22 | çatıda ki ölüm
"Dün gece yaşananları nasıl açıklayacaksınız? Daha fazla işbirliği yapmak istemiyorum."
Kulağım sanki uzun bir uçuştan inmişim gibi kapalıydı. Zorlukla seçebildiğim kelimeleri dinlerken bir yandan da yataktan doğrulmaya çalışıyordum. Şuurum dün gece nasıl gitmişti, anlam veremiyordum ve hatırlamak için zihnimi zorladığımda başıma saplanan ağrı yüzünden geri çekiliyordum. Kaç saattir uyuduğumu bile bilmiyordum ama kış uykusundan uyanmış ayılardan farkım yoktu. Üstümdeki inanılmaz yorgunluk ve halsizlik beni bitap düşürüyordu.
"Anlaşmamız bu şekilde değildi. Zaten başından beri kaç kez gerçeği sakladınız. Bu benim için son nokta. Ben hala Hoon'un pardon Hao'nun koruması olmaya devam edeceğim. Fakat bundan sonra başka hiçbir şey için benden bilgi alamayacaksınız."
Her ne kadar bir yerlerim ağrısa da duyduklarım bunları sıfırlıyordu. Yataktan nihayet doğrulduğumda Hanbin'in sesini takip ederek salonun girişinde durdum. Kiminle konuştuğunu merak ediyordum. Fakat bundan önce merak ettiğim şey; dün geceydi.
Başımı içeriye uzatıp baktığımda Hanbin telefonu pantolonunun cebine sıkıştırırken oldukça stresli görünüyordu. Gözleri nihayet beni bulduğunda oldukça yorgun görünüyor olan halimi tahmin edebiliyordum. Muhtemelen yüz ifadesinde bir an da beliren endişe tohumlarının nedeni de bu halim olmalıydı.
"Sen neden kalktın? Ben gelecektim yanına," yanıma gelip beni incelediğinde omuz silktim. "Kaç saattir uyuyorum?" Uykulu sesimle konuştuğumda durup bir bana baktı. "Yaklaşık on altı saat olmuştur sanırım," şaşkınlıkla kaşlarımı kaldırdığım da koluma girip beni ilerletmeye başladı. Şaşırarak ona baksam da ben konuşmadan açıklamaya başlamıştı.
"Sana sürprizim var. Geç bakayım yatağa," beni güzelce yatağa yerleştirdikten sonra göz kırpıp ortadan kaybolmuştu. Sırtımı yasladığım yatak başlığında keyfim yerine gelirken uzattığım ayaklarımı hafifçe salladım. Sürprizi ne olabilirdi ki?
Görüş alanıma girdiğinde ellerinin arasında tuttuğu tepsiyle giriş yapmıştı. Yüzüme yerleşen gülümseme ile ona sırıtmaya başladığımda tepsiyi kucağıma yerleştirdi. Tepsinin köşesinde gördüğüm kağıttan yapılmış gül, yemekten daha çok beni mutlu etmişti.
"Bu jesti neye borçluyum?" Ne kadar sevinsem de her zaman kendini belli eden tereddütüm ile onu karşıladığımda eğilip alnıma bir öpücük kondurmuştu. Acaba hala rüyada mıydım?
"Dün senin için kötü bir gündü. Belki biraz da olsa keyfini yerine getirebilirim diye düşündüm," yüzündeki buruk tebessüm dünün neler olduğunu bana hatırlatmaya yeterken bir anda tüm iştahım kaçmıştı. O herif... Bana bir şey yapmış mıydı? Bunu hatırlamıyordum. Dudaklarım birbirine çarpmaya başladığında bu titreme kendime olan güvensizliğimden kaynaklanıyordu. Çünkü dün işler istediğim gibi gitmemişti.
"Dün gece..." Elimde çevirip durduğum kağıttan güle bakarken gözlerim asla onunkilerle buluşmuyordu. "Düşündüğüm şey yaşandı mı?" Alt dudağımı dişlerimin arasına alıp titremenin geçmesi için onlara işkence ediyordum. Aklıma gelmediği ilk uyandığım zamanlar ne kadar da güzeldi.
