2.BÖLÜM : ŞİRİN PASTACI
Selamlaar, yeni bir bölüme tekrar hoş geldiniz. Bana destek olmak için aşağıdaki yıldıza basarsanız çok mutlu olurum <3
İyi okumalar.
2.BÖLÜM : ŞİRİN PASTACI
Çoktan eve gelmiş heyecanla gün içinde olanları Ali ve Arya'ya anlatıyordum. Salonda oturmuş bir yandan çekirdek çitliyor bir yandan ise olanları onlara anlatıyordum.
Ali benden sadece bir yaş küçük olan kardeşimdi. Yeşille mavi karışımı gibi duran renkli gözlerini bana dikmiş dikkatle beni dinliyordu. "Sonuç olarak aldın mı işi?" diye sordu kalın dudaklarını oynatarak.
"Dur bi' anlatıyorum işte." dedim laf arasında aceleyle. Arya ise çocukluğumdan beri tanıdığım ev arkadaşımdı. Oda kara gözlerini bana dikmiş sakince beni dinliyordu Ali'nin aksine. Avukattı ve bu eve Ali'yle benden çok faydası dokunuyordu.
"Böyle bir geldim, oranın sahiplerinden olan kız yanıma gelip bana dedi ki, Tebrikler Aşk kafesi pastacısı oldun!" Bunları öyle bir heyecanla içim kıpır kıpır bir şekilde anlatıyordum ki sanki tekrar yaşıyor gibiydim. Onlara bu halim komik gelmişti. Normalde bana bile komik gelirdi bu halim.
"E biz biliyorduk zaten senin işi alacağını." Bu söylediğiyle yanımda oturan Ali'nin iki yanağını sıkarak kafasını salladım. Ali bu hareketimden hiç hoşlanmazdı. Bende bunu bildiğim için onu sinir etmek için yapardım genelde. Yüzünü buruşturup ellerimi yanaklarından çekti. "Yapma şunu diyorum abla ya!" dedi sitemle.
Dudaklarımı bebekle konuşur gibi oynattım. "Oy oy kızdın mı çen bana!" Gözlerini devirip çekirdeklerini çitlemeye devam etti. Beni umursamadan çekirdeklerini çitlerken konuştu. "Ne maceralı bir günmüş senin için." diye mırıldandı.
Arya gözlerini bana dikti. "İnanmıyorum sana ama..." diye mırıldandı çayına uzanırken cümlesini tamamladı. "Nasıl güvenip tanımadığın bir araca bindin acaba?" diye mırıldandı Arya sakinleşmeye çalışırken.
"Oldu işte." dedim hemen. Bu cümleleri ikisi de ilk dediğim an yeterince kurmuşlardı zaten. Çekirdeğe uzanarak bir avuç aldım. "Zaten adam öküzün tekiydi. Yani kusura bakmasın ama yolu zehir etti." dedim çekirdeği çitlerken. Laf ediyordum ama bana iyiliği de dokunmuştu. Şuan Aşk kafesi pastacısıysam bu o adını bile bilmediğim adam sayesindeydi.
"Ama aslında iyi biri. Biraz kaba, sinirli falan ama iyi biri. Bana yardım etti o kadar. Onun sayesinde yetiştim. Yoksa şuan o kafede çalışamayacaktım." diye mırıldandım ifadesizce.
Ali bana ciddiyetle bakarken, Arya merakla beni dinliyordu. "Olan olmuş neyse unut bunları ve hayallerini gerçekleştirmeye odaklan." dedi Arya yüzünde beni destekleyici bir tebessümle. Başımı salladım. "Bundan sonra öyle yapacağım zaten." diye mırıldandım emin bir sesle.
Arya bakışlarını Ali'ye çekti. "Sana hala cevap gelmedi mi iş için?" diye sordu. Ali, İç mimarlık okumuştu ama maalesef iş bulamıyordu. Ali kaşlarını Hayır dercesine indirip kaldırdı. "Kendime farklı bir iş bakmaya başlayacağım. Eve gelir getirmek lazım artık. Param kalmadı fakir hissediyorum." dedi dertli bir iç çekerek.
Güldüm. "Şahsi olarak hep fakirdin canım kardeşim. Her zaman abla parası yedin." dedim alayla. Ali nefesini vererek göz ucuyla bana baktı. "Abla bir kere bozma!" diye sitem etti çekirdeğe uzanırken.
Hemen, "Geç oldu. Yarın işe gideceğim erkenden." deyip hızla kaçar gibi ayağa kalktım. "Bir daha da otostop çekme! Bir şekil beni ara hallederiz." diye söylendi Ali yüksek bir sesle. Onu umursamadan parmağımla Arya'yı işaret edip konuştum. "Senin de yarın işin var." Arya kafasını sallayarak beni onaylarken Ali ona cevap vermediğim için tekrar konuştu. "Tamam mı abla?" diye sordu huysuzca.
Arya benim gibi oturduğu yerden kalkarak merdivenlere ilerledi. Merdivenlerin basamaklarını çıkarken Ali'ye cevap verdim. "Tamam abiciğim!" dedim alaylı yüksek bir sesle. "Abla!" Arkamdan gelen sitemli bağırışını umursamadan odama girdim.
Bakışlarımı çok büyük olmayan odamda gezdirmeden yavaşça yatağımın üstüne oturdum. Avuç içlerimi yatağıma bastırarak kendimi geri doğru çekerek sırtımı yatağın başlığına yasladım.
Yatağın yanındaki komodine uzanarak üç gecedir yatmadan önce okuduğum Gurur ve Önyargı'yı aldım. Çilek desenli ayracımın yardımıyla kaldığım sayfası açarak dizlerimi kırıp kitabı kucağıma doğru yerleştirerek mutlulukla okumaya başladım.
İçim kıpır kıpırdı. Hayatım boyunca ilk kez bunu yaşıyordum. Pastacılık yapacaktım. Bu düşünceleri yada oraya gitmem, işe başlamam ile ilgili aklımdaki senaryoları durdurarak önümdeki kitabıma odaklanmaya çalıştım.
🍰
Yeni bir iş bir nevi yeni bir hayat gibi bir şeydi. Günümün yarısını orada geçireceğim bir yer. Ayrıca orası bir aile kafesi olduğu için aynı zamanda yeni insanları hayatıma alacağımın da göstergesiydi. Normal herhangi bir kafe gibi resmiyetin olacağını çok düşünmüyordum. Kadınlar işe alındığım gün bile bana yakın davranmışlardı.
İlk iş günümün verdiği heyecanla çoktan hazırlanmıştım. Üzerime beyaz ince askılı v yaka kısa bir elbise vardı. Saçlarımı düz bırakıp yüzümde hafif bir makyaj yapmıştım. Makyaj masamdan kalkıp odadan çıkmadan önce odamdaki boy aynamdan kendimi son kez kontrol ettim. Görüntüm beni memnun edince odamdan çıkıp merdivenlerden aşağıya indim.
İndiğimde Ali koltukta yayılarak yatıyordu. Arya ise kahvaltı masasını kuruyordu. Masaya kahvaltılıkları koyarken merdivenden inen beni görmesiyle kaşları şaşkınlıkla kalktı.
Merdivenlerden inmemin ardından yemek masasına yöneldim. Arya masadaki tabakları düzeltirken, "Sen sabah sabah kalktın, hazırlandın ve güler yüzle yemek masasına zamanında geldin? Doğrumu görüyorum?" diye sordu şaşkınlıkla.
Nefesimi verip yemek masasının boş sandalyesini çekerek oturdum. Ali bizden farklı olarak yeni uyanmış, sersemleyerek lavaboya doğru ilerliyordu. "Evet. Bundan sonra böyle erken kalkacağım." dedim neşeyle. Arya'nın yüzünde tebrik eder bir ifade oluştu. "Güzel." diye mırıldandı sadece.
Arya çayları tek tek bardakları doldurduktan sonra oda bir sandalyeyi çekip oturdu. "İlk günün demek. Vay be. Sonunda başardın." diye mırıldandı ciddiyetle. Gülümsedim. "Ee benden bahsediyorsun avukat hanımcığım." dedim övünerek. Sadece hafifçe güldü.
Ali'de yanımıza gelip sandalyelerden birine oturdu. Beni görünce kaşlarını anında çattı. "Sen nasıl kalktın ya?" diye sordu uykulu sesiyle. "Artık böyle." diye cevap verdim sadece.
"Benim bugün davam yoktu. Ofise gidip bazı davaların dosyalarını inceleyeceğim." dedi Arya bir anda. Buna sevinmiştim. Dünden sonra yine öyle bir olayın birazcık bile ihtimali olsun istemezdim.
