10. Bölüm | Güncellendi
~Dudağını süsleyen gülümseme gözlere taşınınca gerçekti.
Hayatın adil olmadığı bir yaşamı kim ne yapsındı. Birinin şanslı olarak doğduğu bu dünyada, bir diğeri şanssız olarak var oluyordu. Aileden zengin olanlar için hayat çok daha kolaydı; lüksün kucağında istedikleri her şey olurken, yüzleri güleçti. Peki ya parası olmayanlar için hayat kolay mıydı? Hayır. Hayatın kolay olduğunu kimse söyleyemezdi. İstekler her zaman vardı ve bunun için çaba harcamak zorunluğu oluyordu. İhtiyaçları için çalışıp didinmek gerekirdi. Ya da Jessie gibi zor durumdan kaçmak için kolay yola sapmalarına muhtaç bırakılırdı. Bir adam çıkardı karşına. Mavi gözlerini üzerine diken dev gibi, bir oyuna ortak olurdu.
“İlk defa kız arkadaşını bizimle tanıştırmak için eve getirdi,” dedi Georgia. Tartan bakışları yan yana oturan ikilinin üzerindeydi. Adrian bacak bacak üstüne atmış, gelecek tepkileri bekliyordu.
“Eğitim durumunuz ne?” diye sorusunu yöneltti Georgia, incelediği kadının köşeye sıkışmış ifadesine bakıp dudaklarını büzerken. Adrian’ın üzerinde meraklı bir gerginliği vardı. Jessie bir adım atması gerektiğini düşündü, yüzünü aydınlatan bir gülümseme dudaklarını sardı; ağzından çıkacak kelimeleri kaçırmamak için pür dikkat dinleyen kitleye bakışlarını çevirdi.
"Adrian’ın ki kadar parlak değil,” dedi gülümsemeyle devam ederken, başını hafif eğip konuşmaya devam etti. “Liseden mezun oldum ve öyle kaldı. Üniversite için bir plan yapmadım. Hayaller kuracak ya da olan yapacak hiç fırsatım olmadı. Hayattaki tek gayem, büyükannem ve onun sağlığı."
Ne söylemeliydi ki şimdi Jessie? İçindeki çıkmazı nasıl anlatmalıydı. Kalbi ile zıtlığa tutuşmuş aklından geçenleri nasıl sayıp, sıralamalıydı? Büyükannesinden bahsetmeli miydi? Onu bile bilmiyordu. Yalan söylemesi gerekiyordu. Ama istemiyordu. Dili dolanması ya da yanaklarının kızaracak olması Adrian’ın da dikkatini çeker miydi? Jessie hatırladıklarıyla boğazında bir şeyler düğümledi, dalgın bakan gözlerini Adrian'a çevirdi.
"Adrian’ın karşıma çıkmasın tamamen beklenmedik oldu, benim çalıştığım yere geldiğinde usta bir hırsız olduğunu fark ettim. Kalbimi çalıp kendine aşık ederek iyi mi yoksa kötü mü yaptı inanın bilmiyorum ama en zor anımda hayatıma dahil olup hayallerimi kurtardı. Sanırım ona hırsızdan çok kahramanım mı demeliyim?”
Adrian gözlerini kıstı, kadının sözlerine ne tepki vereceğini şaşırdı. Bu kadın ona meydan okuyordu! Tavrı ve duruşu kendinden emin, kullandığı kelimeler hesaplıydı. Hırsız mı demişti o? Derin bir nefes alarak sakinleşmesi gerektiğini kendine hatırlattı. Ve sonrasında Adrian'ı panikletecek başka bir şey oldu. Jessie sözlerini bitirir bitirmez yan dönüp, yüzündeki tatlı gülümsemesiyle gözlerinin içine bakıp göz kırptı.
O an Adrian pişman oldu, kolundan tutup polise vermeli ve kendi başının çaresine kendi bakmalıydı. Başını iki yana salladı, kadını yanıtsız bıraktı.
