21- Bir Günlüğüne V
herkese iyi okumalar dilerim, bol bol yorum yapmayı unutmayın.
***
Bölüm 20 Özeti
Jimin ve Seokjin'in konuşmasında Jimin Taehyung'un hakkında ne kadar şey bilip bilmediğini Seokjin'in yüzüne vurur. Şüpheye düşen Seokjin, Taehyung ile konuşur. Taehyung o sırada, bir katil olduğunu itiraf eder.
***
Katildi. Karşımda bir katil vardı. Ağabeyini öldürmüştü. Neden, nasıl bilmiyordum. Öğrenmek de istemiyordum. Neden böyle korkutucu bir şey yaptığını öğrenmek istemiyordum.
Onun katil olabileceğini aklımın en ucundan geçirmemiştim. Hacker olabilirdi, yasadışı şekilde keyfince sistemleri kırabiliyordu. Aslında bu bile polisin onu araması için bir nedendi. Ama dikkatli bakıldığında tek nedenin bu olmadığını anlamak zor değildi.
Ona sorduğumda bunu reddetmemişti. Neden reddetmedi ki? Bana yalan söylese nasıl öğrenecektim? İnanmak istediğime inanacaktım ve içimdeki bu şüphe karanlık odasına çekilip beni rahat bırakacaktı. Neden işi ikimiz için de kolaylaştırmamıştı? Lanet olsun, yalan söyleyemez miydi?
Gerçekler canımı yakmıştı. Onun da canını yakıyor muydu? Canı yanmış mıydı? Katil olmak canını yakmış mıydı? Yoksa onun için bir önemi yok muydu? Taehyung'un sarıp sarmalamakla onu kendimden uzaklaştırmak arasında keskin bir sınır sağlayacak sorulardı bunlar. Açıkçası, bu kadar keskin sonuçları olan bir sorunun cevabını istemiyordum.
Her ne olursa olsun, bunu duymak istemiyordum.
Ne diyeceğimi bilmiyordum, bir şey demek de istemiyordum. Öylece gözlerinin içine bakarken geri çekilip doğruldu ve kendini çabucak toparlayıp gözyaşını elinin tersiyle sildi.
"Ben de öyle tahmin etmiştim," diye mırıldandı kendi kendine. O kadar kısık sesle mırıldanmıştı ki dudaklarının hareketinden anlayabilmiştim. Bu sözlerine diyecek bir cevabım bile yoktu. Aklım onlarca soruyla doluydu ve ne yapacağını bilmiyordu.
Oturduğu yerden kalktı ve karşımda ayakta dikildi. "Aklında ne varsa ya şimdi sor, Seokjin ya da bir daha sormamak üzere aklından sil. Bu ikisinden birini yapmadığın sürece aramızda ne olursa olsun aşamayacağımız bir duvar olacak. Öyle bir duvar olacak ki, ben bile aşamayacağım." Komik bir şey söylemiş gibi güldü. "Evet, cevabın nedir?"
En kötü bilinmezlik bile gerçeklerden iyidir. Bilinmezlik olduğunda kendini dilediğince kandırabilir ve imkansız olduğunu düşünsen bile kendine hayali çözüm yolları üretebilirsin. Ama gerçekle yüzleştiğinde bunun geri dönüşü yoktur. Unutamazsın, belirli çözüm yolların vardır ve hiçbir zaman hayali çözüm yolları yaratamazsın. Diğer türlü imkansız olma ihtimali yüksek olsa bile gerçekle yüzleştiğinde imkansız olma ihtimali kesinleşir.
Taehyung'un iç dünyasına adım atmak, tehlikeli ve karanlık bir yola fenerin olmadan adım atmak gibiydi. Belirli bir yere kadar elimdeki fenerle gelmiştim. Fener sayesinde gördüklerim beni ürpertmişti. Ürperdikçe uzaklaşmıştım, aynı zamanda ilerledikçe de yakınlaşmış. Sanırım diğer bölümlere nazaran kolay kısmı atlatmıştım. Bu bölümün sonuna gelmiştim ve karşıma tekrar iki seçenek sunulmuştu.
