19 | afrodit
Yemek sonrası herkes dağıldığında Hanbin'i odama çağırmıştım. İlk raunt başarılı geçmişti ama bundan sonrasında olacakları iyice kafamda oturtmalıydım. Bunun içinde onunla konuşmalı ve onu habersiz bırakmamalıydım. O gün duygu yoğunluğundan bugün de bu yemekten dolayı doğru düzgün konuşamamıştık.
Yatağımın üstüne onu oturttuktan sonra yanına oturdum. Beklemeden direkt konuya girdim.
"Polis olmana çok şaşırdım aslında," davayı nasıl yürütüyor, merak ediyordum. Tüm gün neredeyse benimle olduğu zamanlar oluyordu. O zamanlar nasıl işiyle ilgileniyordu? "Aslında hiç öğrenmemeni tercih ediyordum," ellerini arkaya koyup kafasını sarkıttı. Dudaklarımı büzüp bunun nedenini içimde sorguladım. "Gizli bir dava mı?" Alt dudağımı dişleyip gergin bir şekilde sordum. Gizliyse benimle paylaşmayabilirdi.
"Sen bana gizli bir şey söyledin ve ben de sana söyledim. Artık bunu biliyorsun. Aynı geminin farklı yolcularıyız. Açıklamam gerekirse," rahat bir pozisyon alıp yatağın üstünde bana doğru döndü, bacaklarını bağdaş kurdu. "Dava aslında henüz yürürlüğe girmiş değil. Bu yüzden gizli dava. Detaylarına gelirsem, Yujin'in ölümü için açılmadı da. Çünkü aileden birinin davada olması yasal değil. Ben de başka bir davayla başlamalıydım. Çalışmalarım sayesinde hatrı sayılır bilgiler edindim ve davayı da alabildim. Şu anlık hedefim bu şirkette olabilecek her türlü şey. Kardeşimin ölümü dışında onlara karşı sunmam gereken başka şeyler olmalı. Senin teklifini de başta bu yüzden kabul etmiştim."
Bana güzel bir şekilde açıklamasını beklemesem de açıkladığı için ona minnettardım. Önce derdini öğrenmeliydim ki ona günlüğü gösterebileyim.
Yerimden kalkıp gizli bölgede ki günlük ile döndüğümde kapıyı kilitledim. Bu evdeki kimseye güvenmeyecek hale gelmiştim. Ki haklıydım da.
"Bu ne?"
Hanbin kafası karışmış bir halde bana bakıyordu. Giriş sayfasındaki yerde Hoon'un ismini gösterdim.
"Hoon'un günlüğü." Bana şaşkın bakışlar attığında açıklama gereği duydum. "Eve ilk geldiğimde yerleşirken tesadüfen buldum. İçini açıp okudum ama her şey çok üstü kapalı. Belki sana bir yararı olur." Hanbin elini sayfalarda gezdirip okurken her sayfada yüzü başka bir hal alıyordu.
"Afrodit kim olabilir?" Hanbin'in değindiği nokta ile duraksadım. Bunu daha önce niye düşünememiştim ki? Polis kafası başka çalışıyordu. "Hiçbir fikrim yok," omuzlarımı bilmiyorum anlamında salladım.
"Her şeyi bildiğini söylemiş. Demek ki Afrodit kim ise suçlu da o olabilir." Başımı salladım. "Bunu nasıl öğreneceğiz?" Düşünceli bir şekilde ona baktım. Günlüğü kenara koyup o da düşünmeye başladı.
"Afrodit... Yunan mitolojisine ait. Seninle ilk randevumuz da ismi geçmişti diye hatırlıyorum?" Gözlerini kısıp bana baktığında düşündüm. Doğru ya! O gün de aklıma gelmişti ama düşünmemeyi seçmiştim. Hah, Jiwoong taktiği. "Afrodit genellikle güzelliği temsil eder ve kadındır." Kendi kendime mırıldanırken Hanbin'in gözbebeklerinin büyüdüğünü fark ettiğimde telaşla ona döndüm.
