16 | uyanış

Günümüz - 1 ay sonra

Etrafında koşturup duran insanlara hafif bir tebessümle izleyen çocuk bu yoğunluktan çok fazla zevk alıyordu. İş olmadan geçen bir gün onun için çok sıkıcıydı. Bu yüzden her gün iş olsa her gün erkenden işe gelirdi. Bir ay önceki röportajdan sonra Hoon'un haberi oldukça ses getirmiş ve ilgi odağı olmuştu. Babasının istediği sonucu almasıyla Hao da memnun olmuştu.

Şimdi ise önceden anlaşmaları olan lüks bir markanın yeni koleksiyonu için kamera karşısına geçiyordu. Bu bir ay o kadar hızlı geçmişti ki sadece kendine odaklanmıştı. Düzenli rutini olmasa da kendine göre bir rutini vardı. Ve buna uymak için çok dikkat ediyordu, Hao. Tek bir hata bile istemiyordu.

Çekimin ikinci kısmına geçeceklerdi. Bu yüzden mola vermişlerdi. Hao gözleriyle etrafı tararken ona uzatılan beyaz gül ile karşısındaki çocuğa baktı.

"Ya! Teşekkür ederim!" Heyecanla kollarını sevdiği adamın boynuna doladığında coşkulu tepkisine karşın diğeri sakindi. Bunu fark edince kollarını geri çekmişti ama yüzündeki koca gülümsemeyi silmemişti.

"Şaşırtıyorsun beni," laf sokmadan duramayınca karşısındaki hafif bir tebessümle karşılık vermişti. "Demet almak çok gösterişli olur diye bir tane aldım. İlk işin hayırlı olsun," Hao söylediklerine hiç takılmayıp gülü kokladı. Hanbin'in kendisine aşık olmasını beklemiyordu ama en azından bu kadar ilgiye karşı karşılıksız kalmamasına şükür ediyordu. Kendisine verilen küçük bir şans kırıntısına tutunmuştu ve bu adamı kaybetmemek, kazanmak için her şeyi göze almaya hazırdı.

Hanbin ile beraber kulisine geçtiklerinde kimsenin olmadığı bir yer çok daha rahattı. Çevresinde sürekli ona bakan insanlar, Hanbin ile aralarında aşk iddiaları çıkarır diye korkmuyor değildi. Çok yakın olduklarını söylemiş olsa da yine de tedbiri elden bırakmak olmazdı.

"Sen bir şey yedin mi?" Hanbin'in onu inceleyen yüz ifadesine karşı başını iki yana salladı. "Hayır. Diyete başlamıştım bu çekim için, ona devam ediyorum." Gülerek giydiği kısa üst yüzünden belli olan karnını gösterdi. Neredeyse karın kasları var gibiydi. Eh, spora başlayalı üç ay olmuştu. Artık vücudu eskiye göre çok daha fit ve sağlıklıydı.

"Diyet; gün boyu bir şey yemeyerek yapılmaz. Bekle beni," Hao yanaklarını şişirip sıkıntıyla Hanbin'i beklemeye başladı. Karşısında bir spor hocası vardı. Ki bu kişiyi koruması hatta menejeri yaptığı için ultra baskı altında hissediyordu. Çünkü bir yandan da bu adamdan çok hoşlanıyordu.

Elindeki poşete baktığında kaşlarını çatıp makyaj masasına kalçasını yasladı.

"O ne?" Tereddüt içinde gözlerini dikmiş Hanbin'in elindeki poşete bakıyordu. Hanbin onun bu meraklı haline karşı inadına yavaş hareket ediyor gibiydi.

Çıkardığı kaba gözlerini ciğer görmüş kedi gibi diktiğinde hemen başını başka yöne çevirdi. Zaten çok acıkmıştı ama çekim bitene kadar bir şey yemek istemiyordu.

"Bowl yiyebilirsin," Hanbin, kabın jelatinini çıkarıp açmaya başlayınca hemen itiraza başlamıştı, Hao. "Şimdi yersem yüzüm şişer." Kendinden emin bir şekilde Hanbin'e baktığında yememek için ısrarcıydı. Bu kadar saat durduysa biraz daha dayanabileceğini düşünüyordu.

"Eğer yersen sana kocaman bir öpücük veririm," Hanbin tehlikeli bir şekilde güldüğünde Hao bu tuzağa düşmemek için istifini hiç bozmadı. Hanbin çatalı batırdıktan sonra ağzının önüne getirdiğinde dudaklarını birbirine bastırıp başını iki yana salladı. Hanbin artık Hao'nun karşı koyamayacağı bakışını ona attığında başarılı olmuştu.

Hao ona ölümcül bir şekilde bakıp ağzını açtığında Hanbin fırsatı kaybetmeden yemeği ağzına koymuştu.

Hao ağzında oluşan tat karşısında mutlu olduğunu hissedince gözlerini büyüterek ona baktı. Tadını sevmiş olduğunu görünce Hanbin ona bir çatal daha uzattı. Hao beğendiğini belli eden mırıltılar eşliğinde Hanbin'in uzattığı lokmaları yerken elindeki gülle oynuyor, kokluyordu. Bu gülü ömrünün sonuna kadar saklamayı düşünüyordu.