"Bende bugün iş bakmaya giderim." dedi Ali kahvaltısını yaparken. Sıcak çayımdan iki yudum aldım. "İyi olur. Çok yorucu bir iş bakma ama." dedim ciddiyetle. Kardeşimin bir nevi annesi gibi bir şeyi olduğum için hiçbir zaman ona kıyamıyordum.
"Abla, inşaatta iş bakmaya gitmiyorum herhalde. Daha nasıl yorucu bir iş bakabilirim." diye söylendi sessizce. "Olsun, yani çıkışı falan çok geç olmasın." diye ekledim. Ali başını umursamazca salladı sadece.
On dakika boyunca önemsiz sohbetler ederek kahvaltımızı yaptık. Arka odadan gelen telefonumun zil sesiyle masadan kalkıp telefonumun çaldığı odaya koşarcasına ilerleyerek gittim. Telefonumu şarjdan çıkardım. Ekranda gördüğüm isim, Sinan'dı. Sinan, Ali'nin sürekli takıldığı arkadaş grubunun içinden biriydi.
Çalan telefonumu da alıp salona ilerledim. Ali merakla kafasını bana çevirdi. "Kimmiş arayan?" diye sordu tahmin ettiği halde. Telefonun ekranının kimin aradığını görebileceği şekilde ona çevirdim. "Sinan arıyor. Büyük ihtimalle senin için. Al konuş." dedim düz bir sesle.
Önüne dönüp kafasını olumsuz anlamda iki yana sallayıp yemeğine devam etti. Çatılan kaşlarımla, "Hayırdır?" diye sordum merakla. "O herifle daha konuşmam! Okey oynuyorduk taş çalıyor sürekli şerefsiz...yine okeye çağırmak için arıyordur açma boş ver." Tek derdimiz bu olsa ya...
Çalan telefonun sesi kesildi. "Oynama şu oyunları! Onun yerine git iş bul! Oynayacaksan da öyle oyna bari!" diye söylendim ters bir sesle. Ali beni zerre umursamadan kahvaltısına hiçbir şey olmamış gibi devam ediyordu.
Arya saatine bakarak konuştu. "Bence artık çıkalım. Çok bir şey yiyemedik ama daha fazla durursak geç kalacağız." Bende başımı sallayarak ona katıldım. "Aynen çıkalım." dedim.
"Şu masayı halledelim." diye mırıldandı Arya. Hızla kalkıp beraber masayı toplamaya başladık. Biz masayı toplarken Ali'de üstünü değiştirmek için koşarcasına adımlarla kalkıp odasına çıktı.
Tabakları ve bardakları mutfağa bıraktık. Arya masayı peçeteyle silerken ben çantama ilerleyerek, telefonumu, cüzdanımı, kulaklığımı çantama attım. O sırada merdivenlerden peşinden yakalayan varmış gibi Ali indi. Tişörtünü değiştirip lacivert bir tişört giymiş ve kot bir pantolon giymişti.
Yanımıza geldiğinde Ali'nin uzun boyuna yetişmek için yükselerek elimle bozuk olan siyah saçlarını düzelttim. Arya kapıyı açmış çıkıyordu. Saçlarını düzetmemin ardından kapının önüne geçerek ayakkabılarımı giymeye başladım. Ali benden hızlı bir şekilde beyaz sporlarını giyerek apartmana çıktı.
Hemen arkasından bende ayakkabılarımı giyip ilerledim. Apartmandan her zamanki gibi arkasında atlı kovalıyormuş gibi gürültülü bir şekilde inen Ali'nin arkasından merdivenlerden indim. Zaten ilk katta oturduğumuz inip çıkması kolay oluyordu.
Apartmanın kapılarından çıkmamla bakışlarım sürücü koltuğunda Arya'nın bulunduğu beyaz arabaya kaydı. Ali her zamanki yer olan arka koltuğa geçerken bende aceleci adımlarımı arabaya atarak ön yolcu koltuğuna yerleştim.
Yerleşmemizin ardından Arya bir şey söylemeden arabayı ilerletmeye başladı. Sırtımı koltuğun kumaşına bastırarak yolculuğun keyfini çıkarmaya ve içimdeki ilk gün heyecanının bastırmaya çalıştım.
🍰
Yarım saatin ardından çok geçmeden kafe görünmüştü. Arya arabayı kafenin önünde durdurdu. Heyecanım artarken kalp atışlarımı bile hissediyordum resmen. Onlara dönerek heyecanın oluşturduğu istemsiz tebessümle onlara baktım. "İlk günüm başlıyor be!" dedim heyecanla.
Ali heyecanıma tebessüm ederek yanağımdan makas aldı. "Hadi ilk günün iyi geçsin pastacı! Bunca zaman bize yedirdin, artık başkalarına da yedirdin zamanı." dedi gururlu bir sesle. Arya'da gülümseyerek başını salladı. "İyi şanslar, Şirin." dedi tebessümle.
Yüzümü onlara çevirerek öpmeleri için yanağımı işaret ettim. İkisi de bu hareketime gülerek bana yaklaşıp ikisi ayrı olarak iki yanağıma öpücük bıraktılar. Aldığım öpücüklerle geri çekilerek içimdeki dinmek bilmeyen heyecanımla arabadan indim.
İçeri girmeden önce onlara son defa bakışlarım onlara kaydı. Ben bakınca gülümseyerek el salladılar. Hemen karşılık olarak onlara el salladım. Araba ilerlemeye devam etmeden önüme dönerek hızlı adımlarla içeri doğru ilerledim. Benim ilerlememle onlarda arabayı ilerleterek kafenin önünden uzaklaştılar.
Adımlarımı hızlandırarak kafeye girdim. Kafenin içine girdim girdiğimde kimse yoktu. Garson yada herhangi bir çalışana benzeyen kimse görünmüyordu. Müşteriler her zamanki gibi genel takılıyorlardı sadece.
Tam bu sırada mutfaktan dün gördüğüm orta yaşlarında olan kadın çıktı. Bakışlarının beni bulmasıyla yüzünde anında sıcak bir gülümseme oluştu. "Merhaba." dedim mesafeli bir sesle. Samimi bir ifadeyle cevap verdi kadın. "Merhaba. Hoş geldin, Şirin kız." Şirin kız demesine anlam veremesem de böyle demesi değişik bir şekilde hoşuma gitmişti.
Verdiği enerjiyle bile beni onlardan biriymiş gibi hissettiriyordu bu kadın. Oldukça samimi ve sıcak kanlıydı. Bu yaklaşımı benim için çok iyiydi. Tebessüm ettiğimde adın tekrar konuştu. "Sen başlamadan önce seni oğlumla yani iş arkadaşınla tanıştırayım. Tanışmak ister misin?" dedi güler yüzle. Dün de adı geçen şu oğlu.
Tebessümümü bozmadan başımı salladım. Açıkçası tanışsam da olurdu tanışmasam da. Gerçi beraber çalışacaktık. İş arkadaşı olacaktık. Tanışsam daha iyi olurdu mantıklı olarak. "Olur. tanışalım." dedim düz bir sesle.
Kadın mutfağa doğru dönerek yüksek bir sesle oğlunu çağırdı. "Oğlum! Gel, yeni pastacımız geldi!" Müşterilerden birkaçı buraya bakmıştı ama bu kadının pekte umurunda değil gibiydi.
Ben hala gülümsüyordum. Kadın kocaman gülümserken çok geçmeden mutfağın ikili kapıları açıldı ve bir adam çıktı.
Tanıdık bir yüz...
Onu görür görmez yüzümdeki gülümseme yavaş yavaş solmaya başladı. Onunda beni görünce yüzünde ki o ifadesizlik bile solmuştu. Her an çıkıp bana bağırmaya başlayacak gibi bir his vardı içimde. Kulağına kadar uzunluğu olan saçları yine dağınıktı.
Bana doğru yaklaşarak tam karşımda durdu. Kaşlarımız çatılmış bir şekilde birbirimize gerçek olup olmadığımızı sorgular gibi bakıyorduk. Arabasına bindiğim çocuktu o.
O adam buranın pastacısıydı üstelik. Olamazdı. Onla çalışamazdım. Bu adam pastayı yaparken bile durup bana bağıracak cinstendi. Sıkıntı olmazdı tabi ki ona sonuna kadar karşılık verirdim ama tercihim pasta yapmaktan yanaydı. Ayrıca benim hayalimde ki işte bu adam yoktu!
"işte yeni pastacımız." Annesinin bu dediğiyle kafasını anında annesine çevirdi. Kaşları daha çok çatılmıştı. Bu nasıl absürt bir tesadüftür?
"Tanışsanıza?" dedi kadın ısrarla. Bakışlarımı onun ela gözlerinden çekmeden cevabı sıkıntılı bir ifadeyle verdim. "Aslında biz zaten tanışıyoruz." istemeye istemeye.