"Ne oldu? Aklına birisi mi geldi?" Kafası oldukça karışmış görünüyordu. Bana nasıl anlatması gerektiğini bilemediğinden olsa gerek doğru kelimeleri bulamıyor gibiydi.
"Sence etrafta olan bitenleri bilecek güzel bir kadın..." Gözlerimin içine baktıktan sonra devam etti. "Kim olabilir?" Kaşlarımı çatıp ona baktım. Aklıma bir isim gelmediği için aptal gibi hissetmiştim. Çevremde tanıdığım herkes -şirkette çalışanları saymazsam- erkekti.
Bir anda aklıma gelen isimle ağzımı elimle kapatıp ona döndüm.
"Babanın eşi... Sence de etrafta olanlara rağmen çok sakin görünmüyor mu? Hem de bir ailede anne rolünü üstlenmesine rağmen?"
Derin bir şekilde yutkundum ve kafamı toplamak adına kendime birkaç saniye verdim. Ondan hiç şüphe etmemiştim. Çünkü gerçekten de çok rahat ve sakindi. Ben eve döndüğümde de hiçbir şey olmamış gibi keyfi yerindeydi. Acaba Hoon olmadığımı da biliyor muydu?
"Bir planın var mı?" Odağımı tamamen ona verdim. Eğer ki tahminimiz doğruysa büyük balığı yakalamış olurduk.
"Sence Hoon direkt ismini yazmak yerine neden ondan Afrodit diye bahsetmiş olabilir?" İçimi kemiren soruyu sorduğunda tırnaklarımın kenarındaki et parçaları ile oynamaya başladım. Fazla gerilmiştim. Hoon hakkında hiçbir fikrim yoktu. İkizim olmasına rağmen bir yabancı gibiydik. "Hoon ile en son kaç sene önce görüştük. Onda da çok uzun sürmemiş hemen gitmişti. Çin'de işleri olduğu zaman babamdan gizli bir şekilde bana uğrardı. Fakat uzun sürmezdi işte. Onda da bana hediyeler verir, havadan sudan konuşurdu. Hep içe dönük birisi olduğu için bir derdi varsa da o zamanlar bunu anlayamazdım." Kısaca ona bahsettiğim de yüzündeki kemiklerin belirginleştiği görmüş ve devam etmemiştim. Onu kardeşinin katili olarak görüyordu. Bu aklıma geldiğinde yüzüm düştü.
"Bir sebebi vardır. Kendi taktığı bir isim mi yoksa gerçekten de onun lakabı mı öğrenmeliyiz." Sıkıntılı bir şekilde nefes verdiğinde aklıma gelen fikirle öne atıldım heyecanla.
"Yarın kahvaltıda belli etmeden bahsedeceğim. Sen bana bırak ve her sana dokunduğumda beni destekle. Sohbeti anlayınca ne demek istediğimi de bileceksin."
Bu durumu hallettiğimizde Hanbin günlüğü eski yerine koymamızın daha güvenli olduğunu söylemişti. Bu zamana kadar kimse bulamadıysa hala daha bulamazlardı, değil mi?
"Artık her şey çok güzel geçecek. İyi geceler, kediciğim." Güzel bir şekilde gülümseyerek çıkmadan önce onu kapıda yakalayıp yanağına öpücük kondurdum. Ne yapayım, içimden gelmişti.
"Umarım. İyi geceler, farecik."
***
Gece boyunca düşündükten sonra yorgun düşüp uyuyakalmış sabaha kafamın doluluğu ile uyanmıştım. Bu odada her gün bambaşka düşünceler ve hislerle uyanıyordum. Fakat karşımda mi odada yatan Hanbin'i düşündükçe bu kez içimin bir hoş olduğunun farkındaydım. Acaba uykusunu güzelce almış mıydı? Rahat etmiş miydi? Hepsini merak ediyordum ama sonra sormaya sakladım. Kendime çeki düzen verip bir markanın gönderdiği kıyafetleri üzerime geçirdim. Anlaşmanın olduğu markaların kıyafetlerini arada giymem gerekiyordu. Eskiye göre kombin yapma becerim de daha iyiydi.
