salladı. “Beni kimsenin görmesini istemedi. Çok çirkin olduğumu düşünüyor olmalı ama gözlerime iltifat ettiğini kulaklarımla duydum.” Dönüp kadının gözlerinin içine baktı. Düşünüyormuş gibi yapıp dudaklarını büktü. “Ne diyordun sahi bana? Gözleri neydi?”
Yanaklarını şişirip ofladı Jessie. Öfkeli gözlerini kıstı. “O güzel mavi gözlerini oymak istediğimi söylemiştim sanırım, hatırlamıyorum şu an.”
“Ah evet, güzel olan tek yerim gözlerim.”
Mia, gürültülü bir kahkaha attı. Adrian yaşlı kadının kızarmış yanaklarına, gülerken kısılan yeşil gözlerine kırışan göz çevresine baktı. Mutlu etmiş olduğu için kendiyle gurur duydu. Jessie ile bir kez daha bakışları çakışırken kadına göz kırptı.
Kucağında duran ellerini adamı yumruklamak istercesine karıncalandı, homurdandı. Pes etti Jessie, omuzları düşerken bıkkınca Adrian’a baktı. Bacağını indirdi, yavaşça ayağa kalktı. Burnunu havaya kaldırıp adama kısılı gözlerle bakarken bir şey söylemeden odadan çıktı.
“Mia,” diye yaşlı kadına seslendi Adrian, odadan çıkıp giden kadının ardından ayaklanırken. “Jessi hep böyle huysuz muydu yoksa bana özel bir huysuzluğu mu var?”
Yaşlı kadının başını sallarken diğerlerine manalı bakmasıyla cevabını aldı, arkasını Jessie’nin ailesine dönerek beklemeden odadan çıktı. Etrafına bakınırken görmeyi istediği tek figür gözlerine ulaştı. Jessie ağır aksak sanki bacaklarında bir sorun varmış gibi ayaklarını sürüyerek yürüyordu.
“Hey bekle!”
Adrian içinden taşan kahkaha atma isteğini anahtarı olmayan sandığa kilitleyerek derinlere yuvarladı. Biraz önce olanlarda neydi? Jessie’nin gözlerinde gördüğü kıskanç kendi kurduğu bir hayal miydi? Saçma, dedi kendi kendine. Jessie onu neden kıskansındı, üstelik kıskanmaması iyiliği açısından daha iyiydi. Jessie arkasına bakmayıp sürüyen adımlarla ilerlerken Adrian iki büyük adımla kadına yetişti.
“Bu huysuzluğunu ne şekilde açıklayabiliriz, bir bakalım,” derken gözlerinin içi gülüyordu adamın. “Beni kıskanmak listenin dışında sonuçta beni kıskanman çok saçma, sadece arkadaşız üstelik. Listenin başında ise ailenin beni çok sevmesi var. Tamam erkekler sevmemiş olsa da kadınların kalbini çalmayı başardım. Ve diğer önemlisi Mia bana bayıldı sen de buna huysuzluk ettin.”
Jessie’nin adımları durdu, ateş saçan gözleri adama döndü. “Anlamıyorsun,” diye hırladı. “Anlamamak için çırpınıyorsun. Yahu dön bir bak bu insanlara. Bir daha ne zaman göreceksin? Hayatının neresinde olacak? Senin için eğlence konusu olduk ne hoş, seni memnun ettiyse kendimi kutlamam gerek ama sen gittikten sonra ne olacak? Her şey bitince! Mia iyileşince -ki iyileşecek- ben ona ne diyeceğim?”
Adrian cevap vermedi, nefesi ağırlaşırken sakince gözünü yumdu. Jessie adamın sinirlendiğini görebiliyordu. Üzerine gitmekten vazgeçti. Hiçbir şeyi, hiç kimseyi umursamadan üzerine yürüyüp bağırdı. “Evet! Seni kıskandım kahrolası.”