Fenerle devam et ve ürpereceğin şeyleri gör,
ya da
Fenersiz yoluna devam et ve kendini bilinmezlik dolu karanlığa teslim et. Bu bölümün bir sonu olmayacak çünkü fenerin olmadan sona ulaşamayacaksın.
Son umurumda değildi. Sonsuz bir döngüye girecektim. Elimdeki fener olmadan karanlıkta döndükçe dönecek, aynı yerlerde dolaşsam bile bunun farkında olmayacaktım. İlerlediğimi zannedecek ama asla ilerlemeyecektim. Kendimi ona yakınlaştığım konusunda kandıracaktım. Aslında yaklaşmasam da aynı zamanda ürpermediğim için de uzaklaşmamış olacaktım.
Şüphesiz ki kararımı vermiştim.
Feneri bırakacaktım.
Boğazımın kuruduğunu hissediyordum. Rahat konuşabilmek için önce oturduğum yerde kıpırdanıp yutkundum.
"Sana hiçbir soru sormayacağım, Taehyung."
Başını aşağı yukarı salladı ve kıvır kıvır olmuş saçlarını eliyle dağıttı. Cümlesini bitirir bitirmez yere dikmişti gözlerini. Hala bakmıyordu bana. "Doğru olanı yaptın, Seokjin."
Bunu söylerken de bakmamıştı.
Adımlarını kapıya yönlendirdi. "Dışarıda işim var. Ben yokken evde her şeyin yolunda olduğundan emin ol."
Bana bakmasa da başımla onayladım ve önden dışarı çıktım. Hızlı adımlarla aşağı kata indim ve kapının önüne bakan pencereye yöneldim. Taehyung'un adım sesleri uzaklaştı. Odasına gitmişti. Çok geçmeden tekrar yaklaştı ve tekrar uzaklaştı, aşağı iniyordu. Hanbin'le buluşacak olabilir miydi? Ama böyle bir konu konuşulmamıştı.
Kapının önünde göründüğünde dikkatlice baktım. Hava buz gibi olmasına rağmen bacak kaslarını ortaya çıkaracak kısa bir şort ve kalın askılı bir tişört giymişti. Tempolu bir şekilde koşarak sol tarafa yöneldi ve çok geçmeden gözden kayboldu.
Arkamda adım sesleri duymamla birlikte arkama döndüm. Namjoon'du. Sorar bir ifadeyle kaşlarını kaldırdı. "Taehyung nereye gitti o kılıkla?"
"Bilmiyorum, işi olduğunu söyledi."
Kısa bir kahkaha attı. "Kış gününde askılı bir tişört ve şortla mı?" Ardından arkasını döndü ve kendi kendine söylendi. "Zaten deliydi daha da delirdi."
***
Akşama kadar odamdan çıkmamış ve kaç gündür elimi sürmediğim bilgisayarımı açıp 'Şeytanın Ağında' kitabımı yazmaya devam ettim. Sonunu bilmiyordum, olaylar nasıl şekillenmek isterse sadece öyle şekillenmelerine izin veriyordum. Bir nevi bu hikayeyi de ben yazmıyordum. Böyle bir hikaye zaten vardı ve sadece beynimde gerçekleşiyordu.
Tüm kitaplarımı da bu ilkeyle yazmıştım. O insanlar zaten var, ben sadece şekillenmelerine izin veriyorum. Buradaki her şey yaşandı ve ben sadece hatırlatıyorum.
Ben onların ortaya çıkmasını sağlayan unsurum. Ben onların anahtarıyım. Gün yüzüne açılan...
Kapımın tıklatılmasıyla bilgisayarın ekranını kapattım. "Gel."
Jimin başını uzatmıştı içeri. Bir suçluymuş gibi bakışlarını kaçırdı ve dudağını ısırdı.
İçinin rahatlaması için duymaya ihtiyacı olan sözlerin dudaklarımdan dökülmesini sağladım. "Sana darılmadım, Jimin."
İçeri girdi ve kapıyı kapattı. Koltuklardan birine oturdu ve sıkıntılı bir şekilde ellerini saçlarından geçirdi. Derin bir nefes aldı ve nihayet bakışlarını gözlerime çıkardı. İlgiyle diyeceklerini bekledim.
