3.Bölüm: Kadife Lale
Keyifli okumalar...
***
Kadife Lale'nin misk, gül ve baharat kokularının arasında havada süzülen tüten dumanının burnumu kaşındırmasına izin verdim. Renkli kelebekler gibi süzülen kadınların, korselerinden taşan göğüslerinin erkekleri çekmek için yeterli olduğu gerçeğini göz önüne alırsak neden suratlarına bu kadar çok boya sürdüklerini hiç anlayamamıştım.
Korse yeterli olmazsa yırtmaçlı bir etek de iş görürdü. Sonuçta amaç zaten kıyafetlerden kurtulmak değil miydi?
Litifa kapalı gözkapaklarımın üzerine renkli tozu sürerken homurdandım. ''Neden bu kadar uğraşmak zorundayım?''
Kadife Lale'nin gözde cariyesi alnıma bir şaplak atınca ''Hey.'' dedim.
''Kımıldamayı kes de işimi yapayım Tibertia. Daha giyinmene yardım edeceğim.''
İç çekip teslim olurken ''Neden bunlara katlandığımı hatırlatsana.'' dedim.
Her zaman yaptığı gibi eğlence evlerinin olmazsa olmaz şartlarını sıralarken kıkırdadı. ''Kırmızı dudaklar, kömür karası kirpikler, ipeksi saçlar bir erkeği çarşafların arasında yuvarlanmaya teşvik eder de ondan.''
Kapalı gözkapaklarımla gözlerimi devirdi. ''Ben göğüsler ve bacaklar sanıyordum.''
Litifa bir serçeyi andıran sesiyle güldü. ''Sen savaş alanına zırhı ve kılıcı olmadan giden bir asker gördün mü hiç?''
Çıkardığı itiraz seslerine aldırmadan gözlerimi açıp devirdikten sonra onun zarif yüzüne baktım. Kumral bukleleri çıplak omuzlarından korsesini dolduran göğüslerinin tümseğine yol alıyordu. Mercan kırmızısı dudakları hafifçe kıvrılmış, kömür tozu ile koyulaştırılmış kaşları ve kirpiklerinin çevrelediği mavi gözleri öfke ile bana bakıyordu. Gördüğüm en oval yüze ve her zaman asil kanın kibrini taşıdığını söyleyip takıldığım ucu kalkık bir buruna sahipti.
Ah güzeldi. Zaten bu sebeple Kadife Lale'nin gözdesiydi.
Benim bıkkın bakışlarıma inatla karşılık verip elindeki fırçayı masaya koydu. Ocakta ısıttığı demiri almak için beni aynanın karşısında tek başıma bıraktı.
''Hadi ama Tifa saçlarımı adam edemeyeceğini biliyorsun boşuna zamanını harcama.''
Kızıl buklelerimden bir tutam alıp sıcak demire dolarken ona daha fazla kıvırcık olmalarının işleri kolaylaştırmayacağını söylemek istesem de bana attığı bakışı görünce sustum.
Gözlerimi yumup içimden yüze kadar saymaya başladım. En fazla o kadar zamana Litifa pes ederdi.
Saçlarımın çekiştirilmesi ve enseme yaklaşan sıcaklık hissi ile gerilirken –Neden lanet erkeklerin hiçbiri sıcak demirle kafasını buluşturmuyordu da biz yapıyorduk ki?- Litifa konuştu. ''Kiminle buluşacağım demiştin?''
Derin bir nefes alıp içimden sayma planımın yattığını kabul ettim. Litifa inatçıydı. ''Gümüş Turna'yla gelen bir tüccar.''
Aynadan mavi gözlerini yüzüme dikti. ''Bir adı yok mu? Nasıl görünüyor?''
Yerka'nın bana verdiği notun sadece uyarı amaçlı olmadığını yolda keşfetmiştim. Arkasında tüccar hakkında bilgiler vardı. Zaten Yerka da kesin işleri batırmayayım diye beni uyarmıştı.
Litifa saçımı çekiştirince tısladım. Üzgünüm der gibi bana bakınca sorusuna cevap verdim. ''Uzun, ince, ela gözler ve sarı saçlar.''
''Bu kadar mı?''
''Ah birde çenesinde bir yara izi var.'' Kaşlarımı çattım. ''Yerka bana kaçırmanın imkansız olduğunu iletti.''
Litifa düşünüyormuş gibi zarif boynunu eğip kırmızı dudağını dişledi. ''Üç gün önce Cijka için gelen bir adam vardı. Tarifine uyuyor.''