Jessie, Adrian'ın elini kavrarken, başını yana yatırıp gülümsemeye devam etti. Şu an tam bir aşık kadın tablosu çiziyordu, bundan emindi. Kendince üzerine biçilen rolün hakkını vermeye çalışıyordu. Georgia, şekilli kaşlarını kaldırarak oğluna ardından gözlerini kırpmadan baktığı kadına, Jessie'ye çevirmişti bakışlarını.
"Belki de oğlumu maddi destek amaçlı kullanıyorsunuzdur,” dedi Georgia. Üslubu sert, tavrı kırıcıydı. Jessie duydukları karşısında titredi, dışarıdan bakılınca yardıma muhtaç göründüğünü hiç sanmıyordu. Ne cevap vermesi gerektiğini düşünürken yüzündeki gülümseme soldu. Georgia’nın sözlerindeki haklılık payı onu bariz bir gerginliğin içine yuvarladı. Adrian’la anlaşma yapmış, karşılıklı çıkarlar içerisinde bir oyuna tutuşmuş, oyunun sonunda alacağı paranın miktarını sorgulamıştı. Gözlerindeki yanma hissinden hoşlanmadı, başını iki yana salladı.
"Yanılıyorsunuz, Adrian’dan parasal olarak bir beklentim asla olmamıştır. Onun kişiliği için yanında duruyorum. Kendi hayatımı sürdürecek kadar kazancım var ve büyükannemin masraflarını karşılayabiliyorum. Öyle bir fikrim olsaydı eğer sizinle tanışmak için beni buraya getirmesine izin vermez sıcacık yatağından hiç çıkmazdık.”
Öksürdü Adrian. Duyduklarının şokunu atlatamadan Jessie’nin cüretkar bakışlarının kendine dönmesiyle daha güçlü öksürdü. Başını kadına eğip gözlerini kocaman açarken de öksürmeye devam ediyordu. “Ne yapıyorsun?” diye fısıldadı yalnızca Jessie’in duyabileceği tonda. “Daha ilk andan, aklını mı kaçırdın sen?”
“Ne yapıyorum ki ben!” diye sessiz fısıltıyla karşılık verdi, dudakları oynayarak. “En fazla bizi evden atar.”
“Doğru, beni de çeker vurur.”
Georgia’ın dudaklarında duyduklarından hoşlandığının kanıtı bir tebessüm oluşurken, oğlunun öksürük krizine tutulmasından ayrı bir keyif aldı. Adrian’a kısa bir bakış attıktan sonra duruşunu dikleştirerek bacak bacak üstüne attı. Birbirine yakıştırdığı Adrian ve Jessie’yi zorlamaktan kendini alamıyordu. Zaten amacı da buydu. Bir oyun çeviriyorlarsa köşeye sıkıştıklarını hissetmeleriyle gerçeği ağızlarından kaçırabilirlerdi. Kaşları çatılırken, oğlunun korumacı bir tavırla Jessie'nin elini daha çok kavradığını fark etti. "Belki de iyi bir oyuncusundur, kim bilir..."
“Yaşadığımız hayat zaten bir oyun pisti değil mi? Her birimiz iyi bir oyuncuyuzdur, kim bilir.”
"Anne! Jessie'yi rahat bırakır mısın?"
Jessie omzunu silkti. Sıkılmıştı. Derin bir nefes aldı. Adrian'ın kendinden farklı hali yoktu, bunu gürültülü bir şekilde dışarı nefesini vermesinden anladı. Adrian derin bir nefes daha alırken avucunun içindeki eli sıktığından bile bir haberdi. Parmaklarını gevşeterek baskıyı azaltırken Jessie'nin rahatlayan bakışlarıyla karşılaştı. Gevşeyen eline baktıktan sonra bakışlarını tekrar annesine çevirdi.
“Tamam, sevgilini rahat bırakıyorum.” derken Georgia, ellerini havaya kaldırıp gülümsedi. “O senin.”