Adrian gözlerini açarak şaşkınca baktı. Aklı allak bullak olup her şey karıştı. “Kıskandın mı?” diye sordu. “Büyükannene ve kızlara olan ilgimden dolayı beni mi? Yoksa kızların bana olan ilgisinden dolayı beni mi kıskandın?” Jessie dişlerini gıcırdatarak bir adım öne çıktı.
“Hiçbiri!” dedi hınçla Jessie. Adrian ile gerektiğinden daha yakın duruyor, nefesleri birbirine karışıyordu. “Onları mutlu edenin ben değil de sen olduğun için kıskandım.”
Biri boğazını temizledi, Jessie bir adım geri çekilerek Adrian’dan uzaklaştı. Başını çevirince arkadaşının hissiz bakan kara gözleriyle karşılaştı.
“İznin varsa Jessie ile konuşmam gerek.”
Elleri ceplerinde duran Adrian başını aşağı yukarı salladı. Jessie dönüp karmaşık duygularla adama baktıktan sonra arkasını dönüp Jake’in yanına yürüdü. Adrian’ı karışık duyguların kollarında geride bırakırken arkadaşı ile asansöre yöneldi.
Adrian, Jessie'nin ardından keyifsizce gülerek tekrar yaşlı kadının kaldığı odaya döndü. Kapı tokmağını çevirip açtı, içeri girdi.
Jake kendine olan öfkesi, Jessie’ye karşı hissettiği suçluluk duygusu ve en önemlisi yenilmişlikle hissiyle doluydu. Asansöre bindikleri andan itibaren kıpırdayıp duruyor, sessiz homurtularla Jessie’ye bakıyordu.
“Bu adamı tutmadı gözüm,” diye söylendi. Düşüncelere dalan Jessie boş bulunup irkildi.
Gözlerini Jake’ye çevirip baktı. “Neden?”
Jake homurdanarak kollarını kavuşturdu. “Nedeni mi var? Hoşlanmadım, sinsi bakıyor mavi gözleri.” Asansörün o kulakta yankılanan sesi geldi, açılan kapıdan Jessie’nin peşinden geldiğinden emin olarak çıktı.
Sessizlik hüküm sürerken hastane bahçesinde dolanıyorlardı.
“Şu herif,” Jake cümleyi nasıl kuracağını düşünürken Jessie kafasını kaldırarak merakla baktı.
“Adrian.” Dedi yumuşak bir tonda. Jake duraksarken dişlerini sıktı.
”Her ne haltsa işte.”
“O, kötü biri değil Jake.”
Şaşırırmış gibi gözlerini kocaman açtı Jake. “İyi bir adam olduğu için mi hiç tanımadığı, evini soymak isteyen bir hırsıza onca parayı veriyor?”
“Önyargı yapıyorsun, onu tanımadan peşin hüküm veriyorsun,” dedi Jessie. Jake ise onu duymazdan geldi. Aklına gelen fikirle gözlerinde tehlikeli bir parıltı ışıldadı.
“Yoksa?” sözlerine devam etmedi. Jessie Jake'in demek istediğini anlayarak çığlık attı.
“Yok artık!” Sinirle soludu. “Kimseyle para karşılığında yatmadım. Fahişe değilim ben!” Jake’in öfkesi dindi, özür dileyen bir bakış atarak uzanıp arkadaşını yakaladı. Göğsüne çektiği arkadaşına sıkıca sarıldı.
“Bir an kendimi kaybettim,” dedi yutkunurken. Başını iki yana salladı ve devam etti. “O adamın sana yakın olması sinirlerimi bozuyor. Sana dokunduğu fikri hoşuma gitmedi sadece ve-”
“Ondan hoşlandım,” Jake konuşmasını bölen itirafla sarsıldı. Kollarını gevşeterek soru sorarcasına baktı. Jessie omzunu silkti.
“Gerçekten mi? Dışarıdan baktığım zaman onu öldürmek iistiyor gibi duruyordun.”