Cijka'nın Kadife Lale'deki tek kızıl olduğunu hatırlayınca yüzümü buruşturdum. Kara Baron'un bu işi neden bana verdiği belli olmuştu. Adam kızıl saçlı kadınları seviyordu.
Litifa'nın beni dinlemeyip saçlarımı adam etmeye çalışmasına minnettardım. Aksi halde karmaşa halindeki buklelerim ile tek avantajımı kaybedecektim.
''Bana yönlendirebilir misin?''
Omuzlarını silkti. ''Madam'a sormam gerek.''
Kadife Lale'nin sahibi Madam –bir ismi olsa da herkes ona böyle derdi- beni severdi. Ne de olsa Kara Baron eğlence evlerine gençken beni yolladığında beni ilk eğiten kişi Madam'dı. Pasaklı bir sokak kedisinden zarif bir panter yarattığı hakkında övünürdü.
Sanatçı sokaklarında öğrendiğim yetenekleri Kadife Lale'de sergileyip ona bolca rizze kazandırmamın da bunda etkisi olduğu kesindi.
''Madam beni sever.''
Litifa gülümsedi. Elindeki sıcak demiri bırakıp saçlarımı düzelttikten sonra ''Şimdi elbise.'' diye ilan etti. Sıradaki işkenceme katlanmak için oturduğum tabureden kalkıp soyundum.
Bir buçuk saat sonra Cijka'ya ait odanın ortasında dikilmiş, nefes almamı zorlaştıran korsenin iplerini bacağıma sardığım kılıfa gizlediğim hançer ile kessem mi diye düşünüyordum.
''Kutsal olan aşkına bunları her gün nasıl giyiyorlar?'' Sesim öfkeli bir karganın gaklaması gibi çıkarken fazla beyaz tenimin korseden taşan kısmına bakıp kaşlarımı çattım. Fiziğimin bu kısmı hiç değilse göz dolduruyordu.
Eğlence evlerindeki çoğu kız gibi ince bir bele ve uzun bacaklara sahip değildim ama kıvrımlıydım. Kalçalarım ve göğüslerim umarım tüccarın zevkine uyardı. Aksi halde tüm bu savaş alanı boyaları işe yaramayacaktı.
Odanın kapısı tıklatılınca hızla kendimi geniş şiltenin üzerine atıp yırtmacımın aralanmasını sağladım. Ayaklarımı saran kurdeleli topuklular yüzünden tenim fazla görünmese de olay sahneyi uygun şekilde yaratmaktı.
Buklelerimin omuzlarımdan kayıp geriye düşmesine izin verirken Madam'ın bana zamanında öğrettiği şekilde baştan çıkaran bir tonda ''Girin.'' dedim.
Kapı açılıp koridordaki müzik ve konuşma seslerini odaya doldurunca Cijka'nın odasını diğer cariyelerin aksine ses için özel yalıtımlı yaptırmasına sevindim. Madam'a bunun için ne kadar ödediğini hayal bile edemiyordum.
Yerka'nın kesinlikle tanıyacağımı söylediği yara izine sahip tüccarın bakışları önce bacaklarıma kaydı. Gördüklerinden memnun olduğu belliydi. Arkasını dönmeden kapıyı itip bizi seslerden uzaklaştırdı. Ela gözleri açlıkla bacaklarımdan yukarı tırmanıp pek de ince olmayan belime oradan korsemden cömertçe taşan göğüslerime ulaştı.
Tenimin bu ilgi ile kızardığı gerçeğini görmezden gelip zarifçe doğruldum. ''Merhaba yakışıklı.''
Adam Cijka ile olan anatomik farklılıklarımın sesimle farkına varmış olacak ki o anda şaşkınlıkla yüzüme baktı. ''Sen o değilsin.''
Gözlerimi devirip laf sokmamak için dudağımı ısırdım. Dikkati dişlediğim kırmızı boyalı dudaklarıma kayarken ''Ben ondan daha iyiyim tatlım.'' deyip cilveli şekilde kıkırdadım. Ela gözleri suratımda dolaşıp kızıl buklelerimde durdu.
''Ah evet.''
Yatağa doğru hızlı birkaç adım atınca ayağa kalkıp neşeyle etrafımda döndüm. Aynalı makyaj masasının üzerindeki şaraba ve kadehlere uzandım. ''Önce içelim.''