Kadının kaşları havaya kalktı. Şimdi kim bilir aklında ne senaryolar geçiyordu. "Nereden?" diye sordu merakla. Tam bu sırada adını bilmediğim adam eliyle kapıyı işaret etti. "Biraz konuşabilir miyiz?" diye sordu emreder gibi bir tınıyla. Bir şey demeden sadece başımı salladığımda sert adımlarını kafenin dışında doğru attı. Kollarımı birbirine bağlayarak onu takip ettim.
Sahilin önünde durduk. Kafe sahilin önündeydi ve mükemmel bir deniz manzarasına sahipti. Bu kafeyi ünlü yapan ve sevilmesine sebep olan artılarındandı.
Ellerini beline yerleştirip çatık kaşlarıyla bana baktı. Aniden öfkeyle yüzüme doğru yaklaştı. "Bu nasıl olur ya? Sen nasıl burada pastacı olursun?" diye sinirle sordu. Saçımı geriye atarak çenemi havaya diktim. "Becerim ve yeteneğimle!" diye büyüklendim.
Geri dikleşip kafasını sallayarak denize kısaca inceledi. Bunu yaparken aynı zamanda alayla gülmüştü de. Denizin esintisiyle beraber bağlı olan kollarımı sıkılaştırdım. "Komik bir şey göremiyorum. Ayrıca beni sende işe aldın sayılır." dedim ciddiyetle.
Hızla bana döndü. Kaşları derince çatılmıştı. Benden çok daha uzun olduğu için eğilmek zorunda kalabiliyordu bazen. "Ben senin pastanın tadına bile bakmadım! Annemler beğenip seçti, bende onayladım. Ayrıca rakiplerinde iyi değillerdi!" dedi öfkeyle. Kafamı hafifçe yana yatırıp gözlerimi merakla kıstım. "Neden tatmadın?"
Tekrar yüzüme eğildi. Ela gözleri ile gözlerimin içine bakarak aynı sinirle cevap verdi. "Sana ne?" Sinirle nefes verdim. "Anlıyorum, bende oldukça şaşkınım ama sen fazla sinirli bir insansın. Papatya çayı falan içsene her gün." dedim alayla.
Öfkeli bakışları değişmeden ela gözleriyle gözlerimin içine bakmaya devam etti. "Tesadüf mü bu gerçekten? Bir kurgunun içinde falan değiliz bu nasıl tesadüf..." diye söylendi. "Bende şaşırdım ama sonuç olarak bu kafenin pastacısıyım ve maalesef seninle aynı yerde çalışacağız." diye isteksiz bir şekilde konuştum.
Gözleri anında kısıldı. "Doğru ya. Bizim kafenin sokağını söylemiştin. Bu bir tesadüf değil ihtimal yada şanssızlık." diye mırıldandı.
Kaşlarım çatıldı. "Asıl şuan seninle aynı yerde çalışmak şanssızlık! Durup dururken sinirlenirsin öfkelenirsin falan, asla çekilmezsin!" dedim alayla. Dikleşerek dikkatle bana baktı. "Asıl seninle çalışmak şanssızlık olur. Durup dururken boş boş bilgiler verip baş şişirirsin falan, asla çekilmezsin!" diye benim gibi karşılık verdi hemen.
Derin bir nefes verdim. Ailesi kafenin sahibi olduğu için muhtemelen ilk işi beni kovdurmak olacak olan adama başımı kaldırıp baktım. "Sen muhtemelen zaten beni kovdurursun falan şimdi. Zaman kaybetme de git istersen." içeri girecektim ki kolumu canımı yakmadan kavrayarak beni durdurdu. "Öyle bir şey yapmam ben. Kendi emeğinle kazanmışsın, buna taş koymam." dedi emin bir sesle.
Geri çekilerek ona döndüm. Ben konuşmadan o tekrar konuştu. "Bir şey diyeceğim...o kadar çalışacak kafe arasından bu kafeyi mi buldun?" diye sordu ciddiyetle.
Dümdüz baktım suratına. "Kafeye dair sen dışında her şeyine bayılırdım. Ayrıca diğer kafelerinde kriterlerindeki kişiye uygun değildim. Burası oldu sadece." dedim ciddiyetimi bozmadan.
Kısa bir süre gözlerini kısarak düşündükten sonra başını sallayarak dikleşti. Sadece onu izliyordum. Elini bana doğru uzattı. "Tanıştık demiştin ama aslında tanışmadık sadece karşılaştık. Ben Batu."
Yüzümde ki sinirli ifade gitmişti. Karşılık olarak elimi büyük eline doğru uzattım. Eliyle elim birleşmişken ne tepki vereceğimi bilmiyordum. "Bende Şirin." dedim sadece.
Attığımız bakışlarsa anlamsızca sen sonra görürsün bakışlarıydı. Ama ben daha çok anlaşmayı planlıyordum. Yada daha doğrusu onunla muhatap olmamayı. "Memnun olmadım Şirin bela." dedi alayla ciddiyetin karışık olduğu ifadesi ve sesiyle.
Kaşlarım çatılırken alayla sahte bir şekilde gülümsedim. "Çok açık sözlüsünüz. Ama bende memnun olmadım, öküz bey." dedim onun gibi. Ona öküz demem onu sinirlendirmiş gibi kaşları çatılmıştı. Elini bıraktıktan sonra ellerini cebine sokuşturarak beni zerre umursamadan kafeye doğru ilerledi. Hızla bende peşinden ilerledim.
Kapının önüne gelince bir anda durup bana döndü. Yüzüne alaycı bir gülümseme kondurarak yüzüme baktı. "Burada çalıştığına pişman olacaksın, Şirin Pastacı." dedi sinsi bir sinsiliğin içinde bulunduğu sesiyle.
Ciddiyetle kafamı iki yana sallayarak cevap verdim. "Hiç sanmıyorum." Kendimden çok emin bir şekilde cevap verdim ve cevap verir vermez onun yaptığı gibi, onu zerre umursamadan önünden geçip içeri girdim. Benim kafeye girmemle ardımdan oda girmişti.
Buranın sahiplerinden olan kadın ve Pelin dikkatle bizi izliyorlardı. Biz gelir gelmez hemen aceleyle yanımıza geldiler. "Siz nerden tanışıyorsunuz?" diye sordu Pelin heyecanla. Batu denen adam sıkkın bir nefes vererek cevapladı. "Sadece karşılaştık. Öyle büyük bir şey değil." dedi umursamıyormuş gibi.
Pelin, abisinin dediğine inanmamış gibi bir bana bir Batu'ya bakıyordu. O sırada kadın konuyu kapatmak için konuştu. "İyi tamam o zaman." Bunu dedikten sonra bana gülümseyerek bir bakış atıp geri mutfağa girdi.
Pelin gözlerini kısmış bir şekilde hala bizi izliyordu. Batu, Pelin'e dönerek kafasını Ne? dercesine hızlıca iki yana salladı. Pelin başını onun gibi iki yana sallayarak omuz silkip annesinin peşinden oda mutfağa girdi.
"Nereye?" Batu çıkış ve giriş kapısına yönelirken ona seslenmemle bana doğru döndü. Ciddi bir ifadeyle yüzüme bakıyordu. "Eve üstümü değiştireceğim. İznin var mı?" diye sordu alayla. "Hadi izin veriyorum. İyi git." alaylı sözüme kısa bir öfkeli bakış atıp bir şey demeden çıkıp hemen kafenin yandaki eve girdi.
Batu denen adamın gitmesi ile bende kadın ve Pelin'in peşinden mutfağa girdim. Mutfakta Pelin ve Annesi vardı. Pelin kurabiye yapıyordu. Annesi ise poğaça tarzı bir şey yapıyordu. Kadın ve Pelin bana baktığında onlara samimi bir gülümseme yolladım. Annesi Pelin'e döndü. "Kızım, kıza göster nerede yapacağını anlat." dedi poğaçaların üstüne yumurtasını ilgiyle sürerken.
Pelin kurabiyelerin üstüne damla çikolata yerleştirmeyi bırakarak başını salladı. "Tamam anne." diye mırıldandı sessizce. Yanıma gelirken ellerini üzerindeki önlüğe siliyordu. Ne yapacağımı bilemeyerek anlamsızca onu bekliyordum. Yanıma yetişmesiyle ortadaki tezgahı işaret ederek konuşmaya başladı. "Sen pastalarını şurada yaparsın. Abimde hemen karşındaki tarafta yapar. Karşı karşıya yuvarlanıp gidersiniz." dedi muzip bir sesle. Ardından dediği son cümleye hafifçe güldü.
