14. Bölüm | Güncellendi

~Gerçeği bilmek gerekir miydi?

Adrian sırtında hissettiği buz tutmuş ayaklarla yataktan fırlarken, Jessie örtülerin altına girdi ve sözde ortadan kayboldu. Korkuyla karışık üşümenin verdiği titremeyle der top olan Jessie, Adrian tarafından sarıp sarmalanınca şaşırdı. Adrian üzerlerine çektiği örtünün yetmeyeceğini düşünerek kadını bırakıp yataktan kalktı. Birkaç dakika sonrasında elinde battaniye ile yatağa geri döndü. Açtığı battaniyeyi yalnızca Jessie’nin üzerine örttü ve tekrardan kadına sardı.

“Sen gerçekten de donmuşsun,” dedi şaşkınca. Uykusu iyiden iyiye açıldı ve kolları arasında buz tutmuş kadını daha çok sardı. Örtüler arasında halinden memnun kalan kadın, kafasını Adrian’ın göğsüne bırakıp sokuldu. Isınmak içindi yaptıkları, başka bir şey için değildi. “Şaşılacak bir durumun içindeyiz ve ben senin üşümüş olmana odaklıyım.”

“Neden şaşırıyorsun ki, hiç mi üşüyen bir kadını kollarına alıp uyumadın.”

İç çekti Adrian.“Aslında bakarsan, hiçbir kadını sadece uyumak için kollarıma almadım.”

“Ben istisnayım.”

“Ah, evet sen istisnasın.” Jessie yanaklarının kırmızıya boyandığını hissedebiliyordu, Adrian sessizce güldü. “Kafanın içinden geçenlere bir son ver artık. Gerçekten uyuyalım ve şu soğuk ayaklarını getir de ısıtayım.”

Adrian kadının soğuk ayaklarını kendi sıcak ayaklarıyla ısıtırken kollarındaki kadının ne denli kırılgan olduğunu düşündü. Jessie, yalnızca ayakları değil bütünüyle ısındığında nihayet uykunun güven ve huzur veren kollarına atılmıştı. Tabi bu yolculuğunda yalnız değildi. Kollarında olduğu gözleri okyanus olan adamıda peşine katmıştı.

“Hımmm...”

Uyku mahmuru Adrian sağdan sola dönerken üzerindeki fazla örtülerden dolayı terledi. Kulağına ulaşan iniltiyle ne olduğunu çözmesi fazla zamanını almazken umursamayarak tekrardan uykusuna devam etmeye başladı.

“Hımmm..”

Oflayarak Jessie’ye taraf döndü. Kadının nefesi dudaklarına çarparken sakince uyuması oldukça güç bir durumdu. Kollarına alarak sırtını göğsüne gelecek şekilde çevirdi. Aslında aklından geçen yanında yatan kadını sarsıp uyandırmak ve arzusunu dindirmekti. Ama yapamazdı, Jessie buna izin verse, kendi bunu yapmazdı. Bunun yerine sıkıca sarılarak uykusuna devam etti. Fazla bir zaman geçmeden zaten tekrardan derin bir uykuya daldı.

“Bunun bu kadar yumuşak olması normal mi?” diye sordu Adrian. Gerçek olamayacak kadar güzeldi olduğu an. Biliyordu ki rüya görüyordu ama yine de tadını çıkarmalıydı. Jessie gözlerini kırpıştırarak adamın ellerine bakıyordu. Süt beyazı teninde sırıtan birkaç ton koyu ellere kaşlarını çatarak baktı.

“Mememi okşadığının farkında mısın?”

Adrian sırıtarak başını aşağı yukarı salladı. “Evet, bak çok yumuşaklar.” Her iki eliyle kavradığı göğüsleri biraz daha sıktı. Tanrım! Ne güzel bir duyguydu bu. Nedense Jessie giderek silikleşip yok oluyordu. Gördüğü rüyadan kopmamak için uğraşan Adrian adının seslenmesiyle sis bulutu dağıldı ve adım adım gerçekliğe doğru süzüldü.

