6 | günahkar düşünceler
Etrafa alıcı bir gözle süzüp her yeri küçük detayına kadar inceledim. Oldukça temiz ve büyük bir yerdi. Çok kalabalık değildi ama az da değillerdi. Tekme, yumruk sesleri içeriyi doldururken bir yandan da bağırışma sesleri geliyordu. Birbirlerini cesaretlendiren, güç toplamaya çalışan bir dizi insan sesleri... İlk kez böyle bir ortama giriyordum bu yüzden şaşkınlığımı maruz görmesi için ondan anlayış bekliyordum.
"Savaşa girmişsin gibi bakmana gerek yok. Ben de zaten senin canını okumayacağım," gülerek dişlerini gösterdiğinde kaybolan gözlerine baktım. Keşke hep gülsen, kedi çocuk.
"Hanbin hyung! Hoşgeldin," iyi bir vücudu olduğu her halinden belli olan çocuk gülerek Hanbin'e sarıldığında bu kişinin kim olduğunu çözmeye çalışıyordum. "Ben yokken bir yaramazlık yok, değil mi?" Göz kırparak sorduğunda çocuk duruşunu hemen düzeltmiş ciddi bir hale bürünmüştü. "Hayır. Her şey kontrolüm altında!" Kocaman gülümseyerek baktığında Hanbin'in ona güvendiğini bakışlarından anlamıştım.
"Tanıştırayım; Gunwook. Gunwook bu da koruması olduğum bir müşteri," benden bahsediş şeklinden ötürü yüzüm düşse de yapmacık bir tebessümle karşılık verdim. Askerlik arkadaşım dese daha çok samimi olurdu. Yine de kendimi bozmayarak çocuğa elimi uzattım. Gülümsemesini bozmadan sıcak bir şekilde elimi sıktı.
"Yüzü tanıdık geliyor," dudaklarımı ıslatıp gergin bir şekilde bakışlarımı etrafta gezdirmeye başladım. Sorgu başlıyordu. "Gelir çünkü bu Jeon Hoon." Hanbin gururla göğsünü kabartarak omuzlarını dikleştirdiğinde bilerek yaptığını anlamıştım bu yüzden başımı sağa çevirip güldüm. Beni sürekli güvende hissettirmesi en çok ihtiyacım olan şeydi. Ve sürekli belki isteyerek belki istemeyerek yapıyor olması paha biçilemezdi.
"Yuh! Nereden buldun, hyung?" Bir kahkaha patlattığında biraz patavatsız birisini olduğunu anlamam uzun sürmemişti. Ya da tamamen doğal birisi olduğu için kendini kontrol etmiyordu. Onun gibi olmak isterdim. "Ben onu buldum," Hanbin'in bir şey söylemesine fırsat vermeden araya girdiğimde bu sefer sıranın bana geldiğini hissetmiştim. Onu göklere çıkarmak istiyordum. Ve cüretkar konuşmak benim için hiç sorun değildi.
"E o zaman bir fotoğraf çekiliriz, değil mi?" Çocuk şirin bir şekilde yanakları ortaya çıkacak kadar gülümsedi. Görünüşü korkutucu görünse de bu kadar sevimli bir kişiliğe sahip olması şaşırtıcıydı. Büyük ihtimalle ben de dışarıdan çok sevimli duruyor olmalıydım ama içimin ne olduğu bariz ortadaydı.
"Çekinin ama fotoğraf bir yerde dolanmasın. Onun kariyeri için riskli olur. Ki burası benim iş yerim," Hanbin kısaca hatırlattığında onaylayarak başımı salladım. Gunwook da kabul ederek hızla bir fotoğraf çektirmiş daha sonra ortalıktan kaybolmuştu. Rahatsız eden bir tipe benzemiyordu. Selamlaşmış, gereken konuşmayı yapmış ve gitmişti. En sevdiğim insan tipi.
Hanbin bana boks eldivenleri vermiş ve kendi kıyafetlerinden rahat bir şeyler vermişti. Üzerimde onun kıyafetlerini gören herkes ilgili bir şekilde süzmeye başlasa da umursamamak için elimden geleni yapıyordum. Buradaki herkes Hanbin'i çok seviyor görünüyordu. Benim kariyerime nasıl sahip çıkıyorsa ben de onun kariyerini zedeleyecek bir şey yapmak istemezdim.