Son cümlesini yok sayarak başımı sallayıp, "Tamam. Teşekkür ederim." diye mırıldandım. Birde bu adamla karşı karşıya mı pasta yapacaktık? Ortadaki tezgahın bir yarısını bana, bir yarısını ona vermişlerdi. Onunla temiz bir sayfa açabilirdik bence. Geçen ki olaylı ve bol tartışmalı günü unutarak normal iki iş arkadaşı olabilirdik.
Tezgahı incelerken düzenin kötülüğü hatta olması beni biraz onu düzeltmeye teşvik etmişti. Çünkü her yer her yerde tarzı bir düzeni vardı adamın. Süslemeler, pasta malzemeleri, spatulalar, bıçaklar hepsi düzensizce duruyordu.
Bence ben burayı daha güzel bir şekilde düzenleyebilirdim. Hem Batu da bana karşı bu kadar sinirli olmazdı sevebilirdi beni. Tabi ki asıl amacım Batu'nun beni sevmesi, bana gıcık olmaması değildi. Sadece o adam ayağımın altında dolaşsın istemiyordum.
İzinsizce bunu yapamayacağım için Pelin'e döndüm. "Tezgaha biraz el atabilir miyim?" diye sordum tebessümle. Pelin'in kaşları çatılırken annesi de bana döndü. "Bence çok el atma." diye mırıldandı Pelin ürkek bir sesle. Annesi Pelin'e bir bakış atıp bana döndü. "At kızım, at. Sonuçta artık sende buranın pastacısısın ve sende bu mutfakta olacaksın. Tezgaha karışabilirsin. Oda buna alışmalı." diyerek bana izin verdi.
Benim bakışlarım yine de istemsizce Pelin'e de kaydı. Pelin ağzında ki olmayan fermuarı çekti. Cevabımı almış gibi kadına dönerek gülümsedim. "Teşekkürler." diye mırıldandım sesim içime kaçmış gibi bir desibelle.
"Ne demek, kızım." diye mırıldandı kadın poğaça tepsisine dönerken. Tezgahı daha güzel olacak şekilde düzenlemeye başladım. Mermerin üstünü pasta malzemelerini, süslemeleri, her şeyi düzgünce düzenlemiştim.
Tezgahı kendime göre de düzenlememiş, sadece normal bir düzen getirtmiştim. Eskisinden oldukça iyiydi. Süsleme tarzı şeyler tezgahın en orta kısmında ikimizin de yetişebileceği derecede duruyor, spatula ve bıçaklar köşede düzenle duruyordu.
Hızlı ve sert adımlarla biri içeri giriyordu. Adımların sahibi Batu, adımlarının sesinin gelmesinin ardından saniyeler içinde mutfağa girdi ve annesine, kardeşine kısaca bakış attıktan sonra tezgahı fark etmesiyle kaşları bir anda derince çatıldı.
Öfkelenen ela bakışları anında bana kalktığında yine ne yaptım diye düşünmeye başlamıştım bile. Neden bu kadar sinirlendiğini anlamamıştım ama istemsizce tedirgin olmaya başlamıştım. Bana doğru yavaş adımlar atmaya başladı. Bir yandan elini kaldırarak beni işaret ediyordu. Bir şey demeye çalışıyor gibi bir hali vardı.
Aramızda iki adımlık mesafe kalmıştı. "Buranın hali ne? Sen mi yaptın?" diye öfkesini dizginlemeye çalışırken. Annesi ve Pelin dikkatle bizi izliyorlardı. "Evet, güzel olmamış mı ama?" diyerek aptala yattım. Bakışlarını benden ayırmıyordu. Alnını ovaladı ardından hızla elini çekip tekrar bana baktı. "Olmamış! Çok kötü!" dedi sinirle.
Dönüp tezgaha baktı. Etrafı tekrar kısaca inceledi. Kaşları daha da çatılmıştı artık. Sinir küpü, sinirle tekrar bana döndü. "Sen niye benim düzenimi bozuyorsun? Buranın hali ne böyle?" siye sordu sitemle. Kaşlarımı çatılırken hemen konuştum. "Ben seveceğini düşünmüştüm ondan yaptım. Yoksa yapmazdım." Bana doğru bir adım daha attı. "Kızım sen niye benim kaç yıllık düzenimi bozuyorsun? Sana ne benim düzenimden?" diye sordu öfkeyle.
Annesi bize doğru bir adım atarken konuştu. "Oğlum, kız kötü amaçla yapmamış ki!" Pelin'de hemen annesine katıldı. "Evet abi. Ayrıca kıza hayvan gibi davranmasana." Son cümlesini saygısızlık olacağını düşündüğünden dolayı kısık sesle söylemişti.
Onlara gülümseyerek kısa bir teşekkür bakışı attım. Hemen sonrasında Batu'ya dönüp kollarımı bağladım. "Hem bende artık buradayım. Bu tezgah senin düzenine göre değil ikimizin düzenine göre olur. Annen de bunu istedi." dedim kendimden emin bir şekilde.
Çenesini yukarı kaldırıp sessizce sabır çekti. Ben ise kendimden emin duruşum bozmadım. "İyi! Tamam o zaman herkes kendi kısmını kendine göre düzenlesin." dedi pes ederek. Tekrar beni yok sayarak hemen tezgahın karşı tarafına geçip eski düzenini yerine getirmeye çalıştı. Göz ucuyla ona baktım. "Çok zorlanma. Tezgahını dağıt yeter." dedim alayla.
Bakışlarını kaldırarak geçmek bilmeyen öfkesiyle bana bakış attı. "Orman kralı fil hanım çabuk açılmış anlaşılan." diye söylendi öfkeyle. Ardından hemen tekrar tezgaha döndü. Pelin ve annesi şaşkın gözlerle bizi izliyorlardı.
"Her işe burnunu sokma bundan sonra!" diye siniri geçmemiş sesini tekrar işittim. Kafamı kaldırıp derince çatık kaşlarımla sinirle Tezgahın karşısında duran Batu'ya baktım. "Sana da iyilik yaramıyor! Ayrıca ben her işe burnumu sokmuyorum." deyişime alayla gülümseyerek kafasını salladı. "Tabi tabi."
Onu takmayarak işime başladım. İlk pastamı yapmaya başlayacaktım. Çilekli pasta yapacaktım. Hızla pasta kekinin hamurunu yapmaya başlamıştım. o ise fırından çıkardığı keki kesmek için tezgaha bıraktı. Tezgaha bıraktığı keki keserken bir yandan da konuşmaya başladı.
"Neyli yapacaksın?" diye sordu ifadesizce. Kafamı kaldırıp ona baktım ve onun gibi ifadesiz bir sesle cevap verdim. "Çilekli."
Alayla güldü ardından hemen kaşlarını geri çattı. Onun bipolar olduğunu düşünmeye başlamıştım artık. Bu adamı ne zaman görsem kaşları çatılıyordu veya bana karşı böyleydi. "Çilekli pasta ne ya? Çikolatalı daha güzel!"
Dediği cümle ile kaşlarım derince çatıldı. Bir şey demek için ağzım aralandı hemen sonra vazgeçip aralıklı ağzımı kapatıp dişlerimi sıktım. Şu tipimi fark ettiyse rezil oldum demektir...
Suratımı görünce sırıttı. Onun sırıtmasıyla benim kaşlarım daha çok çatıldı. Bu dediği şey bana hakaret gibiydi. "Ne sırıtıyorsun? Komik bir şey mi var?!" diye çemkirdim sinirle. Alaylı ifadesini kesmeden tezgahın yanından dolaşarak bana doğru yaklaşmaya başladı. "Suratını böyle yapınca sinirli gözüktüğünü mü düşünüyorsun? Aksine çok şirin gözüküyorsun." diye alay etti.
Duraksadım. Böyle bir cümle beklemiyordum açıkçası. Diyecek bir laf bulamayınca konuyu değiştirdim. "Bir kere çilekli pasta bütün pastalardan güzeldir!" dedim sert ve emin bir sesle.
Tam önümde durarak ellerini iki yanımdan tezgaha dayamasıyla tezgahla arasında kalmış olmuştum. Kaşlarım şaşkınlıkla çatılırken o yüzüme doğru eğildi. "Çikolatalı hepsinden güzeldir." dedi emin sesiyle.
İkimizin de kaşları yine çatılmışken anında cevap verdim.
"Asıl çilekli hepsinden güzel!"
"Hayır, çikolatalı!"
"Çilekli!"
"Çikolatalı!"
Bana doğru daha fazla yaklaştı. Tam bu sırada Pelin ve annesi tartışma çıktığını sonunda anlayarak hemen yanımıza koşuştular. "Çocuklar, ne yapıyorsunuz? Bu tartışma ne böyle?" diye sordu kadın endişeyle.
