21 | kalbin çağırdığı isim
Beklenen gün gelip çatmıştı. Bu davet yemeğine bir süredir hazırlanıyordum ve şimdi hazırladıklarımı gösterme vaktiydi. Kendime güvenen bir edayla aynada kendime bakıyorken arkamda beliren beden ile sırıttım. Gün artık akşam saatlerine geliyordu. Hanbin'e en son öğrendiklerimi anlattığım da onunda oldukça şaşırmış olduğunu görmek beni daha da germişti. Çünkü genelde o bir fikre sahip olurdu ama bu sefer ikimizde plansızdık. Sadece bu davete odaklanmıştık.
Bu davet önceleri de oluyormuş, bunu araştırmıştım. Fakat lanet olsun ki içeriği hakkında asla bir bilgi bulamamıştım. Özellikle bizzat kendim araştırdığım için bana bilgi vermemişlerdi. Neymiş, kimsenin önceden hazırlanıp hile yapmasını istemiyorlarmış, peh!
"Şu an ki popülerliğimden çok daha fazlasını istiyorum. Ancak o zaman hepsinin karşısında güçlü bir şekilde durabilirim. Şimdiki konumumla katılacağım davetin içeriğini bile öğrenemiyorum," anlık içime dolan sinirle konuştuğumda Hanbin elinde ki mücevher kutusunu açtı. Arkama dönmeden aynadan onu izliyordum. İçinden çıkardığı gösterişli kolye ile ağzım şaşkınlıkla açılırken onu izlemeye devam ettim.
"İşin sonunda her şeyi ifşa edeceğini söyledin. Ne kadar popülerlik o kadar tanınma demek. Her şey bittiğinde buna katlanabilecek misin?" Ne demek istediğini anladığım da cevap vermeden mücevheri kutusundan çıkarmasını izledim. Usulca çıkarıp boynuma takmak için uzandı. Ona yardımcı olup taktığı kolyeye aynadan uzun uzun baktım. Benim inci kolyemin üstünde çok daha zarif durmuştu. Kolyeyi taktıktan sonra elimi kolyenin üzerinde gezdirirken cevapladım.
"Aksine şöyle düşünüyorum," kollarımı omzuna koyup gözlerinin içine baktım. "Çevirdikleri dolapları ne kadar insan öğrense o kadar acı verici olacaktır." Gözlerini indirip dudaklarımda ki gülümsemeye baktı. Gözlerime ona dikip hevesle bekledim. Uzun süredir aramızda ki toplantılar dışında bir şey geçmiyordu.
"Ben galiba senin için endişelenmeye başladım, Hao."
Gözlerimde ki bakış yumuşarken onun gözleri de benimkilerle buluşmuştu.
"İlk kez polislik ile ilgili bir şeyi çiğneyeceğim belki ama nedense hiç umurumda değil." Söyledikleri kafamı karıştırırken ellerimi boynundan çektim. Neden bahsediyordu? Onun odasındaydık. Yatağının yanındaki çekmeceden bir dosya çıkartıp tekrar yanıma geldi. Merakla onu izliyordum. "Sadece olanlardan sonra senin zarar görmeni istemiyorum. O yüzden bunu imzala." Uzattığı dosyayı alıp ona karmakarışık yüz ifademle bakarken beni yatağa çekti ve oturttu.
Kapağını açıp okumaya başladığımda hafiften dolmaya başlayan gözlerim yüzünden burnumu çektim. Ah, ben böyle hassas birisi değildim. Neden bu dosya içimi ısıtmıştı?
"İşin sonunda her şey elbette emniyete götürülecek. Ben çoktan kendim için ifade verdim ve senin bana yardım etmek için destek olduğunu söyledim. Babanın zorlaması yüzünden hatta sen bu işe son verecektin ama ben seni vazgeçirdim. Ve ikimizde kardeşlerimiz için ortak olmaya karar verdik, tamam mı?" Dosya, Hanbin'e yardımcı olduğum için ceza almamam için yazılmıştı. Ben sadece intikama odaklandığım için işin hapis cezası tarafını düşünmemiştim. Bu bana ilaç gibi gelmişti. Açıkçası böyle bir şeyi kabul edemem gibi şeyler söylemeyi çok isterdim ama benim için hayat o kadara kolay bitmemeliydi. Bu yüzden yardımını gönül rahatlığıyla kabul edecektim.