"Hayır. Terslik olduğunu anladığım an motora atlayıp geldim. Endişelenme," başımı kaldırıp ona baktığımda gözlerimin yeniden dolmuş olmasını bu kez kabullenip onları serbest bıraktım. Kucağımdaki tepsiyi düşürmemeye dikkat ederek kollarımı ona sardım. Bunu beklemese de bu kucaklaşmayı kabul edip bana sıkıca sarıldı. Duygu yoğunluğundan ötürü kendimi kontrol edemiyordum ki şu an etmekte istemiyordum.
"Bu saatten sonra kimse sana bir şey yapamaz. Seni her zaman koruyacağım."
***
"Dün olan bitenler ne kadar talihsiz olsa da aslında büyük bir şey öğrendik," elimde çevirip durduğum gül ile odağım tamamen kafamdaki düşüncelerdi. Hanbin de hiç ses çıkarmadan yanımda oturuyor ve beni dinlemeye ne kadar hazıra olduğunu gösteriyordu.
"Gyuvin'in verdiği bilgi ile konuştuğum Taerae vardı, hatırladın mı?" Onu yoklamak için sorduğumda başını sallayarak hatırladığını belli etmişti. "Hoon'u birçok kez istismar ettiğini söylediğini sözlerden zaten anladım ama aklıma sorular takıldı. Taerae tacize uğradığı gibi şirketi terk etmişti. Onun dışında kim bilir daha kimler vardır... Sence Taerae ile yine konuşmalı mıyım?" Hanbin biraz düşündükten sonra ekledi.
"Araları o durumdan sonra çok iyi değilmiş, demiştin. Şimdi niye yardımcı olsun ki?" Başımı sallayarak onayladığımda aklıma gelen düşünceyle sordum. "Ya ona Hoon olmadığımı söylersem?" Hanbin yerinde doğrulup bana baktığında endişelenmemesi adına elini tuttum.
"İntikam almak ister gibi bir hali vardı. Hem o şerefsizden hem de Hoon'dan. Biz de ikisine odaklanarak neler olduğunu çözmeye çalışıyoruz zaten. Bizimle birlik olacağını düşünüyorum," Hanbin onaylamayan bir şekilde bana baktığında korkunun ecele faydası yok düşüncesi hücrelerime nüfuz etmişti. Bu yüzden cesaretimin seviyesi doruklardaydı.
"Her şeyi ortaya dökerse bunca zamandır yaptığımız tüm planlar mahvolur, biliyorsun, değil mi?" Onu onaylasam da aklımda hala bu fikir yatıyordu. Hanbin'i ikna etmeliydim.
"Dün geceyi telafi etmeliyiz ve işe koyulmalıyız. Söylemekten hep çekindim ama ya Yujin'in de bunlarla bir ilişkisi varsa?"
Daha fazla bir şey söylememe gerek kalmamıştı. Bir taksi çevirip Taerae'nin evine doğru ilerlerken Hanbin de Gunwook'a mesaj atıp adrese motorunu getirmesini söylemişti. Gunwook'a olan hareketleri sanki onu Yujin'in yerine koymuş gibi hissettiriyordu. Çünkü o dövüş salonunda bizzat tanıştırdığı kişi de sadece Gunwook idi. İkisi arasında güzel bir bağ olduğunu düşünmeden edememiştim.
Eve geldiğimizde son görüşmenin üzerinden bayağı zaman geçtiği için ne diyeceğimi tam kestiremiyordum. Bu yüzden içime dolan özgüven eksikliğini kovmaya çalışıyordum.
Hanbin'e dışarıda kalmasını söylediğim de ikisi Gunwook ile beraber gözden kaybolmuşlardı. Ben de daha rahat hissederek evin ziline bastım. Birkaç saniyenin ardından kapı açılmıştı.
"Yine mi sen?" Göz devirerek bana baktığında bunun beni yıldırmamasını kendime söyleyerek omuzlarımı dikleştirdim.
"Konuşmamız lazım." Bana küçümseyici bir bakış attıktan sonra kapının kenarından çekilip içeriye girmem icin yer açtı. İlk kısmı atlatmıştım.