Bana yaklaşıp ellerini belime sardı. Burnunu Litifa'nın Cijka'dan aldığı leylak kokulu saçlarıma gömdü. ''İçmeye gerek yok. Hemen-''
Kollarından ustalıkla sıyrılırken oyunbazca güldüm. ''Kimse sana beklemenin tatlıyı daha lezzetli kıldığını söylemedi mi?''
Sarı kaşları havalanırken kızmak ve kabul etmek arasında kararsız kaldığını görünce hızla doldurduğum şarap kadehini eline tutuşturdum. Sevimli köpek yavrusu bakışlarım ile ona bakarken dudağımı büktüm. ''Ama bu şarabı senin için seçmiştim.''
Yakınlaştığımız için neredeyse göğsüne dayanan göğüslerime bakıp inledi. Ardından yalvarışıma kanıp elindeki kadehi kafasına dikti. ''İçelim.''
Kolundan tutup onu odada yataktan daha güvenli olan kanepeye sürükledim. Oturduktan sonra bardağını şarapla doldurup kendime de bir kadeh aldım. Cilveli gözlerle ona bakarken konuşmaya başladım.
''Senin gibi yakışıklı bir adam ne işle meşgul acaba?''
Hormonlarını bastırma konusunda azda olsa iradesi olacak ki iki saniyeden uzun süre göğüslerim yerine gözlerime bakıp cevap verdi. ''Tüccarım.''
Şarabımdan minik bir yudum alıp ''Tüccarları severim. Bütün o ipek, mücevher ve antikalar.'' dedim. Saçımdan bir tutamı çekiştirip ''Ama sen hangisi ile meşgulsün?'' diye sordum.
Adam gülümseyip tuttuğum kadehi gözleri ile işaret etti. ''Şarap.'' Geriye yaslanıp gevşettiği omuzları ile ''Aslında içtiğin bu şişe benim getirdiğim sevkiyattan.'' dedi.
Şaşırmış gibi ağzımı açıp ona bakarken ''Gerçekten mi?'' diye cıyakladım.
Dişlerini sergileyip sırıttı. ''Evet, güzel kızılım.''
Gözleri yeniden arzu ile kararmaya başlayınca hızla konuştum. ''Yani sen Gümüş Turna ile gelenlerdensin. O geminin sevkiyatını bekleyen bir satıcı tanıyorum. O adamın Kara Baron a-'' Bir an söylememen gereken bir şeyi ağzımdan kaçırmışım gibi dilimi ısırıp elimle ağzımı kapattım.
Adamın dikkati Kara Baron'un adının geçmesi ile hızla göğüslerimden uzaklaştı. ''Ne olmuş Kara Baron'a?''
Başımı iki yana sallayıp buklelerimin omuzlarımdan savrulmasına neden oldum. ''Bundan bahsetmemeliydim. Madam dedikodu yapmamızı onaylamaz.''
Gerilen kasları ve mimikleriyle kendisini ele verdiğinden habersiz tüccar gülümsemeye çalıştı. Uzanıp ağzımı kapatan elimi avuçlarının arasına alıp sıktı. ''Tatlı kızılım bu dedikodu sayılmaz ki. Yalnızca konuşuyoruz.''
Düşünüyormuş gibi dudağımı ısırıp ona kaçamak bakışlar attım. ''Öyle mi?''
''Elbette öyle.'' Endişe ile sektirdiği dizini görmezden gelirken bana daha da sokuldu. ''Hadi anlat bana.''
Çok da ikna edilmeye gerek görmeyen bir alık gibi davranıp ona doğru eğildim. Odanın ses geçirmediği gerçeğini bilmiyormuş gibi sesimi alçaltıp konuştum. ''Duydum ki o satıcı vaktinde Kara Baron'a olan borcunu ödeyemediği için ortalıktan kaybolmuş.''
Bir anda gevşeyip ''Yani satıcı öldü.'' dedi.
Dolandırdığı satıcının Kara Baron'a borcu olduğunu elbette karşımdaki adam biliyordu. Kırmızı Fener'de barona borcu olan herkes mimlenirdi. Tam da aynı nedenden satıcının her hareketi göz önünde olacağından Gümüş Turna seyahati için ona para verdiğini doğrulamak çok kolaydı. Liman katibine başvurmak yeterdi.
Yanımda rahatlayan bedeni ile otururken, baronun adamlarının direkt satıcıyı öldürdüğünü ve şimdi o adam öldüğü için paçayı kurtardığını düşündüğünü yüzünden okudum.
Hevesle konuşmaya devam ettim. ''Ama ölmeden önce onu sorgulamışlar.''