“Gerçekten. Ondan hoşlandım. İyi biri, beni sakinleştirmeyi başarıyor üstelik onun hakkında yanıldığım onca şeyden sonra. Sanki misafirlik için gelmişim gibi beni evinde ağırladı. Çocukluğunun geçtiği eve götürdü beni, ailesiyle tanıştırdı. Dahası bana yardım etmek için bir an bile tereddüt etmedi,” Tüm bunları anlatırken Jessie’nin gözlerinde parlayan ışıklardan hoşlanmadı Jake.
“Ve senden herhangi bir beklentisi yok?”
“Jake," diyerek onu uyardı. “Adrian iyi bir adam.”
Dişlerini sıktı, başını yukarı kaldırıp nefeslendi. Arkadaşını anlamak istiyordu. Adrian hakkında yanılmayı çok istiyordu. Başka biri olsa acımaz kolundan tuttuğu gibi polise teslim ederdi ama Adrian yapmamıştı! Bir karşılık beklemeden Jessie’ye yardım ediyordu. “Dua et Jessie öyle olsun, yoksa o adamı kimse elimden alamaz.”
Jake sözlerinin etkisinin sonucunu bekledi. Jessie’nin ormanı içinde barındıran yeşil gözleri şaşkınca irileşti. Ve ardından gelen pırıltılara Jake’in canı çok sıkıldı. Derin bir nefes alarak farkında olmadan yumruk yaptığı elini gevşetti, ardından çenesini sertçe ovdu. Kıpırdanırken bir adım geriye attı Jessie. Başını biraz yana yatırdı, önemli bir şeyi çözmeye çalışır gibi bakıyordu. Çok geçmeden Jake homurdanmaya başladı.
“Yapma böyle,” diye mırıldandı Jessie, “Onun yanında güvende olmasaydım emin ol tırnaklarım çıkardı ama ondan bana gelecek bir zarar yok. Jake, bunu daha fazla sorgulama.”
Jake arkadaşının gözlerinde gördükleriyle kendini sorguladı, yanlış yapıyor olabilir miydi? Jessie’in gözlerine daha derin baktı. Hayranlık vardı o gözlerde ve tarif etmek istemediği bir başka ışıltı.
“Pekâlâ, öyle olsun,” diye homurdandı. Jake bir cevap beklemiyordu. Yani öyle olduğuna inandırıyordu kendini. Sessizlik içinde hastaneye geri döndüler.
Adrian Jessie'nin gitmesinin ardından enerjisi düşse de yaşlı kadına moral vermek için yaptığı şakalarla ortamı şenlendirdi.
Elena başını çevirip Victoria’ya Sam’in nerede olduğunu sorarken, ayakta duran Victor kollarını göğsünde birleştirmiş gözlerini ayırmadan birini izliyordu. İzlendiğinin farkında olan Natalia sakinliğini korurken şakalar yaparak gülen Mia'yla Adrian'a bakıyordu.
“İyileşince, ameliyat sonrasında bunu kutlamak için bir parti vermeliyiz, ne dersiniz?” diye sordu Adrian çekici bir gülümsemeyle. Mia sorulan soruyu düşünüp ameliyattan çıkıp çıkamayacağını tartarken Victor homurdandı. Natalia hevesle gülümsedi.
“Harika olur!” diyerek yanıtladı adamı. Adrian'ın dudakları memnun bir şekilde kıvrıldı.
Mia bir karara varmış olduğunu belirten şekilde güldü. “Benim adıma yapılacak bir parti. Kulağa oldukça hoş geliyor.”
Adrian gülümsedi. Elena ile Victoria kıkırdadı, Natalia dönüp Victor’a baktı ve Victor çatılı kaşlarıyla Adrian’a baktı.