“Adrian.”

Jessie göğsünü kavrayan elden kurtulmak için kıpırdanmaya başladı fakat çabası nafileydi. Adamın iri ellerinin kapladığı göğüsleri duraksamadan yoğruluyordu. Uykusu tamamen kaçan Jessie tekrardan seslenerek şansını bir kez daha denedi.

“Adrian.”

Gece boyu kaç kere uyanıp tekrardan uyuduklarını bilmiyordu Jessie. Bir ara çok üşüdüğünü hatırlıyordu sonrasında Adrian tarafından sıkıca sarıp sarmalandı. Isınmış olmanın verdiği gevşemeyle bir rüya görüyordu Jessie. Hem de görüp görebileceği en güzel rüyalardandı fakat adamın rahat durmayan elleri, kıpır kıpır parmakları sayesinde zor daldığı uykusundan uyandı. Düştüğü durum güçtü. Rahat olan tek şey yataktı fakat Adrian ile yatmak pek de rahat değildi. Gece boyunca Adamın elleri fırsatını bulduğu her saniye ya beline dolanıyordu ya da ufak göğüslerini kaplıyordu. Sabit dursalar belki bu kadar ses çıkarmazdı fakat kımıldayan parmakların yaydığı titreşim uykusunu kaçırmakla yetinmemiş tuhaf bir ruh haline sokmuştu. Jessie bir kez daha kıpırdanarak Adrian'a seslendi.

“Adrian diyorum sana!”

Adrian uykusunun en güzel yerinde uyandırılmanın verdiği huysuzlukla homurdandı. “Yine neden uyandırıldım?” diye sordu. Jessie kaşlarını çatarak bakıyordu.

“Uyanmanın nedeni bir türlü durmayan ellerin Adrian!”

“Durmayan neylerim?” Kafası karıştı. Büyük elleriyle yüzünü ovup esnedi. “Jessie benimle oynamayı kes.”

“Oyun oynayan ellerindi Adrian, durmadan göğüslerimi kavrayıp hamur yoğurmaca oyununa tutuşmuşlar.”

Adrian, ağzı açık kalırken hızla yattığı yerden doğruldu ve sırtını yatak başlığına yaslayarak oturdu. “Ellerimin rahat durmamasından şikayet eder gibi bir halin yoktu, yoktu değil mi, yoksa o gördüğüm gerçek değil miydi?”

Jessie’nin ateş saçan gözleri adamın üzerindeydi. “Bak sen şu işe, sapıklık teorim gerçekmiş.”

“Bir rüya gördüm, gece boyu seninle uğraştığım için rüyamda sen vardın. Aklıma olur olmadık şeyleri soktuktan sonra böyle tepki vermen biraz tutarsız değil mi?” diye sordu. Jessie tam çığlık atıp vurmaya hazırlanıyordu ki birden duraksadı ve dehşete düşerek kocaman açtığı gözleriyle adama inanmazca baktı.

“Rüyanda beni çıplak mı görüyordun sen?” diye sorduğunda elleriyle kendini sardı. Onaylamazca başını iki yana sallarken kınayarak baktı adama.

“Bilmem.” Umursamazca omzunu silkeledi Adrian. Kaşlarını çatıp yumruk yaptığı eliyle gözlerini ovaladı. “Sanırım öyle yapıyorum.”

Jessie Adrian’a çift başlı ejderha görmüş gibi bakıyordu. Yataktan kendini dışarı atarak kolları iki yanında dururken elleri yumruk oldu.. “Sen, sen...”  Sözler sanki kış uykusuna yatıp, aklına gelmiyordu. Küfrederek sert sert bakmayı sürdürdü.

“Sesini yükseltme,” dedi Adrian, “Herkesi uyandırıp başımıza toplamak istemezsin.” Gözlerini ovuştururken yastığını düzeltti.

“İsterim! Öyle bir isterim ki, sen bile şaşırırsın!”