Çok yediğini fark edince diğer çatalı yememek için elini kaldırıp Hanbin'in elini tuttu. Çatalı elinden alıp bu kez kendisi ona yedirdi.

"Sen ye gerisini ben çok bile yedim."

Hanbin kalanları yediğinde Hao gülümseyerek onu izlemişti. Bitirdiğinde ise heyecanla sordu.

"Hani öpücük?"

Hanbin onun bu heyecanlı haline bakıp gözlerini kıstı. Elindekileri çöp kutusuna atıp karşısındaki heyecanlı çocuğa yaklaştı. Makyaj masası ile kendisinin arasına aldığında ise diğerinin nefesini tuttuğunu fark etmişti.

İki aydır tanışıyorlardı ve bu iki ayın neredeyse tamamında beraberlerdi. Hanbin de her şeyi bir kenara bırakıp ona şans vermek istemişti. Ki şu an dile getirmese de onun da hoşlandığı ortadaydı ama kendine bu düşünceyi reddedip duruyordu.

"Öpücük, ha?" Hanbin yüzlerini birbirine yakınlaştırsa da asla bir temas göstermeyerek Hao'yu daha da çıldırttığının farkında değildi.

Hao, elini göğsünden aşağıya doğru yavaşça indirip ondan intikam almak istercesine hareket ettiğinde Hanbin onun ne kadar ileri gidebileceğini merak ediyordu.

"Ne o? Daha fazlasını mı istiyorsun?" Bu zamana kadar çoğu kez yakınlaşmışlardı ama o günden sonra hiç öpüşmemişlerdi. Hem buna vakit yoktu hem de ikisinin isteği. Hao ateşle yanmaya başlayan vücuduyla korkusuz gözleriyle ona bakıyordu. Elini onun penisinin üzerinde gezdirse de başka bir şey yapmayarak geri çekmişti. Bu küçük hareketin bile onda bırakacak etkisini merak ediyordu. Daha önce birbirlerine hiç dokunmamışlardı.

Hanbin ona karşı ilk kez içinde oluşan dürtüyle daha fazla düşünmek istemedi.

Zaten dibinde duran yüzü ellerinin arasına alıp dudaklarını birleştirdi. Öncekine daha sert ve hızlı olan bu öpüşme haz doluydu. Hao ellerini karşısındakinin beline sarıp onu kendine çekti. İşte şimdi gerçek anlamda birbirlerine değiyorlardı.

Altta yaşanan sürtünme öpüşmelerini daha da derinleştiriyorken Hanbin'in gömleğinin ilk iki düğmesini açmıştı.

"Hoon Bey, on dakika içinde son çekime geçeceğiz. Yardıma ihtiyacınız var mı?"

Kapıya vurulma sesinden sonra Hao dudaklarını ayırıp nefes nefese karşısındakine baktı. Kendisini az daha kaybedecekti. Dudaklarını ıslatıp yüksek sesle seslendi.

"Hayır. Teşekkürler."

Kadını kovduktan sonra birbiriyle bakışmaya devam ettiklerinde gözlerini çeken ilk Hanbin olmuştu. O da bunu beklemiyor olmalıydı.

"Ben çıkıyorum. Sen hazırlan."

Hanbin çıkacakken Hao son anda onu durdurup açtığı düğmelerini kapattı. Yanağına bir öpücük de kondurmayı unutmamıştı.

"Görüşürüz."

Hanbin odadan çıkar çıkmaz makyaj masasının önündeki sandalyeye oturup aynadan kendisine baktı.

Dudağına sürülmüş olan her şeyin gittiğini gördüğünde kendi hızlıca tamamladı. Kulaklarındaki kırmızılık ise halledebileceği bir şey değildi.

Uzun zaman sonra aralarında bunun yaşandığına inanamayarak kulisten çıktı.

***

"Sen ne kadar çirkin bir köpeksin böyle?" Sarı saçlı çocuk bünyesinde çalışmaya başlayacağı şirketin bahçesindeki gördüğü köpeğe kaşlarını çatmış bakıyordu. Aslında çirkin olan köpek değil onun lanet olası kıyafetleriydi. Kim köpeğini böyle giydirirdi? Sahibiyle ilgili tüm önyargıların birleştirip kendince iğrenirken zavallı hayvana karşı üzgün hissediyordu.

Bir haftadır Kore'deydi. Uzun zamandır idol olabilmek için uğraşıyordu. Korece bile öğrenmişti. Fakat kendini hala yeterli görmüyordu. Bu yüzden Çin'de ki stajyerliğini bırakıp buraya gelmişti. O burada ünlü olursa daha çok ünlü olabileceğini düşünüyordu. En yakın arkadaşı olan sanal arkadaşının da burada olduğunu bilmeden.

"Hey, sen kimin köpeğine çirkin diyorsun?"

Saçları açık kahverengi olan bandanalı uzun boylu çocuk bir anda karşısında belirince şaşkınlıkla ona baktı. Nereden çıkmıştı bu? Daha demin burada olmadığına emindi.