Odadan çıktığımda hizmetlinin tam kapıma geldiğini görmüştüm.
"Ah, ben de sizi ve Hanbin Bey'i uyandırmak için gelmiştim. Kahvaltı hazır da," kadın beni görmüş olmanın şaşkınlığını yaşıyor olmalıydı. Çünkü hiç o uyandırmadan bu zamana kadar uyanmamıştım. Genelde en son ben kahvaltıya inerdim. Fakat artık roller değişmeliydi ve düzen bozulmalıydı. Bu küçük ayrıntılarla başlayarak hem kendimi motive ediyor hem de büyük resme gittikçe yaklaştığımı hissediyordum.
Kadını durdurup aşağıya gönderdikten sonra bugün sıkmış olduğum parfüme güvenerek kapıyı çaldım. Hanbin'i ilk gününde ben uyandırmak, eşlik etmek istemiştim.
"Hanbin, benim. Uyandın mı?" Birkaç kez kapıya vurduğumda ses gelmeyince oflayarak arkamı döndüğümde onunla karşılaşınca şaşkına dönmüştüm.
"Oh, uyanmışsın bile. Neredeydin ki?" Banyoya ya da başka bir şey için odasından çıkmış olamazdı. Çünkü odasında her şey vardı zaten. Baştan aşağıya onu süzüp inceledim. Takımını giymişti bile. Yine korumam gibi görünüyordu.
"Hiç. Alışmak için etrafa bakındım öyle. Hadi inelim."
İçime düşen kurt ile tedirgin bir şekilde koluna girdim. Neden bana yalan söylemişti ki? Babamın çalışma odasından çıktığını görmüştüm. Bu lanet olası evde her yerde çalışma odaları mevcuttu.
Merdivenlerden inerken içime dolan düşüncelerle ne yapacağımı düşünüyordum. Hanbin bu zamana kadar arkamdan çok iş çevirmişti. Şu an ona güveniyor olsam da onu kaç kez babam konusunda yakalamıştım. Konuşmalarını duymuş, telefonda ki mesajlaşmaları görmüştüm ve şimdi de bu iyice durumu karıştırıyordu. Babam ile Hanbin'in nasıl bir alakası olabilirdi? Tamam, şüpheli bir şey yakalamamıştım ama bu zaten başlı başına şüphelenmem gereken bir durumdu.
Masada yerimizi aldıktan sonra aşağıya inmeye başlayan aile bireyleriyle yüzüme her zamanki yapmacık gülümsememi takındım. Malum kişiler olmadan bir kahvaltı olacaktı. Umarım buna rağmen planım iyi gider ve bir şeyler öğrenebilirdik.
Babam baş köşeye, annem sağındaki sandalyeye ben de onun karşısına geçmiştim. Hanbin benim yanımda Gyuvin ise annenin yanındaydı.
Kahvaltı servisi bittikten sonra ağzıma bir şeyler attıktan sonra konuya girmek için harekete geçtim.
"Dün mitoloji ile ilgili bir kitap okudum. Özellikle Afrodit çok ilgimi çekti," afrodit kelimesi dudaklarımdan dökülür dökülmez babam ve eşinin bakışları beni bulmuştu. Soğukkanlı kalıp devam ettim. "Denilene göre çok güzelmiş," tabağıma bir şeyler koyarken bir anda başımı kaldırıp gözlerimi kadına diktim.
"Ah, o halde kesin sizin gibidir." Gülümseyerek gerçekten iltifat ediyormuş gibi göründükten sonra bir şey söylemeleri için içimden bildiğim tüm tanrılara dua ediyordum. Artık bir şeyler söylemelilerdi.
"Aaa hyung! Annemin eskiden sahne ismi Afrodit'ten gelirmiş. Biliyor muydun?" Gyuvin aklına gelen şeyi heyecanlı bir şekilde dile getirip tabağındakileri ağzına atmaya başlamıştı. Ah, bu çocuk. Gerçekten benim buradaki anahtarımdı. Kaşlarımı kaldırıp şaşırarak kadına döndüm.