“Beni mi?” Kadın hırlayınca adam geri adım attı.

Jessie çığlık atmak istiyordu. Avaz avaz bağırmak Adrian’ı tekme tokat dövmek istiyordu. İleri doğru bir adım atıp kavgacı bir tavra büründü. Üzerine bol gelen Adrian’ın eşofmııyla ne kadar komik göründüğünden habersizdi. Belinden düşen eşofmanını toplayarak yatağa doğru tehditkâr bir adım daha attı. “Ciddi ol! Ciddi ol! Yalnızca iki dakika ciddi ol!”

“Yataktayken mi?” Başını iki yana salladı. “Mümkün değil.”

Büktüğü dudağına elinin tersiyle vurmak istedi. İçindeki ses yalan söylediğini haykırırken oralı olmadı. Bir adım daha atarken ayağı takıldı ve yatağa, Adrian’ın üzerine düştü. Adrian şaşkınlıkla bakıyordu kadının gözlerine. Kıvrılan dudakları büyük bir kahkahaya dönüştü. “Yoo, hayır.” Dese de Jessie sesini adama duyuramadı.

“Üzerime tırmanmak isteneni ve devam etmemi teşfik ediyor oluşuna takdir ediyorum ama inan uykum var. Beni rahat bırakır mısın?”

Sözcükler dudaklarından kayıp giderken Jessie ortadan kaybolmak istedi. En sonundan hiç yapmayacağı şeyi yapıp adamın dudaklarına saldırdı. Amacı öpmek değildi aksine ona ders verecekti. Dişlerinin arasına aldığı dolgun dudakları Adrian’ın canını yakacak şekilde fazla zarar vermeden ısırdı. Aklından geçen edepsiz görüntüleri es geçerek biraz daha sert ısırdı. Adrian şaşkınlıktan kurtulup inlerken Jessie öfkeyle geri çekilip ateş saçan gözlerle Adrian’a baktı.

“Seni buna pişman edeceğim, biliyorsun değil mi?” diye fısıldadı ardından adamın şaşkınlığı hala üzerindeyken yana yuvarlanarak örtülerin altına girdi.

Elleri dudağında bekleyen Adrian boğazını temizledi. “Sert severim bebeğim ama ısırmak yerine öpmeni tercih ederdim.”
“Kapa çeneni!”

“Sana da iyi geceler sevgilim.”

Gece ne Jessie, ne de Adrian için iyi sonlandı. Uykusunu alamayıp, bölük pölçük dinlenmişlerdi. Küskün bir şekilde birbirlerine dokunmadan sırtlarını dönerek yeniden uyumak için kapamışlardı gözlerini. Uykuya daldıklarındaysa mıknatıs gibi çekildi, tekrardan sarmaşık gibi sardı birbirlerini. Durumu fark eden Adrian usulca kadını bırakmak istedi ama Jessie’den gelen itirazla beraber tekrardan sarılıp uyudu.

Yeni doğan gün herkes için farklı yolların çizilmesi ile başlayacaktı. Güneş pencereden sızıp gece boyu uyumak ile uğraşan, birbirine dolanmış iki bedenin üzerinde arsızca dolaştı. Jessie konuşmalarının ardından tekrar aynı yatakta uyumalarında sakınca görmedi, yanına yatıp uykunun tatlı kollarına atladı. Atladığı kolların uykunun değil Adrian’ın kolları olduğunu fark etmeden uykusuna devam ediyordu.

Üzerindeki ağırlıkla gözlerini açtı Adrian. Mavi gözlerine dolan güneşle beraber gözlerini kıstı. Jessie kıpırdanıp iyice adama sokulurken Adrian nerede ve ne halde olduğunu anlamaya çalışıyordu. Bir iç çekişle Jessie dudaklarını Adrian’ın boynuna bastırmış derin bir uykudaydı.

“Şimdi çığlık atması gereken benim,” diye homurdandı Adrian. “Sıra bana geldi.”