Adamın yüzünün rengi soldu. ''Ne?'' Elindeki kadehi fırlatıp beni omuzlarımdan yakaladı. ''Ne demiş? Konuşmuş mu?''
Ani saldırganlığı ile sinip gözlerimi kocaman açtım. ''Bilmiyorum.''
Omzumdaki parmaklarının ne kadar sıkı olduğunun farkına varan adam gevşeyip beni rahatlatmak için gülümsedi. ''Üzgünüm tatlı kızılım. Bir an heyecanıma yenildim.''
Hemen ürkek halimden sıyrılıp neşeyle konuştum. ''Heyecanını anlıyorum. Zaten kim Kara Baron'u dolandıracak kadar aptal olabilir ki?''
Yanakları kasılırken ''Demi?'' dedi.
Düşünüyormuş gibi elimi çenemin altına dayayıp ''Bundan iki yıl önce de böyle bir olay olmuştu.'' dedim. ''Biri sevkiyatta Kara Baron'un malına dokunup kazandığı rizzeler ile kaçmaya çalıştı.''
Adam tüm dikkatini dudaklarımdan çıkan kelimelere verip ''Ya? Yakalandı mı?'' dedi.
Kıkırdadım. ''Elbette yakalandı. Kim Kara Baron'dan çalabilir ki?''
Sarı saçlarının perdelediği alnında ter damlaları oluşurken heyecanla anlatmaya başladım. ''Ah doğru ya, o da senin gibi şarap sevkiyatı yapmıştı.''
Onu bıçaklamışım gibi irkildi. Tepkisini görmezden gelip devam ettim. ''Salak adam limandaki güney deposunu kullanmış, Kırmızı Fener'in güney depolarının hepsinin barona ait olduğunu bilmiyormuş.'' Tüccarın rengi solarken ellerinin titrediğini gördüm. Neşeli sesimle ''Siz de sevkiyatı depolara yolladınız değil mi? Bu sıcakta bu lezzetli şarabın bozulması çok kötü olurdu.'' dedim.
''Evet.''
''Kara Baron'un güney depoları daha güvenli. Umarım oradadır.''
Başını eğip homurdanırken ''Güvenli tabi.'' dedi.
Şarap şişesini alıp kendi bardağımı ağzına kadar doldurduktan sonra adama uzattım. Sinirlerini yatıştırmak ya da bir an önce sarhoş olmak için hepsini tek seferde kafasına dikti. Ardından kafa dağıtmanın daha eğlenceli bir yolu olduğunu hatırlayıp beni kucağına çekti.
Dudakları boynumu sıyırıp aşağıya doğru inerken elinin eteğimin yırtmacından içeri girmeye çalıştığını fark edip yüksek sesle ''Aklıma geldi.'' diye şakıdım.
''Ne geldi?''
''Güney depolarının son üç tanesi gizlice el değiştirmişti.''
Belimdeki eli kasıldı. Geri çekilip yüzüme bakarken ''Kara Baron o depolara bakmıyor mu?'' diye merakla sordu.
Kucağına daha rahat oturmaya çalışıyormuşum gibi kımıldanırken omuz silktim. ''Onları aylık yüz rizze karşılığında Ortanca Meydanı'ndaki bir tüccara verdi.'' Sol elimi göğsünün üzerine koyup onu yavaşça geri iterken nefesimi dudaklarına doğru üfledim. ''Söylentiye göre tüccar diğer krallıklardan kaçak malları oradan Kırmızı Fener'e sokuyormuş, ondan kimse oraya bakmıyor. Mal kaçırmak için çok uygun.''
Hızla kucaklanıp yatağa taşındığımda bir an dengemi kaybetmemek için adamın boynuna sarıldım. Kahkahalar atıp ''Ah tatlı kızılım beni hayat veren ilahlar gibi kutsadın.'' dedi.
Saçlarıma dalan eli ile boynumu gererken diğer elini eteğimin altına sokan adam hayatta kalacağının ve yakalanmayacağının haberini almanın mutluluğu ile bedenime yumulurken öğrendiklerimin yeterli olduğuna karar verdim.
Tüccar anlattığım hikayeye inanmış, bana kaçak sevkiyatın güney depolarının sonundaki üç depodan birinde olduğunu kendi ağzıyla söylemese de beden diliyle anlatmıştı. Bu bilgi Kara Baron için yeterliydi.
Islak dilini boynumda dolaştırıp inlemeye başlamıştı ki aynı anda bacağımdaki kılıfa parmakları dolanınca duraksadı. ''Bu da ne?''
