13.BÖLÜM : ÇİLEK VE ÇİKOLATA
Kafeye girdiğimde direkt Pelin'in gördüm. Pelin'de beni fark eder etmez bana doğru yaklaştı. "Ne yaptın? Hallettin mi işini?" diye sordu merakla. Yüzümde oluşan sırıtışlar başımı onaylarcasına salladım. "Tabi ki!"
Pelin heyecanla gözlerini irileştirdi. "Ay! Çok merak ettim ya!" Ona hafifçe güldükten sonra başımla mutfağı işaret ettim. "Gelince görürsün. Bende en iyisi işime koyulmaya başlayayım hemen."
Mutfağa girecekken gelen kapı sesiyle bakışlarım kapıya çevrildi. Batu'nun yeni uyandığını gösteren uykulu koyu ela gözleri ile kafeye girdiğini gördüm. Ne çabuk uyanmıştı. Beş dakika daha orada dursaydım muhtemelen yakalanacakmışım.
Saçlarını karıştırıp yeni uyanmış gözleriyle bana baktı. Ardından anında ciddileşerek bir şey demeden yanımdan geçip mutfağa ilerlediğinde sırtı göründü. Evet, tişörtünü değiştirmemişti ve arkasında kocaman bir şekilde 'Şirin Pastacının kölesiyim' yazıyordu. Yazının köşelerindeki çilekleri de unutmamak lazımdı.
Pelin'in şaşkınlıkla gözleri açıldı. Batu mutfağa girince şaşkın gözlerinin hedefi ben oldum. "Oha! Ne yaptın sen?" dedi şaşkınlıkla gülerek. Saçımı havalanarak geri atıp ona cevap verdim. "Biraz bende ona çektirmek istedim. Telefonumu aldı yetmedi birde beni denize atacaktı, pis manyak."
Gülüşü şiddetlendi. Tam bu sırada Ali elinde tepsi ile merdivenlerden inmeye başlamıştı. Bakışlarım onu bulunca onunda bakışları bizi buldu. Bizi görünce aşağı iner inmez yanımıza yaklaştı. "Hayırdır kızlar? Neye gülüyorsunuz?" diye sordu tek kaşını kaldırarak.
İkimiz de aynı anda başımızı iki yana salladık. "Hiçbir şeye." Ali tekrar konuşmak için dudaklarını aralayacağı sırada aceleyle sıyrılıp mutfağa girdim. Batu tarafından da dikkat çekmemek için gülüşümü dindirdim.
Batu pastasını yapıyordu. Tuğba da bir duvar kenarı tezgahlarında pasta yapıyordu. Batu'nun sırtında yazanı fark edip etmediğini bilmiyordum ama görünüşe göre hala Batu'nun bir şekilde sırtında yazandan haberi yoktu. Askıdan aşçı ceketini ve bonesini alırken Batu'ya sordum. "Neyli yapıyorsun?" Bana bakmadan cevap verdi ruhsuz bir sesle. "Çikolata." Hayret ediyorum şu an. Sana ne dememişti.
Kollarımı ceketin kollarından geçirdikten sonra düğmelerini kapatmaya başladım. "Çilekli yapacağım bende." dedim boş bir sesle. Yine bana bakandan konuştu. "Çilekliymiş." Sanırım yine çilekli pastayı küçümsemelerine başlıyorduk.
Boneyi kafama bağlarken kaşlarımı çatarak ona baktım. "Neyi küçümsüyorsun? Çilekli çikolatalıyı ezer geçer bir kere." Cümleme alayla güldü. Ardında başını kaldırıp pasta yapan Tuğba'ya baktı. "Duydun mu? Sence çikolatalı mı yoksa çilekli mi?" Tuğba, Batu'ya sırıtırken hiç düşünmeden cevap verdi. "Tabi ki çikolata."
Batu bana duy dercesine başıyla işaret yapınca ona alaylı bir bakış attım. Kollarımı bağlayarak tezgahımın önüne geçtim. "Çilekli, çikolatalıdan çok daha iyidir. Bunu anca damak zevki olanlar bilir." dedim bastırarak.
Pasta yapmayı bırakıp bana odaklandı. Anladım yine küçük bir tartışmanın içine girecektik. "Pasta deyince akla çikolata gelir. Çikolatalı pasta pastaların temeli ve en genelidir. Çilekli pasta onun yarışamaz bile!" dedi benim gibi kelimeleri bastırarak. "Öyle olsaydı çilekli pasta ihtiyacı duyup yeni pastacı almazdınız!" Alay edercesine dudaklarımı büktüm. "Yetmiyormuş senin çikolatalı pastaların demek ki!"
Gözlerinden ve surat ifadesinden daha fazla sinirlendiğini anlamıştım. "Tamam o zaman görelim hangisi daha iyiymiş!" diye sinirle, meydan okurcasına konuştu. Kaşlarımı kaldırarak mırındandım. "Ne?"
"Pasta yapacağız! Sen çilekli, ben çikolatalı. İnsanlara tadımlık olarak dağıtacağız, onlarda seçecek!" dedi sert bir sesle. Aslında iyi bir fikir. Hem böyle şu çilekli ve çikolatalı tartışmasına son vermiş olurduk. Ona güzel bir ders vermiş olabilirdim.
Alayla gülerek büyük bir havayla ellerimi belime yerleştirdim. "Yenilen pehlivan güreşe doymazmış. Senin ki de o misali herhalde." Sinirle gözlerini devirdi. "Ne alaka? Küçücük Afra'nın seçimiyle şu an yaptığım meydan okuma ne alaka?"
Umursamazca omuz silktim. "Benim için önemli olan o değil. O da bir rekabetti ve ben kazandım!" dedim parmağımla kendimi gösterirken. Kendinden emin bir şekilde başını salladı. Bakışlarında aynı zamanda sen göreceksin bakışı da vardı. "Tamam, o halde buda rövanşı olsun."
Ben bir cevap vermeyin çarpık bir şekilde gülümsedi. "Yoksa korkuyor musun Şirin pastacı?" diye sordu alayla. Kendime güvendiğim o duruşumu bozmadan ellerimi belimden çekip göğsümde kavuşturdum. "Neden korkacakmışım? Kazanmaktan mı?" Bipolar olduğundan şüphelenmeye başlayacağım, öfke sorunlu öküzümüz anında kaşlarını çatarak öfkeyle konuştu. "Kim kazanacak göreceğiz Şirin Pastacı! Sen, var mısın, yoksa yok musun onu söyle."
Anında başımı salladım. "Varım!" Beklediği cevabı almış gibiydi fakat öfkeli ve ciddi ifadesini de bozmamıştı. "Bir dakika bir dakika! Ne? Anlamadım ben?" diye araya girdi Tuğba.
Ona dönerek kısaca özetledim. "Batu'yla çilekli ve çikolatalı pasta yapıp dağıtacağız." Tuğra kaşlarını çattı. "Neden ki?" diye sordu anlamsızca. Tekrar cevap verecektim ki Batu bu sefer benden önce davrandı. "Seni ilgilendirmiyor, boş ver pastaları yapmaya devam edebilirsin sen." demişti umursamazca.
Kızın bakışları Batu'nun sırtında dolandı. Ve dolandıkça gözleri irileşti. Bakışları anında bana kayınca gözlerimle ona sus dercesine bir işaret yaptım. Önce Batu'ya, sonra bana ve tekrar sırtına baktıktan sonra tek kelime etmeden önüne döndü.
Kısık gözleriyle beni inceleyen Batu'ya el çırparak döndüm. "O zaman başlayalım hadi!" dememle ikimizde önümüze, pastalarımıza dönerek işimizi yapmaya başladık.