Önümüze istemeyerek koyduğu kahvelerle karşıma oturmuş bir an önce konuya girmemi bekleyen gözleriyle bakarken daha fazla uzatma gereği duymadım.
"İnanmak belki zor olacak ama ben Hoon değilim, Taerae. Onun ikizi, Hao'yum." Başta yüz ifadesi donuklaştıktan sonra ciddi olduğumu anladığında kaşlarını çatmıştı.
"Hoon öldü mü, kayıp mı bilmiyorum ve gerçekleri öğrenmek için onun yerine geçmek zorundaydım. Bunu sana söylüyorum çünkü isteklerimiz aynı. Sen Hoon'a geçmişten bu yana öfke duyuyorsun, bunun nedenini öğrenmek isteyeceğini düşünüyorum ve o şerefsizin de en ağır cezayı almasını. Bu yüzden bana yardımcı olmak zorundasın," Taerae söylediklerim ile ne diyeceğini bilemez bir hale büründüğünde ona dün geceden bahsetme kararı aldım. Onu bir an önce kendi tarafıma çekmeliydim. Bu yüzden onun ince noktasına başvurmalıydım.
"Dün gece bir iş daveti denilerek bir seks partisine gönderildim. Oraya gittiğimde de o herif bana tecavüz etmeye kalkıştı. Son anda kurtulmasaydım başıma neler gelirdi hayal bile etmek istemiyorum. Fakat şu an aynıyız. O adamın uçkuru yüzünden hayatımız mahvoluyor. Hoon ile aralarında ne var bilmiyorum ama bana güvenmelisin ki bunlarda ikizimin bir suçu yok."
Bana alay dolu baktı. Hoon'dan hala nefret edebiliyor olmasına hayret ediyordum.
"Nereden bilebilirsin ki?" Haklıydı. Fakat ikizimin böyle bir şeyi isteyerek yapacağını asla düşünmüyordum. Onlar ne kadar tersine inansa da ben buna inanmayı reddediyordum.
"Evet, bilemem ama salak değilim. Beş parasız ve ünlü olmak için her şeyi göze almış birisi olsaydı belki inanırdım ama babamın kurduğu saltanat altında yanan bir kalbin böyle bir şey yapacağına hiç kimse beni inandıramaz. Ben de bunu kanıtlamak istiyorum."
Taerae elini alnına götürüp bir süre ovaladıktan sonra kahvesinden bir yudum aldı. Boğazında ki kuruluğu geçirdikten sonra nereden başlayacağını bilemeyen bir ifadeyle bana baktı. Yüzümdeki istikrarlı ifadeden mi güç aldı bilmiyorum ama bildiği her şeyi anlatmaya başladı.
"O kanı bozuk olan adam her seferinde gözüne birisini kestirir ve ona iyiymiş gibi yaklaşıp taciz ederdi. Ben bunu önceden fark ettiğim için şanslıydım. İlerlemeden çıkabildim. Fakat tek kurban ben değildim ki, Hao." Gözlerini sinirden dolayı dolmaya başladığında derin bir nefes alıp devam etti. "Biz çok yakındık Hoon ile. Yediğimiz, içtiğimiz, giydiğimiz ayrı gitmezdi. Beraber çıkış yapmak için hazırlanıyorduk. Ben taciz olayını Hoon'a anlattığımda o kadar sessiz kaldı ki daha fazla dayanamadım yüzünü görmeye. Belki o yardımcı olsa yine kalırdım o şirkette ve şarkıcı olabilirdim ama en yakının bile destek olmayınca anlıyorsun işte bazı şeyleri," iç çekti.
"Hatta çok yetenekli bir çocuk vardı. İsmini hala hatırlıyorum, Yujin'di." Devam etmesine engel olarak şaşkınlığımı dile getirdim. "Yujin mi?" Bana şaşırarak baksa da başını salladı.