Jessie dalgınca yürüyordu. Jake yanından ayrılmadan önce ufak bir işinin olduğunu söyledi. Asansörü durdurup binerken kafasında geçen düşünceler tonlarca ağırlıktaydı. İneceği katın numarasına bastı ve çok geçmeden istediği yere geldi. Kapılar açılırken de hala düşünceliydi. Mia’nın odasının önüne geldiğinde içeriden gelen neşeli kahkahalarla duraksadı. Adrian, diye düşündü iç çekerken. Kapıya uzanıp tokmağı çevirdi ve içeri geçti.
Adrian gelen kişinin Jessie olduğunu görünce ayaklandı. İşlerini hallettiğine göre artık gitme vaktiydi. Jessie isterse kalabilirdi, onu gelmesi için zorlayacak değildi. Ailesine de kavga edip ayrıldıklarını söylerdi. Her şey başladığı gibi olur ve biterdi. Birbirine bastırdığı dudaklarını yalarken gözü kadının üzerindeydi.
”Yorucu bir gün oldu,” büyükannesinin yanına gidip kadına sıkıca sarıldı. Yanaklarını öptü, eğilip kulağına bir şeyler fısıldadı. Yaşlı kadının gülen gözleri Adrian’a dönerken adam kendi hakkında konuşulduğunu anladı. “Yeniden geleceğiz.” diyordu Jessie, “Halletmemiz gereken bazı işler var. Her şey bitince tamamen yanınızda olacağım.”
Jessie arkadaşlarıyla vedalaştı. Her biriyle ayrı ayrı kısa konuşmaları oldu. Adrian ona biraz zaman verip odadan çıktı. Karşısına çıkan Sam, gözlerini üzerine dikip bakarken de yüz ifadesi değişmedi.
“Seni bekliyordum,” diye tembelce mırıldandı.
“Fark ettim.”
“Onu üzmeye kalkma. Aranızda geçenler hakkında bilgimiz var fakat ondan faydalanmaya kalkarsan başına gelecekleri az çok tahmin etmen gerekecek.”
“Anlaşılan karşılıklı olarak birbirimizi tehdit edeceğiz,” diyerek adımlarını adamın yanına çevirdi. Yan yana durup, Jessie’yi beklerken elleri cebindeydi. Sırtını duvara yasladı. “Tanrı şahit, o çok güzel bir kadın ama ben, beni istemeyen bir kadına elimi sürecek bir adam değilim. O isterse neler olur bir fikrim yok. Beni tehdit ederken iki kere düşünmen gerek, evimi soymaya çalışan sizlerin tüm bilgilerini elde ettim. Sence sizi demir parmaklıklar ardına atmam ne kadar zamanımı alır?”
Sam ağzının içinde bir küfür savurdu. Yan dönüp adama düşmanca baktı. “Onu incitirsen içeri girmek zerre umurumda olmaz, seni mahvederim.”
Kapı açıldı, kadınlar sıralı şekilde çıkarken Adrian dönüp Sam’e baktı. Jessie, koluna girdiği Victoria’nin yanağından öperken gülüyordu.
“Onu incitmek istemiyorum.” Jessie dönüp Adrian’a baktı. Burnunu büküp başını sallarken Sam’e doğru “Onu asla incitmem,” dedi.
Adımları sıklaştı Jessie’nin, Adrian’in ayakları ucunda dururken başını kaldırıp adama baktı. “Gidelim artık.”
Ve Adrian genç kadını geri çevirmeyerek istediğini yaptı.
Hastaneyi geride bırakıp uzaklaşırken, Adrian önde Jessie arkada arabanın yolunu tuttu.
Park yerine ulaşıp arabanın yanında durduklarında anahtarı cebinden çıkarırken düşürdü. “Kahretsin.” derken sesi oldukça kısıktı. Jessie’nin guruldayan midesi dikkatleri üzerine çekti. Adrian şaşkın bakan gözlerinin hırsızının mahcup bir ifadenin kapladığı yüzüne çevirdi.
“Karımızı doyurmak için zamanımız var, işleri sonra da halledebiliriz.”