“O benim.” Jessie başını çevirip kötü kötü baktı, Adrian dudaklarını büzüp öpücük attı.
Adrian’ın küçük kardeşi Anna yüzündeki hesapçı gülümsemesiyle bakıyordu. Kafasının içinden geçenleri merak etti Adrian, gözlerini kısıp kardeşine baktı. Anna dişlerini gösteren bir gülüş hediye etti. Sakince oturan babalarından ses çıkmıyordu. Enrique’in inceleyen bakışlarından Jessie huzursuz oldu. Boğazı kururken yutkundu, gözlerini kaçırıp huysuz bakışlarını salonda gezdirdi ve öylece kaldı. Ev hayran kalınacak türde, ince bir zevkle döşenmişti, aldığı soluğu tuttu.
Büyük bir merakla etrafı incelemeye devam etti Jessie. Adrian'ın evinden çok daha büyüktü. Eşyalar en son moda, hedef olarak konfor ele alınmış dikkat çeken tasarımlar dört bir yana dağılmıştı. Geniş salon ağırlık olarak krem ve kahve tonlarındaydı. Yumuşak kahve renkli deri koltuklar son derece modern ve rahattı.
Simetrik kesim masa, motiflerle doğanın bir parçasıymış izlenimini veriyordu. Georgia'nın doğa sevgisi evin her yerinde kendini belli ediyordu. Şampanya rengi duvarları süsleyen çeşitli doğa tabloları ünlü ressamlar tarafından resmedilmişti. Boydan gelen büyük pencerelere zarif bir sarınmayla yine toprak rengi ve yeşilin en koyu tonuna sahip pahalı perdelere gözlerini kırpmadan baktı. Evin her santimetre karesi göz kamaştırıcıydı. Biblolar, çeşitli bitkilerin tatlı çiçeklerin olduğu saksılar, bir köşeye büyüsü ile sinmiş gizemli kitaplık... İnsana nefes almayı unutturuyordu.
“Bakışlarından anladığım kadarıyla, evimi beğendin Jessie?” diye yeni bir soru yönelten Georgia, yüzünde tebessümle etrafı inceleyen kadına baktı. Jessie'nin her zerresini kaplayan hayranlıkla keyiflendiğini hissetti.
Jessie hayranlıkla etrafı izlemeye dalmışken, Georgia’ın sorduğu soruyu duymadı. Adrian gülümseyerek nazikçe kadının koluna dokundu ve anında dikkatini kendi üzerine çekti. Odağı olan noktada kopan ormanı hapseden koyu gözler kendi gözlerine çevrildi. İçinde, derinlerinde bir yerde bir şeyler yandı. Farkında olmadan kaşları çatıldı.
İçinde yanan şeyleri söndürür ve kendine gelirken Adrian, Jessie'ye kocaman gülümsedi, peşinden aynı karşılığı aldı.
"Çok güzel evin var Georgia." Hayranlığını dile getirirken sesi, heyecanlanmasının getirisi bir alçalıp bir yükseliyordu.
"Ah, teşekkür ederim," dedi Georgia. “Beğenmiş olmana çok sevindim.”
"Zevkli bir seçim, her bir ayrıntısına hayran kaldım. Özellikle şu, sağ arka tarafımızda kalan gizemli alana bayıldığımı söylemeliyim!” diyen Jessie kuş gibi cıvıldadı, heyecanla Adrian'a dönerek gülümsedi. Kuruyan dudaklarını yalaması ise adamın bakışlarından kaçmadı.
Adrian puslu bakışlarını Jessie'nin üzerine dikip, dikkatle onu dinliyordu. Gözlerini gözlerinden ayırmadan uyarı dolu bir gülümsemeyle Jessie’i ödüllendirdi.
"Hayatım," dedi son derece tatlı bir sesle. “Senin beğenini cezbeden kitaplığın bir benzeri benim evimde de var.”