Arya Ekin anlatımıyla.
Ofisten çıktıktan sonra gözüme çarpan o yolun karşısındaki simitçi arabasına ilerledim. Elimdeki çaya sıcak bir simit güzel yakışırdı. Simit alma amacıyla yolun karşısına doğru ilerledim.
Hemen simitçi arabasının önünde duran arkası dönük biri vardı. Sıramı bekleyerek adamın alacağını alıp çekilmesini bekledim. Adam biraz köşeye çekilince bir adım atıp konutum. "Merhaba. Bir simit alabilir miyim?"
Konuşmam ile yanımdaki uzun boylu adam hızla bana döndü. Kaşlarım çatılırken anlamsızca adama baktım çünkü bu adam Şirin'in iş arkadaşının arkadaşı Orkun'du. Şu durmaksızın bana mesaj atıp, beni arayan psikopat."
Anlamsızca Orkun'a baktım. Ama o benim aksime bana bakarken gülümsüyordu. Hatta elindeki iki simit vardı. Ve ben bunu fark ettiğim an simitlerden birini bana uzattı. "Simit alacaktın sanırım?" Uzattığı simide çok kısa bir bakış attım. "O senin. Ben kendim için alırım." dedikten sonra adama dönüyordum ki çatılan kaşlarımla duraksayıp tekrar ona döndüm. Yüzündeki sırıtış bana cevabımı veriyordu. "Sen bunun için geldin." Orkun sırıtışını hafifletti. "Zeki bir avukat..."
Kaşlarım daha da çatılırken bana karşıdaki bankı işaret etti. "Oturmak ister misiniz?" Simitçi adam dimdik bize bakarak konuşmalarımıza şahit olduğu için ulu orta konuşmamak adına ona bir cevap vermeden banka ilerledim. Bunu bir cevap olarak algılayan Orkun peşimden gelmişti.
Hızlıca bankın bir ucuna oturup kollarımı bağlayarak ona dönmemle o da yanımda yer almıştı. Simiti tekrar bana uzatınca bu sefer almıştım. "Teşekkürler." Kendi çayından bir yudum aldı. "Ne demek lafı bile olmamalı."
Bakışlarım onda gezinmeye başladı. "İş adresimi nasıl buldun?" Orkun simidinden ısırık alırken bakışlarım çizik attırmış olduğu kaşına kaydı. Kulağında da bir küpesi bulunuyordu. Sarışına kaçan kumral bir saçı vardı. "Hakkında ismin ve soy ismin, artı numaran dışında bir bilgim yoktu. Öğrenmekte çok zor olmadı. Hafiften anlarım bu bilgisayar işlerinden, bir şeyleri öğrenmek kolay benim için. Sistemlere girmekle aram iyidir."
Tek kaşım kalkarken yüzümdeki alaylı ifadeyle çok hafif güldüm. "Hackersin yani. Belliydi zaten Ferhat'ın barında ki o bir anda çalan şarkıdan. Onu da sen yaptın." dedim emin bir sesimle. Orkun çayından bir yudum daha alırken sessizce güldü. "Hacker değil de bu işlerden az çok anlıyorum diyelim. Beğendin mi bari şarkıyı? İstersen iş yerinde sana özel en sevdiğin şarkıyı çaldırtabilirim. Kimse ne olduğunu anlamaz merak etme." dedi göz kırparak. Çok yanlış sulardasın Orkun Kaymaz. Çok yanlış hareketler.
Simitten küçük bir ısırık aldım. "İstemem, teşekkür ederim." Bakışlarım etrafta gezinirken tekrar söylendim. "Birde, Saatin mi bozuldu kaldın geçmişte, bir zaman bir akıl, benden sana hediye, falan! O nasıl bir şeydi öyle?" deyince tekrar güldü. "Arkadaş fazla geçmişte kalmış sanırım. Batu kankam da bunu ona göndermeyi seçti." Ferhat ve Şirin olayından bahsediyor olabilir miydi? İyi de Batu'nun buna takılması saçma olurdu.
"Böyle karşılık vermeniz saçmaydı. Onlara onlar gibi karşılık verdiniz." dedim çayımdan bir duydum alarak. Orkun sırtını rahatça banka yasladı ve simitini çiğnerken cevap verdi. "Bizim amacımız onlardan farkımız olması değildi zaten. Sadece intikamdı. Ayrıca eğer ki, onlar gibi "ışıkların sorunun bildikleri halde tadilat" yapmadılar tarzı cümleler söyleyerek, şerefsizlik yapsaydık, işte o zaman onlardan farkımız kalmazdı. Bizimki sadece küçük ve masum bir intikamdı."
Ayrıca Orkun'da hoşuma giden şey dürüst olmasıydı. Tabi yakışıklıydı da. Pek tipim olan bir tarzı, görünümü yoktu ama yakışıklı olduğu inkar edilemezdi. Fakat benim için önemli olan her zaman kişiliktir.
"Neden geldin?" diye sordum simitten ısırık alırken. Bir yandan simidini yiyip, bir yandan bana bakmadan konuştu. "Seninle yan yana olmayı seviyorum ondan. Ayrıca ben sana aşığım. İnsan aşık olduğu insanı görmeyi, onunla konuşmayı sever." deyip güldü.
Kaşlarım çatılırken sıkıntıyla nefes verdim. "Aşık olup olmadığını bu kadar kısa sürede anlayamazsın ayrıca ilk görüşte aşk diye bir şey yoktur, dış görünüşten etkilenme vardır." dedim kendimden emin bir sesle.
Çayının yarısına kadar içtikten sonra rahat ifadesiyle bana döndü. "En az bir ay geçti seni göreli ve ben teşhisimi ilk andan koydum. Ayrıca eğer ki dış görünüşten etkilenmekse konu, başkalarından da etkilenirdim. Senden daha güzellerini gördüm ama onlara sana ilk baktığım anda ki gibi bakmadım. Seni ilk gördüğüm anda ki gibi hissetmedim. Ben hep bu hissi bekledim, Avukat Hanım."
Ona sadece bakış atarak önüme döndüğümde sesini duydum. "Aşka inanıyor musun? Lütfen inanıyor ol." Bakışlarımı tekrar ona çevirdim. "Aşka inanıyorum ama senin aşkına inanmıyorum." Orkun rahat bir tavırla kollarını göğsünde bağladı. "Onu hallederiz ya, öyleyse kolay..."
Beni asla anlamamasıyla kaşlarım daha da çatıldı. "Senden etkilenmiyorum, etkilenmeyeceğim Orkun!" dedim emin bir sesle. Nefesini dışarı verip bana baktı. "Arya'cığım ben de etkilenmeni değil, aşık olmanı istiyorum zaten." dedi ve yine gülümsedi. Bu çocuk bu özgüveni nereden buluyordu? Ayrıca nasıl bu kadar rahat davranabiliyordu?
Kendimden emin duruşumu bozmadan dikleştim. "Sana aşıkta olmayacağım. Çünkü biz birbirimizden çok farklıyız, Orkun. Olmaz bizden." dedim kelimeleri bastırarak. Orkun umursamazca omuz silkti. "Neden olmasın? Farklılığın ne önemi var? Şirin ve Batu mesela birbirinden hoşlandıkları çok açık belli değil mi? Belki de daha fazlası."
Kaşlarımı çatılırken anlamsızca ona bakarak sözünü düzelttim. "Şirin ve Batu birbirlerinden nefret ediyorlar. Şirin ondan nefret ediyor. Batu da öyle." Başını sallayarak kesin öyledir der gibi güldü. "Kaç yıllık arkadaşısın. Ama ben senden daha iyi anlıyorum Şirin'in hissettiklerini."