Kendime gelerek hızla duruşumu düzeltim. Batu'da duruşunu düzelterek annesine döndü. "Kusura bakmayın lütfen. Bir daha böyle bir şey yaşanmayacak. Emin olabilirsiniz." dedim aceleyle. Bakışlarım Batu'ya kaydığında sessiz bir şekilde ağzını oynatarak benim taklidimi yaptığını görünce kaşlarım yine çatıldı. Ona sinirli bakış attım ama beyefendi hazretleri beni yine takmamıştı.
"Bizim için sorun yok kızım, ama Batu ile iyi anlaşmanızı istiyorum. Sonuçta sürekli karşı karşıya çalışacaksınız." dedi bastırarak. Başımı anladım dercesine salladım. "Haklısınız." diye mırıldandım sessizce.
Batu sessiz bir şekilde duruyordu. Batu'nun annesi mutfaktan gidince Pelin gülerek, "Kedi köpek gibisiniz ya." dedi eğlenerek. Batu, kaşlarını çatıp sinirle Pelin'e baktı. Uyarıcı bir sesle, "Pelin!" dedi. Pelin teslim olur gibi ellerini kaldırıp yavaşça geri adımlarla mutfaktan çıktı.
Mutfağın boşalmasıyla Batu hemen karşı tarafımdaki kendi kısmına geçti. Onun gitmesiyle bende önüme döndüm. Bakışlarım tekrar Batu'ya kayınca ona sinirli bir bakış atarak ilk pastamı yapmaya döndüm.
İlk pastamın kremasını yapmaya başladım. Büyük çelik bir kap çıkarıp belirli miktardaki yumurta ve şekeri eriyene kadar karıştırdım. Arka tezgahtaki ocaklardan birinin önüne geçerek büyük tencereyi ocağa aldım. Belirli miktardaki malzemeleri tencereye ekleyerek karıştırmaya başladım.
Eriyen yumurta ve şekerin ardından gerekli malzemeleri de ekleyerek sütle beraber kısaca karıştırdım. Karıştırdıktan sonra kremayı duvar kenarı tezgahlarında ki ocaklardan birine alıp ısıtarak karıştırmaya başladım. Tarife ve kendi alıştığım yönteme göre kremayı hazırlıyordum. Başka pastalarda da kullanabilmek için oldukça fazla hazırlıyordum.
O zaten hazırladığı kremayı pastanın arasına sürerek içine tadını hoş gösterecek süsler ekleyerek pastacılığını son derece konuşturuyordu. Başımı hafif çevirsem onu görebiliyordum, oda aynı şekilde beni görebiliyordu.
Katılaşan kremayı daha büyük bir tutkuyla karıştırırken yüzümde bir sırıtış oluştu. Pasta yapmayı oldukça seviyordum. Benim için ihtiyaç gibi bir hale gelmişti resmen. Kıvama gelen kremayı ocaktan alarak yana bıraktım. Bakışlarının yoğunluğunu dikkatle üzerimde hissediyordum ama sanki bakmıyormuş gibi umursamamaya çalışarak ocağı kapattım.
Tereyağını tencereye döktüm. Askılıktaki çantama ilerleyerek çantamı açtım. İçinden her zaman kullandığım şurubu ona çıkararak ilerledim. Ona göstermeden kendi yapımım olan bir şurubu koyamazdım.
Ben tekrar kremanın önüne ilerlediğimde o zaten şurubu fark etmiş ve yanıma yaklaşmıştı. "O ne?" diye sordu çatık kaşla. Zaten başından beri kremayı nasıl yaptığıma dikkat ettiğinin farkındaydım. "Kendi yaptığım bir şurup." dedim çok büyük olmayan şurup şişesini ona uzatırken. Şişeyi uzatmamla şişeyi alıp etrafını ve içini inceledi.
"Ne var içinde? " diye sordu sakince. Katlı küçük kağıdı da ona uzattım. "İçindekileri önceden yazmıştım." diye mırıldandım. Kağıdı alıp okumaya başlarken bir yandan konuştu. "Yalnız birde ben, senin gibi yapmam kremayı. Sütü en başta eklerim." dedi ciddiyetle.
Omuz silktim. "Bende böyle yapıyorum." dedim sakince. Kağıdı incelerken kaşları çatıldı. "Garip. Bundan emin değilim. Güzel olduğundan emin misin?" diye sordu kağıdı tekrar katlarken. Yüzümde oluşan sırıtışla başımı salladım. "Her zaman kullandığım şurup. Eminim." dedim.
"Malzemeleri de garip. Özel tarif falan mı?" diye sorunca tekrar başımı salladım. "İki yıl önce şurup denemeleri yaparken bulmuştum. Çok iyi bence." dedim sırıtışımı bozmadan. Kağıdı kotunun cebine atarken nefes verdi. "Bakalım, Şirin Pastacı. Ayrıca o kremayı çilek eklemeden önce bana denettirmeden kullanamazsın." diyerek beni umursamadan hemen tezgahtaki kendi tarafına ilerledi.
Kaşlarım çatılırken nefes verdim. Bu ukala ile aynı yerde, aynı mutfakta, aynı tezgahta karşı karşıya çalışmak sandığımdan oldukça zor olacaktı.
Şurubu belirli miktarda kremanın içinde döktükten sonra soğuyana kadar durmadan karıştırdım. Soğuyan krema istediğim kıvamı alırken hala bakışlarını hissediyor gibi olsam da pek aldırmadım.
Bir kaşık çıkarıp ucundan azıcık krema alıp dudaklarımın arasına aldım. Dilim ve damağımın hazırladığım kremaya bulanmasıyla dilimi biraz damağımda gezdirdim. Kremanın istediğimden çok daha iyi olmasının memnuniyetiyle yüzümde tebessüm oluştu.
Kaşığımı bırakmadan kremayı tekrar çelik bir kaba dökerek tattırmak için kremayla beraber ona yaklaştım. Bakışlarım dikkatle üstümü süslediği pastaya kaydı. Benden kat kat daha tecrübeli görünüyordu muhtemelen öyleydi de. Benden çok daha kısa sürede ve çok daha profesyonel bir şekilde halletmişti pastasını. Bol çikolatalı, nefis görünümlü, asil bir pasta...
Kaseyi tezgaha bırakmamla bitirdiği pastasını hafifçe ileri itip bana döndü. "Tamam mıdır?" diye sordu ifadesizce. "Tamamdır." dedim sadece. Rica etme gereği duymadan elimdeki kaşığa uzanıp kaşığı sıkıca kavradı. Demin benim tattığım kaşıktan iğrenmeden kremadan benden çok daha az miktarda fazla alarak hızla dudaklarının arasına aldı.
Kaşığı ağzından çekmeden bakışlarını bana kaydırdı. Ela bakışları gözlerimdeyken kaşığı dudaklarından ayırıp tezgaha bıraktı. Saniyeler boyunca sadece yüzüme bakarak ağzındaki kremayı ölçtü. Ardından başını ağır ağır sallayarak konuştu. "Tahminimden daha iyi." dedi sadece.
"Her zaman, her konuda tahmininden daha iyi olduğuma yemin edebilirim." diye mırıldanarak yeni temiz bir kaşık aldım. Kaşlarının kalktığını hissetsem de umursamadım. "Mesela? Örnek versen? Başka hangi konularda tahminimden daha iyisin?" dedi sinsi bir imanın olduğu tınıyla.
Temiz kaşığı, benim kullandığım kaşıkla aldığı bölgedeki kaşığın alt tarafının değdiği kremayı ince katman olarak alıp dikleştim. Elimdeki kaşığı kaldırıp ona uzattım. "Her konuda dedim ya." diyerek kaşığı eline tutuşturduğumda bakışları kaşığa kaydı.
"Krema testini geçtin. Sanırım hijyen testini de geçtin." diye mırıldandı sessizce. "Ama sende o testten kaldın." dedim alayla. Onunla alay etmeme sadece güldü. "Sen fazla dillendin." diye mırıldandı hemen ciddiyetine dönerken.
Onu umursamadan konuştum. "Pasta konusunda oldukça hijyeniğimdir. Hassas noktam." dedim ciddiyetle. Nefes verdi. "İyi. Bu iyi bizim için." dedi sadece. Ardından kaseyi alıp elime tutuşturdu. "Şimdi kremanı buz dolabına koy ve oradaki diğer kremalardan birini alıp kullan." dedi son derece ciddi olan sesiyle.
Kaşlarım çatılırken elimdeki sade kremaya kısa bir bakış atıp ona döndüm. "İyi de ben zaten krema yaptım." dedim hemen. Sıkıntılı bir nefes vererek elimdeki krema kabını alıp beni umursamadan dolaba ilerledi.
Kapağı açıp krema kabını umursamazca içine koyup başka bir çelik kabı çıkarıp tezgahtaki benim tarafıma doğru fırlatırcasına bıraktı. Kaşlarım daha da çatıldı. "Deseydin krema yapmazdım o zaman." diye söylendim sessizce.