"Korumam olarak yanımda olan ama aslında polis birisi var ve o da bu işin içinde. Yujin onun kardeşi. Onun ölümünün arkasında olup bitenleri ve bu aileyi ifşa etmek isteyen birisi. O geldiğinde anlatır mısın?" Bir şey demeden de başını salladı. O sırada Hanbin'e mesaj atıp gelmesini söylemiştim. Ne varsa kendi öğrenmesi daha iyi olacaktı. İyisiyle de kötüsüyle de. Çünkü ben anlattığım zaman kafasında bir şüphe olmasını istemiyordum.
Kapı çaldığında Taerae'nin peşinden ben de geldiğimde Gunwook'u da görmüştüm.
"Her şeyi biliyor. Bize yardımcı olacağını düşündüm." Gunwook için kısaca bilgi verdiğinde onu zaten tanıdığım için başımı salladım. Fakat Taerae'nin yüz ifadesine bakılırsa işin ciddiyetinin farkına yeni varıyor gibiydi.
"Ah, sizi tanıştırayım-" lafım ağzımda tıkılı kalırken tanışıyor olmalarına bir yandan sevinmiştim. "Biz zaten tanışıyoruz. Kendisi benim dövüş aldığım salonda hocam oluyor. Hanbin de oranın sahibi, biliyorum." Şaşırsam da tanışıyor olmalarından ötürü daha güven veren bir ortam oluşmasına sevinmiştim.
İçeriye geçtiğimiz de Gunwook'un şaşkınlığı yüzünden okunuyordu. Hanbin'in ise meraklı yüz ifadesi bir an önce konuşulması gerekenleri konuşmamız gerektiğini hatırlatıyordu. Taerae yutkunduktan sonra devam etti.
"Ben şirketten ayrıldıktan sonra hiç Hoon ile muhatap olmadım. Fakat iki yıl önce beni bu olay yüzünden aradı. Ağlıyordu ve sesi çok kötü geliyordu. Ben de bana gelmesini söylemiştim. O herif Hoon'u taciz etmeye çalışırken Yujin ikisini videoya almış. Fakat ne olduysa fark edilmiş. Yujin çatıya kadar kaçmış ama o herif de peşinden çıkmış. Hoon da onları durdurmak için peşlerinden gittiğini söylemişti. Yujin'in bu video ile o herifi şikayet edeceğini söylediğinde çatıda bir tartışma çıkmış. Hoon, Yujin zarar görmesin diye isteyerek olduğunu bile söylemiş ama Yujin haklı olarak inanmamış. Yujin'in elinden telefonu almak için bir debelenme yaşanmış. Onun sonucunda Yujin çatıdan aşağıya düşmüş ve telefon da o herifin eline geçmiş. Sanırsam düşme anına kadar her şeyin kayıtta olduğunu düşünüyordu. Hoon, Yujin düşerken arkasından uzun bir süre bakmış ama o herif tarafından geri çekilince elinden başka bir şey gelmemiş." Taerae uzun konuşmasının ardından titrek bir nefes bıraktığında oldukça yüzü düşmüştü. Bunları yeniden hatırlamak onu mahvetmiş olmalıydı.
Yanımdaki bedene baktığımda ise gözlerini kırpmadan Taerae'yi dinlediğini görmüştüm. Yüzünde hiçbir minik oynamasa da dolan gözleri her şeyi belli ediyordu. Onun ne kadar kötüleştiğini görünce daha fazla dinlemesini istememiştim. Benim korktuğum şey; Yujin'in de istismara uğramış olması tahminiydi. Nasıl denilir, bilmiyorum ama bir nebze rahatlamıştım. Böyle bir gerçeği de öğrenirse Hanbin'in o herifi öldürmekten bir saniye bile geç kalmayacağına emindim.
"Biraz dışarıya çıkalım mı?" Hanbin soruma karşı başını iki yana sallayıp ayağa kalktı. Yüzüme bakamıyor olma detayı yüreğimi parçalıyordu. Hoon'un katil olmadığını öğrenmişti ama hala yüzüme bakamıyor muydu? İçim sızlıyordu. Tamam, katil olmasa da bu olayın gizlenmesi de kötü bir şeydi ama Tanrım, ben Hoon değildim. Ne zaman benim yüzüme rahatlayarak bakabilecekti? Bunun için yüz nakli mi olmam gerekiyordu?