Başımı hızlıca iki yana salladım. Saçmalama lütfen. Şirin anlatırken bile sinirleniyor. İmasına bile dayanamıyor." dedim hemen. "Sen farklı dünyaların insanları lafına inandığın için arkadaşının Batu'ya aşık olduğunu da anlamıyorsun. Ben Batu'nun ve Şirin'in arkadaşı olarak gayet anlayabiliyorum." dedi emin bir sesle. Bu daha sinirimi bozdu!
"Batu aşka inanmıyor ama." dedi hemen. Başını beni onaylarcasına salladı. "Evet, ama onda da bir gariplikler var. Ve bu da çok normal değil." İlk kez Orkun'un lafı ile düşüncelerim değişmeye başlamıştı. Onun gibi düşünmemle gerçekten sanki bir şeyleri sezmiş gibi olmuştum.
Batu gerçekten Şirin'e aşık olabilir miydi? Peki Şirin, Batu'ya? Eğer Şirin bu düşüncemi okusaydı bana çığlık ata ata kızardı. Peki bu büyük tepkinin sebebi ne olurdu?
Kısa süre sadece duraksayarak düşünmüşüm. "Ama çok farklılar birbirlerinden imkansız?" Orkun bu sefer güldü. Benim düşüncelerimi yanlış bulup, alay eder gibi gülmesi daha da sinirimi bozuyordu!
"Bak, aşk asıl imkansıza aşık olmaktır. Senden çok farklı birine, ayrı dünyaların insanları düşüncesine sokan kişiye aşık olmaktır. Batu ve Şirin de birbirlerinden çok farklılar. Ama önemli olan bu değil. Asıl önemli olan sevgileri." Bu sözleri Orkun mu söylüyordu? İki lafından biri espri, zevzeklik olan adam hiç espri yapmadan konuşabiliyormuş demek ki.
"Hayır." dedim başımı iki yana sallayarak. Orkun simidini yerken bir yandan beni dinliyordu. "Aşk seninle çok benzer birine aşıkta olmaktır. Sana aynıymışsınız, senin yarım elmanmış gibi hissettiren sana her düşüncenizin aynı olduğunu hissettiren birine olabilir. Ve ben böyle birine aşık olmak isterdim. Şirin de böyle istiyordu. Ve Şirin aşık olduğu insanı seçebileceğini inanıyor ve o doğru insanı arıyor, bende ona inanıyorum."
Orkun tekrar güldü. "Kendinle aynı olan insanla ettiğin ilk kavgada biter. Kim alttan alacak? Ayrıca fazla sıkıcı bir düşünce. Kendimle aynı insanla sevgili olsam herhalde ona katlanamazdım. Kimse Orkun Kaymaz'dan daha komik olamaz."
Onun her zaman ki tavırlarını köşeye atarak tekrar konuştum. "Şirin, Batu'ya aşık değildir. Asla Şirin'lik değil. Ben bu düşüncelere inanmıyorum." Sıkıntılı bir nefesi verip kendisi konuştu. "Kime aşık olacağını seçemezsin Arya! Şirin de seçemedi. Ve sende seçemeyeceksin! Bu yüzden öyle düşünme." dedi, sesi çok netti.
Tepkisiz bir şekilde bana baktı. "Artık herhalde haklı olduğumu düşünüyorsun?" diye sordu. Sadece simitçi arabasına baktım. "Düşüneceğim." diye mırıldanmamla gülümsediğini hissettim. "Zeki avukata inanıyorum. Doğru cevabı bulur o."
Ona sadece bir bakış attım. "Şimdi içeri gireceğim. Son olarak benden uzak dur olur mu?" diye sordum ciddiyetle. Sırıttı. "Deneyeceğim. En fazla elli metre gibi duracak ama." Zaten ondan olumlu bir cevap düşünmek saçmaydı. Simidi ve çayı bırakmadan oturduğum yerden kalktım. "İyi günler Orkun Bey." Orkun bu sefer sırıtmayıp tekrar gülümsedi. "En iyi günler senin olsun, Avukat Hanım."
Ona bir şey demenden dönüp iş yerime ilerlemeye başladım. Şimdi bir de Şirin konusu aklımı tırmalayacaktı. Önce onun hareketlerinden duygularını inceleyip bir sonuca varmalı, ardından ona en iyi yolu bulmasında yardımcı olmalıydım.
🌺
Batu'yla bir sürü çilekli ve çikolatalı pastalar yapmıştık. Şuan da yaptığımız pastaları plastik tabaklara koyuyorduk. Dilimler, küçük tadımlık olduğu için çok çıkmıştı. Bir tabağa hem çilekli hem çikolatalı pasta koyuyorduk.
Dilimleri tabaklara yerleştirdikten sonra pastaları incelemeye başladım. Batu'nun pastaları, çok lezzetli ve iddialı görünüyorlardı. Benimkiler ise, çok tatlı ve nefis görünüyorlardı.
Batu'ya baktım. Benim ona bakmamla o da bakışlarımın farkına varmış gibi bana baktı. Çenemi havaya kaldırmamla o da beni taklit ederek çenesini havaya kaldırdı. İkimizde aynı duruşu yapmış tezgaha ellerimizi dayamıştık. Bakışlarımız arasından rekabet dolu konuşmalar geçerken zerre ses yoktu.
Aramızdaki bu derin etkiyi içeri giren Ali bozmuştu. Bakışlarım Batu'dan çekilip onun üzerine gitti. Batu'nun sırtını görünce gözleri şaşkınlıkla açıldı. Gülmeye başlayacakken parmağımla ona susması için işaret yaptım.
Gülmemek için dudaklarını birbirine bastırarak kendini toparladı. Batu omzu üzerinden Ali'ye baktı. Bir şeyden şüphelenmiş gibi tek kaşını kaldırdığında Ali çaktırmamak adına elini ağzına örterek gülerken hızlı adımlarla mutfaktan çıktı. Batu anlamsız gözlerle Ali'nin arkasından bakıyordu.
İçeri Yeşim teyze girdi, ama o Batu'nun sırtını fark etmedi. Hızla çöp poşetini çıkarıp Batu'ya uzatırken anca fark etmişti. Kaşlarını kaldırıp önce bana baktı. Ardından başını iki yana sallayarak hafifçe güldü. Bende bu tepkiye karşılık gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırdım.
Kaşlarım, Yeşim teyzenin tekrar attığı bakışla çatıldı. Sanırım Yeşim teyze yanlış anlamıştı. Batu'nun bunu kendi rızasıyla yazdırdığını falan düşünmüştü sanırsam. Umarım öyle değildir. Batu ve kendi rızasıyla sırtına, 'Şirin Pastacının kölesiyim' yazdırmak mı? Aşkından ölmesi falan gerekiyordu herhalde. Aşka bile inanmıyordu o, işte bu olayın onla alakası bu kadardı.
Batu annesine baktı. Yüzünde yine anlamsız bir ifade vardı. Hemen bana döndü. "Ne oluyor bugün herkese?" diye sordu öfkeli bir sesle. Dudaklarımı büküp omuzlarımı indirip kaldırdım. "Bir şey olmuyor. Sana öyle geliyor olmasın?" dedim inandırıcı olmaya çalışarak.
Sinirle sabır çekerek annesinin bıraktığı çöp poşetlerinden iki tanesini aldı. Yardım etmek için yerde duran iki taneyi de ben aldım. Mutfağın arka kapısına ilerledik. Önümde ilerlerken omzu üzerinden bana baktı. "Ben alırdım!" dedi. Başımı iki yana salladım. "Gerek yok." Israrla tekrar bana baktı. "Bırak ben alırım!"