Başımı sallayıp dolu gözlerimle boynuna sarıldım. O da kollarını belime sarmıştı.
"Beni düşündüğün için teşekkür ederim."
***
Gizli bir davet olduğunun özellikle üstünde durulmuş ve tek başıma gelmem için ısrar edilmişti. Burnuma kötü kokular gelmeye başlasa da geri çekilmeyecektim. Hem belki de aradığım şey olabilirdi? Birileri tarafından öğrenmeme gerek yoktu. Bizzat Hoon olarak bunu deneyimleyebilirdim.
Hanbinden daha sonra öğrenmemle kolyeye kamera yerleştirilmişti. Bu yüzden görüş alanımı kolaylıkla gözler önüne seriyordu. Buna gerek olmadığını düşünsem de somut kanıtlar her zaman daha işe yarardı. Bir de her ihtimale karşı çantama taşınabilir bıçak vermişti. Garipsesem de itiraz etmemiştim. Beraber işlediğimiz dersleri hatırlamamı söyleyerek bana o günleri hatırlatmıştı.
İçeriye girdiğimde oldukça lüks bir mekan beni karşılamıştı. Çok güzel giyinen kadınlar ve onlardan aşağı kalır yanı olmayan erkekler, davetin ne kadar gösterişli olduğunu vurguluyordu. Nerede durabileceğime emin olamazken en son etrafı iyice gözler önüne seren bir masaya geçtim. Buradan her şeyi rahatlıkla görebiliyordum.
"Siz Hoon Bey olmalısınız, değil mi?" Gelen sesle arkamı dönüp baktığımda kırk beş yaşlarında olan bir adamla karşılaşmıştım. Ünlü birisine benzeyen bir hali yoktu. O halde iş verecekler alanına giriyor olmalıydı. Yüzüme kibar bir tebessüm yerleştirdim.
"Evet. Siz?" Kravatını düzeltip elini uzattı. "Ben Taejeon Group başkanı Kim Taejeon. Tanışmaktan onur duydum," böylesine kibar iş bir adamına denk gelmem benim için büyük bir şans olmalıydı. Uzattığı elini sıktım. "Beni zaten tanıyorsunuz. Ben de memnun oldum." Başını sallayarak onayladığında karşıma geçti.
"İstediğiniz yatırımcıyı ya da sponsoru bulabildiniz mi?" Direkt konuya girmesine bozuntu vermeyip dudaklarımı büzerek ona üzülüyormuş gibi bir bakış attım. "Aslında daha yeni geldim. Önceden burada bulunmuş olmalıyım ama ne yazık ki hatırlayamıyorum. O yüzden şu an daha pek hakim olamadım," adamın yüzündeki gülümseme büyüyüp bir sırıtmaya döndüğünde aradığım kişiyi bu kadar erken bulmanın sevincini yaşıyordum.
"Siz önceden de iyi iş alıyordunuz. Bu yüzden ben de sizi deneyimlemek için bugün ilk defa katıldım. Sizi merak ediyorum," şaşkınlığım yüzüme yansırken oldukça centilmen görünmeye çalışıyordum. Yüz ifadelerimi kontrol etmek her zaman en zor kısımdı. Bu yüzden başarılı oluyor muyum, bilemiyordum.
"Ah, ne büyük şans." Etrafa bir bakış attığımda daha demine göre kişi sayısında azalma söz konusuydu. Herkes anlaşıp evin içine ilerliyorlardı. Buna anlam veremesem de karşımdaki adamı kaybetmemek için ne yapacağımı düşünüyordum.
"O halde içeriye geçelim mi?" Demek burada süreç böyle ilerliyordu. Hiçbir şey bilmiyorsan sürüyü takip et.
İçeriye girdiğimiz de zaten kendisinde olan kart ile odayı açtığında bunu planlamış olduğunu anlamıştım. Adam gerçekten de Hoon'un büyük bir hayranı filan olmalıydı. Hoon'un ekmeğini yemenin bu kadar kolay olacağını hiç tahmin etmemiştim.
Kapıyı arkasından kapattıktan sonra masada duran şarap bardaklarına kırmızı şarap doldurmaya başladığında kaşlarımı çattım.
"İş konuşacağımızı sanıyordum?" Bana dönmeden şarapları doldurmaya devam etmesine daha da sinir olmaya başlarken neler olup bittiğine anlam vermeye çalışıyordum.