"Yalnız kalsam daha iyi olacak." Ceketini aldığı gibi çıktığında içime bir ürperti gelmişti. Başına bir şey gelebilecek olmasından ötürüydü belki bilmiyorum ama onu yalnız bırakamazdım. O çıktığından birkaç saniye sonra kalkıp hızla bir şeyler söyledikten sonra bende evden çıktım.
"Yine uğrayacağım. Görüşürüz."
***
Gunwook duyduklarını sindirmeye çalışırken kalkıp giden iki beden ile yerine daha çok sinmişti. Hanbin'e yardımcı olacağına söz vermişti ama beklediğinden daha fazla korkunç şeylerdi bunlar. Dünyası kararmış gibi hissediyordu. O sırada bakışları karşıdaki koltukta oturan çocuğa kaydı.
Bir senedir tanıdığı bu kişinin yüzündeki hüzün bu kez farklıydı. Pişmanlık vardı. Ne zaman yüzünde gördüğü acı çeken hüzün bu kez pişman görünüyordu.
Gunwook doğum gününde her zaman olduğu gibi yine yalnızdı o gün.
Elleri ceplerinde boş sokaklarda yürüyor ve kedileri izliyordu.
Duyduğu güzel melodi ile zaten belirsiz olan rotasını değiştirip adımlarını sesin geldiği yöne çevirdi.
Elinde gitarı ile önündeki mikrofona şarkı söyleyen açık kahverengi saçları olan çocuğu dinlemeye başladı. Bu en sevdiği şarkılardan birisiydi. Genelde şarkı dinlemezdi ama vazgeçemediği birkaç parça vardı. Köşeye geçip onu uzun uzun dinledi.
"Bu şarkıyı kendini yalnız hisseden ruhlara söylemek istiyorum. Umarım biraz da olsa ruhunuzu rahatlatabilirim." Gunwook bunu duyduğunda yerinde kıpırdanıp heyecanla dinlemeye başladı. Çocuğun şarkı söylerken ki yüz ifadesi o kadar güzeldi ki izlemekten kendisini alamamış, nasıl bittiğini bile fark etmemişti.
Herkes dağılmaya başladığında ortada kendisinin kalması onu germişti. Eşyalarını toplayan çocuk gitmek için hazırlandığında içinde ki dürtü ile onu uzaktan takip etmeye karar verdi. Zaten boş geziyordu. En azından bu çocuğun evine kadar eşlik edebilirdi. O bilmese de kendisini çok rahatlatmıştı. O da gece geç saatlerde eve dönmenin tehlikeli olmasına karşı teşekkür niyetine evine kadar arkasından eşlik ediyordu.
Dürtüsü onu doğrular gibi içkili iki kişinin çocuğa yaklaşıp bir şeyler demesine karşı uzaktan bir süre izledi. Fakat çocuğun adeta buz kesmiş gibi hareketsiz kaldığını fark edince nöbet mi geçiriyor, diye korkarak olay yerine geldi.
"Ooo bu velet de nereden çıktı?" Sözleri umursamadan çocuğa baktı. "İyi misin?" Çocuğun cevap vermeden çekinerek baktığını görünce içi bir kötü olmuştu. "Çekilsene be velet!" Kulağını tırmalayan sese daha fazla dayanamayıp yumruğunu geçirdiğinde diğeri de hücum etmeye kalkışsa da sarhoş olmasından dolayı bayılmıştı.
"Eve gidene kadar sana eşlik edeyim," Taerae'nin yere düşen gitar çantasını kaldırıp kendi sırtına astı ve koluna girerek ilerlemeye başladılar. Çocuğun niye bu hale girdiğini merak etmeden duramıyordu.
Eve geldiklerinde ise ona çantasını geri uzattı.
"O an travmamı yeniden yaşamış olmalıyım, kafam gitti birden, kusura bakma. Teşekkür ederim eve kadar eşlik ettiğin için ama nasıl bu kadar iyi dövüşüyorsun?" Gunwook mütevazı bir şekilde gülümseyip gururla söyledi. "Küçüklüğümden beri tekvando yalıyorum ve artık eğitmen olmak üzereyim." Diğeri onun bu haline gülümsedi. Kendisinden yaşça küçük olsa da cüssesi ondan iriydi.