Ona bir bakış attım. "Erkeklik mi yapıyorsun sen?" dedim alaylı bir ses tonuyla. Sinirle nefesini verdi. "İyilikte yaramıyor, Şirin Pastacıya!" diye sinirle söylenerek önüne döndü.
Çöpleri dışarıdaki çöp konteynerine attık. Tam dönüp tekrar mutfağa ilerliyorduk ki, o sırada Kurtuluş'u gördük. Direkt buraya bakarak yanımıza doğru yaklaşıyordu.
Yaklaşırken Batu'ya bakıp alayla güldü. Sırtındaki yazıyı görmüştü. Açıkçası onun görmesini istemezdim. Sonuçta o Batu'nun sevmediği biriydi. "Batu, bakıyorum da köle olmuşsun." dedi alay edercesine.
Batu, kaşlarını derince çatarak Kurtuluş'a baktı. "Ne saçmalıyorsun yine! Yürü git kafene yoksa şu an burada seni yine hastanelik ederim! Bak bu sefer tutacak kimse de yok!" diye söylendi öfkeyle. Yine hemen sinirlenmeye başlamıştı.
Açıkçası Batu'yu sırtındaki yazı ile hiç ciddiye alamıyordum. Gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırarak onları izledim. Kurtuluş alaylı ifadesini soldurdu. "Yok bir şey." Batu, Kurtuluşu takmadan mutfağa ilerledi. Tabi, beni de bileğimden tutup kendisiyle götürmeyi de yine unutmamıştı.
Mutfağa girip tezgaha, kendi taraflarımıza yerleştik. Dağıtacağımız tabakalar hazırdı. Bu rekabet aslında bir yandan iyiydi. Bu ikramda insanlar için olumlu bir hareket olurdu.
Mutfak kapıları hızla açıldı. Orkun bir anda mutfağa girip Batu'nun boynuna atladı. Batu daha ne olduğunu anlamadan onu yanağından uzunca öptü. Batu Orkun'dan kurtulmaya çalışıyordu. Ama Orkun ona koala gibi sarılmış bırakmıyordu.
Batu Orkun'a sert bir tokat yapıştırınca Orkun acıyla inleyerek anında kollarını çekip ondan bir iki adım geri uzaklaştı. Attığı tokattan 'Şlap!' diye bir ses gelmişti. O derece sert yapıştırmıştı. O tokatın acısını ben bile hissetmiştim.
Orkun elini yanağından çektiğinde Batu'nun sırtındaki yazıyı görüp gözleri şokla açıldı. Bunca zaman insanların tepkisi beni güldürecek gibi olmuştu fakat en son buna dayanamayıp Orkun'a ve Batu'ya bakarak gülmeye başladım.
"Lan! Bu sırtındaki ne?!" diye bağırdı şokla. Batu irileşen gözleriyle anında başını arkaya çevirip sırtına bakmaya çalıştı. Ama başarısızdı. Telaşla sırtına dokundu ama bir şeye ulaşamadı. "Ne var, ne?!" diye sordu aceleyle.
Orkun hala şaşkınlıkla tişörtün sırtına bakıyordu. "Lan bu yazı ne!?" diye bağırdı tekrar. Batu telaşla Orkun'a baktı. "Yazı mı? Ne yazısı?" dedi anlamsızca. Ardından hemen tişörtünü bir çırpıda üstünden çıkardı. Şu an üstü çıplaktı...
Hızla elimle gözlerimi kapattım. Parmaklarım arasında boşluk bırakıp oradan izlemeye başladım. Hayır Şirin, kaslı vücudunu görmeyi özlemedin. Sanki ne kadar gördün de özlemiş gibi hissediyorsun...
Batu, büyük bir öfkeyle yazdığım yazıya bakıyordu. Bu öfkesi her saniye daha artıyor gibiydi. Başını kaldırıp öfke dolu gözleriyle bana baktı. Umarım Pelin o istediğim çilekli helvayı benim için hazırlardı. Gözüm açık gitmek istemiyordum.
Sıktığı dişlerinin gıcırtısına kadar duyabiliyordum ve bu fazla ürkütücüydü. Yavaş yavaş elimi gözlerimden çektim. Masum bir şekilde gözlerimi kırpıştırarak Batu'ya baktım.
Batu kaşlarını çatarak tişörtü bana gösterdi. "Bu ne?!" Bir anda bağırmasıyla yerimde sıçrar gibi irkildim. Masum ifademle hiçbir şeyden haberim yokmuş gibi sessizce mırıldandım. "Tişörte benziyor."
Orkun gülmemek için dudaklarını birbirine bastırdı. Batu dişlerini sıkarak derin bir şekilde sabır çekti. "Onu görüyorum! Bu yazı ne? Ne zaman yazdın bunu!?" Bağırmadan iletişim kuramıyordu. Masum bir şekilde başımı yana yatırdım. "Ben yazmadım ki." dedim kısık bir sesle.
Batu'nun kaşları daha da çatılmıştı. "Sen yazmadıysan kim yazdı bunu?!" diye bağırdı. Yerimde titresem de duruşumu bozmadan omuz silktim. "Bilmem ki, başkası yazmış ama. ben yazmadım." diye bir şeyler geveledim.
Batu sinirle güldü. Bu gülüşü saniyeler içinde tekrar ciddileşen öfkeli bakışlara dönmüştü. "Şirin, sen yazdın bunu hiç kıvırma! Ne zaman yazdın bunu?!" Daha fazla uzatmadım çünkü hiçbir türlü inanmayacaktı. "Sen uyurken." diye itiraf ettim.
İtirafımla beraber Orkun bana dönüp imalı bir ifadeyle sırıttı. Bakışını anlayarak kaşlarımı çatarak ona baktım. Orkun bakışımı umursamadan kaşlarını kaldırdı. "Uyurken öyle mi?" Batu şaşkınlıkla dönüp Orkun'a baktı. Ardından hızla tekrar dönüp tekrar bana baktı. "Evet. Uyurken mi?" dedi, sesi hala öfkeli çıkıyordu.
Kollarımı bağlayarak başımı salladım. "İşte sabah geldiğimde uyuyormuşsun. Gidip iki dakika yazdım." Batu kaşlarını çattı. "Sen yine benim odama mı girdin?" Başımı tekrar salladım. "Ay ne var! İki dakika girip yazıp çıktım başka bir şey yok!" diye söylendim.
Batu sinirden gözlerini kapatıp derin bir nefes aldı. Ardından gözlerini açıp tekrar öfkeyle dolup taşan koyu elalarını bana yönlendirdi. "Bunun intikamını çok pis alacağım Şirin pastacı!" dedi bastırarak.
Alayla güldüm. "Alırsın canım." Orkun, yandan Batu'ya doğru yaklaşıp, "Canım dedi sana." diye fısıldıyordu. Batu'nun şu an onu pek taktığı yoktu ama. Orkun imalı bir şekilde bana bakarak konuştu. "Tamam CANISI!" dedi yüksek bir sesle. 'Canısı' kelimesini de bastırmayı unutmamıştı.
Orkun, Batu'ya ters ifadeyle bakıp üstünü süzdü. "Sende üstüne bir şey giy artık! Kas şov mu yapıyorsun kızın karşısında?" Batu, bakışlarını önce Orkun'a ardından bana çevirmişti. Bunu hissederek bakışlarımı ona çevirdiğimde, Batu hemen bakışlarını benden kaçırmıştı. Batu utanmış mıydı?
Çıplak üzerine bakıp kendi kendine mırıldanarak konuştu. "Ben bir tişört giyip geleyim." Elindeki yazılı tişörtü çöpü atıyormuşçasına, köşeye çantamın yanına fırlatıp mutfaktan çıktığında kafede ki müşterilerinin çoğunluğunun bakışları ona çevrilmişti.