Jessie gözlerini kırpıştırarak baktı, ardından kendini tutamadı. Adrian’a genişçe gülümseyerek onu ödüllendirildi. Adrian'ın gözleri gülerken kıvrılan dudaklarda takılı kaldı. Ardından önüne döndü, arabanın kapılarını açtıktan sonra direksiyon başına geçti. Jessie, koltuğa yerleşip emniyet kemerini bağlarken Adrian onun yanında kalacağı için içten içe seviniyordu. Dikkatini yolu verdi. Motoru çalıştırıp park alanından çıkıp ana caddeye ulaşıncaya kadar durmadı.
Her zaman gittiği mekânlardan birindeydi Adrian. Türk mutfağına tuhaf bir zaafı vardı ve her fırsatta Türk arkadaşı Gökhan'ın restoranında soluğu alırdı. Gökhan Amerika'ya okumak için gelip New York'ta Üniversite hayatına ara vererek San Francisco'ya yerleşmiş bir adamdı. Ve böylece iş hayatına atılmış Türk mutfağını Amerikan vatandaşlarına tanıtarak damak tatlarına zenginlik katmıştı. Gökhan bir gece geç çıktığı restoranında mafya tipli adamlarla kavga etmiş onu Adrian kurtarmıştı ve böylece kalıcı bir dostluk oluşmuştu. Mekânın adı Türk'ün Mutfağı idi ve Gökhan'ın tarzına özgü özel bir yerdi. Dört bir yanı Türkiye'den manzara kareleri ile donatılmış kasa tarafında dev Atatürk posteri ve Türk bayrağı ile onurlandırılmıştı. Adrian arkadaşının milli bağlarının güçlü oluşuna hep imrenmişti. Vatanına bağlı dört dörtlük bir gençti. Krem ve yeşilin tonlarının serpildiği masalar kırmızı halı ile süslenmiş seyrine doyum olmayan bir tabloydu. Manzaraya hayran olan Jessie ela gözlü güleç iri adamla Adrian'ın kucaklaşmasına şaşkınca bakıyordu. Adrian arkadaşını görmenin verdiği rahatlamayla gülerken aklını kurcalayan sorulardan da arınmıştı.
“Dostum nasılsın?” Gökhan kocaman gülümsemeyle sarıldı Adrian'a. Ayni gülümseme Adrian'da da vardı.
“Gayet iyiyim.” diye yanıtladı arkadaşını. Sarılma faslı bitiminde Gökhan, irileşen yeşil gözleriyle şaşkınca bakan kadını kısık gözlerle süzdü. Adrian arkadaşının bakışlarına bakarak dile gelmemiş soruyu yanıtlamak için araya girdi.
“Sizi tanıştırayım,” arkadaşından ayrılarak Jessie’yi yanına çekti, büyük eli kadının belinindeki yerini almıştı. “Bu Jessie, kız arkadaşım.”
Gökhan tek kaşı havada Adrian'a uzunca baktı. Beş seneyi aşan bir dostlukları vardı. Adrian’ı çok iyi tanıyordu. Kolunda getirdiği diğer kadınlar gibi değildi, onunla sonuna kadar gidip gitmeyeceğine karar verirken kadının kalbinin kırılmamasını umdu. Adrian, Gökhan’ın ela gözlerindeki parıltıyla kaşlarının arası derinleşti.
“Bu da yakın arkadaşlarımdan Gökhan.” Gökhan gülümseyerek elini uzattı. Jessie zarifçe ufak elini adamın eline bırakırken Gökhan mırıldandı.
“Tanıştığıma memnun oldum Jessie.” Ardından eğilerek kadının elini sıkmak yerine öptü.
Yemek yemek için kendileri için hazırlanan İstanbul'un boğaz manzarası resmedilmiş masalarına geçtiler. Meraklı bakışlarla etrafı tarayan Jessie duvarlardan tavandaki avizelere, masaların el işçiliğine, renklerin uyumunu dikkatle inceliyordu. İncelemesinin sonunda büyülenmiş bir ifade güzel yüzüne yerleşirken tatmin olmuş bir gülümseme dudaklarına oturmuştu.