"Senin köpeğin mi?"

Ricky kafası karışmış şekilde karşısındaki çocuğa baktığında ne yapacağını bilemeyerek saçlarını karıştırdı. Aslında öyle demek istememişti.

"Evet. Beğenemedin mi?" Kollarını göğsünde birleştirip ona delici gözlerle bakan çocuğa ne diyeceğini düşünüyordu. Burada yeni olduğu için ilk düşmanını bir köpek yüzünden edinmek istemiyordu. Hem giyinişi ve yüzüne bakılırsa çocuk büyük ihtimalle bu şirkette çalışıyordu. İyi geçinmesi gerektiğini düşündü. Kore'deki görgü kurallarına henüz çok yabancıydı.

"Ah, kusura bakma. Öyle demek istememiştim," ağzına gelen şeylerle ortamı yumuşatmak istese de karşısındaki çocuğun yüz ifadesinin değişmediğini görünce daha da gerildi.

"Özür dilerim ama bu çirkin kıyafetleri giydirmek için çok mu düşündün?"

Ricky daha fazla dayanamayıp söylediğinde zaten batırmış olduğu için daha da sıvasa sorun olmazmış gibi gelmişti.

"Benim Eumppappa'm hakkında doğru konuş! O çok asil bir köpek, her kıyafeti taşıyabilir."

Ricky karşısındaki çocuğa daha fazla laf anlatmak istemiyordu. Zaten köpeği gördükten sonra sahibinden umudunu kesmişti. Bu yüzden nasıl kaçacağını düşünüyordu.

"Oyş, benim güzel köpüşüm." Gyuvin eğilip köpeğinin tüylerini okşadığında almaya gittiği mamayı önüne koyup onun yemesini izledi. Bu hayatta en çok sevdiği şey köpeğiydi. Ve bu oldukça farklı çocuğun köpeğine öyle demesine sinir olmuştu.

"Hey, burada mı çalışıyorsun?" Ricky hala düşman olma kısmını istemediği için o da eğilip çirkin köpeği sevmek adına tüylerini okşamaya başladı. Gyuvin çocuğun sorusuyla ne diyeceğini düşünürken köpeğine dokunduğunu bile unutmuştu. Nedense doğruyu söylemek istemiyordu.

"E-spor oyuncusuyum. Senin burada ne işin var? Seni daha önce hiç görmedim," içindeki şeytani fikirlere sahip olan kısmı susturup dürüstçe cevap verdiğinde bunun nedenini anlamamıştı. Çünkü genelde kendi kimliğini gizli tutmayı severdi. "İdol olmak için seçmelere girdim. Geçtiğim için stajyerliğe başlayacağım," Ricky de ona dürüst bir şekilde cevap verdiğinde Gyuvin kendini daha rahat hissetmişti. Bir anda nasıl bu konuşmaya geçtiklerini düşünüyordu.

"Yerinde olsam başlamadan geri dönerdim," Gyuvin'in bu hayatta nefret ettiği bir şey varsa o da idollüktü ve karşısında buna yeni adım atacak birisini görünce içindeki koruma içgüdüsüne karşı koyamamıştı. "Yerimde olamayacağına göre?" İkisi de birbirine karşı gereksiz atak gösterince Gyuvin düşüncelere daldığı için köpeğine daha çok odaklandı.

Buradan dönüşte Yujin'in mezarına gitmek istemişti.

"Neden öyle dedin?" Ricky sessizliği bozduğunda Gyuvin onun bu kadar atılgan olmasına şaşırdı. Ki kötü birisine de benzemiyordu. Zaten ağzı sıkı olan birisi değildi. Fakat daha yeni tanıştığı birisine de bunları anlatmanın delilik olacağının farkındaydı.

"Öyle işte. Her neyse sana başarılar." Köpeğinin tasmasını eline alıp hızla şirkete girmek için gidecekken karşısında ağabeyini görünce duraksamıştı.

Hao, Gyuvin ile anlaştıkları gibi akşam yemeği için dışarıya çıkmıştı. Fakat Gyuvin'in içeriye geri dönecekken bulunca kafası karışarak ona baktı.

"Senin yüzün bembeyaz olmuş. Ne oldu?" Hao, Gyuvin'in yüzünü ellerinin arasına alıp baktı. Gyuvin gözlerini kaçırdığında bir şeyler olduğunu anlamıştı ama üzerine gitmek istemedi.

"Gel. Arabam şu taraftaydı," arabanın yerini gösterecekken o tarafta gördüğü sarı saçlı çocukla olduğu yerde kalakaldı. Adeta donmuş gibi çocuğa bakıyordu.

Bu en yakın arkadaşı Ricky'den başkası değildi.

Burada ne işi vardı?

Selamm
Ficte başka çift yok diye fice kan gelir diye bir yan ship koyayım dedim 😔
en azından bari bunlar biraz eğlence katsın yoksa kaostan nefes alamicaz 🤨

Veeeeee

NDGSKSWJİDMWDKLWKDJWGWKXNSGWHBDWHİDNWVSGSJENWGAHQLDNWVAYSKWBSHQZGSJEKEMSKKDWKDBWV

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top