Jessie güldü, Adrian o gülüşle başının belada olduğunu bir kez daha anladı. “Hiç fark etmedim bebeğim, daha çok yatak odanda vakit geçirdiğimizden olsa gerek...”
Anna sıkıldığını hissetti, ağabeyinin sakin oturuşundaki bir şey onun tetikte olmasını sağlıyordu. Sorgulayan gözleri tek bir saniye üzerinden ayrılmadan bakıyordu. Georgia’nın gerginliği Enrique’nin sessizliği ve Adrian’ın huzursuzluğu bir şeylerin ters gittiğini gösteriyordu. Duru!undan tek memnun olan Jessie’di. Kocaman bir gülümseme yüzüne yapışmış sıcacık bakıyordu. Gerçek mi yoksa yalan mı olduğunu anlamadı. Tanrı biliyor ya, bu kadın Adrian’a bela olacaktı. Dayıları Carey elinde bir kadeh şampanyayla yanlarında bekirmesiyle boş bulunup irkildi, salondaki garip hava dağıldı.
“Yeğenim kedi olalı bir fare tutabildi sonunda,” keyifli kıkırdama dudaklarından döküldü, sakin adımlarla boş olan yere geçerek oturdu. “Umarım çapkınlığa bir son vermişsindir Adrian, bu güzel kadını elinden kaçırmanı istemem.”
Jessie şaşkın bakışlarını önce Adrian’a ardından iltifat eden adama çevirdi. “Onun hayatında ben varken, başka bir kadının adı anılmaz.”
“Bu kadını sevdim!” Carey güçlü bir kahkaha patlattı.
Adrian dik bakışlarla dayısına bakarken homurdandı. Adrian, ayaklanırken müsaade istedi. Ardından Jessie'nin kolundan kavrayıp beraberinde ayağa kaldırdı. "Jessie’e odamı göstermek istiyorum. Siz de bu arada kendi aranızda konuşur yemeğe geçmek için hazırlık yaparsınız.”
Carey başını aşağı yukarı salladı. “Açlıktan ölüyorum, yine doğruyu söyledin Adrian!”
Adrian onu duymazdan geldi. Jessie kocaman açtığı gözleriyle tek kelime etmedi, Adrian'ın ardında peşi sıra yürürken salonu geride bırakıp, üst kat merdivenlerine yöneldi. Sert adımlarla merdivenleri çıkan Adrian, kaçar gibi ailesinin yanından neden uzaklaştığını düşünüyordu. Sola doğru dönen koridoru geçerlerken Jessie'nin kolunu saran acıyla dişlerini sıktı. Ne demişti de adamın ayarlarını bozmuştu, bilmiyordu. Dahası, bilmek de istemiyordu.
"Kolum," diye fısıldadı Jessie. "Biraz daha çekersen kopacak."
Adrian odasının önünde durduğunda duyduğu sözlerle duraksadı. Bedenini kadına çevirdi, gözleri sıkıca kavradığı bileğe kaydı. Jessie haklıydı, biraz daha sıkarsa kadının bileği elinde kalacaktı. Parmaklarını gevşeterek Jessie'nin bileğini yavaşça bıraktı. Bir şey söylemeliydi fakat hiçbir kelime aklına gelmiyordu. Bunun yerine tekrar ileri uzanarak biraz önce bıraktığı kolu nazikçe yakaladı. Yavaş bir şekilde dudaklarına götürerek muhtemelen moraracak kızarıklığı öptü.
“Farkında değildim. Özür dilerim.”
Jessie allak bullak bir şekilde Adrian'a bakarken, önüne dönmesini ve kapıya uzanmasını izledi. Tokmağı kavrayıp çeviren adamın peşinden açılan kapıdan içeri girdi. Serbestliğini kazanan bileğini ovarlarken odayı dikkatle inceledi. Gözüne ilk takılan geniş çift kişilik yatak oldu. Geceyi yutmuş gibi görünen siyah ve bordo örtülere baktı. Yumuşaklığından yana bir tereddütü olmadı, aksine yatağın rahat olduğuna emindi. Orta çağdan kopup gelen bu yatak Taht Oyunları’nda ciddi kavgaya sebep olabilirdi. Tyrion Lannister bile böyle bir yatakta yatıp, metresini becermemişti. Başını iki yana salladı, burnunu büktü.