Neşeyle kıkırdayıp ''Senin için bir sürpriz.'' dedim.
''Sürprizleri severim.''
''Ah buna bayılacaksın hayatım.'' Sözlerim ile yatakta sırt üstü yatması için onu çevirmek için manevra yapınca direnmedi.
Bacaklarımı açıp üzerine ata biner gibi oturdum. En cilveli bakışım ile ona bakıp üzerine eğildim. Onu öpecekmiş gibi yüzüne yaklaşıp aynı anda baldırıma bağladığım kılıfa uzandım. Hançeri ustalıkla parmaklarımın arasında çevirirken dudaklarına veda öpücüğü kondurdum.
''Kara Baron'un selamı var.''
Bir an kafa karışıklığı ile bana bakakaldı. ''Ne?''
Bileğimi yukarı doğru savurup hançerin karnına saplanmasına neden oldum. Bu odaya gelirken zevk ile haykıracağına düşündüğünden emindim. Ama şimdi acı dolu bağırışı odanın koyu mavi duvarlarından sekip kulaklarımda yankılanıyordu.
Çeliğin iç organları deştiğinden emin olup geriye çekildim. Etin içine gömülmüş hançeri geri çekip karnından kanın akmasını izledim. Tüccar küfürler edip yarasını tutup kanamayı durdurmaya çalışırken ''Yardım edin!'' diye bağırdı.
Kanlı hançeri yatak çarşaflarına silip kılıfına geri koydum. ''Boşuna nefesini harcama tatlım kimse gelmeyecek.''
Öfke ile bana bakıp ''Seni geberteceğim!'' diye haykırdı.
Kahkaha attım. Kadife Lale'nin zarif kadın seslerinden biri değildi. Kibirli ve güçlü olduğunu bilen birinin kararlılığını içinde taşıyordu.
Sanırım tüccarı harekete geçirip tehlike konusunda uyaran bu ses olmuştu. Alık kızılın yerini alan suikastçının varlığı onu korkuttu. Bu da bana saldıracakmış gibi yapıp kapıya doğru koşmasına neden oldu.
Elbette onu kapıya varmadan yakalamıştım ancak hayatta kalma arzusunun verdiği güçle beni geriye savuruşunda hesap edemediğim yüksek topuklu pabucumun koltukta gerçekleşen konuşmamız sırasında fırlattığı kadehe denk gelmesiydi.
Geriye doğru savrulurken kolundaki parmaklarımdan yırtılan gömleğinin sesi ile kurtuldu. ''Hay lanet.''
Kıç üstü düşmekten son anda kurtulurken adam çoktan kapıyı açmış ve Kadife Lale'nin kalabalığına karışmıştı. Hızla harekete geçip peşinden odadan çıktım.
Onu yaraladığımda bağırdığı gibi çoktan yardım çığlıkları ile koridorda insanların toplanmasına neden olacağını düşünmüştüm. Ama azıcık olan beyni ile buraya tek gelmediğim ya da her zaman ziyaret ettiği kızın yerini almışken yardım aldığımı akıl etmiş olacak ki arkasından kan izleri bırakarak alt kata inmeye çalıştığını gördüm.
Eteklerimdeki ağır kumaşı avuçlayıp merdivenlere koştum. Ahşap merdivenlerin korkuluklarından destek alıp atlarsam kaçak tüccarın önünü kesebilirdim. Elbette Madam'ın kızlarından birinin böyle hareket ettiği dedikodusu samanlıktaki kıvılcım tanesi gibi bütün Kırmızı Fener'e yayıldığında Madam beni kendi elleriyle boğardı.
Tüccarı odaya götürüp istediğim gibi sorgulamama bir şartla izin vermişti. Diğerlerini rahatsız edip Kadife Lale'nin itibarını sarsma.
Teknik olarak çoktan kural ihlali yapmıştım ama adam sessizce kaçmaya karar vererek beni kurtarmıştı. Hiç değilse eğlence evini terk edip Kırmızı Fener'in ara sokaklarına daldığında onu yakalayabilirdim.
Lanet olsun onu öldürmeye falan çalışmıyordum bile. Tek yaptığım onu yaralayıp Yerka'nın gönderdiği adamlar gelene kadar yanında beklemekti. Kara Baron eminim tüccarı sorgulayıp sonrasında öldürürdü ama benim işim yalnızca sevkiyatın saklı olduğu depo hakkında bilgiyi ağzından almaktı.