Jessie gördüğü rüya ile daha sıkı sarıldı Adrian’a, elleri adamın göğsünden tehlikeli bölgelere gidiyordu. Bir iç çekme ile Jessie bir öpücük daha kondurdu. Adrian bedenindeki kasılmaların iyiye işaret olmadığının farkındaydı.

“Jessie.” diye seslendi boğuklaşan bir sesle. Uykusundan böyle uyanmak isteyip istemediğini sorguladı bir an. Kadına seslenmesi bir şey ifade etmedi. Ufak bedenini kavrayarak üzerinden çekmek için hareketlendi fakat Jessie kıvrak bir hareketle üzerine tırmandı, yerine yerleşen kedi gibi kıvrıldı. Jessie’nin bu hareketi Adrian için zor dakikaları çağırsada soğukkanlı davranarak tek hamlede kadını altına aldı.

“Tanrım, Jessie! Uyan artık yoksa uyandırdığın başka şeyi uyutmak zorunda kalacaksın!”

Bedenine dolanan kollardan sıyrılmak zor oldu.

“Jessie!”

Dizleri üzerinde doğrulup uyuyan kadına bakmaya başladı. Birbirine karışan saçları, belinden yukarı sıyrılmış tişörtü ile inanılmaz güzeldi. Kadının ipek yumuşaklığındaki tenini fark etti Adrian. Hipnoz olmuş kurban gibi kadının üzerine eğilerek kollarını iki yanına yerleştirdi. Jessie’nin uyku sırasında mırıldanmaları devam ederken kaşlarını çattı, koyulaşan gözleri aralık duran dudaklara takılı kaldı.

Tam öpmeye niyetlenmiş kadının üzerine biraz daha eğiliyordu ki, Jessie’nin “Oh, Tanrım. Bir kere daha öp beni.” söylemiyle duraksarken, dondu kaldı. Gözlerini bir kez kırpıştırdıktan sonra ne duyduğunu algılamaya çalıştı. Duyduğu karşısında şaşkınlığa düştü. İç geçirdi sıkkınca. Sıkılı dişlerinin arasından tıslarken “Kim öpsün?” diye sordu.

Jessie ise büzdüğü dudaklarıyla, uyku arasında “O” dedi. “O öpsün beni.”

Kelimeler ağzından boğuk çıkıyordu. Mırıltıları net değildi fakat yakınlığından, aralarında olmayan mesafeden dolayı duymuştu. Şaşkınlık artıp kızgınlığa giderken geri çekildi Adrian. Kaşları gözlerini örtecek şekilde çatılırken son derece korkunçtu. Kadını tekmeleyerek yataktan atmak istedi. Yaptı da, kısmen! İtti Jessie’yi, kendinden uzaklaştırdı. Ardından öfkeyle homurdandı. Burnundan soluyordu.

“Öp beniymiş,” dedi homurdanırken. “Kimi öpecekmişsin ki sen!”

Sakinleşmeyi umarak gözlerini yumup derin nefesler almaya başladı. Ama işe yaramadı. Açtı gözlerini, içini çekti, başını çevirip yanında yatan kadını inceledi. Girdiği ruh halin garipliği üzerindeyken sağ eline dökülen sarı saçlara baktı. Kokusu tuhaftı, papatya gibiydi. Narindi ve kırılgan görünüyordu. Adrian kızgınlığından sıyrılmak için iç geçirdi. Bakışları hala kadının dudaklarındayken derin bir nefes aldı. Jessie rüyasında başka adamı düşleyip öpüldüğünü görürken kendi düşüncelerine kızdı. İçini kaplayan garip duygularla homurdanmaya devam etti, yanında yatan kadını sinirle daha kuvvetlice tekrar dürttü. Sonrasında Jessie’nin sarsılan omuzlarını gördü. Başını yan tarafa çevirdiği için yüzünü göremiyordu. Bu onu korkuttu. Endişeyle uzanıp kadına bakacağı sırada Jessie’nin gülümseyen yüzüyle karşılaştı.