Yerine geçerken göz ucuyla bana ukala bakışını attı. "Krema testi dedim ya sana! Nasıl yaptığını görmem gerekiyordu." dedi umursamazca. Nefesimi vererek önüme döndüğümde bu sefer tezgahtaki pastasını alarak kapının yan tarafındaki yarısı pastalarla dolu olan rafa ilerledi. Çilekli dışında bir sürü sanat eseri gibi duran pastaların olduğu bir raf.
Sitede pastacılık için başvuru yaparken not olarak, "Özellikle çilekli pasta yapabilecek bir pastacı." yazdığını da söylemiş miydim bilmiyorum. Ayrıca bu kafe çilekli pasta olmayışı ile de ünlü bir kafeydi. İnsanların en büyük isteklerinden biriydi burada çilekli pastanın da bulunması.
Sapları çıkmış, önceden yıkanmış tertemiz çilekleri eldivenli elimdeki bıçakla özenle küp küp doğruyordum. Normal de doğrayabilirdim ama ben kremanın içinde büyük büyük çilek dilimleri sevmeyen bir insandım. Yarım dilimlere göre küp küp daha hoş oluyordu, çilekli pasta aşığı bana göre.
Doğradığım çileklerin bir kısmını her zaman yaptığım gibi kremanın içine ekledim. Batu tekrar tezgahtaki kendi tarafına geçti. Bakışları benim ellerimdeydi. Benim nasıl yaptığımı gözlemlemeye devam ediyordu.
Neden çilekli pasta yapmadığını deli gibi merak etsem de sormuyordum. İzlemeyi fazla devam ettirmeden hemen geri kendi pastasına odaklandı. Pastanın kekini kesmeye başlıyordum o ise yeni pastasına başlıyordu.
Gerçeği söylemek gerekirse bu kafenin pastacısını her geldiğimde merak ediyordum. Pastalarını o kadar beğeniyordum ki gidip tanışmak istiyordum. Ama asla düşüncemdeki kişi o değildi. Hem bu kadar iyi görünümlü, hem de bu kadar sinirli ve ukala bir insan beklemiyordum.
Kekleri eşit bir şekilde üç kata ayırdıktan sonra tezgaha dizdim. Kremamı büyük bir özen ve keyifle keke sürerken yine bakışlarını ellerimde hissediyordum. "Çileği yada çilekli pastayı neden sevmezsin?" diye sordum pastamla ilgilenirken.
Pastasına döndüğünü hissettim. "Sana ne?" diye sordu huysuzca. Nefes verdim. "Eminim bu herkesin merak ettiği bir şeydir. Neden çilek?" diye sordum ikinci katın kekinin kremasını sürmeye başlarken. "Seni ilgilendirmez, Şirin Pastacı!" dedi sakin bir öfkeyle.
Köşeden hazır çilek jölesine uzanıp pastanın orta kısmına bol miktarda akıttım. Spatulayla çok az olacak şekilde yaydıktan sonra en üst keki yerleştirirken, "Haklısın. Umurumda da değilsin zaten." diye mırıldandım umursamazca.
Bana kısa bir bakış atarak ellerini tezgaha dayadığında kremayla pastanın dışını oldukça açık olan bir pembe kremayla kaplamaya başladım. Yine nasıl yaptığımı incelediğini biliyordum. Kremayı spatula ile güzelce düzelttikten sonra süslemeye başladım.
Sıkma torbası dolduracaktım ki o bana zaten dolu olan bir sıkma torbasını uzattı. Pastasını bitirmişti ve sadece beni izliyordu. Bir şey demeden sıkma torbasını alıp pastanın taban çevresine ve tepe çevresine şekilli kremaları tek tek sıktım.
"Kaç yıldır pastacısın?" diye mırıldandım merak ettiğim için. "Eğer burada çalıştığım zamanı soruyorsan, altı yıl. Ama eğer ne kadar süredir pasta yaptığımı soruyorsan, on bir yıl önce başladım." dedi ciddiyetle.
Süslemeleri yaparken dimdik bana bakan ona baktım. "Sen iki yıllık pastacısın." dedi sözünden son derece emin bir sesle. Bunu nereden bildiğini düşünürken duraksayarak ona bakmamla tekrar konuştu. "Bilgilerini veriyorsun ya hani, Şirin Pastacı." dediğinde aydınlandım.
İki yıl mevzun olduğum zamandan beri. Yoksa ondan önce hobi olarak yine pasta yapıyordum. O kaç yıldır pastacı olduğum bilgisini işe girerken verdiğim bilgilere bakarken görmüş olmalıydı. "Ama aslında yaklaşık sekiz yıldır pasta yapıyorum." dedim hemen. Sadece ifadesizce baktı. "Olabilir. Bende altı yıllık pastacıyım, yaklaşık on bir yıldır pasta yapıyorum." dedi boş bir sesle.
Süslemelere dönerek bir şey demedim cümlesine. Hazır çilek jölesinden pastanın ortasına da düzgünce dökerek yaymıştım. Pürüzsüz bir hal aldığında tek tek sıktığım kremaların hemen önüne düzenle çilek dizmeye başladım.
"Şu mutfakta tek pasta yapmayı özledim." diye sessizce söylenerek bakışlarını etrafta gezdirdi. Onu umursamadan pastayı güzelce süslemeye devam ettim. "Şirin belanın tekiyle pasta yapmak aklımın ucundan geçmezdi. Sana nasıl dayanacağım bilmiyorum." diye mırıldandı sıkıntıyla.
Bu cümleleri dudakları arasından çıkartırken hemen karşısında olmam asla umurunda değil gibiydi. "Asıl ben sana nasıl dayanacağım bilmiyorum..." diye mırıldandım hafif öfkeli sesimle. Sadece göz ucuyla bana baktığını hissettim.
Pastanın süslemelerini bitirdiğim anda, annesi Yeşim teyze yanımıza geldi. "Sanırım yemek vakti geldi. Karnınız acıkmıştır bir şeyler atıştırın." dedi neşeyle. Gerçekten karnım çok acıkmıştı. Resmen kurt gibi açtım. Adeta kafedeki her şeyi yiyebilirdim. Neyse, abartmayalım da...
Hevesli bir şekilde kafamı salladım. "Aslında çok aç de..." Konuşmakta olan Batu göz ucuyla bana baktıktan sonra susup yeni fırından çıkan atıştırmalıklardan almaya başladı. atıştırmak için poğaça tarzı şeyler aldı. Bende boş boş durmamak için büyük çay makinesinden iki bardağa çay doldurmuştum.
Onun mutfaktan çıkıp yukarı kata çıkmasıyla bende onu takip ederek peşinden çıktım. Yukarı katta durduk. "Şşt! Şirin." Batu'nun seslenmesiyle ona döndüm. "Teras var, oraya çıkalım." dedi başıyla yukarıyı işaret ederek.
Kafamı sallayıp terasa doğru ilerleyen Batu'nun peşinden gittim. Elindeki tepsiyle beraber hızlı adımlarla yukarı kata çıkıyordu. Bende elimdeki çayları dökmemeye dikkat ede ede peşinden gidiyordum.
Teras daha iyiydi. açık havada yemek yemeyi daha çok severdim. Açık hava ama insan içinde olmayan bir yerde yemek. İnsanların içinde de yemek yemekten çok hoşlanmazdım.
Terasa çıktığımızda terasın ortasında bir masa iki sandalye vardı. Centilmenlik olması için sandalyemi çekmesi için Batu'yu beklemek dünyanın en saçma olayı olurdu. Bu yüzden bunu yapmayarak direkt kendi sandalyemi kendim çekerek oturdum. Zaten birinin sandalyemi çekmesine de gerek yoktu. Elim kolum tutuyordu kendim çekebilirdim.
Batu hiçbir şeyi umursamadan karşımdaki sandalyeyi çekerek oturdu. Bende boş olan sandalyeye yerleşmiştim. Aç olduğum için hemen bir poğaçaya uzanırken bakışlarım terasta gezmişti. Denizin esintisini en güzel hissedilecek bir yerdi. Terasın koruyucu olarak duran demirliklerin dibinde çok sıkı olmayacak şekilde iki kişilik alt katların aksine cam olan teras masa sandalyeleri vardı.
"Burası kullanılmıyor mu?" diye sorduğumda sadece başını salladı. Çayına uzandı ve minik bir yudum alarak geri bıraktı. Poğaçadan büyük bir ısırık alırken sıkılmamak için sohbet açmaya çalıştım. "Kafenizin adı neden aşk?" diye sordum merakla.
Batu bana bakmadan poğaçasını yerken konuştu. "Çok saçma bir seçim değil mi? Utanç bir isim." dedi boş bir sesle. Bu düşüncesi yüzünden kaşlarımı çattım. "Hayır. Gayet hoş ve güzel." dedim ciddiyetle.