Şimdiyse adamı elimden kaçırdığım gerçeği ile boka batmıştım.
Topuklarım her bir ahşap basamağı şiddetle dövüp sonunda Kadife Lale'nin ana salonuna geldiğimde Madam'ın sözleri yeniden zihnime süzülüp beni ortama uyum sağlamaya zorladı. Eteklerimi salıp cilveli gülüşler ve zarif adımlar ile çıkışa doğru koşmadan ilerlemeyi başardım.
Alkolden bunalıp hava almak için dışarı çıkmaya çalışan cariye rolümle yolu yaralamıştım ki belime dolanan kolla durduruldum. Dişlerimi sıkıp tam da sarhoş bir adamın ilgisini çekmek için doğru zamanı seçtiğim hakkında kendi kendime söylenirken gülümseyip beni tutan adamın kolunu okşadım.
''Yakışıklı şuan doluyum.''
Beni bırakmak yerine daha çok kendine bastırdı. ''Yüzümü görmeden yakışıklı olduğumu nasıl anladın?''
Ana salondaki enstrümanlardan yayılan müzik seslerinin arasında kıkırdadım. ''Öyleyse yüzünü görmem için beni bırak tatlım.''
Sözümü dinleyip belimi bıraksa da omuzlarıma batan parmaklar ile tutsak edildim. Başımı geri itip beni tutan ahmağa iltifat edip sıyrılmak için gülümsemeye başlamıştım ki karşılaştığım surat ile bocaladım.
''Denizci soğuğunu bu kadar hızlı atlatmana mı yoksa miçoluktan yatak arkadaşlığına geçişine mi şaşırmalıyım bilemedim.''
Beni bakışları ile tutsak eden kara gözler, birkaç gün önce meyhanenin çıkışında karşılaştığım adama aitti. Kahretsin Timorta kardeşlerin adamlarından biri miydi? Beni çoktan bulmuşlar mıydı?
Şimdi telaşlanmanın sırası değil Tia. Tüccar kaçıyor!
Kendime zihinsel bir tokat atıp kahkaha attım. ''Ne kadar içtin sen?''
Sorum mantıksız gelmiş olacak ki kaşları çatıldı. ''Ne?''
''Şaraplarımız eğlence evlerinin hepsinden iyidir. Beni kime benzettin bilmiyorum yakışıklı fakat ben o değilim.'' derken tutuşundan sıyrılmak için kıvrandım.
Bocalamasını hiç değilse birkaç saniye şaşırmasını beklesem de kararlı gözlerle bana bakmaya devam ettiğini görünce taktik değiştirip sol elimi havaya kaldırıp deli gibi salladım.
Adam çırpınışlarıma aldırmadan ''Konuşmamız gerek.'' dedi.
Neşeli sesimle itiraz etmeye devam ettim. ''Tatlım ben aradığın kızıl değilim.''
''Ben kızıl aramıyorum. Buraya yatak arkadaşı için gelmedim.''
Daha çok güldüm. ''Tabii hayatının aşkı olduğuma eminim. Önce evlenme teklifi mi edeceksin?''
Şaşkınlıkla bana baktı. ''Ne evlenmesi?''
Bileklerine asılıp yeniden elimi deli gibi havada salladım. ''Bunun için çok erken inci tanem. Önce ayılıp doğru kadın olduğumdan emin olmalısın.''
Havadaki elimi yakalayıp ona bakmam için çenemi parmaklarının arasına kıstırdı. ''Saçmalamayı kes. Geçen gece Kuzgun Tüyü'nden çıkınca seni ezilmekten kurtardım. ''
Siktir gerçekten de onu Timorta kardeşler göndermiş olmalıydı.
Boşta kalan elimle çenesine uzanıp okşadım. ''Ah demek böyle hayal ettin. Hayatımı kurtaran beyaz atlı prens misin?''
Öfke ile çenemi daha çok sıkınca yüzümü buruşturdum. ''Kes şunu. Ölmekten kurtarıldıktan sonra beni soydun.''
Bir anda para kesesini yürüttüğümü hatırlayınca içimden sövdüm. Adama beni yakalayacak başka bir neden vermiştim.
Dudağımı büküp ''Kabul ediyorum suçluyum. Ben bir hırsızım.'' dedim.
Sonunda sözlerini anladığımı sanıp ''Kabul ettiğine sevindim. Şimdi çıkalım buradan.'' dedi.
Kesilecek ellerimin görüntüsü bir an beni yakalayınca irkilsem de kahkaha attım. ''Kalbini çaldım demek.''
