5 | günlük

Kahvaltı sonrası odama çıktığımda bilgisayarı dizlerimin üstüne koyup Hoon ve hakkında detaylı bir araştırma yapmıştım. Fakat bildiğim şeylerden farklı bir şey yoktu. Artık bu ailenin içinde olduğuma göre bilgileri kendim bulmalıydım. İnternette belirli ve basit bilgilerden başka bir şey yoktu. Lakin ben daha fazlası olduğuna emindim.

"Hyung, müsait misin?" Zaten açık olan kapıma tıklatılma sesi geldiğinde başımı o yöne çevirdiğimde gördüğüm kişi Gyuvin'di. Elmacık kemiklerinin orada ki kısma bakıp gülümsedim. Yanakları çok tatlıydı. "Müsaitim canım, gel." Gyuvin gülümseyerek yanıma oturduğunda bilgisayarı kapatıp kenara koymuştum.

"Hyung, döndüğünde söyleyemedim ama hala canavarlardan korkuyor musun?" Sorduğu soruyla olduğum yerde kalırken anlamayarak ona baktım. "Ne canavarı?" Alt dudağını dişleyerek gergin bir şekilde bana baktığında rahatlayarak söylemesi için saçlarını karıştırdım.

"Günlüğünde bahsettiğin canavarlar," gözlerimi kıstım. Ne canavarından bahsettiğini anlayamıyordum. "Günlük mü?" Başını salladı. "Kızma, çok kısa bir kısmını okudum. Ben gidince senin odanda buldum," onu kendime çevirdim. "Bana günlüğü getirebilir misin?" Başını sallayıp odamda ki köşede duran koltuğu kaydırdı. Ne yaptığına bakmak için başımı eğdim. Bir kalem yardımıyla açıp kırmızı kapaklı bir defteri getirdiğinde çıkardığı yere tekrardan baktım.

Hoon, günlüğü saklamak için bu kadar uğraştıysa içinde gerçekten önemli şeyler olduğunu düşünüyordum. Resmen parkerden kendine küçük bir bölme yapmıştı.

"Senden başka bunun yerini bilen var mı?" Ona ciddi bir şekilde sorduğumda başını iki yana salladı. "Canavar diye bir şey yok, hyung. Artık büyüdüğün için korkmuyorsundur belki de, ha?" Böyle konuşarak daha çok merak etmemi sağlıyordu. Telefonunun çalmasıyla her arayan kimse içimden teşekkürlerimi iletiyordum.

"Benim maçım var. Sonra görüşürüz," tam çıkacakken elinden tuttum. "Günlükten kimseye bahsetmek yok, tamam mı?" Gözlerini kırpıştırarak başını salladığında o çıkana kadar gülümsemeye devam ettim. O çıktıktan sonra kapıyı kapatıp kilitledim hemen. İçinde neler yazdığını merak ediyordum.

İlk sayfayı açtığımda elini uzatan birisi vardı. Diğer sayfada ise kurşun kalemle karalanmış bir görüntüyle karşılanmıştım. Oldukça karanlık ve iç karartan resimlerdi. Bir sayfa daha çevirdiğimde yazıyla karşılaşmıştım.

"Neden bunları yaşıyorum, bilmiyorum ama artık dayanacak gücüm kalmadı. Anlatacak kimsem olmadığı için bu günlüğe bunları dökmek zorundayım. Her yeri sırlarla kaplı bu evin duvarlarında yaşamaktan çok bıktım. Tüm gözlerin üzerimde olması ama beni kimsenin fark etmemesi... Beni çok boğuyor.

Ve ondan o kadar nefret ediyorum ki.

Tek o da değil, diğerinden de. Hepsinden. İğreniyorum. Bana bu yaşattıkları için hepsinden intikam almak istiyorum.

Fakat her şey bittiğinde ben yaşıyor olacak mıyım?"

