1. Bölüm | Güncellendi
~Korku.
Bilinç kaybı vakaları.
Konuşmada bozukluklar.
Kol ve bacaklarda meydana gelen karıncalanma, uyuşma hissi.
Komaya girme.
Her biri yaşlı kadının son zamanlarda başına gelen durumdu. Birden bire geçmişini unutuyor, hatırlaması zamanını alıyordu. Hasta olduğunun farkındaydı, torununun ısrarlarına bu yüzden direnmeyerek doktora görünmüştü. Ona bakıp yardımcı olan genç doktorun konuşmalarından çıkarabildiği tek şey vardı. Beyni hasarlıydı. Hastaydı, biliyordu. Teşhisi konulmuştu. Tromboz beynine musallat olmuş bir hastalıktı.
Beyni hasarlıydı. Belki de az bir ömrü kalmıştı, fazla yaşamayacaktı. Ölüm korkusu hiç olmamıştı Mia da, altmış beş yaşındaydı. Demek ki zamanını doldurmuştu. Ölse huzur içinde olurdu ama gözü ardında bıraktığında kalırdı. Torunu, narin çiçeğini dünyada bir başına bırakacak olmasına üzülüyordu. Ama bir çaresine elbet bakardı nasılsa, çiçeğini emanet edeceği birini bulur ona bırakırdı. Evet, bunu yapardı. Hatta yapacaktı da. Yaşlılıktan kırış kırış olmuş yüzünü aydınlatan bir gülümseme yokladı, soluk pembe dudaklarını. Sonrası görüşü bulanıklaştı, etraf bir anda karardı ve yaşlı bedeni yere serildi.
...
Sabahın erken saatlerinde güneşin nazlı ışığı perdenin boşluklarını bulmasıyla içeri sızmış, ulaşabildiği yerleri aydınlatırken haylazlık yaparak kadının yüzünde cirit atmış, uyanmasını sağlamıştı. Gözlerini yeni bir güne açan Jessie uykusunu üzerinden atamamıştı. Biraz daha yatağında tembellik yaptı. Kalması gerektiğinin bilincinde kollarını başının üzerinde birleştirip gerindi. Birde ona kadar saydıktan sonra yatakta doğrularak oturur pozisyona geçti. Saçları her zamanki gibi birbirine girmiş, karman çormandı. Omuzlarını silkti. Yorgun gözleri komedinin üzerindeki takvime kaydı. Takvim yirmi bir nisanı gösterirken güneşli bir gün onu bekliyordu.
Başının üzerinde taşıdığı karmakarışık olan ipek yığınını umursamadan yatağından gülerek kalktı. Soğuk zemine bastığı an içine işleyen ürpertiyi yok saydı, saçlarını karıştırarak uzun adımlarla odanın kapısına yöneldi. Dışarı çıkıp doğrudan banyoya doğru ilerledi. Yüzünü yıkama fikri yetersiz gelmişti. Soğuk bir duş almak iyi gelecekti. Üzerindekileri çıkarmak için hazırlanıyordu ki mutfaktan gelen kırılma sesleriyle durduğu yere çakılı kaldı. Ayakları saniyeler sonra canlanırken buz tutan kalbi son hız çarparak ağzına gelmişti. Banyo kapısından fırladığı gibi ilk önce salona ulaştı, ardından mutfağa doğru koştu.
Mutfağa girmesiyle korku dört bir yanını sarıp sarmaladı. O an kısa bir süreliğine de olsa dünya dönmekten vazgeçip durdu. Yutkundu Jessie, yüreğine çökerken kötü hislerle adımlarını ileriye attı. Yerde boylu boyunca yatan büyük annesini görmesiyle bir an nefes alamadı. Korkudan ne yapacağını şaşırdı. Kenarda duran her zaman kullandıkları eski minderlerden birini kaptığı gibi yaşlı kadının yanında diz çöktü. Kadını sarsmamaya özen göstererek aldığı minderi başının altına koydu. Mantıklı düşünemediği için ne yapması gerektiğine karar veremeyecek kadar şaşkın ve çok korkuyordu. Kendine korkmaması için telkinlerde bulundu. İşe yaradı mı? Yaramadı.