''Ne?''
Kocaman gülümsedim. ''Hırsızım ya hani kalbini çalmaktan olsa gerek diyorum.''
Ateş saçan bakışlarıyla yanağındaki bir kas seğirdi. ''Para kesemi.''
''Ah tatlım her kadın, erkeğinin para kesesini de sevgisi ile birlikte çalar sana kimse söylemedi mi?''
Bir an beni tokatlayarak kendime getirmek istediğini bakışlarında görsem de inatla ''Rol yapmayı kes. Ağzına kadar rizze ile dolu bir kese olsa da sorunumuz bu değil.'' dedi.
Bakışlarım sol tarafımızdan bize yaklaşan adama takılınca bütün tatlı halimden sıyrılıp gözlerimin dolmasını sağladım. Titreyen dudağım ve ağlamaklı gözlerimin yanında düz çıkan sesimle ''Zenginliğini bu şekilde gözüme sokup beni ikna etmeye çalışman ne kadar tatlı olsa da zamanımız doldu.'' dedim.
''Sen-''
''Ne oluyor burada?'' diyen sert ses adamın konuşmasını böldü.
Hıçkırıp ''Mexda.'' dedim.
Kadife Lale'nin iri yarı koruması beni tutan adamın omuzlarını tutup ''Kızı bırak.'' diye uyardı.
Kara gözlü adam ''Onunla işim bitince bırakacağım.'' derken sesi buz saçakları kadar katıydı.
Yaralı yüzü ile Mexda'nın korkutucu görünüşüne tezat nazik çıkan sesi ''İyi misin Tibertia?'' diye sordu.
Gözlerimi kocaman açıp yaşların yanaklarımdan süzülmesine izin verdim. ''Sarhoş sanırım, beni bırakmıyor yardım et lütfen.''
O an iki gözüm iki çeşme ağladığım için rahatsız olan adam parmaklarını gevşetti. Aynı anda Mexda'nın sert çekişi ile benden uzaklaştırılırken ellerinden kurtuldum. Beni yeniden yakalamak istediği belli olsa da kabaca itilip kakılırken Mexda'ya dikkatini vermek zorunda kalınca eteklerimi toplayıp çıkışa doğru koştum.
Korkan bir cariyenin histerik davranışını Madam bile normal karşılardı. Ne de olsa bu kızlar zevk ve sohbet için eğitilirdi. Savaşmak için değil.
Kadife Lale'den çıkıp sola saptım. Kaçan tüccarın peşine düşmeden önce çantamı almalıydım. İki sokak sonra sağda kalan terk edilmiş evin avlusuna girip bacağımdaki hançerle korsemin bağlarını kesip derin bir nefes aldım. Bahçe çeşmesinin kırık havuzuna gizlediğim çantamın içinde acil durumlar için olan şişelerin hala yerinde olduğundan emin olup deri kayışını boynuma geçirdim.
Tüccarın kaçacağını hesap etmediğim için yanımda kıyafet getirmemiştim. Zaten değiştirmek için zamanım da yoktu o yüzden ağır kaliteli kumaş eteğimi kesip yükümü hafiflettim.
Ayağımdaki topukluları atıp çıplak ayaklarım ile neredeyse yıkılacak evin duvarına tırmandım. Dün gece yağmur yağmadığı için hangisinin sorumlu olduğunu bilmeden bütün ilahlara şükrettim. Kuru kiremitlerin üzerinde yol alıp çatıdan çatıya geçerken hedefimin gidebileceği istikametleri kontrol etmek için harekete geçtim.
Yaralıydı ve peşinden gelmediğimi fark etmiş olmalıydı. Öyleyse en yakın şifacının yolunu tutacaktı.
Başımı çevirip Çift Nal'a doğru koşmaya başladım.
Yirmi dakika sonra tüccarı tam da tahmin ettiğim gibi Çift Nal'ın hemen karşısında yer alan şifacı dükkanlarına doğru giderken buldum. Sorun onu benden önce başkasının bulmuş olmasıydı. Dikkatlice çatının suyolundan kayıp yere adım atınca başını çeviren Yerka dudaklarının arasından kaçan dumanla bana baktı.
''Peşinde değildin.''
Başarısız olmuş çocuğunu azarlayan ebeveyn ses tonundan hoşlanmasam da dişlerimi sıkıp ''Engeller çıktı.'' dedim.