“Demek uyanmalıyım, yoksa uyanan başka bir şeyi uyutmak zorunda kalırım.” Kahkaha atarken omuzları sarsılmaya devam etti. “Demek başka adamı öptüm diye bozuldun.”

“Bu yaptığın çocukça, kabul et.”

“Neyi kabul edeyim,” Jessie, Adrian’ın mimiklerini taklit etti. “Benden etkilendiğini mi”

“Kes şunu!”

Jessie sol tarafından sağ tarafına yuvarlanarak Adrian’a sokuldu. Koluna dolanarak uzaklaşmaya başlayan adamı kendine çekip, sıcaklığına gömüldü. Ortaya çıkan tablo kırmızı noktaları gücendirecek bir pozisyondayken Adrian kayıtsız kaldı. Yüzünü asıp başını çevirdi.

“Küstün mü?" Diye sordu Jessie gülerken, Adrian ona kötü kötü baktı. Pes eden Jessie adamı serbest bıraktı. “Tamam tamam seni bırakıyorum.”

Adrian yatağından kalktı, kadını arkasında bırakıp banyoya gitti. Jessie omzunu silkeleyerek kalktı yataktan. Bedenini esneterek odaya göz gezdirdiği sıra Adrian banyodan çıktı, dolabına doğru aceleci adımlar attı. Kaşları çatılıydı. Uysal adımlarla üzerini değiştirmek için dolabın kapağını açtı. Jessie sessizce adamın yanına gitti. Adrian’ın dikkatini bir parça üzerine çekmeyi başardı.

“Sadece şakaydı.” Dudağını onun yaptığı gibi büzdü. “Tamam, ileri gitmiş olabilirim ama sende beni çok zorluyorsun.”

“Ben seni bilinçli şekilde rahatsız etmedim.”

“Uyku esnasında dokundun, biliyorum.”

Adrian başını kaldırdı. Pantolonunu kalçasından yukarı çekip, açık renk gömleğini üzerine geçirdi. “Hazırsan aşağı inelim.”

Jessie kendine baktı, ifadesiz bakışlarını adama çevirdi. Pes etti, adamı onaylarcasına başını aşağı yukarı salladı. Adrian kadına yan bir bakış atıp, fermuarını çekti ve kemerini taktı, ardından gömleğini ilikleyerek odanın kapısına yöneldi. Dönüp bir kez bile bakmadan odadan çıkıp giderken Jessie sessizdi.

Tarif edemeyeceği duygular içinden taşarak her yanını sardı. Dudağını ısırdı. Omuzlarını silkeleyerek adamın dolabına yöneldi. Merakla kurcalamaya başladı. Adamın uzun siyah tişörtlerinden birini eline aldı, boynunu büküp baktı. Beklemeden üzerindeki eşofmandan kurtuldu ve çıkardığı tişörtü giydi. Eteği, dizinin üzerine anca geliyordu. Dolapta gözüne takılan hasır kemere uzandı, merakla olup olmayacağına bakarak beline taktı. Adrian’ın tişörtü yeni bir elbise halini alırken hevesle gülümsedi. Akşam giydiği ayakkabıyı ayağına geçirdi, birbirine giren saçlarını örerek ucunu bağladı. İşte, hazırdı.

Adrian aheste adımlarla merdivenden inerken başını iki yana salladı. Sinirinden arınıp, arzusundan kurtulmuş bir şekilde salona geçti.

Aile fertlerinin çoğu uyanıktı, salonun çeşitli yerlerine dağılarak koyu bir sohbettelerdi. Evin her yerine dağılan neşe katlanarak artarken, kahkahalar kesintisizdi. Adrian bu tabloya bakıp gülerken, Mary salon kapısından içeri girmekte olan torununu fark etti. Yüreğini saran sıcaklıkla torununa baktı. Yüzünü kaplayan ışıltılı bir gülümseme bahşetti Adrian’a.