“Mekânı beğendin mi?” diye soran Adrian'ın konuşması ile gözleri adamın maviliklerine takıldı. Dudaklarındaki tatlı gülümseme yüzüne yayılırken gözlerine de sıçramıştı. Adrian soru sormaktan ziyade doğruluğu kesin bir gerçeği dile getirmişti.
Jessie Türk’ün Mutfağı’na bayılmıştı.
“Tek kelimeyle büyüleyici bir yer! Renklerin uyumu duvara resmedilen manzaralar, Tanrım. Adrian buraya bayıldım.” ışıl ışıl bakışlarıyla parlayan Jessie uzanıp Adrian'ın iri elini kavradı. Yerinden doğrularak masanın üzerinden Adrian'a uzandı. Adamın ve etraflarındaki şaşkın insanlara aldırmayarak uzandığı kadarıyla Adrian'ın yanaklarından öptü.
Adrian ani gelen ve geldiği gibi aniden giden öpücük ile afalladı. Bakışları kolonların çaprazındaki kasada duran arkadaşına oradan da kaçamak bakış atan diğer müşterilere son olarak da Jessie'ye kaydı. Jessie kafasını elindeki menüye gömüp kızaran yanaklarını sarı saçları ardına saklarken çok masum görünüyordu. Şaşkınca gülümseyerek başını iki yana salladı.
“Ufak şeylerle mutlu olmana bayılıyorum,” derken samimiydi. “Seni böyle güldüreceğimi bilseydim daha önce getirirdim buraya.”
Jessie elindekini bırakıp başını kaldırdı. “Beni mutlu etmeyi bir görev haline mi getiriyorsun Adrian?”
“Emin değilim, böyle bir görevi yerine getirebilir miyim?”
Jessie kahkaha attı.
Adrian’la sohbet etmesi eğlenceliydi, Jessie dakikalarca kahkahalara boğuldu. Aklına gelen, merak ettiği bütün soruları teker teker sordu.
Türkiye’ye hiç gittin mi?
İnsanları nasıl, sıcakkanlı mı?
İstanbul güzel bir yer mi?
Denizin ortasında kule varmış, özgürlük anıtı gibi. Doğru mu?
Yemekleri güzel mi?
Baklava yedin mi?
Ve bunlar gibi nice sorular vardı. Adrian ise tüm soruları büyük bir sabırla cevapladı. Evet, Türkiye’ye iş için birkaç kez gitmişti. Gökhan ile tatile de birlikte gitmişti. İstanbul'u görmüş ve oldukça beğenmişti. Türk insanı sıcakkanlıydı. Ve sohbet ettiği babacan adamlar anaç kadınların tavırları içine işlemiş ellerine geçince patlarcasına yemek yemişti. Gökhan'ın ailesi komşuları derken bir haftada göbek yapmıştı.
Ve Jessie’nin merakla sorduğu Kız Kulesi'ni de görmüş oraya gidip akşam yemeği için balık yemiş kırmızı şarap içmişti.
Garson siparişleri getirip başka bir istekleri olup olmadığını sormuş Adrian'ın olmadığını söylemesiyle birlikte afiyet olsun diyerek gitmişti. Sipariş olarak verdikleri yaprak sarması, domates soslu şehriye pilavı, kabak dolması ve Adrian'ın yemeğe doyamadığı mevsim salatası ile masa donatılmıştı. Jessie'ye de bol yoğurtlu kabak dolması ve mantı söylemişti. Yemeklerin tatlarına bayılan Jessie tabaklarını silip süpürürken gerçekten de acıkmış olduğunu düşündü. Tatlı olarak Adrian kadayıf yerken genç kadına dondurma ısmarladı.
“Oh çok doydum ben,” dedi Jessie, çıkan göbeğini okşarken. Adrian manzaraya bakıp gülümserken kadının ışıldayan gözlerine uzunca baktı. Ağzını açıp konuşacak iken omzunu kavrayan elle sustu.