"Konuşacağız ama biraz rahatlasak fena olmaz sanki, ha?" Böyle bir şey kafamdan elbette geçmişti. Bazıları haddini aşıp ileriye gidebilirlerdi. Bu yüzden buna kendimi hazırlamıştım. Fakat Hanbin'in de izliyor olması eksi bir durumdu.
Uzattığı şarabı aldıktan sonra bir an önce konuya girmek için ne yapmam gerektiğini hesaplıyordum.
"Açıkçası bana bir şey sunmanıza gerek yok. Ben zaten size her türlü kabulüm," söylediği şeyle düşüncelerimin arasına girerken yerinden kalkıp karşıma dikildi. Mütevazı görünmek istiyordum ama başımın dönmesi yüzünden sadece gülümsemekle yetinmiştim.
"İrtibatta olalım o zaman, Taejeon Bey. Bu benim kartım." Çantama uzanmış kartımı çıkaracakken başım o kadar fazla dönmüştü ki duvardan destek aldım. Kendime birkaç saniye versem de geçmek yerine daha da artıyordu. Kartı vermek için uzattığımda karşımdaki adamın pis sırıtışı her şeyi algılamama neden olmuştu.
Pusuya düşürülmüştüm.
Şaraba koymuş olabileceği ilaç tarzı şeyler anında aklıma gelirken kesinlikle görmemiş olmam büyük talihsizlikti.
"Bana ayrılan sürenin sonuna geldik. Aslında ben de sizinle geceyi geçirmek isterdim ama ortaklık önce gelir. Bir dahaki sefere de benimle birlikte olun, lütfen. Ne kadar isterseniz bağışçınız olacağım."
Adam uzattığım kartı gülerek cebine sıkıştırırken kendimi daha fazla ayakta tutamayarak yatağa atmıştım. Vücudumu taşıyamıyor gibiydim. Kafam vücuduma ağır geliyordu.
O sırada kapının açılmasıyla gözlerimi kısarak içeriye girmeye çalışan kişiyi görmeye çalıştım ama nafileydi.
"Seni o kadar özlememe rağmen bu kadar dayanmak nasıl çile verdi, anlatamam. Bir an önce gecemi güzelleştirmek istiyorum."
Tanıdık bir sesti. Lanet olsun ki tanıdığım birinin sesiydi. Her şey kasıtlıydı. Bu partinin de amacı birileriyle yatarak iş kazanmaktı. Ve ben bunu daha yeni anlıyordum. İçeriğinin neden gizli olduğunu da. İlk yanlışımı yapmıştım.
"Hiçbir şey hatırlamıyor musun gerçekten? Oysa ben sen dedin diye imajımı bile değiştirdim," neden bahsettiğini anladığımda küfür etmek için ağzımı dahi açacak halim yoktu. Uyuşturulmuş gibiydim. Çalışan tek şey zihnimin içindeki düşüncelerimdi.
"Ne? Yemekteyken bana gençken yaptığım şeyleri söylemiştin. Ben de piercingimi geri taktım," görüş alanıma giren beden ve nedense o an çok fazla göz kamaştıran kaşındaki piercing gözümü kapatmama neden olmuştu. Gözlerimi yumduğumda ise olabilecek dehşet yüreğimi sıkıyordu. Nefes almakta dahi zorluk çekiyordum. O an elim boğazıma doğru gitti ve kolye avuçlarımın içinde yer aldı. Güç almak istercesine daha da sıktım.
Üstümde hissettiğim ağırlık yüzünden artık vücudum da sıkışmaya başlamıştı. Bu yüzden birkaç kez öksürdüm. Verdiği ilaç her neyse çok güçlü olmalıydı.
Boynumda hissetmeye başladığım ıslaklık ile şuurumu daha fazla dinç tutamayıp kaybettiğimde gözlerim çoktan kapanmıştı.
***
Hanbin izlediği görüntüler ile daha fazla yerinde duramayıp motoruna atladığında durmadan küfür ediyordu. Çok fazla sinirliydi. Elinin altındaki motorun tutacaklarını çok fazla sıkı tuttuğu için parmak boğumları bembeyaz olmuştu. Her şeye hazırlıklı olması gerektiği için davetin çok uzağında değildi. Bu yüzden motoruna atladığı gibi en geç on beş dakika içeride olmuştu.