"Kötü bir niyetim yoktu, Seokjin. Sana güveniyorum, biliyorsun. Bundan şüphe etmeni de istemem zaten. Ama şunu da bilmeni isterim ki Taehyung'a güvenmiyorum. Demek istediğim oydu, sadece senin de bu gidişatı gözden geçirmeni istedim. Biliyorum ileri gittim-"
"Sorun değil, Jimin. Ne demek istediğini net bir şekilde anladım. Endişe etmene gerek yok." Sıcak bir şekilde gülümsediğimde nihayet rahatlamaya başlamıştı. İçten gülümsemelerinden birini bana sundu.
"Sen nasıl mutlu olacaksan öyle olsun, Seokjin." Omzunu silkti. "Sadece her şeyin yolunda olduğundan emin ol." Ardından aklına komik bir şey gelmiş gibi bir süre gülümsedi ve sonunda aklındaki şeyi dillendirdi. "Bir gün uyanamamak istemiyorum."
Kurduğu cümleyle gülümsemem bir anda soldu. Hayatından şüphe edecek kadar mı güvenmiyordu Taehyung'a? İstesem de istemesem de bir anda aklımda o sahne canlandı. Taehyung'un elindeki bıçağın Jimin'in vücudunda olması aklımda canlandı.
Sanki gelecekten bir kesit görüyormuşum gibi gerçekti zihnimdeki sahne.
Jimin'i kaybetmek? Buna asla izin veremezdim. Düşünmesi bile içimin derin bir üzüntü ve nefretle dolmasına sebep olmuştu. Taehyung Jimin'i sevmiyordu ya da Jimin Taehyung'u. Ama bu kadar ileri gidemezdi, değil mi? Gitmezdi. Değil mi?
Gözlerimi kırpıştırdım ve o sahneden kurtulup tekrar odama döndüm. Jimin aynı gülümsemesine devam ediyordu. Kendimi gülmeye zorladım ama sadece zorlamak diyebilirim.
"Sabahtan beri seni etrafta görmüyorum. En son kahvaltıdaydın. Kahvaltıdan beri hiçbir şey yemedin mi?"
Başımı olumsuz anlamda salladım. "Acıkmadım, kitap yazıp kafamı dağıtıyordum."
"Sahiden, eskiden sürekli kitap yazardın. İş görüşmelerinin hepsini senin yerine yapardım. Her şeyin üstesinden birlikte gelirdik." Son cümlesine doğru yanlış bir şey söylemiş gibi sesini kıstı. Onu cesaretlendirmek adına samimi bir şekilde gülümsedim.
"Bana kahveler getirip dururdun. Sürekli huysuz olduğumu söyler, ayıplardın. Ödül törenlerinde, kimin dostu diye övünmeden duramazdın ama!" Ardından birlikte kahkahalar attık.
Kapı bir anda açılıp içeri Taehyung girdiğinde yanlış bir şey yapıyormuşuz gibi ikimizin de kahkahası aniden kesilmiş ve yüzlerimiz ciddi ifadelere bürünerek Taehyung'a dönmüştük. Yanlış bir şey yapmamamıza rağmen böyle bir hale bürünmüştük. Neden benliğimizden şaşıyorduk?
Taehyung sinirli olmayan ama kesinlikle karşısındakini korkutacak olan bakışlarını uzunca bir süre Jimin'in üzerinde tuttu daha sonra bakışlarını bana çevirdi. "Jimin, dışarı çık."
Jimin konunun işle alakalı olduğunu düşündüğü için istemese de yavaşça koltuktan kalktığında kapıya adımlamasına zaman kalmadan Taehyung'dan bakışlarımı ayırmadan konuştum. "Jimin, çıkma."
Jimin arkasını dönüp bana baktı. Dudaklarında hafif bir gülümseme ve gözlerinde gururlu bir parıltı... Ardından meydan okurcasına dik bir şekilde durup bakışlarını Taehyung'a yöneltti.
Taehyung afallamış bir şekilde şaşkınca bana bakarken kısa sürede kendini toparladı. "Jimin, çık dışarı dedim." Gözleri bir aleve bakıyormuş gibi delicesine parıldarken Jimin'e baktı. "Önemli bir konu."
"Acelesi yok, Taehyung. Çoğu zaman senin zamanlamana kendimi uyarlıyorum, bugün de sen kendini bana uyarla. Ne dersin?"