"Önce elime bir yumruk at. Gücünü ölçeceğim," derin bir nefes aldıktan sonra gücümü toplayarak açtığı iki eline baktım. Sağ elimle sol eline son gücümle yumruk attığımda eli kıpırdamamıştı bile. Şaşırarak ona baktığımda gülmüştü. Tekrardan derin bir nefes alıp ciğerlerime doldurduktan sonra yine yumruğumu eline geçirdim. Bu sefer biraz daha hareket ettirmişti.
"Cidden nasıl bu kadar zayıf olabiliyorsun? Sizin seçmelerde fiziksel aktivitelerin önemli olduğunu düşünüyordum," tek kaşını kaldırarak sorduğunda bu sorgulama şekline anlam verememiştim. "Bir senedir yokum ortalıkta ve ağır bir kaza geçirdim. Normal böyle bitik düşmem," her şeyi bu kazaya bağlamaya devam edersem geriye benden bir şey kalmayacaktı ama aklıma daha iyi bir bahane gelmiyordu. Hanbin de çok zekiydi. Bu yüzden açık vermekten korkuyordum.
"Biraz güç toplaman senin vücudun için de iyi olacaktır. Sadece yüz güzelliği kurtarmaz, beyefendi." Göz kırpıp yanağımdan makas aldığında yutkunarak arkasından onu takip ettim. Ah, ani hareketleri onun sevgi göstergesi miydi? Çok safsın, Hao. Beni zaten tek hareketiyle tavlamıştı. Bu hareketleri sadece beni ona daha da bağlıyordu. O farkında değildi ben de değildim.
"Şimdi karşında neyi yumruklamak istiyorsan onu düşün ve tüm gücünle vur," boks torbasının önüne geldiğimiz de boks torbasını tutarak sağ tarafından çıkardığı kafasıyla bana bakıyordu. Başımı sallayarak duruş pozisyonumu düzelttim. Oradakilere bakarak bu pozisyonu alıyordum da neyse.
Geçirdiğim yumrukla beraber boks torbası hafif sallansa da Hanbin'in tutuyor olması büyük bir etkendi. Bu bir süre daha böyle devam etti. Alnımdan terlerin aktığını hissetmeye başladığımda durdum. Hanbin boks torbasını tutmayı bırakıp yanıma geldi. Gülerek boynunda asılı olan havluyla önce saçlarımı karıştırdı daha sonra ise görünen terlerimi sildi. Her hareketinde, her dokunuşunda benim kendimden geçtiğimi fark etmeden.
"Seni yorduk bugün, ha?" Gülerek sorduğunda başımı iki yana salladım. "Evde bitki gibi yaşamak istemiyorum," çünkü küçüklüğümden beri yaşadığım hayat bu. "O yüzden dışarıda olmak bin kat daha iyi," anlarcasına başını salladı.
"Sana nasıl durman gerektiğini göstereyim. Öyle bir kez dene ve sonra beni izle. Aynısını denemeye çalış," yüzümde beliren heyecanlı gülümsemeyle başımı salladım. Elinde ki havluyu kenara bırakıp parmaklarıyla önüme gelen saçları ayırdı. Saç tutamlarım arasından ona bakmaya doyamazken aklıma gelen tokalarımla işaret parmağımı kaldırıp askıda ki çantamdan küçük renkli tokalarımı çıkardım. İki tanesini alıp diğerlerini bırakarak tekrardan onun yanına gittim. Ne yaptığımı çözmeye çalışıyor gibi beni izliyordu. Yanına geldiğimde elimdeki tokaları gösterdim.
"Ta-da!" Baktıktan sonra bir kahkaha tufanı kopardığında gözlerimi belertip ona baktım. Zaten en ufak sesimizde herkesin bakışları bize dönüyordu. Elimle ağzını kapatmaya çalışıyorken daha çok gülmesiyle elim ayağıma dolaşmıştı. "Ne gülüyorsun ya? Sussana," nihayet ağzını yakalayabildiğimde avcumu bastırıp kaşlarımı çatarak ona baktım. Nihayet susmuştu.