Gözlerini Ciddi misin? dercesine bana çevirdi. Ardından alayla güldü. "Aşka inanan, çilekli pasta yapan, ponçik mi ponçik kız. Adı bile 'Şirin'!" diye alay etti benimle. Kaşlarım mümkünmüş gibi daha derince çatıldı. "Sende soğukkanlı, öküz mü öküz insan canlısı oluyorsun galiba? Ayrıca şuan neden tercihlerimle alay ediyorsun onu anlamadım?" diye sinirle söylendim.
Güldü. "Aşk diye bir şey var mı? Aşk ne ya? Kurgusal, insanları çekmek için yapılmış bir uydurma saçmalığı! Aşk sadece kurguda güzeldir, gerçek hayatta saçmalık!" dedi alaylı sesiyle.
Alayla güldüm. "Sensin be uydurma saçmalığı! Öküz gibi davranıp duruyorsun önce bir davranışlarına bak sen!" diye patladım sinirle. Kaşları çatıldı. Lokmasını sertçe yuttu. "Bak, bana ha bire öküz deyip durma! Çok klişe kavgalar ediyoruz senin yüzünden!" diye sinirle konuştu.
Dudağımı alayla sarkıttım. "Sen öküz gibi davranmazsan, bende sana öküz demem. Sen davranırken iyi de, ben dile getirirken mi kötü, anlamadım?"
Elini kaldırıp alayla oynatarak dil pabuç dercesine bir hareket yaptı. Bu hareketi daha da sinirlenmeme sebep olmuştu. "Ya bir soru sordum sadece ya! Sırf aşka inanıyorum diye neler dedin!"
Sert ifadesiyle çayından içti. "Tamam! Kapat konuyu! Neye inanıyorsan inan! Beni ilgilendirmez." Dengesizliğini gösterir gibi konuyu kapatmayan olarak, başını kaldırıp alaylı bir ifadeyle gülümseyerek konuştu. "Aşka inanıyorum ben. Doğru aşkı bulacağıma inanıyorum." diye olmayan ve asla olmayacak taklidimi yaptı.
Ardından alayla kaşları çatık bir şekilde ona bakan bana döndü. "Buldun mu bari doğru aşkını?" diye sordu alayla. "Seninle konuşmak bile hata ya..." diye mırıldandım sinirle. Eliyle ağzında olmayan fermuarı çekmiş gibi bir hareket yaptı. "Tamam tamam sustum, Şirin Fil." dedi eğlenerek.
Gözlerimi devirerek yemeye devam ettim. Göz ucuyla ona bakarak, "Bir hikayesi var mı bari?" diye sordum. Alaylı ifadesi solarken poğaçasından bir ısırık alarak başını salladı. "Varmış." dedi ilgisiz bir sesle.
Kaşlarımı merakla kaldırdım. "Ne? Çok merak ettim! Anlatsana." dedim hevesle. Sanki demin dediklerini tekrarlıyor gibi bir alaylı bir bakış attı. Ama daha fazla uzatmayarak elindeki poğaçayı tepsiye bırakıp ellerini birbirine sürterek sirkeledi.
Ardından bakışlarını bana kilitleyerek konuşmaya başladı. "Babam varlıklı bir ailedenmiş. Lisedeyken annemle tanışmış. Annemin ailesi falan da tam öyle değiller. Birbirlerini sevmişler güvenmişler falan. Babamın babası da çok acımasız bir adamdır. Ve her zaman babamın zengin kendi dengiyle olan biriyle olmasını istemiş."
Çayından bir kaç yudum alıp konuşmasına devam etti. "Dedem bir şekil babamın annem gibi biriyle sevgili olduğunu öğrenmiş. Babamı uyarmış. O kızdan ayrılacaksın falan demiş. Babam annemi çok sevdiği için ayrılmamış. Annemden hiçbir türlü vazgeçmemiş."
Gülümseyerek araya girdim. "Baban en iyisini yapmış." dedim. Batu kaşlarını çattı. "Sen niye şimdi araya giriyorsun? Anlatmam bak!" dedi sinirle. Elimle onun gibi ağzımda olan bir fermuarı kapatıyor gibi bir hareket yaptım. "Devam et lütfen."
Konuşmasına devam etti. "Neyse, dedem babamı tekrar uyarmış. Babam yine dinlememiş. En son dedem babamı yurt dışına okumaya göndermiş. Babamla annem vazgeçmeyip yurt dışında mektuplaşmışlar sürekli. En son babamın okulu bitince geri dönmüş. Geri dönünce habersizce annemle evlenmişler. Dedem babama ya boşanacaksın, ya da mirasımdan ve evlatlıktan reddederim seni demiş. Babam yine vazgeçmemiş kendi çabalarıyla buralara kadar gelmiş ve annemle çok mutlu olmuşlar diyorlar. Sonrada biz olmuşuz falan."
Hayranlıkla Batu'yu dinliyordum. "Vay be! Babana bak sen. Ne de güzel sevmiş." dedim gülümseyerek. Batu atıştırmalıkları yerken konuştu. "Öyle." dedi sadece. Anında kaşlarım çatıldı. "Peki sen neden kafenin adına saçma diyorsun?" diye sordum. Omuz silkti. "Saçma çünkü." dedi boş bir sesle.
"Neresi saçma? Aşık olup birbirlerinden vazgeçmemişler ve başarılarının adını da onları bir araya getiren aşkı koymuşlar." diye düşüncesine karşı çıktım hemen. Batu alayla gülmeye başladı. "Aşk diye bir şey olsa bu dediğine inanacağım cidden." dedi. Kaşlarım derince çatıldı. "Aşk diye bir şey var zaten, Batu." dedim emin bir sesle.
"Aşk diye bir şey yok. İnsanlar birbirlerini karşılıklı bir şekilde sevip güvenirler ve bunu aşk denen saçmalıktan derler. Senin buna inanmana saygı duyarım ama yine de bana göre aşk diye bir şey yoktur Şirin."
"Gerçek aşkını bulamadın diye böyle düşünüyorsun bence. Eğer bulursan senin düşüncelerinde değişecek. Eminim." dedim emin bir sesle. Batu ciddiyetle bana baktı. "Ben olmayan bir şeyi nasıl bulayım? Hem dediğin şeyi bulsam da ben ona aşk değil, sevgi derim."
Batu'nun bir anda bakışları değişti. Kaşları kalkarken sesindeki ince alay tınısıyla konuştu. "Belli ki sen gerçek aşkın dediğin birini bulmuşsun." dedi düz bir sesle. Bakışlarıma saf bir şaşkınlık düştü. "Ben hiç aşık olmadım." dedim sadece.
"Ne tesadüf, bende olmadım! Çünkü öyle bir şey yok bana göre." dedi tekrar. Sırtımı sandalyeye yaslayarak nefes verdim. "Senin aşık halini merak ettim şimdi doğrusu. Bir gün aşık olursan beni bul." dedim boş bir sesle.
Yüzünde muzip bir sırıtış oluştu. "Merak mı ettin aşık halimi?" diye sordu imayla. Gözlerimi devirdim. "Bu dünyada sen ve ben kalsak yine de sana aşık olmam ve bana aşık olman gibi bir şey de asla istemem. Aman senin aşkın kalsın. Onu kaldıramam ben." dedim ciddiyetle.
Hemen dikleşti. "Sana hayatta bir şey hissetmem zaten! Tövbe bismillah yani! Okuturum, üfletirim kendimi! Sana hissedeceğim tek duygu öfke olur." dedi asla kibar olmayan sesiyle.
Cümlesini umursamadan alayla başımı salladım. "Aynısı bende de var! Senin gibi bir öküze aşık olacağıma giderim hayvan olan öküze aşık olurum. En azından o hayvan olduğu için öyle." dedim.
"Kızım, bana öküz demesene!" diye çemkirdi sinirle. Dediğine cevap olarak umursamazca omuz silktim. "Ayrıca ben senin sevgi dediğin duygunun oluştuğu birini bulmadım henüz." dedim sorusuna geç cevap vererek. Çayından yudumlar aldıktan sonra rahat tavırlarla cevap verdi. "Bana ne?"
Ve şuan ona olan gıcıklığımı kat kat fazla arttırdı. "Doğru sana ne ya? Sana kendimle ilgili bir şey diyende kabahat zaten! Merak etme bir daha kendimle ilgili bir şey demem." Dirseğimi masaya koyup çenemi avcumun içine yerleştirip denizi izlemeye başladım. Şuan niye tripe girdiğimi bile bilmiyordum.
Bir anda çenemde bir el hissetmemle irkilip dirseğimi masadan çektim. Batu çenemi nazikçe tutup yüzümü kendine çevirdi. Tepkisizdi. "Tamam. Küsme çocuk gibi." diye fısıldadı yüzüme doğru.