"Bakıyorum da gözlerini alamadın," diye seslendi Adrian, vereceği tepkiyi bekledi. Jessie, merak odağı olan yataktan gözlerini çekip önüne döndü, adama baktı. Gülümseyerek yatağın tahta başlığına işaret ederek oyma işlemelerini gösterdi.
"Tam sana layık bir yatak," dedi, dudakları kenarlardan kıvrıldı. “Burada kaç kadını becerdin?”
Bu sefer gülen taraf Adrian oldu.
“Merak ettiğin şey, yatağın işlemeleri değil de kimi becerdiğim, öyle mi?”
Tek kaşı havalandı, dudaklarına yayılan gülümseme şekil alırken küçümsercesine kıvrıldı. “Sevgilinim ben senin, unuttun mu? Başkasını becerdiğin odada kalamam ben!”
“Bu odada kalacağımızı sana hissettiren nedir?”
“Neden sorumun cevabını vermiyorsun!”
“Aa-aa acemi hırsız, burada soruları ben sorarım.”
Jessie duyduğu sözlerle kaldı. Öylece, soluksuz renksiz, durduğu yerde yaşam belirtilerini kapatarak kaldı. Adrian'ın dikkatini çeken bu durum birkaç adımla kadının yanına sokulmasını sağlarken Jessie “Bana öyle seslenme,” dedi. Kafası karışan Adrian gözlerini kırptı. “Acemi Hırsız, onu sen söyleme. Senin dudaklarından duymak hoşuma gitmedi.”
“Adını dudaklarımda duymaktan memnundun,” derken Adrian kuşkulu bir şekilde kadına baktı. “Ah tabi ya, bu sizin parolanız gibi bir şeydi.”
Jessie sessiz kaldı. Odada bakışlarını gezdirirken duvarda asılı duran fotoğraflara dikkati kaydı. Gençlik dönemlerinden kalma birkaç poz fotoğraf, duvarda yıllara meydan okurcasına genç haliyle kalmış, gözlerini kadının üzerine dikip bakıyordu. Elinde basket topunu tutmuş deklanşöre bakan genç Adrian arkasında duran adamdan farklı biriydi. Gözleri daha parlak, gülüşü daha tasasızdı. Neler yaşadığını merak etti o anda, ne görmüştü de alaycı bir maske takan yüzü her daim ciddiyeti. Jessie derin düşüncelere dalmak üzereydi. Durdu. Kaşları çatıldı. Omzunu silkip odayı gezmeye başladı. Çalışma masası, bir kaç kitap, dergiler, kalemler yerlerinde hiç kıpırtısız duruyor, nasıl bırakıldıysalar o şekilde alınmayı bekliyorlardı. Dolabı da yatağı kadar gösterişli ve gizemliydi. Bu Jessie'i güldürdü. Yorulduğunu hissedince odaya adımını atmasıyla dikkatini çeken yatağa yöneldi, teklifsiz örtüleri kırmıştırma pahasına üzerine oturdu. Tam da tahmin ettiği gibiydi, son derece rahattı. Bakışlarını karşısında eceli gibi duran adama çevirdi.
“Haklı olduğunu düşünüyorum Adrian. Dışarıdan bakılınca basit duruyor,” diye başladı sözlerine. "Bunu ben istemezdim, Tanrı aşkına kim kendine ait olmayan bir şeyi almak ister ki? Çok zor şartlarda yaşayan milyonlarca insan var ve hiçbiri senin kadar şanslı değil. Benim bir büyükannem var, başka kimsem yok. Sen her şeyden önce bir aileye sahipsin.”