“Yemekleri beğendiniz umarım.” Gökhan kendini beğenmiş bir tavırla gülümsedi.
“Harika! Her şey çok lezzetliydi, teşekkür ederiz.” Jessie Adrian'dan önce atılarak cevap verdi. Gökhan kısık sesle güldü. Jessie Adrian'a karşı bir şeyler hissetmese gözleri kahvenin ve yeşilin farklı tonlarına sahip bu adama bir şeyler hissedebilirdi. Belki bu kadar kibirli olmasaydı ama hayır, Adrian olsa ya da olmasa Jessie bu adamdan hoşlanmazdı! Adrian gülerek arkadaşına baktı.
“Hadi ama dostum! Ömrümde yediğim en lezzetli yemekler burada. Bir ara bize gelmelisin annem özlemiştir seni.” Gökhan eğilerek Adrian’ın kulağına Türkçe bir şeyler fısıldadı. Jessie bu fısıldamayı anlamasa da ses çıkarmadı, konuşmanın sonunu bekledi.
Gökhan, Adrian’ın kulağına eğilip kadını elinde sıkıca tutmasını tembihledi. Arkadaşının kararan bakışlarında bakıp genişçe gülümserken sırtına vurdu. Adrian’ı bırakıp bakışlarını Jessie’e çevirirken en çekici gülümsemesini yüzüne yapıştırdı. Adrian homurdandı.
“Onu bu şekilde etkileyemezsin,” dedi, kaşları gözlerini örtecek şekilde çatılırken. Gökhan eğlenen bakışlarını arkadaşına geri çevirdi.
“Sadece gülümsüyorum kardeşim.”
Jessie iki adamın birbirine takılmasına güldü. “Gökhan sevimli bir adam ama Adrian kadar çekici değil. Üzgünüm, dikkatimi çekmeyi başaramadın,” diye onların oyununa ortak oldu.
“Aşk olsun, ben hiç gelin kızımıza öyle bir niyet beslemem.”
“Gökhan, tamam. Yeter. Git artık.”
“Ooo damat bey, evlilik muhabbetinden rahatsız.”
Jessie dişlerini göstererek güldü. “Evlilik adamı olmadığını söylüyor ama onu ikna edecek biri elbette çıkar.”
Adrian hırsızının sözleriyle öne doğru eğildi. Gökhan ikili arasındaki elektriğin artmasıyla usulca yanlarından ayrıldı. “Bunu başaracak kadın sen misin yoksa?”
“Ah yapma ama! Tam tersi olsun diye yanına aldın beni.”
“Belki de fikrimi değiştirmeliyim?”
“Belki de gerçekten Sam’e seni söylemeliyim.”
“Jake’e ne oldu?”
“Sam seni sadece döver, ölmeni istemiyorum.”
Adrian surat asarken Jessie keyifle arkasına yaslandı. Bu, gözleri okyanus olan adama fena halde tutuluyordu.
...
Ve sonunda o çok merak edilen bölüm nihayet geldi 👊👊
Bölümü düzenledim, çoğu yeri çıkarıp sildim ve eklediğim yerler de var. Eski halini okuyan kişilerden yeni hali için yorum bekliyorum. Bu bölümü düzenlemek uzun zamanımı aldı. Neyi yazsam neyi eksik bıraksam diye bakınırken baya zaman öldürdüm. Umarım bu halinden zevk alır da seversiniz. Sizin fikirleriniz benim için çok önemli, bir kez daha söylemek istedim ✋✋
Yorumlarınızdan beni mahrum etmeyin. Olumlu olumsuz her görüşünüzü bekleyeceğim.
Keyifli okumalar dilerim ❤
Yorumlarınızı benden esirgemeyin ✋ ✋
Facebook Yazar Sayfası: Hayat-I Roman
Facebook Okur Grubu: Nurhayat Turna Okurları
Twitter: @sonsayfasihayat
İnstagram: @sonsayfasihayat
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top