Kaşlarım çatılırken öfkeyle konuştum. "Gelmiş birde çocuk gibi diyorsun!" diye söylenip çenemi elinden kurtararak başımı geri denize çevirdim. "Trip sevmem. Boş trip yapma, Şirin Pastacı." dedi boş bir sesle.
Alayla Batu'ya döndüm. "Trip çek diyen mi oldu sana?" diye sordum umursamazca. "Sen tam bir Şirin belasın harbiden ya! Nereden girdin sen benim hayatıma?" diye söylendi öfkeyle. Yine her zamanki öfkesini takınmıştı.
Sinirle sırtımı sandalyeye yaslayıp kollarımı göğsümün üstünde birleştirdim. "Ben senin değil, sen benim hayatıma girdin." diye düzelttim. Batu, bir yandan atıştırıp bir yandan konuştu. "Arabama otostop çeken ben miydim? Yada ben mi seni arabama almak istedim?" diye sordu tek kaşını kaldırarak.
Öfkemi dizginlerken oturduğum yerden kalktım. "Ben işe dönüyorum!" dedim huysuzca. Poğaçasını yerken rahat rahat cevap verdi. "Çok bile kaldın, Şirin Pastacı."
Sinirle kaşlarım daha derince çatıldı. "İyi! Gidiyorum." diye söylenerek terastan çıktım. Hızla merdivenleri inmeye başladığımda peşimden anında peşime yetişen, onun sert ve benden hızlı olan adımlarını da duyuyordum.
Onu aldırmadan hızla ikinci katın merdivenlerine giderek onları inmeye başladım. "Hadi hadi! Çok yavaş iniyorsun, Şirin Pastacı!" diye söylenince arkadan suratına bir tane patlatasım gelmişti, ama tabi ki bunu yapmayarak inmeye devam ettim çünkü ilk günde işimden atılmak istemezdim.
Sinirle derin bir nefes alıp verdim. Aşağı kata inmemizle kasa göründü ve aynı zamanda kasanın arkasında ki Pelin'de göründü. Batu'yu umursamadan kasaya Pelin'in yanına ilerledim.
"Çok uzun mu sürdü atıştırmamız?" diye sordum merakla. Pelin başını iki yana salladı. "Yok ya. Ama normalde belirli bir öğle saati var, haberin olsun." dedi samimi bir sesle. Tebessüm ederek başımı salladım.
Batu beni umursamadan Pelin'e döndü. "Babam yine nerelerde?" Pelin, abisinin sorusuyla ona dönerek cevap verdi. "Kamber amcaya gitti ödemesini yapacakmış." dedi sakince.
Kafenin kapıları açılmasıyla bakışlarım oraya kaydı. Bir kadın ve kadının elini tutan bir çocuk girdi. Kız çocuğu çok tatlıydı. Sarı saçları, mavi gözleri vardı. Pembe elbiseli, elinde ise küçük bir bebek.
Batu'yu görünce küçük kızın yüzünde kocaman bir gülümseme oluşmuştu. Batu onları fark edince yüzünde oluşan koca tebessümle hızlı adımlar ile onların yanına gitti. Kız çocuğu Batu'nun kucağına atlayınca Batu'da onu kaldırmıştı.
Ben onların kim olduğunu anlamaya çalışıyordum, ta ki küçük kız Batu ya, "Dayıcığım!" diye bağırana kadar. Anladığıma göre sanırım biri ablası biri yeğeniydi. Bir an evli olup, bir çocuğu olduğunu düşünebilirdim çünkü, ablası olan kadın ondan o kadar büyük durmuyordu görünüş olarak.
Batu küçük kızla beraber boş bir masaya geçti. O sırada diğer kadın beni görüp karşıma geldi. Güzel ve bakımlı bir kadındı. Çok büyük durmayan, yirmi beşli, altılı yaşlarındaymış gibi duran, kahverengi saçlı, çıkık elmacık kemikli, mavi gözlü oldukça harika görünen bir kadındı.
"Sanırım siz yeni gelen pastacısınız." dedi ince bir sesle. Gülümseyerek samimi bir şekilde cevap verdim. "Evet. Buranın yeni pastacısıyım." Kadın gülümsememe karşılık verdi. Zarif elini uzattı. "Ben, Nil Karaman."
Pelin, hemen araya girdi. "Nil ablam bizim en büyüğümüz." Bu dediğine tebessüm ederek bende hemen kadına elimi uzattım. "Bende, Şirin. Şirin Demir." dedim samimiyetle.
Nil abla kaşlarını kaldırdı. "Adın gibi şirinsin de!" dedi beni süzerken. Bunu fiziksel olarak mı yoksa kişilik olarak mı söylemişti anlamasam da yanaklarımın yandığını hissetmiştim. Kadınlardan bu tarz iltifatlar almak beni hep utandırırdı.
Batu köşedeki masada yeğeni ile oynarken alayla sırıtarak bana döndü. "Şirinsin dedi, hadi şımar." dedi arabada dediği gibi. Kendime gelerek sinirle nefes verdim. "Şımarık değilim, diyorum sana!" dedim kısık bir sesle öfkeyle.
Beni umursamadan önüne dönüp yeğeni ile oynamaya devam etti. Yeğeni bebeğini ona doğru uzattı. "Bak dayı, senin aldığın bebeği yanımda taşıyorum." dedi neşeyle. Batu yeğeninin yanağına kocaman bir öpücük bıraktı. "Sevdin mi dayısının fındığı?" Küçük kız neşeyle başını salladı.
Batu yanağını çocuğa çevirdi. "O zaman bunu kanıtla." dedi neşeyle. Küçük kız kollarını Batu'nun boynuna sararak yanağına kocaman sulu bir öpücük bıraktı. Ne yalan söyleyeyim buradan tatlı görünüyorlardı. Onun bu neşeli saf tavırları garip gelse de asla bana karşı olan kişiliğini unutmadım.
Nil ablasının, Batu'nun yanına ilerlemesi ile bende peşinden gittim. Batuların oturduğu masanın bir sandalyesini çekerek oturdum. Küçük benim gelmemle bu sefer gülümseyerek bana döndü. "Merhaba, ben Şirin." dedim tebessümle. Kız bana gülümseyerek cevap verdi. "Bende, Afra."
Küçük kız bir Batu'ya, bir de bana baktı. Annesi de masanın yanında durmuş hafif bir tebessümle bizi izliyordu. "Sen bizim yeni pastacımız mısın?" diye sordu oldukça fazla bir heyecanla. Gülümseyerek kafamı salladım. Kız neşeyle yerinde zıpladı.
Poğaça yanaklı kızın yanaklarını dayanamayarak Ali'ye yaptığım gibi sıktım. "Sen çok tatlı bir şeysin ya!" dedim neşeyle. Afra kıkırdadı. "Sende çok şirin bir şeysin." dedi tatlı sesiyle. Kızın bu dediğiyle zaten kızarık olan yanaklarım daha da kızardı. Batu bir saniyeliğine veya salisede olabilir, bakışını Afra'dan çekip bana odakladı. Yüzünde anlamsız bir ifade vardı.
Bakışımı fark etmesiyle hemen önüne dönüp hızla ayağa kalktı. "Hadi kalk! İşimizin başına döneceğiz, Şirin Pastacı!" diye söylenerek bana döndü. Bir şey demeden ayağa kalktıktan sonra Afra'ya döndüm Kalın der gibi melül melül bir ifade ile bakıyordu.
"Şirin abla bir gün bana çilekli pasta yapar mısın?" diye sordu hevesle. Gülümseyerek Afra'nın yanına eğilip yanağından bir makas aldım. "Sen yeter ki iste. İstediğin zaman gel, ben sana çilekli pasta yaparım." dedim neşeli bir sesle. Afra zaferle kollarını kaldırdı.
Bakışlarım mutfak kapısına kaydı. Batu mutfağın kapısından kafasını çıkardı. Kaşları çatıktı. Eliyle gel işareti yapıp geri mutfağa girerek kafa görüntüsünü gözlerim önünden çekti. Sıkıntılı bir nefes vererek adımlarımı mutfağa doğru attım. Bu adamla gerçekten çalışılmazdı. Nasıl yapacaktık bilmiyordum.
Bölüm sonuna gelmiş bulunmaktayız!
Bölümü beğendiniz mi? Bölüm hakkında ne düşünüyorsunuz? Düşüncelerinizi ve fikirlerinizi yorumlarda belirtirseniz çok sevinirim <3
Peki sizin için çilekli pasta mı? yoksa çikolatalı pasta mı? gspogsşkgşslgkaşg
Bir sonraki bölümde görüşmek üzere🤍
Ig: dilek.wt
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top