Önlük falan bağlayıp öyle çıksaydın bari. Gerçi öylede seksi olurdu. Biscolata erkeklerinin pastacı versiyonu.
Kızlar Batu'yu hayranlık ve beğeniyle süzerken kızlara ters ters baktım. "Ayıp ayıp! Ne bakıyorsunuz be! Bakmayın bakmayın. Hem kasları da yok zaten." dedim, neden olduğunu anlamadığım kıskançlık tınısı dolu sesimle.
Bakışları bu sefer bana çevrilmişti. Pelin eve giden Batu'ya baktıktan sonra gülerek bana döndü. "Abimi çıldırtmışsın yine." Bana bakan müşterileri boş verip gülerek başımı salladım.
Pelin bana yaklaşacaktı ki yan masadan birinin garson çağırması ile Pelin oraya yönelince bende geri mutfağa girdim.
Çantamın yanında duran tişörtü alıp çantama attım. Tabi ki alacaktım tişörtü. Anı olarak saklayacaktım. Sonuçta Batu bir kaç saat da olsa 'Şirin Pastacının kölesiyim' yazısı ile dolanmıştı.
🌺
Pelin Karaman anlatımıyla.
Ali ile bir oraya bir buraya gidip sipariş götürüp, sipariş alıyorduk. Fazla yorulmuştum. Gerçekten yorulmuştum. Kasanın önünde durdum. Kendim için su doldurup içerken Ali merdivenlerden elinde tepsi ile inmeye başladı.
Bakışları beni bulur bulmaz buraya yönelmeye başladı. Suyu içince bardağı bıraktım. Ali yanıma gelip kolunu kasanın bankosuna dayadı. "Sen yorulduysan dinlen?" Başımı hemen iki yana salladım. "Siparişlere yetişemeyiz. Duracak zaman yok."
"Ben senin yerine de çalışırım patron." diyerek bana göz kırptı. Bu hareketiyle gülmeye başladım. "Bak sen...patronunum demek." dedim hafif cilveli bir sesle.
Ali'yle arkadaş olmaya karar verdiğimiz zamandan beri onunla daha sıkı konuşmaya başlamıştık. "Yok yok yorulursun." dedim o konuşmadan. Başını omzuna yatırıp dudaklarını büktü. Tam sipariş gelen masaya gitmek için adım atacağım sırada Ali beni omuzlarımdan nazikçe itip kasanın arkasındaki koltuğa oturmamı sağladı.
Ardından ellerini bacaklarına yaslayarak hafifçe eğilerek bana baktı. "Dinlen biraz." dedi ve kahve makinesindeki kahveyi alıp elime tutuşturdu. Cevabımı beklemeden hızla sipariş gelen masaya yöneldi.
Aptal gibi arkasından gülümsüyordum. Rahatlayarak sandalyeye yayılarak oturdum ve kahvemi yudumlamaya başladım. Orkun mutfaktan çıktığı gibi bana baktı. Ardından hemen sonra etrafta siparişlere yetişmeye çalışan Ali'ye baktı.
Ona anlamsız bakışlar atıyordum. "Pelo hanım, çay kahve ister misiniz diyeceğim zaten içiyormuşsunuz!" dedi sitemli bir sesle. Kahvemden yudumlar almaya devam ederken başımı salladım. "Bak birde hala oturuyor! Yazık çocuğun canı çıktı orada siparişlere yetişeyim derken! Birde şuna bak oturmuş sandalyeye yayılmış kahve içiyor!" dedi abartılı bir sitemle.
Kahveyi masaya bıraktım. "Ay sana ne ya? Sen işine baksana!" dedim umursamazca. Gözlerini kısarak kaşlarını çattı. "Sinsi kız! O çocuğu sen otur diye mi aldılar işe?" Kahvemi bitirip hızlıca oturduğum sandalyeden kalktım. Kalkarken de aynı zamanda ona sinirli bakışlar attım.
Abim kafeye girdi. Üzerinde siyah bir tişört vardı. Hızlı adımlarla yanımıza geldi. "Şu kardeşine bir şey söyle! Kendi yayılarak oturmuş kahve keyfi yapıyor! Üstüne birde Ali'yi çalıştırıyor!" dedi, beni abime şikayet eder gibi. Gibi değil direkt öyle ama...
Abim, Orkun'a garip bir şekilde baktı. "Sende de bu aralar bir Ali sevdası var ama!" dedi. Beklediğim sözü söylediği için bende hemen abime katılarak başımı salladım. Orkun bana ters bir şekilde baktı. "O değil de sen niye bizim kafedesin sürekli?" diye sordu abim. "Evet ya!" dedim ona katılarak.
Orkun ağzımı taklit etti. "Ovot yo!" Alayla yüzümü buruşturdum. "Bu taklitleri abimden mi öğreniyorsun?" Orkun bu sefer suratımın taklidini fazla abartılı bir şekilde yaptı. "Ya! Ben öyle değilim!"
Orkun beni umursamadan abime döndü. Abim yine söylendi. "Burada çalış birde." dedi ciddi olmayan alaylı sesiyle. Orkun gözlerini irice açıp abime baktı. "Çok iyi fikir! Bunca zaman bunu nasıl düşünmedik! Valla çalışırım! Hadi işe alın beni!" dedi heyecan ve hevesle.
Abimle ikimiz kaşlarımızı kaldırmıştık. Ama Orkun gayet ciddi görünüyordu. Kafeye girip bizi görünce yanımıza geldi. Orkun anında babamın kolunu tuttu. Babam şaşkın gözlerle Orkun'a baktığında Orkun yalvaran bir sesle konuşmaya başladı "Ne olur beni işe al Yılmaz amcacığım! Çalışanın olayım! Hiç durmam hep çalışırım! Sırtıma, 'Yılmaz Karaman'ın kölesi' bile yazdırırım."
Abim demin olanı hatırlamış gibi huysuzlukla nefesini verirken Yılmaz amca anlamsızca Orkun'a bakıyordu. Orkun ciddi ciddi burada çalışmak istiyordu. Babam kaşlarını kaldırıp Orkun'a baktı. "Ciddi misin sen oğlum?" diye sordu emin olmak ister gibi.
Orkun hızla başını aşağı yukarı salladı. "İyi o zaman işe alıyorum. Zaten yetişemiyorduk işlere!" deyip kasanın arkasına geçti. Şaşkınlıkla babamın onu nasıl bu kadar kolay işe aldığını düşünürken kaşlarımı çattım. Aslında Orkun uzun zamandır bize olan biri ve güvendiğimiz için de olabilirdi.
Orkun olduğu yerde zıplamaya başladı. "Ne kadar kolay oldu lan! Neyse artık bende burada çalışıyorum!" Bakışlarını bana çevirdi. "Hemen o siteye Orkun Kaymaz'ı da ekliyorsun! Ya da sen yapma ben özenle kendimi eklerim oraya."
Olanı kavradıktan sonra güldüm. "Tebrikler Aşk kafesi çalışanı oldun." Orkun bana ters baktı. "Beni, o saf Ali gibi kandıramazsın Pelo! Haberin olsun." demesiyle daha çok güldüm.
Abim ise ciddiyetle bize baktı. "Kafenin bütün çalışanları mutfağa gelebilir mi?" diyerek araya girdi. Bakışlarımız ona çevrilirken kaşlarımı kaldırdım. "Neden?" Abim bakışlarını bana çevirdi. "Gelince görürsünüz." demişti sadece.