"Rica etsem bana da nasıl kendimi korumam gerektiğini öğretir misin?"
Gunwook ilk tanıştıkları güne gidip geldiğinde yerinden kalkıp Taerae'nin yanına oturdu. Onu ilk gördüğü andan beri seviyordu ama henüz söylememişti. Travmasının nedenini de bu sayede öğrenmişti. Ona destek olmak amaçlı sarıldığında karşısındaki hüngür hüngür ağlayan beden kalbini iki parçaya ayırıyormuş gibi hissettirmişti.
***
Taerae'nin de evine yakın olan o bara doğru ilerlediğini gördüğümde motor kullanmamış olmasına içimden şükrediyordum. Aksi takdirde onu asla yakalayamazdım. Yalnız kalması onun için daha iyi olacaktı, bunu biliyordum ama uzaktan da olsa ona sahip çıkmak istiyordum. Onun her zaman bana yaptığı gibi...
Benim de Taerae'nin evinden sonraki durağım bu bar olduğu için artık klasikleşmiş gibi geliyordu.
Ona uzakta kalsa da görebildiğim bir masaya oturup onu izlemeye başladım. Bar sandalyelerinden birisine oturmuştu. Karşısında gördüğüm tanıdık yüz ile şaftım yerinden kayarken yerimde durmak o an çok zor gelmişti.
Ona hala aşık olan eski sevgilisinin burada çalıştığını - sırf onun için - nasıl unuturdum?
Küfür ederek ikisini izliyordum. Kalkıp aralarına girmek gibi bir şey de yapamazdım. Hanbin benim sevgilim değildi. Ki şu an berbat bir haldeydi. Bunca zamandır katil olduğuna inandığı ikizim suçsuz çıkmıştı. Beni sırf bu yüzden dolayı da olsa uzak tutuyordu kendisinden, bunu anlamıştım.
Hanbin'in kalkıp Woohyun ile arka odalara doğru ilerlediklerini gördüğümde ise beynimden vurulmuş gibiydim. Düşündüğüm bu kez de olmazdı, değil mi? Kaç gündür ne düşünsem tersi çıkıyordu. Bugün de zihnimin bana oynadığı bir oyun olmalıydı.
İkisinin peşinden kalkıp ilerlediğimde bunun bir yanılma olmadığını fark etmem uzun sürmemişti.
Yatağa yatan Hanbin ve üzerine çıkarak ona yaklaşan Woohyun tüm gerçekliği ile karşımda duruyordu.
Daha fazlasını izlemeye gönlüm el vermediğinden barı terk edercesine çıkmıştım.
İşte şimdi berbat hissediyordum ve ağlayacağım bir omuz olmaması kendimi uçurumdan atmama sebep oluyordu.
SELAMMM
Önceden tanışmış olduğumuz ama sonra bir daha kendilerinden haber alamadığımız o karakterlere hooop geri dönüş yaptık. Onları öylesine eklemedim herhalde, değil mi? Taerae ve Gunwook da haobine katılarak dörtlü ortak oldular 🖖🏻 matt icin sorrykha çünkü eski sevgilinin kötü karakterine ihtiyacım var... Kaos için (sanki hiç yokmuş gibi)
FAKAT BU DA LAZIMDI 😔😔 öylesine yazılmış bir sahne yok kesinlikle hiçbir bölümde 😉😉
Veee diğer bölümde artık uzun süre olmuş Jiwoong'a kavuşalım, değil mi?
Yorumlar yüzünden keyfim yerine geldi o yüzden bölüm yazdım ama her an depresifliğe girip finali erkenden yazma fikrime geri dönebilirim 😘🙂
Fakat şunu söyleyeyim kafamdakilerin daha %30'unu falan yazdım. Yani daha yazmam gereken çok şey var... Desteklerinizi esirgemeyin babayy öptüm 💓💞💖💘😚🐱
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top