Önden asla içeriye sokulmayacağını bildiği için arka taraftan giriş yolu arıyordu. Polis kimliğini gösterip ortalığı karıştırmak istemiyordu. Hao'nun tüm planları altüst olurdu. Bu yüzden başka yöntem deniyordu.
En sonunda bir arka kapı bulduğunda birkaç sert tekmenin ardından açılmıştı. Odalara göz ucuyla bakıp Hao'nun nerede olduğunu bulmaya çalışıyordu. Geç kalırsa kendini asla affetmeyecekti. Bu yüzden sakin kalmak için elinden geleni yapıyordu.
Simsiyah giyinmiş ve maske takarak yüzünü saklamıştı. Ne olursa olsun deşifre olmamalıydı. En sonunda aradığı kapıyı bulduğunda yutkundu. Kapının önünde bekleyen kişiye sessizce yaklaşıp birkaç yumrukla bayılttığında gözü dönmüş gibiydi.
Hızla kapıyı açıp içeriye girdiğinde Hao'nun üzerindeki bedenin bakışları kendisine dönmüştü.
"Sen kimsin be? Kapıdaki herifi görmedin mi?"
Hanbin tüm gücüyle adamı kaldırdığı gibi yere attığında üstüne oturup yumruklarını yüzüne geçirmeye başladı. Acıyla inleyen adam başka bir şey yapamıyordu. Hanbin durmak bilmiyorken gözüne ilişen piercing ile daha fazla delirip tuttuğu gibi piercingi koparıp fırlattı. Adamın çığlığı odada yankılanırken kimseyi etrafına toplamak istemediği için en son yüzüne tükürüp Hao'nun yanına gitti.
Yatağın üzerinde hareket etmeden yatan beden tüm akli dengelerinin durmasını sağlamıştı. Onu ilk kez bu kadar savunmasız görüyordu. O an sıkışan kalbinin duygulara anlatacak tarifi yoktu. Bu herifi şu an burada öldürmüyorsa o da Hao'ya olan sözü yüzündendi.
Hao'yu kaldırıp kucağına aldığında yerde yatan bedeni tekmeleyip kendine yer açtı. Odadan çıktıktan sonra girdiği yerden geri çıktığında gören birkaç kişiyi umursamamaya çalışıyordu. Hao'nun yüzünü kendi göğsüne saklayıp kamufle etmişti. Onun arkasından konuşmalarına izin vermeyecekti.
Bu haliyle motorla gidemeyeceklerini anladığında Gunwook'a mesaj atıp motorunu almasını söyledi. Yolda bir taksi çevirip kendi evinin adresini verdi. Olan biteni kaydeden kolye yüzünden tedirgin hissetmiyordu ama o herifin bununla kurtulmuş olmasına da dayanamıyordu.
O andan sonra Hanbin içinde bazı şeyler değişmeye başladı.
Yüzüne dahi bakmaya sinir olduğu çocuğa bir şeyler hissetmeye başlamış olma gerçeğini kabul edemiyordu. Bunca zamandır düşman bildiği bu yüz, öyle kalmalıydı. Kalbi neden onun ismini çağırıyordu?
Ne zaman uyusa, yemek yese, dışarıya çıksa sürekli aklında Hao vardı. İyi mi, mutlu mu, keyfi yerinde mi? Birkaç gündür düşündüğü şeyler bunlardı.
Bu durumdan sonra ise ona daha fazla değer göstermesi gerektiğini düşünmüştü. Onu her şeyiyle koruyacaktı. Başlarda bunu iş gereği yapıyor olsa da artık hissettikleri yüzünden yapacaktı. Bunu belki ona bu kadar kolay söylemeyecekti ama gösterecekti.
Bir diğer yanı ise bu tehlikeli duyguları def etmesi gerektiğini söylüyordu.
Hatta Woohyun'un yanına gidip yine kafa dağıtmayı deneyebilirdi. Zaten ne zaman allak bullak hissetse kendini onun yanında buluyordu. Bir şeyleri bastırmak için başka bir şeyle örtmek lazımdı.
Hanbin kalbinin çağırdığı isme sağır olmayı tercih ediyordu. Bunun onu daha da yakacağını bilmeden...
SELAMMM
Bu bölüm oradan oraya geçtim gibi oldu farkındayım ama artık istediğim ilgiyi ficte görmediğim için hızla ilerleyip final yapacağım 😓😔
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top