“Günaydın benin ışığım.” diye cıvıldadı gözlerine ulaşan gülümsemesiyle. Adrian da aynı karşılığı verdi yaşlı kadına. Attığı uzun adımlarla ulaştı, rahat görünen koltuklara. Büyükannesinin önünde duraksadıktan sonra yanına ilişip oturdu.

“Günaydın güzelim.” dedi, kadının yumuşak yanağına uzandı ve öptü. Mary torununun sıcak karşılamasına içi giderken, gözlerinde beliren kurnaz parıltılı bakışlarını torununa yöneltti.

“Uykusuz görünüyorsun.” dedi, sakince gülümserken. “Uyuyamadın mı yoksa?”

Adrian’ın yüzü allak bullak olurken Mary’nin dudakları istediğini almanın verdiği memnuniyetle kıvrıldı. Adrian şaşkınca bakıp gözlerini kırpıştırdı, hemen dibinden yükselen büyük bir kahkahayla olduğu yerde sıçradı.

“Gün aydınlanana kadar kadını sömürmüştür büyükanne, bizim kurttan daha ne beklenirdi ki?”

Adrian başını sesin geldiği yöne çevirip kardeşini gördü. İç geçirdi. Ade durumundan memnun, düzgün beyaz dişlerini gösteren bir gülümsemeyle adama bakıyordu. Tatlı bir tavırla ağabeyinin boynuna sarılırken yüzünü kaplayan gülümseme Adrian’ı korkuttu.

“Tabi canım,” dedi Adrian. “Tabi, oyuncak olurum ben sizin elinizde,” homurtusuna kardeşi kıkırdadı.

“Aaaa...” diye mızmızlandı Ade. Güldü ardından, “Ama aşk olsun!” Dedi geri çekilirken. Sesi ne kadar gücenmiş gibi çıksa da neşesi yerli yerindeydi.

Jessie Adrian’ın ardından fazla oyalanmadı, hızlı adımlarla odadan çıktı. Düşünceli adımlarla merdivenlerden indi. Son basamağa geldiği sırada bir daha karşılaşacaklarını düşünmediği yüz belirdi önünde. Ade ağabeyiyle aynı renk iri gözlerini dikip bakıyordu.

“Günaydın,” dedi, kocaman güldü. Ade’nin soluk soluğa halini incelerken kaşlarını havaya kaldırdı. Arkasına kaçamak bir bakış atan Ade önüne döndü, Jessie’ye aynı ifadeyle bakıp gülümsedi.

“Huh, burada kim varmış!” dedi ışıl ışıl gülümserken. “Ağabeyimin yeni gözdesi. Günaydın.”

“Ah,” diye nefeslendi. Diyecek bir kelime bulamadı. Ardından Ade’nin tuhaf tavrını gözlerini kısarak inceledi. “Sende mi buradaydın.”

“Ağabeyimin burada olduğunu bilip eve gelmemelimiydim?”

Jessie’nin kaşları havaya kalktı. “Elbette ki, burası senin evin,” dedi, başını kaldırıp esas bakması gereken yere baktı. Adrian’ın kararan bakışlarını fark etmesiyle gülümsedi.

Ade arkasını dönüp, Mary’nin koluna girerek ikisini yalnız bıraktı.

“Jessie...” diyerek dilini şaklattı Adrian. Gülen gözleri kadını süzdü. Üzerinde kendi tişörtüyle nefes kesiyordu, başını yana eğdi. Gözleri gözlerini yakaladı, ardından yüzünü turladıktan sonra son durak olarak dudaklarda kaldı. Yutkundu, durduk yere ağzı kurudu. Gözleri kadının gözlerine çıktı yeniden. Yeşil gözler, koyulaşmış mıydı?

“Şey...” diye mırıldandığında Jessie, kollarını uzattı Adrian. Kadını belinden kavrayarak göğsüne çekti. Koridorun orta yerinde kadını kollarının arasına alıp, üzerine eğilmeye başladı.