Orkun heyecanla konuştu. "Bende çalışanım artık bende geliyorum!" Hafifçe gülerek Orkun'a baktım. "Zaten burada çalışmasaydın yine gelirdin Orkun." Orkun bana katılarak kafasını salladı. "Doğru." Abim yine bana döndü. "Ali'yi de, Can'ı da çağırın gelin." dedi ve mutfağa girdi.
Şirin Demir anlatımıyla.
İçeri Batu girdi. Ardından Pelin, Orkun, Can ve Ali girdi. Tezgahın yanında yaklaştılar tabaklara baktılar anlamaya çalışıyorlardı. Orkun koşarak yanıma gelip bir anda bana sarıldı.
Orkun'un kolları beni boğacak gibi sıkıca çevrelerken kaşlarımı kaldırarak anlamsızlıkla olanı izledim. Orkun bana sarılıyorken, Batu tezgahın karşısına geçti. Orkun'a sert bakışlarını gönderiyordu. "Orkun, cıvıtma tamam!" dedi uyarır gibi.
Orkun yüzünde kocaman sırıtışla benden ayrılıp Pelin'in yanında durdu. "Bende artık burada çalışıyorum!" dedi heyecanla. Yüzümde şaşkın bir ifade oluştu. "Ya! Öyle mi? Çok sevindim Orkun! Sen zaten hep Aşk kafesinin bir üyesi gibiydin. Çok iyi oldu bu." dedim gülümseyerek. Açıkçası Orkun'u seviyordum komik, enerjili biriydi. Ve Aşk kafesine yakışacak bir çalışan olduğuna da emindim.
"En çok sevinen ve en güzel tepkiyi veren sendin, Şirine!" dedi Orkun sevinçle. Ona sadece tebessüm ettim.
Bu sırada Ali araya girip konuştu. "E ne yapacağız?" Ben anlatmak için ağzımı araladığımda Batu benden önce davranıp konuştu. "Pastaları tadımlık sipariş götürdüğümüz herkese soracağız. Hangisinin daha güzel olduğunu sorup bir kağıda tek tek her seçimi not alacağız." diye net bir şekilde açıkladı.
Can anlamsızca kaşlarını kaldırdı. "Neden böyle bir şey yapıyoruz ki?" Bu sefer Batu'dan önce ben konuştum. "Hem aramızda ki çilekli ve çikolatalı pasta tartışmasına son vermek için, hem de kafenin durumları tamamen düzemişken insanları daha da çok çekmek için." diye açıkladım.
Ali başını sallayarak konuştu. "Güzel fikir. Hem kafenin hesaplarında da paylaşırız, sonuçları falan. Güzel bir şey olur." Pelin fikri sevmiş gibi ellerini birbirine çırptı. "O zaman..." Elindeki telefonu açıp kaldırdı. "Bir fotoğrafınızı da koyup paylaşırız. Sonuçta bu rekabet sizden çıktı ve altına bunun için güzel bir yazı hazırlayacağım!" dedi hevesle. "Hadi poz verin!"
İsteksizce birbirimize yaklaştığımızda Pelin telefonu kaldırıp bizi çekmeye hazırlandı. "Daha çok yaklaşsanıza!" Pelin'in sitemiyle yan yana daha yakın bir şekilde durdum. Fakat ruhsuzdan farkımız yok gibiydi. Pelin gözlerini devirdi. Orkun ise bize bakarken memnuniyetsizce yüzünü buruşturdu. "Bu ne, askerlik arkadaşı gibi? Batu birde kolunu Şirine'nin omzuna atsın altına da, "İyi ki varsın kıymetli kardeşim." Yazsın!" Deyince gülmemek için dudaklarımı birine bastırdım.
Ali, Orkun'a ters ters baktı. "Ne yapsınlar? Sarmaş dolaş mu poz versinler?" diye sordu ters bir sesle. Orkun ağzının içinden sessizce, "Olabilir aslında..." diye bir şeyler geveledi.
Batu sıkıntıyla nefes verip elini belime koyduğu gibi beni kendine çekti. Bunu beklemediğim için afallayarak gözlerim kocaman açılmıştı. Bakışlarım anında Batu'ya kaydığında onun bana değil direkt kameraya baktığını gördüm. Tamam Şirin, alt üstü eli belinde ve konum olarak daha yakınsınız artı olarak da o bir öküz olduğu için bunu bir anda yaptı. Hayır hayır, Portakal çiçeği kokusuna odaklanma sakın...
Pelin memnuniyetle, "Hah işte oldu!" diye bir nida döktü ağzından. Bakışlarım hala Batu'dayken, Batu'nun da bakışları da yavaştan bana kaymıştı. Belimdeki elinin baskısını arttırdığını hissedince, karnımın da kasıldığını hissettim. Koyu elalarını benim, çikolata kahvesi gözlerim dikmişti.
Pelin çektiği birkaç fotoğrafın ardından telefonu memnuniyetle indirdi. Telefonu indirdiği gibi Batu'nun da eli belimden çekildi. Etkisinden çıkar çıkmaz bakışlarımı diğerlerine çevirdim. Ali bize bakıyordu. "Tamam o zaman. Ben bunların üstüne bir şeyler ekleyip bütün hesaplara atayım." deyince Batu da başını onaylarcasına salladı.
Bakışlarımı tekrar Batu'ya çevirdim. "Bizde başlayalım artık." Batu bana ne bir cevap verdi, ne de baktı. Sadece benimle beraber hızlıca tabakların birazını aldı. Hızla elimizdeki tabakaları müşterilere dağıtmaya başladık. Dağıtırken bir yandan elimdeki deftere insanların tercihlerini yazıyordum.
Şu an benim kağıdım da çilekli pasta öndeydi. Ama bir kişi çikolatalı derse eşitlenecektik. Batu da hızla etrafta dolanıp insanlara dağıtıyordu. Diğerleri de aynı şekilde. Sürekli bir çilekli öne geçti bir çikolatalı. Öyle bir şeydi ki resmen çıldıracaktım.
Önünde tadımlık pastasını görmediğim kim varsa yanına gidip pastadan ikram ediyordum. Günün kalanına tamamen dağıtım yaptık. Hava kararmıştı iyice. Çıkış saati de yaklaşmıştı.
Tadımlık pastalarda bitince masaya geçtik ve hangi pastanın önde olduğunu öğrenmek için, Batu ve ben hesaplama yapmaya başladık.
"Hangisi öndeymiş?" diye sordu Orkun heyecanla. Batu başını defterden kaldırdı ve sıkkınlıkla nefes verdi. "Eşit." Kaşlarım hemen çatıldı. "Ne? Bir dakika bende sayacağım!" dedim ve toplama kağıdını önünden çekip hesaplamaya başladım.
Batu kaşlarını çatarak bana baktı. "Yalan söyleyecek halim yok Şirin Pastacı! Say da göreyim nasıl kalacaksın!" Ona bakmadan konuştum. "Yanlış hesaplamış olabilirsin diye!" Batu sadece sinirli bir nefes verdi.
Topladım ve yine eşit çıkmıştı. Batu kazanmış edasıyla gülümsedi. "Yani şimdi eşit misiniz kimse kazanmadı mı?" diye sordu Orkun. Cevap olarak sadece isteksizce başımı salladım. "İnanamıyorum ya! O kadar uğraştık bir de!"
Yeşim teyze yanımıza geldi. "Çocuklar artık çıkalım haydi." Ali hazırdı zaten. Yavaş yavaş çıkmak için kalkıyordu. Onun peşinden bende kalktım. Ali beni beklemeden sadece hazırlandığımı görmüş ve Can'ı da alarak kafeden çıkıp arabaya doğru ilerliyorlardı.