Gözlerinden boncuk misali yaşlar dökülüp yüzünü ıslattı. Korku puslu ellerini kalbine uzatıp sıktı. Kesik soluklar aldığı sırada titreyen elleri büyükannesinin koluna dokundu. Kendine gelmesi için yalvardığı sırada kapı çaldı. Gözlerini büyükannesinden ayırarak başını kaldırdı. Evlerine gelen fazla kişi yoktu. Arkadaşlarının sözünü hatırlarken kimin geleceğini düşündü. Ayaklandı, mutfaktan çıkıp kapıya doğru koşmaya başladı. Hızla adımlarla ufak dar koridoru geçti. Fazladan üç adımla dış kapıya ulaştı ve kapıyı açtı. Kapıda beliren Olivia'ya minnetle baktı, topukları üzerine dönüp mutfağa doğru hızlı adımlarla ilerledi. Biliyordu ki arkadaşı ardından geliyordu.
"Olivia," diye seslendi, boğuk bir sesle. "Bir şeyler oldu, yardım et."
Yakın arkadaşı ve aynı zamanda büyük annesinin kalp doktorunu aramıştı Jessie. Olivia çok iyi bir arkadaş olmasının yanında oldukça maharetli bir doktor, kardiyoloji alanında uzmandı. Jessie paniğe kapılmamak için uğraştıysa da işe yaramıyordu. Attığı çığlık ile hem kendi hem de Olivia'yı korkuturken hattın ucundan gelen tarazlı ses daha panik olmasını, iyice gerilmesini sağlamıştı. Nasıl paniklemesindi Jessie? Hayatta bir tek büyük annesi vardı ve onu kaybetmek bir adım ötesindeydi. Daha önce de böyle bir şey olmuştu ve yaşlı kadını zar zor hastaneye yetiştirmişlerdi. Şimdi ise... Ne yapacağını bilmiyordu. 'Ya şimdi de öyle olursa!' diye geçti aklından, olmaması için dua ederken.
"Tanrım! Ne olur onu da alma benden..."
Yönünü çevirdi, tekrardan mutfağa doğru koşmaya başladı. Evi yakındı Olivia'nın ve kısa zamanda gelmişti. Zeminde yankılanan topuklu ayakkabısının tıkırtılarıyla zaman kaybetmeden Jessie'nin peşine takıldı. Aynı anda mutfağa girmişlerdi. Sakinliğini koruyan Olivia arkadaşının önünden geçerek yaşlı kadına ilk müdahaleyi yaptı. Ardından Jessie'nin Mia'yı koltuğa taşımasına yardım ederek kadının boylu boyunca uzanmasını sağladı.
"Jessie!" dedi en sakin ses tonunu kullanarak. " Zaman daraldıkça yapabileceğimiz de kısıtlı hale geliyor. Cerrahi bir müdahaleye gerek kalmadan önce önlemimizi almamız gerekirdi," İç çekti. "Erken teşhis imkânımız olsaydı cerrahi bir müdahaleye gerek bile kalmazdı fakat şu an zamanı durdurmak ya da geri döndürmek gibi bir olasılığımız yokken, böylece hiçbir şey yapmadan duramayız. Aksi durumunda hepimizin korktuğu şeyin başımıza gelmesi kaçınılmaz olacaktır ve bu durumda canımız yanacak."
Hastalığın ne olduğunu biliyordu Jessie. Sonucu ve başlangıcından da haberdardı. Ne yaparsa yarar, ne yapmazsa zarar göreceğini; başına ne geleceğinin farkındaydı. Mia'nın beyninde hasar vardı, hayati tehlikesi oluşurken yaşama şansı azalıyordu. Beyin damarlarında daralma meydana gelmişti. Son zamanlardaki dalgınlığıyla düşüp bayılması bunun etkileriydi. İlaçlar pahalıydı ve Jessie canını dişine takıp kendini paralarcasına çalışarak kazandığı paralarla ilaçları zar zor alabiliyordu. Şimdi ise ilaçlar son evreye yaklaşan hastalıkla işe yaramıyor, ameliyata ihtiyaç duyuluyordu. Maddi durumlarının iyi olmamasıyla sıkıntılar artarken erteledikleri ameliyat gerçekleşmezse büyük annesini kaybedeceğinin bilincindeydi Jessie ve bütün amacı, bunun gerçekleşmemesi yönündeki çabaları artacak ve elinden gelen her şeyi yapacaktı.