Taehyung yarım bir şekilde güldü. "Madem ben kendimi sana uyarlayacağım. O zaman umarım bunun sorumluluğunu da alırsın, Kim Seokjin." Ardından kapıyı sert bir şekilde kapattı.
Jimin kaşlarını çattı. "Ne demeye çalışıyor o?"
Düşünceli bir şekilde omzumu silktim. "Hiçbir fikrim yok."
***
Kahvaltımızı bitirdikten sonra Namjoon ve Taehyung her zamanki gibi bahçe kapısının önünde konuşuyorlardı. Taehyung'un gülümseyen bakışları benim olduğum yere kaydı ve eliyle beni işaret etti. Namjoon şaşkınlık içinde bakışlarını bana yönelttiğinde kaşlarımı çattım. Ne haltlar karıştırıyordu bu?
"Seokjin!" Seslenmesi üzerine yavaş adımlarla yanına gittim. "Ne oldu?"
Taehyung Namjoon'a döndü. "Ne soracaksan Seokjin'e sor. Bugün V o; Kim Taehyung değil, Kim Seokjin."
Kaşlarımı çatıp Taehyung'a baktım. İyice saçmalamaya başlamıştı. "Taehyung sen ne saçmalıyorsun? Cidden, Jimin'in gitmesine izin vermedim diye şunu saçma sapan yerlere vurma."
Taehyung alaycı bir şekilde güldü. "Kendimi sana ayarlamamı söyleyen sendin. İş ciddiyete binince korktun mu, Kim Seokjin?" Gülümsemesi soldu ve ciddi bir ifadeye bürünüp kalın sesiyle fısıldadı. "V olmak korkutucu mu?"
V olmak değil; V'nin ta kendisi korkutucu, Kim Taehyung.
"Kışkırtma planın bana işlemez, Taehyung. Boşuna kendini yorma. Beni ikna etmek için böyle çabalara girişmene gerek yok."
Derin bir nefes aldı ve bakışlarını etrafta gezdirip tekrar gülümsedi. "Seni ikna etmek için değil, gerçekten öyle olduğunu düşündüğüm için söylemiştim ama sen bilirsin."
Bir şey söylemediğimde Taehyung devam etti.
"Bugün V olmayı reddedersen eğer, bunu sonsuza kadar kendini bana uyarlayacağını varsayacağım. Hala emin misin kararına?"
Namjoon hafifçe gülümsedi. "Bence emin."
"Senin kendini bana uyarlaman için illa ki benim V olmam mı gerekiyor cidden? V kendini kimseye uyarlayamaz mı?"
Olumsuz anlamda dilini şaklattı. "V kendini kimseye uyarlamaz, Seokjin. Unutma."
Bu sinir bozucu ifadesine gülmekle yetindim. "Sırf şu saçma düşünceni bir kenara bırak diye kabul ediyorum. Ha bir de, sonsuza denk kendimi sana uyarlamayacağım için." Son cümlemin üzerine kıvrılmış dudağı düz bir çizgi halini aldı.
"V olmanın altından kalkabilecek misin, görelim o halde."
"Görelim, Taehyung."
Namjoon bir film izliyormuş gibi bizi izlemeyi kesip elini ikimizin arasında havada salladı. "Birbirinize meydan okumayı kesin, ilgilenmemiz gereken bir konu var."
"Yukarıda konuşalım o halde," dedi Taehyung ve içeri girmek için arkasını döndü.
Namjoon kolundan tutup hızlı bir şekilde konuşmaya devam etti. "Zaten bahçede kimse yok. Şu koltuklarda oturup konuşabiliriz. Zaten çabuk karar vereceğinizi düşündüğüm bir konu."
Başımla onayladığımda ilerideki koltuklara geçtik.
"Başkanın karısı, küçük varis defnedilme işlemleriyle uğraşırken hızlıca devretme meselesini halletme niyetinde. Parası bol, eh itibarı da yüksek ve dolayısıyla kadına kimse hayır diyemiyor. Destekçisinin fazla olduğunu söylemiştim. Avukatları varis işlemleri için çoktan harekete geçti. Tüm mal varlığının, tabii ki buna şirket de dahil büyük varise geçmesi için işlemler hızlandı. Yani başkanın karısının defnedilme işlemleriyle oyalanması sırasında harekete geçme planımız suya düştü. Kadın cenazeyi bile beklemeden harekete geçti. Kocasını çok seviyordu herhalde (!)."