Batu'yu umursamadan hemen çantamı omzuma asıp kafeden çıkmaya ilerledim. Kafenin cam kapısından çıkmamla denizin sesleri yükseldi. Bugün fazla dalgalıydı. Deniz havasını içime çekmek amacıyla denizin önüne doğru ilerledim. Denizin temiz havasını içime çektim.
Denizin yakınında durup beni korkutan fakat bir yandan huzur veren görüntüyü izledim. Tam bu sırada ayaklarıma su yaklaşınca hızla geri çekildim. Bedenim çok kısa titrerken derince yutkundum.
Daha fazla dayanamayarak gitmek istedim. Arkamı döndüğüm gibi Batu'yu hemen arkamda görmemle irkildim. Aynı zamanda bir anda dönüp onun orada olduğunu bilememle bedenim bedenine çarpıp geri sendelemişti. Batu tepkisiz bir şekilde dümdüz bana bakıyordu.
"Ne oldu?" diye sordu ifadesizce. Denizin rüzgarıyla uçuşan saçımı yüzümden çektim. "Hiç. Sadece denize bakıyordum. Çok güzel." diye mırıldandım sessiz bir şekilde. Batu ciddiyetini bozmadan ellerini cebine yerleştirirken sordu. "Denizi seviyorsun sanırım. Yüzmeyi de biliyor musun?"
Yüzümdeki ifadeyi bozmadan başımı olumsuzca iki yana salladım. "Ben denize giremiyorum. Sevmiyorum denizi. Hoşlanmıyorum." dememle Kaşlarını çattı. "Demin güzel dedin ama?" Saçlarımı tekrar yüzümden çekerken bakışlarımı ondan ayırmadım. "Seviyorum ama hoşlanmıyorum işte! Hem sana ne?"
Batu, yine ani sinirine geçerek kaşlarını çatıp öfkeyle konuştu. "Çocuk gibisin Şirin Pastacı!" Ben deyince çocuk gibi. O deyince çocuk gibi değil, öyle mi?
Onunla daha fazla durmak istemediğim için başıma yolu işaret ettim. "Gidiyim o zaman ben." Tepkisiz bir şekilde başını salladı. "Bir zahmet. Biraz daha kalsan bize gelmeyi beklediğini düşünecektim." Ardından aklına bir şey gelmiş gibi alayla kaşlarını kaldırdı. "Ya da odama? Malum sen odama girmeye çok meraklısın."
Sinirle göğsüne bir tane yapıştırıp onu itmeye çalıştım. Fakat olduğu yerden pek de kıpırdamamıştı. Hızla yanından geçip uzaklaşmaya başladım. Yanaklarım ısınırken elimin tersini yanağıma bastırdım. Tam zamanın da, o yanaklarımın kızardığı fark etmeden sıyrılıp gitmeyi başarmıştım.
🍰
Ayaklarımda Batucuk terliklerim ile yürürken elimdeki cips tabağını masaya bıraktım. Yaz olmasına rağmen bu kışlık terlikleri giyiyordum. Psikolojim biraz bozuk olabilirdi. Hızla koltuğa atlarcasına bedenimi koltuğa bıraktım.
Arya ve Ali beraber spor yapıyorlardı. Daha doğrusu Arya, Ali'yi kandırıp zorla sporuna eşlik ettirmişti, çünkü hanımefendi bir şey yaparken yanında birisinin daha olup ona eşlik etmesi onu daha motive ediyordu.
Ben ise bir yandan cipsimi yiyip, diğer yandan elime telefonumu almış rahata koltukta yayılıyordum. Telefonumu almamla bildirimler sesle beraber kilit ekranıma geldi. Hepsi de Aşk kafesi grubundandı. Kilidi açarak mesajlardan gruba girdim
Pelin, Orkun kişisini ekledi.
Orkun: Selam gençlik!
Orkun: Burada iki tane orta yaşlı kişiler de vardı değil mi unutmuşum.
Yılmaz amca: işe aldığıma pişman etme oğlum.
Orkun: ayıp ediyorsun Yılmaz emice!
Orkun: öyle bir şey olmayacak emin olabilirsin.
Tebessüm ederek bende mesajlara yanıt olarak ekranda parmaklarımı oynatıp yazmaya başladım.
Siz: Orkun hoş geldin :)
Orkun: Şirine Çilek kız hoş buldum :)
Siz: O ne ya? :D
Orkun: İsimlerin.
Pelin: Gelir gelmez konuşmaya başlamışsın bakıyorum?
Orkun: konuşacağım tabi konuşmasam olur mu hiç?
Batu etraflar da görünmüyordu normalde çok geçmeden oda katılırdı ama şu an ortalıklarda yok gibiydi.
Batu öküzü: konuşmasan şaşardım Orkun.
Geldi kafenin öküzü. Keşke düşünmeseydim belki hiç girmezdi.
Nil abla: kız yorumlara bakın yorumlara!
Batu: kız ne abla?
Nil abla: sus tripliyim zaten!!!
Nil abla: her şeyde geridesiniz! Ama dua edin benim gibi mükemmel bir ablanız var! 'ŞirBat' diye yakıştırılmışsın hep yorumlarda!
Siz: ŞirBat ne ya?
Batu öküzü: Şirbat kim?
Pelo: Aa evet! Bende gördüm şimdi!
Orkun: lan harbiden ship ship ship!
Batu öküzü: başlatma Orkun!
Siz: Bende gidip bakacağım.
WhatsApp'tan çıkıp kafenin sosyal medyalarını açtım. Twitter'de bir sürü mention atmışlardı. Açıp atılan mentionlara baktım.
@askkafehayrani: Çok güzesiniz! #ŞirBat
Ya ne güzeli? Ne güzeli? Biz kamera arkasında birini yiyen iki pastacıyız!
@batununçileklipastası: Oha oha! Çok yakışıyorlar! #ŞirBat
Ne? Ben ve Batu? Yakışmak? İkimiz? Ben ve o? Doğru mu okuyorum? Ayrıca isme bak! Batu çilekli pasta bile yapmaz.
@darkbird: pastacı çift mi? Severiz! #ŞirBat
İyi de biz çift değiliz ki! Arkadaşlarımın çiftlemeleri yetmezmiş binlerce kişi çıktı şimdi.
@batucikolatalıkekim: Çok yakışırdım! N'olur sevgili olun! #ŞirBat
Ne sevgilisi! Öküz o öküz bir kere! Ondan sevgili olmaz tanısan hesabının adını bile değiştirirdin.
@biribirileri: Bakışlarda aşk gördüm! #ŞirBat
Bakışlarda aşk mı? Yoo, Batu bana her zaman ki gibi bakmış, nefretle galiba. Bende hafif şaşırmış gibi bakmışım o da elini beline koyup kendine çekti diye.
Telefonu indirip Arya ile Ali'ye baktım sporlarını yapmış koltuğa yerleşiyorlardı. "Şu Twitter'dan Aşk kafenin hesabına baksanıza!" dedim hemen. "Neden ki?" diye mırıldanan Arya ve Ali hemen merakla telefonlarını eline aldılar.
Çok geçmeden onların tepkilerini seyredebilmiştim. Arya'nın şaşkınlıkla dudaklarının aralandığını, Ali'nin de gözleri de açılmıştı. Onları boş verip Instagram'a girdim. Bir sürü bildirim vardı. Takipçi sayım 15 bin olmuştu. Gönderilerime bir sürü yorumlar gelmişti.
Instagram'da da Aşk kafesi hayranları tarafında popülerdik. Ali dediği gibi fotoğrafı kafenin her hesabında paylaşmıştı.