"Aaa gerçekten mi? Eskiden daha güzel olmalıydınız. Sahne ismi demişken işiniz neydi?" Gözlerimi kırpıştırıp kadını göz hapsine aldığımda oldukça şaşırmış olduğundan gerek birkaç saniye cevap verememişti. Tahminimiz doğru olmalıydı. Aksi takdirde bu kadar eğilip büzülmezdi.
"Ben de senin gibiydim. Model ve oyunculuk kariyerim daha uzun süreli olsa da eski idolüm aslında. Fakat baban ile tanışınca işi bıraktım ve şirkete odaklandık, değil mi canım?" Gülümseyerek babama döndüğünde babam yüzünde asılı kalan gülümsemeye hayat verip yalandan tebessüm etti. Eski anılar. Soluğumu bulunca zaman kaybetmeden devam ettim.
"Gerçi hep merak etmişimdir ama bir türlü sorma fırsatım olmadı. Nasıl tanıştınız?" Babam annemi terk edip bu kadınla nasıl beraber oldu diye hep merak etmiştim. Fakat şimdi başka bir vasıtayla bunu öğrenmek işime gelmişti. Bu kadından zaten bu sebepten ötürü yakınlık duyamıyordum. Şimdi başka bir şeyler varsa bu kadının sonunu getirmekten çekinmezdim.
"Baban beni görünce ilk bakışta aşık oldu. Çok peşimden koştu. Sonra ben de işimi dahi bırakacak kadar onu çok sevdim. Ne güzeldi o zamanlar, değil mi?" Babama bakıp onay aldıktan sonra içimde biriken öfkeye karşı koyamadım. Sözcükler ağzımdan bir anda çıksa da kontrollüydüm.
"Affınıza buyurarak soruyorum lütfen bağışlayın beni," çatalımı tabağa koyup yeme işleminin bittiğini onlara göstermek istedim. Şimdi iştahlarını kaçırma sırasıydı. "şu an içinde olduğumdan ötürü biliyorum da daha önce ünlü dünyasında iken Jiwoong hyung nasıl doğdu?" Kadının bakışlarında ki koyuluk beni strese sokuyordu. Melek yüzlü şeytan gibiydi. Sürekli gülen yüzünün altında dehşet verici bir görüntü var gibi hissetmekten kendimi alıkoyamamıştım. İlk kez onu bu yüz ifadesiyle görüyordum.
"Eskiden yapılmış bir hataydı ama Jiwoong benim biricik oğlumdur. Şirketim ile bunu saklamak zorunda kalmıştık. O zamanlar genç olduğumdan bunun değerini anlamayacak yaştaydım." Bana pot kırmadan cevap verse de bir kere bocalamıştı ve daha kurtuluşu yoktu. Jiwoong'un babası kimdi? Ve babam niye bizleri bırakıp bu kadınla olmuştu?
"Ben de annemi çok seviyor olmalıydım. Fakat hafızamda çok fazla anı yok. Bana bir ara bahseder misiniz? Hatırlamam için yardımı dokunacağını hissediyorum," üzücü bir yüz ifadesi takınıp kadına baktığımda elini elimin üzerine koymuştu. O sırada bileğinde küçük bir dövme görmüştüm. Siktir, midye dövmesiydi! Şaşkınlıktan iki büklüm olurken boşta kalan elimle masanın altından Hanbin'in bacağına dokundum. Bakışlarımla açıkta kalan dövmeyi gösterdiğimde ikimiz de bunun anlamını çok iyi biliyorduk.
Aradığımız kişiyi bulmuştuk.
SELAMLARRRR!!
Aranızda bu kadından şüphelenen daha önce var mıydı bilmiyorum ama şöyle söyleyeyim, bu kadın hikayede ki çoğu şeyin başlangıcı.
Başta bilerek önemsiz bir karakter gibi gösterdim ama artık derinlere indiğimize göre zamanı gelmişti 😛😛
VEEE HAOBIN NASIL AMA SUÇ ORTAKLARI OLARAK 👄👄
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top