Gözlerinde ki o derin bakışlar yine yerini alırken tereddüde kapılmış elimi geri çekecekken eliyle belimi tutmuş koluyla sarmıştı. Birden oluşan yakınlık kalbimde ki kelebeklere ömür veriyorken etraftakileri kontrol etmekten kendimi alamamıştım. Fakat buradaki insanlar ne ünlü kişilerle, ne de şaklabanlıklarla uğraşacak tipte insanlar değildi. Hepsi bütün güçlerini etrafa kusmak istercesine bir şeyleri yumrukluyor, hırslarını etrafa döküyorlardı. Hanbin'in de neden buraya getirdiğini bu sayede anlamış olmuştum. Riskli bir yere götürüp de riski göze almazdı. Ondan bunu anlamıştım.
"Bir dahakine elinle değil de dudaklarınla kapatmayı dene. Daha yararlı olur," söylediği şeyle şok dalgaları beni ele geçirip titretmeye yeterken elimi hızla ağzından çektim. Geri çekilip kollarından kurtulduğumda hızla tokalarımı saçlarımın gözümün önüne gelmeyecek şekilde taktım. Onu anlamak için ne yapmam gerektiğini bilmiyordum.
İlk bakışta öpüyor, dışarıya çıkardığında yabancı gibi bahsediyor ve şimdi öpmekle öneri sunuyordu. Normal bir insanın davranacağı tür de nasıl olurdu, ben de bilmiyordum ki bu yüzden şaşırmaktan başka bir şey yapamıyordum. Benim gibi bir asosyal ve ev kuşunu doğaya salarlar ise bu çok olası bir sonuçtu. Fakat bu böyle ilerlemezdi. Bir an önce bir şeyleri kavramam ve ona göre kaftan biçmem gerekiyordu. Şimdi değilse de yavaş yavaş.
"Bacaklarının arasına mesafeni uygun açıda ayarla," kendisi öyle durup bana gösterdiğinde aynı şekilde durdum. Aklım hala daha demin söylediği şey de takılı kalsa da onun unutup şu ana bir an da odaklanması alışılır gibi değildi. "Kollarını kaldır," ona bakarak aynı şekilde durmaya çalıştım. Dilini şaklatarak başını iki yana salladı. Neyi yanlış yaptığımı anlamayarak duruşuma baktığımda arkamda hissettiğim bedenin sıcaklığı vücudumu ele geçirmişti.
"Aynı şekilde kaldırmamalısın. Bir tanesi diğerine göre daha yukarıda kalmalı," arkadan bedenimi saran vücudu ile zaten ıslanmış bedenim zihnimde en büyük günahları düşünüp işliyorken gözlerimi kapatıp kendime birkaç saniye verdim. Kendine gel, Hao. Ne bu açlık? Gözlerimi açarak arkadan beni saran kollarıyla gösterdiği şekilde durdum. Nefesim boğazıma dizilse de en sağlıklı nefesimi çekmeye çalıştım.
"Vur," zihnimde ki günahkar düşüncelerden kurtulmak için sertçe vurduğumda bu vuruşuma şaşırmış bir şekilde bakması gururumu okşamıştı.
Bir tane daha; bu acımasız hayatı yaşamama neden olan herkes için.
Bir tane daha; kardeşime bunu yapan herkes için.
Ve bir tane daha; kendisiyle ilgili tüm günahkar düşüncelerim için.
Herkese selamlar,
aralarındaki yakınlaşma için ideal olan bir bölümle! (Ne olduğu belirsiz daha çok)
Bir an önce ailede ki kaosları dökmek istiyorum ama önce bu ikisini sevgili yapmam gerek 😭😭 ben de o kadar çabuk yaparsam ficin heyecanının gideceğinin farkındayım... O yüzden her bölüm haobin ilişkisine değinmek yerine biraz Hao'nun kendisine, aileye ve diğer kişilere değinmek istiyorum. Vıcık bir ilişki yazmak en nefret ettiğim şeylerden birisi 😦
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top