Okuduklarım beni şaşırtırken kimlerden bahsettiğini anlamak çok zordu. Bir sayfa daha çevirdim.

"20 yaşıma geldim artık reşitim. Bu yüzden biter sandım ama bitmiyor. Sanırım gerçekten de kaçmaktan başka çarem yok. Ya kaçacağım ya da kendimi öldüreceğim. Çünkü daha fazla bu kadar kirli yaşayamam. Ne kadar yıkanırsam yıkanayım, geçmiyor..."

Son iki cümle yüzünden gözlerimden yaşlar düşerken yüzümü ekşitip gözlerimi kapattım. Hayır, tahmin ettiğim olamazdı. Peki ya suçlular kimdi? Bir sayfa daha çevirdim.

"Jiwoong hyung bir şeylerden rahatsız olduğumun farkındaymış, bugün bana sordu ama hiçbir şey diyemedim. Bana kaçmamı söyledi. Onu dinlemeli miyim?"

Bir sayfa daha.

"İkizime çok özeniyorum. Annemiz ölene kadar onunla uzakta çok güzel bir hayat yaşadı. Şimdi bir evde tek başına ve kimseyle muhatap olmak zorunda değil. Kadere bazen sitem ediyorum. Onun yerinde olabilmek için. Çünkü babam her şeyi bilmesine rağmen -bildiğini söylemesine gerek yok anlamam için- beni korumuyor. Ona bile güvenemiyorum bu evde.

Afrodit ise bana şantaj yapıyor. Kimse benim yanımda değil. Savunmuyor beni. O halde tek başıma nasıl savaşabilirim?

Babam her gün farklı bir iş için beni zorluyor. Dizi, film, marka çekimleri... Hepsi o kadar yorucu geliyor ki artık. Eskiden bundan neden zevk aldığımı bile bilmiyorum.

Yujin için o kadar üzülüyorum ki onun acısını bile hala aşamadım. Her şey çok ağır geliyor. Gyuvin için çektiğim vicdan azabı da çok fazla.

Bedenim zaten kirli peki ya ruhum? Onu daha ne kadar kurtarabilirim?

Bir şansım olsaydı,
İkizimle yer değiştirmek isterdim."

Boğazıma oturan yumru yüzünden yutkunamazken günlüğü kapattım ve gözyaşlarımı sildim.

Nasıl bir hayat yaşıyordun, Hoon?

Bu son dileğini ne kadar içten istemişsin... Şu an senin yerine geçtim. Nefes almam zorlaşmaya başlarken günlüğü gizli yerine koydum ve yatağıma attım kendimi. Ben kendimi nasıl bir şeyin içine sokmuştum?

Belki benden kötüsü yoktu ama bunu düşünmek zorundaydım; aynısı benim başıma gelir miydi ki?

Ben hala her şeye rağmen bu sektöre atılmak ve artık o çevirisini yapmadığım dizilerde başrol oynamak istiyordum. İstediğim şey bu kadar zor muydu? Şöhreti tatmak istiyordum. Hoon artık yoktu. Bu işin peşine düşecektim ama kendimi de geri çekmeyecektim.

Telefonuma gelen mesajla beklemediğim için boş bir yüzle elime aldığımda gördüğüm şeyle yerimden kalkmıştım.

"Buluşmak ister misin? 🐱😸🐾"

Hanbin!

Kafamdaki düşünceler bir anda kaybolduğunda kendimi gardırobun önüne atmıştım. Bu ilk buluşma gibi bir şey olacaktı. Numaramı da aldığına göre artık resmi olarak benim yanımda çalışıyordu. Heyecanla en güzel şeyleri seçerken daha sonra makyaj masasına oturdum. Evde tek başıma otururken bazen sıkılıp makyaj denerdim. Bu yüzden bu konuda kendime güveniyordum. Kendime güzel bir şekilde çeki düzen verdikten sonra aşağıya indiğimde anneyle karşılaşmıştım.