Yorumlarda bizim için açılmış birkaç fan sayfası gördüm. Çektiğimiz fotoğrafı ve bazı benzer fotoğraflarımızı kolaj yapıp gönderi atmıştı. Ne kadar da uyumsuzduk ama. Batu bunları görse deli gibi kahkaha atardı her halde.
Ayrıca çok gerçekçi shoplar vardı. Kişiler biz olmasak gerçek sanırdım o derece gerçekçi duruyordu. Böyle bakınca bir garip gelmişti. Bir hamile kadınla, kocasının fotoğrafına kafalarımızı shoplamışlardı. Shopa göre Batu'nun eli karnımdaydı. Ben gülümseyerek, o gülümseyen bir fotoğrafı olmadığı için o somurtkan ifadesiyle ekrana bakıyordu. Gerçekten komikti ve korkunç!
Uygulamadan çıkıp girdim tekrar mesajlara girdim.
Orkun: kanka ünlü olmuşsunuz!
Batu öküzü: sus zaten sinirlendim.
Siz: bunlar ne ya? Hesap bile açılmış! Fazla abartı!
Batu öküzü: oda bir şey mi? Shop yapmışlar sarmaş dolaşız falan...tövbe tövbe!
Siz: evet bende gördüm ayrıca çok gerçekçi.
Orkun: ne gibi misal? Atsana...
Batu öküzü: oğlum işte sarılıyoruz falan. Göstermem. Kaldırttım zaten.
Orkun: kendime sakladım diyorsun ;)
Batu öküzü: Hayır Orkun, belan olurum diyorum.
Pelin: Bende yakıştırdım ama! Çok güzel oldu bu!
Batu öküzü: pelo!
Nil abla: bir sürü kişi yakıştırmış ciddi ciddi! Ayrıca Pelin'in yazdığını gördünüz mü ?
Bir dakika! Ne yazısıydı? Ben bilmiyordum okumamıştım hiçbir şeyi.
Batu öküzü: Görmem mi!
Pelin: Abim az daha beni balkondan sarkıtıyordu zor kurtuldum valla!
Hemen ekrandan çıkıp atılan gönderiye ve Pelin'in aşağısına yazdığı yazıda gezindi. Nefesimi vererek yazıyı okumaya başladım.
"Biricik Aşk Kafemizin vazgeçilmeyen pastacısı Şirin ve Batu pastacımızdan bahsediyoruz bugün! Onlar çok mükemmeller ve bugün de tatlı tatlı didişirken bir şeyi kararlaştırdılar. Birbirlerine karşı çok farklı bakışları olan pastacılarımız bugün çilekli ve çikolatalı pastayı karşılaştırdılar ve bunun sonucunu sizler belirlediniz! Sonuç; eşitlik. Sanırsam aşk kazanacak ;)"
Pelin gerçekten fazla şaşırtıcı biriydi. Nasıl böyle bir şey yazmıştı, o bizim görmediğimiz farklı bir Şirin ve Batu mu görüyordu? Bu yazının başka açıklaması yoktu sanırım.
Gelen mesajlarla tekrar mesajlara girip gruba tıkladım.
Ali: salak salak şeyler yazmışlar! Keşke öpüşseler bizde görsek, falan diyorlar! Bu ne?!
Pelin: öpüşmelerini istiyorlar yani? Uuu!
Siz: Ne öpüşmesi!
Batu öküzü: Öpüşme? Şirin ve ben mi?
Orkun: yok, ben ve sen.
Orkun: ayrıca yapmadığınız şey mi sanki? Şirine için kolay, zamanında iyi yapışmıştı ;)
Batu öküzü: Orkun dayağı yersin bak. Çok ciddiyim Orkun.
Orkun: knk siz bu öpüşme işini bir özelde konusun derim. Kafeye de prim kasmış oluruz.
Ali: o shopları görmez olaydım! Zaten gerçek sanıp anlık kriz geçirecektim!
Ali: az daha hesap sormaya gidecektim gerçek sanıp.
Siz: gerçek olsa da hesap soramazsın ablacığım...
Orkun: bu ileride gerçek olacak. O zaman sakın bana hesap sorma demek Ali'ciğim.
Siz: Ne alaka?
Nil abla: kız yakıştınız he!
Batu öküzü: Abla!
Batu öküzü: onlar ne derlerse, ne yaparsa yapsınlar, bize ne?
Orkun: kanka yalnız o kişiler sizsiniz. Bize ne diyorsun da.
Batu öküzü: konu kapandı!
Siz: Evet lütfen kapansın artık!
Orkun: tamamdır ŞirBat
Batu öküzü: ŞirBat ne ya?!
Orkun: Çift adınız.
Siz: Orkun ya uyur musun lütfen?
Batu öküzü: Yat zıbar artık!
Orkun: harbiden bu ne? Şu dağ ayısına bak bir! Birde şu Şirine çilek kıza bakın. sen hak etmiyorsun Şirine'yi!
Batu öküzü: Orkun kapa çeneni! Yoksa ben gelir o çeneni kaparım!
Pelin: babamın görevini devir alıyorum.
Pelin: çocuklar yine mi kavga ediyorsunuz?
Siz: bu sefer benimle değil
Batu öküzü: sus sende zıbar artık yarın iş var
Sinirle nefesimi vererek parmaklarımı hızlı hızlı ekranda oynatarak ona cevabını verdim.
Siz: sana ne be yürü git zıbar sen!
Pelin: başladınız of!
Batu öküzü: uyuyorum uyu sende!
Siz: Ya ben illa sen uyuduğun zaman uyumak zorunda mıyım?
Batu öküzü: Evet. Sonra grupta bana iftiralar atarken yakalıyorum.
Başımı koltuğa yaslayarak iyice çatılan kaşlarımla ona cevap yazmaktan asla sakınmadım. Sonuna kadar, bıktırana kadar devam.
Siz: Bir kere iftira değildi onlar!
Batu öküzü: Uyu Şirin uyu!
Siz: Sana ne ya uyumuyorum!
Orkun: Ay bu grup çok eğlenceli ya! İyi ki girmişim.
Batu öküzü: Orkun sus!
Siz: Orkun sus!
Bunu Batu ile ikimiz aynı anda yazmıştık.
Orkun: ŞirBat sakin olun! Çift ya resmen! Aynanda yazmalar falan!
Orkun: Şirine bunla çalışa çalışa ona benzemişsin sende.
Batu öküzü: Ya sus Orkun yeter ya!
Siz: Evet Orkun.
Batu öküzü: Şirin Pastacı uyumadın mı sen hâlâ?
Orkun: Sen niye kıza uyu diyorsun kankacığım, sana noluyor?
Siz: ++
Batu'nun yazdığını gördüm. Pelin çevrimiçi oldu. Grupta sadece yöneticiler konuşabilir yaptı. Bu yüzden kimse bir şey yazamadı Batu da cevap veremedi.
Telefonumu kapatıp ayağa kalktım odama gidecektim. Arya ve Ali beni fark etmediler bile burada tweetleri okuduklarını görebiliyordum.
Odama doğru gittim artık uyuyacaktım. Panduflarımla merdivenin basamaklarına sert sert basarak çıktım. Çantamda ki Batu'nun tişörtünü çıkardım. Giysi dolabımın içinde ayrı bir yere koydum. Onu anı olarak sonsuza kadar saklayacaktım.
Bölümün sonuna geldik!
Bölümü sevdiniz mi? Bölüm hakkında neler düşünüyorsunuz? Düşünceleriniz neler?
Bölümde şurası dediğiniz bir kısım var mı?
Diğer bölümde görüşmek üzere 🤍
Ig: dilek.wt
Kitap ıg: Askpastasiofficial
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top