“Bana akıl mı veriyorsun sen?”
“Hayır, ben sadece kendimi anlatıyorum.” Başını iki yana salladı. “İşe her gidişinde kimsenin gözüne batıp kovulmamaya çalışmak nasıldır bilmezsin sen. Senden istediklerini vermeyince kapının önüne konmak nedir bilmezsin. Bakışların kötülüğünü hoş görmedin ya da sana uzanan kirli elleri hissetmedin. Şunu demek istiyorum, sen şımarıklık yapıp aileni kendinden uzağa istiyorsun ve karşına çıkan ilk kadının kolundan tuttuğun gibi onları aldatmak için geliyorsun.”
Adrian duyduklarıyla rahatsız oldu, okyanus gözleri koyulaşıp karamsarlığa büründü. “Dışarıdan bir gözle yargılamak kolay, Jessie. Ben seni yargılamıyorum, senin aksine. Sadece seni anlamaya çalışıyorum, çok fazla üzerinde durmayıp alaycı oluşum seni yanılgıya uğratmış olabilir. Ben bununla da ilgilenmiyorum.”
Adrian onu anlıyordu. Yaşam şartıydı onu bir şeylere zorlayan ve Jessie yapmak zorunda kaldığını yaşamıştı. Sıkıca sarılacağı biri olsun istemiş ve onu yaşatmak için başına işler açmıştı. Kafasının içinde dönen fikirler görüntüler oluşturup gözbebekelerine düştüğü her saniye Adrian sinirden uyuşuyordu. Jessie’nin çaresizliğini kullanıp ondan faydalanmak isteyen adamların, kadının bedenine diktikleri gözleri oymak istedi... Ah, Adrian katil olabilirdi.
Soluklandı, geniş odasında attığı birkaç adımın onu düşüncelerden uzaklaştırmasını istedi. Ama olmuyordu, düşünceleri kan kokusunu alan tazılar gibi peşine düşmüştü. Adrian düşündükçe içi öfkeyle doluyordu. Başını kaldırıp kadına baktı. Aynı karmaşık bakışlar kadının gözlerini süslüyordu. ‘Kahretsin! Bu kadınla sonum hiç iyi bitmeyecek.’
Ne yapacaktı?
Bu oyuna devam edecek miydi? Bir karar vermeliydi. Yarın ilk işi Jessie'yi araştırıp her şeyi öğrenecek, gereken her ne varsa yapacaktı.
Sonra kadını azad edebilirdi, belki.
Bunu sonra düşünecekti.
...
Herkese merhaba ✋
Bir düzenlenmiş bölüm güncellemesi ile gelmiş bulunuyorum. Bu düzenlemelerle fark ediyorum ki baya yerde eksik bıraktığım şeyler varmış doldurmam gereken. Okuyanlardan ricam, okuduğunuz bölümde gözünüze çarpan yeri bana söylemeniz. Düzeltme imkanım varken düzelteyim ve finali hızlı şekilde yazabileyim... Ve unutmadan, Adrian’ın artık iki kız kardeşi var. Ade ve Anna. İkizler olgusu hikayede bir defalık varken ikincisini fazladan ilave etmişim. Değişiklikleri fark edenlerden yorumları bekliyorum ✋ Yorumlarınızı bekliyorum sabırsızlıkla. Tepkileri izi okumak inanılmaz keyifli. Beni bu keyiften mahrum bırakmayın. Olumlu olumsuz bütün düşüncelerinizi bekliyorum ❤
Keyifli okumalar dilerim ❤
Ve birbirimizden haberdar olmak için de aşağıya iletişim bilgilerimi bırakıyorum.
Kendinize iyi bakın, seviliyorsunuz ❤
...
Facebook Yazar Sayfası: Hayat-I Roman
Facebook Okur Grubu: Nurhayat Turna Okurları
Twitter: @sonsayfasihayat
İnstagram: @sonsayfasihayat
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top