Taehyung'un konuşmaya niyeti yoktu, bu yüzden konu hakkında ne düşündüğümü açıklamaya koyuldum. "Ortada bir vasiyet olmaması en büyük avantajımız. Korku saltanatının temelleri sağlam değildir ve çabuk yıkılır. Büyük varisin de korku saltanatı süreceği herkes açısından net bir gerçek. Korkuyla verdikleri bu karar belki de sonlarını getirecek. Aslında tek ihtiyaçları olan rahatça güvenebilecekleri güçlü bir kale. Onlara bu izlenimi vermeliyiz ki başkanın karısının planları boşa çıksın. Sonuçta büyük varis geçmese bile geçecek olan yine onların kanından olan biri. Bu şirketin itibarını sarsmayacaktır. Hatta konuyla yakından ilgisi olmayanlar için başkanın karısının itibarı bile sarsılmayacak. Şirketin itibarı sarsılmadığı sürece diğer yönetim kurulu üyelerinin hiçbir kaygısı olacağını sanmıyorum."
"O halde onları kendi tarafımıza çekip küçük varisin destekçilerini artırmalı ve böylece başkanın yerine onun geçmesini sağlamalıyız," dedi Namjoon onaylatmak ister gibi.
Başımla onayladım ve kurumuş dudağımı yaladım. "Aynen öyle."
Ardından sözlerime devam ettim. "Onlara ulaşacağız ve kendi tarafımıza çekeceğiz. Ancak şöyle bir şey var ki bize güvenmelerini sağlamak zorundayız. Güven yoksa işbirliği de yoktur."
"Onların güvenini nasıl kazanacağız, Seokjin?" Taehyung başını yana eğip sorusunu dile getirdi.
"Bizim güçlü olduğumuza inanmak zorundalar. Aslında V ile işbirliği içinde olduklarını söylersek güçlü olduğumuza doğrudan inanırlar fakat bu sefer devreye endişe ve güven problemi girer. V, yasadışı işler yapıyor ve polis tarafından aranıyor. Polis tarafından aranmak, bir iş adamını daima korkutur. Tüm birikimi bir anda ellerinden kayıp gidebilir çünkü. V olduğumuzu söyleyeceğiz, evet. Ama önce küçük varisi uyarmalıyız. Uyarırken V'nin şu kamufle olma yeteneğini gösterebiliriz. Böylece küçük varis kendini bize bırakır. Küçük varis de yanımızda olduğunda onları ikna etmek zor olmayacaktır. Bu sırada aynı kamufle yeteneklerini onlara da gösterebiliriz tabii. Böylece temeli sağlam bir saltanat kurmuş oluruz ve korku saltanatı yıkılır."
"Kamufle yeteneği?" Taehyung sorar bir halde tek kaşını kaldırdı.
"V'nin sanal alemde en güçlü suçlu olması. Ve bilinen bir suçlu olmasına rağmen kendisini ele vermeyecek ve dolayısıyla müttefiklerini de ele vermeyecek olan kamufle yeteneği."
Suçlu kelimesini bastırarak söylesem de Taehyung duymazdan gelerek en ufak bir tepki bile vermedi.
Namjoon fark etmişti ama Taehyung'un tepki vermekten kaçındığını anlayınca o da görmezden geldi. "Bugün kamufle yeteneğini sergileyelim o zaman, Seokjin. Zamanımız kısıtlı. Ama dediğin gibi önce küçük varisle konuşacağız." Namjoon ayağa kalktı ve eve doğru yürüdü.
"Hazırlanın, küçük varisle tanışma vakti geldi!"
***
evveet entrika is loading fkdjfdkj
oy vermeyi unutmayın!<3
küçük not: yarın sınavım ve feci derecede mide ağrım olmasına rağmen her pazar bölüm atacağım dediğim için bölüm atıyorum, seviyorum sizii
umarım bölümü beğenmişsinizdir,
sevgilerle, matmazel.
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top