Bakışları arkadaşı Olivia'a kayarken en az onun kadar düşünceliydi. Olivia iyi bir doktordu, üstelik büyük annesinin kalbi ile ilgili her sorunda hep yanlarındaydı. Bunun için doktor olmasından öte arkadaşıydı. Sonuçları elinden geldiğince yumuşatarak anlatması doktor kimliğinin ötesinde bir şeydi ve Jessie için bunun önemi büyüktü.
Olivia'nın koyu renk gözleri düşünceli bir şekilde arkadaşının yüzünü incelediğinde kapana kısılmışlık hissi yüreğine yerleşerek ağırlık vermişti. Gözleri, yüreğindeki ağırlıkla yukarı çıkıp yeşil gözlerle çakışırken içinin daraldığını hissetti. Orada gördüğü çaresizliği yüreğinin en derin yerini sızlatırken onun ağzını açıp bir şey söylemesini, gözlerini kırpmadan vereceği tepkiyi bekliyordu.
Jessie, Olivia'nın dudaklarından dökülen her bir kelimenin yükünün ağırlığını omuzlarında hissediyordu. Kor ateşler tüm bedenini sarıp dalga halinde yayılırken, işittiği sözcükler canını daha çok yakmıştı. Boğazını temizledi, kuruyan dudaklarını yaladı. Kendini bir parça toparlamasıyla beraber konuşmaya başlarken acıyla kısılan sesi Olivia'ı üzmüştü.
"Tamam," dedi boğuk bir sesle. "Bu ameliyatı olacak," yutkundu, "Ben her şeyi halledeceğim, o da sağlığına kavuşacak." derken Olivia arkadaşının mırıltısını güç duydu. Jessie'nin sesi sona doğru kayboldu. Güçlü olması gerekiyordu ama... Amalar vardı işte. Ardından çenesini dikleştirerek kesin bir yanıt verdi.
"İyileşecek o Jessie."
"İyileşmek zorunda Olivia, başka şansı yok."
İki kadın kendi aralarındaki konuşamaya dalmışken yavaşça kendine gelmişti Mia. Yarım açtığı gözlerini şöyle bir etrafında gezdirdi. İki kişilik kalabalığı fark ederken torununa uzun uzun baktı. Onu korkutmayı hiç sevmiyordu. Kendine endişeyle bakan bir çift iri yeşil gözle karşılaşmaktan yılmıştı. Mia torununun korkusunu hafifletmek adına yutkunup gülümsemeye çalıştı ama başaramadı.
Jessie kendine gelen büyük annesini fark etmesiyle konuşmaya bir son verdi. Dikkatle kadının yanına yaklaşıp "Prensesim." diye seslendi. Mia torununa gülümseyerek derin bir nefes aldı.
"Ben iyiyim, evlat. İyiyim," diye mırıldandı. Sesi yorgundu, boğuk bir şekilde güçlükle çıkmıştı.
Jessie büyük annesinin yorgun çıkan sesine daha fazla kayıtsız kalamayarak hıçkırıklarını serbest bırakırken "Çok korktum." dedi. Yanına iyice sokularak kollarını yorgun bedenine doladı. "Sana söz veriyorum Prensesim. Tüm sıkıntıları aşıp hastalığından kurtulmanı sağlayacağım."
Daha fazla Mia'nın yanında kalamadı. Kollarını gevşeterek büyük annesini serbest bırakıp kadından uzaklaştı. Son kez Olivia'ya kısa bir bakış attı, burnunu koluna sildikten sonra önce mutfaktan, daha sonra hızlı adımlarla evden çıkıp uzaklaştı.
Dayanmaya gücü kalmamıştı.
Kalbi kaldırmıyordu artık bu kaybetme duygusuna.
Bu duygu karşısında içten içe yıkılıyorsa da güçlü durmak zorundaydı. Gözlerinden yeni bir damla yaşın akıp gidermesini durdurmadı. Yapabildiği tek şeyi yaptı; gözyaşlarını kimsenin fark etmemesi için çabaladı.
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top