“Ne söyleyeceksen hızlı söyle,” dedi Adrian, ardından dudaklarını Jessie’nin çenesine değdirdi. Teması tüy kadar hafifti.

“Nefes aldır kadına,” diye homurdandı Mary, burnunu kıvırıp. “İlaçlarımı almam gerekiyor benim, ortadan kaybolmuş değilim.”

Yaşlı kadının huysuzlukla gülen Jessie, Adrian’ın pişkin bakışlarıyla karşılaşınca yüzünü buruşturdu. “Kadını utandırma,” diye payladı adamı. “Utanmaz biri olduğunu anladım ama ailenin yanında yapma.” Adrian umursamazca omzunu silkti.

Kahvaltı hazırlıkları sürerken son kontrolleri yapan Georgia çalışanlarına yapmaları gerekeni söylüyordu. Güne gergin bir şekilde başlangıç yaptığı için yüzü asıktı. Anna’nın mutfağa gelip Adrian’ın kadını köşeye sıkıştırıyor oluşunu anlatmasıyla hissiz bakışlarıyla kızına baktı.

“Ağabeyinin her yaptığı hareketi bana aktarmana gerek yok hayatım,” diye kızını uyardı Georgia.

“Ben sadece yaptığının yanlış olduğunu söylüyorum,” diyerek karşılık verdi annesine Anna, “Bu kadar rahat olması, bizim yanımızda istediğini yapması yanlış.”

“Yanlış olan bir şey yok hayatım. Sen ağabeyini kıskanıyorsun sadece.”

“Neden onu kıskanayım ki? Mutlu diye mi, hayır anne saçma bir fikir bu.”

Georgia kaşlarını çattı. “Ağabeyini paylaşmak istemediğin için kıskanıyor olman kötü bir şey değil Anna. Sadece Adrian’ı kızdırmamaya çalış. Onu çok sevdiğin için yanına kimseyi yakıştırmıyorsun ama kendi hayatı var. Ve aile kurması gerekiyor.”

Anna itiraz edercesine yüzünü astı. Kollarını göğsünde bağlayıp başını iki yana salladı. Georgia pes etti. Önüne döndü, seri adımlarla mutfaktan çıkarken kızını ardında bıraktı.

Koridorda karşısına çıkan Jessie’i fark etmesiyle, çatık kaşları altından düşmanca baktı. Jessie huzursuz oldu. Adrian’ın yanına dönmekten vazgeçip Georgia’ya dönüp gülümsedi.

“Şovunu beğendim,” dedi Georcia, Jessie’yi süzerken.

“Ah, kıyafetimden mi bahsediyorsun? Tamamen benim fikrimdi, yakışmış ama değil mi?” diye sordu Jessie. Georgia sakin olmasının daha akıllı bir adım olduğuna karar verdi.

“Ucuz bir striptizci gibi görünmek dışında mı? Evet, sanırım yakışmış.” Jessie güldü, kadının çıkışı karşısında sinirden gözleri dolarken sessizce bekledi. “Gerçeği bilmem gerek Jessie, sadece gerçeği. Bana ne kadara anlaştığınızı söyle? Bu iş için oğlumdan ne adar koparacaksın.”

Kadının küstah ve kendini beğenmiş haline gülmeye devam etti. Başını iki yana salladı. “Dünya bir tek senin etrafında dönmüyor Georgia, bunu biliyor muydun?”

“Benim dünyam çocuklarım,” diyen Georgia kadının lafını yarıda kesti. Sakin olmaya çalışan Jessie dişlerini gıcırdattı.

“Pekâlâ, öyle olsun. İyi dinle çünkü tek sefer anlatacağım başka tek kelime bu konuda konuşmayaca. Adrian’ı seçme nedenim para değil, onun kollarında güveni ve huzuru bulduğum için. Aşığım, ötesi yok. Aşk nedir bilir misin sen sahi Georgia? Biliyor olduğunu var sayıyorum.” Jessie konuşmasını bitirir bitirmez kadının yanından hışımla geçerek bahçeye çıktı.

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top