"Aaa, nereye gidiyorsun?" Elinde ki kahve bardağıyla karşıma çıkması beni şaşırtsa da yüzüme gülümseme yerleştirdim. Okuduklarımdan sonra bu gülümsemeler artık sahte olmaya başlamıştı. "Hanbin ile buluşacağım. İşte ilk günü. Ben ona o da bana yardımcı olsun istiyorum. Aramızda sadece iş ilişkisi değil aynı zamanda arkadaşlık ilişkisi de olmalı diye düşünüyorum. Böylece işimizi de güzelce yapabiliriz," bu evde ki herkes işi düşündüğü için onları bu yönden vuracaktım. Zaten bunu dediğimde kadın hemen gülümsemeye başlamıştı. Para kazanıp yemesi için heyecanlanıyor olmalıydı.

"Tamam, canım. Geç kalma. Bir şey olursa da ara mutlaka," omzuma dokunup bahçeye doğru çıktığında arkasından göz devirdim. Temas etmesen iyi olurdu yapmacık! Şoförüm yine kapıda bekliyorken beni görünce kapımı açmıştı. Bu hareketiyle güvenim tazelenirken en çok da bu harekete alışmak istiyordum. Hanbin'in mesaj attığı adresi gösterip yüzümdeki koca gülümseme ile arkama yaslandım.

***

"Burası, Hoon Bey."

Arabadan indikten sonra geldiğim yere baktım. Kesinlikle daha önce hiç görmüş olduğum bir yer değildi. Zaten çok yer gördüğüm de yoktu da neyse. Telefona bakarak aynı zamanda da etrafa bakarken arkamdan hissettiğim omzuma dokunan el ile refleksle arkama dönmüştüm.

"Korkuttum mu?" Gülerek başımı iki yana salladım. İşte o zaman o da yine ona yakışan en güzel gülümsemesini takındı. Kolunu omzuma attı.

"Burası benim dövüş salonum. Birinin seni korumasını istiyorsan önce kendini koruyacak kadar bilgin olmalı," şaşırarak ona baktığımda dudaklarımı büzdüm. Çünkü aklım söylediklerinde değil omzumda olan elindeydi.

"Dövüş salonun olması ne kadar ilginç," alıcı bir edayla etrafa baktığımda bu tavrım hoşuna gitmiş olmalıydı ki kolunu omzumdan çekip kollarını göğsünde birleştirdi. Bu hareketi ne kadar çok yaptığını fark etmiştim. Seni tatlı çocuk.

"Fark etmeden kendine çok becerikli bir koruma tuttun aslında," bu hali bana o kadar tatlı geliyordu ki... Kendimi onu izlemekten alamıyordum. Gerçi bana her zaman tatlı geliyor olması ayrı olaydı.

"O zaman görevini layıkıyla yerine getir, kedi çocuk." Yaklaşıp yanağını sıktığımda sağ eliyle çenemden tutmasını beklemiyordum. Ona çenemi hafifçe sıktığında yutkunmama engel olamamıştım. Onunla bu kadar yakın olmak güzel olduğu kadar tehlikeli de görünüyordu.

"Emrinizdeyim," gözlerini kısıp burnunu kırıştırdığında bu hareketiyle onu öpme isteğim yine artmıştı. Zaten onu bir kediye benzetiyorken bir de kedi gibi davranmasına dayanamazdım. Belki de hiç dememeliydim. Elini uzatıp geçmem için bana öncelik verdiğinde gülümsedim. Sanırım bu en sevdiğim hareketti. Başımı eğip memnun bir şekilde gülümsediğimde açtığı kapıdan girmiştim.

"Teşekkür ederim."

Merhabalar!
Bu aile beni çok geriyor :{ bu yüzden sizi de gereceğim gibi...

Düşüncelerinizi yazabilirsiniz!

Görüşürüz!

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top