Tek kaşını havaya kaldırıp sigarasından bir nefes daha aldıktan sonra yere atıp çizmesi ile ezdi. ''Kardeşler işini zorlaştırıyor desene.''
Ardımda bıraktığım kara gözlü adamı düşünmek yerine ''Burada ne işin var?'' diyerek konuyu değiştirdim. Benimkilerle aynı tonda olan irisleri bana dikildi.
Her zaman kafa derisine sıkıca yapıştırılmış saçları ve takmayı ihmal etmediği ipek boyun bağıyla orada dikilirken benim dağılmış halimi süzmesi sinirimi bozsa da cevap vermesini bekledim. ''Olur da kaçarsa diye önlem aldım.''
Öfke ile ayağımı yere vurdum. ''Bana güvenmedin.''
''Yanlış anlama kızıl, bilgi alma konusunda yeteneklisin.'' Uzun parmakları ile baştan aşağıya beni işaret edip ''Tatlı bir cariye olmadığına inanacak tek bir erkek bulamazsın.'' Dakikalar önce beni durduran adamın inanmadığını söyleme gereği görmedim. Yerka açıklamaya devam etti. ''Eminim tüm yeteneğin ile ağzından laf almışsındır.''
''Elbette aldım.''
''Dediğim gibi hırsızlık, dolandırma, kandırma konusunda sana güvenim sonsuz.''
Alayla güldüm. ''Beni bu kadar övme şimdi zevkten düşüp bayılacağım.''
Tepkimi görmezden gelip adamlarının zapt ettiği tüccara göz attı. Sanki hiç konuşmamışım gibi devam etti. ''Ama yaralı bir adamı tutma konusunda hiç pratiğin yok.''
Dudaklarından dökülenler gerçek olsa da sinirlenmeden edemedim. ''Eğitimimdeki bu koca gedikle nasıl insanların içine çıkabilirim?'' Ellerimi abartılı hareketlerle savurup saçlarımı çekiştirdim. '' Artık kusursuzluk listemde kara bir leke var.''
''Kes şunu.''
''Neyi?''
''Sinirini alayın ile kapatma saçmalığını.''
''Hiçte bile ben-'' Yerka bana doğru adımlayınca sussamda geriye çekilmedim.
''Seni suçlamıyorum ya da yetersiz olduğunu söylemiyorum kızıl. Ne olursa olsun senin bu boktan adam tartaklama ve öldürme işlerine bir daha girmemen için elimden geleni yapıyorum.''
Kızgınlıkla koyulaşan gözlerine baksam da öfkesinin bana olmadığını biliyordum. Yerka, dokuz yıl önceki o olaydan sonra her zaman beni ve Derpia'yı gözetmişti. Sammy onun da arkadaşıydı. O gün bizi durduramadığı için daha doğrusu beni durdurmak için orada olamadığı için pişmanlığından asla kurtulamamıştı. O zamandan beri ölüm ile yakınlaştığım anlarda taşıdığı pişmanlık közlerinden öfkeyle alevlenip arada o gözlerden bana bakardı.
Eskiden gülümseyerek bana bakan afacan çocuğu hatırlamaya çalışsam da başaramadım. Artık birbirimize neşeyle gülümseyip aşırdığımız tatlıları paylaşmıyorduk. Hayır, artık eskisi gibi değildik. Hepimiz yaralarımızı kendi yöntemimizle sarıp yola devam etmiştik.
Ben kızıl piyon olarak hayatta kalmaya çalışırken Yerka, Kara Baron'un sağ kolu olup basit taşlardan biri olmak yerine taşları kontrol eden kızıl vezir olmuştu.
Bakışlarını ilk kaçıran ben oldum.
''Her neyse. Güney depolarının sonundan üçünde sevkiyatı saklamış.''
Yerka da bana uyup konuyu kapattı. ''Mal ne?''
''Şarap.'' Bakışlarım bir çuval gibi omuzda taşınan tüccara kaydı. ''Aptal herif şişelerden birazını Kadife Lale'ye çoktan satmış.''
''Becerdiği kıza hava atmak istediği kesin.''
Onu başımla onayladım. ''Öyleyse işimiz bitti.''
''Evet bitti.''
İkimizin de daha fazla muhabbet etmek istemediği kesin olduğundan kaldırım taşlarının ayaklarımın tabanını çizmesine aldırmadan arkamı dönüp elimi salladım. ''Kardeşlerin beni rahat bıraktığından emin ol yeter.''
''Haber yollarım.'' dediğini duydum.
Tırmanabileceğim en alçak çatıya doğru ilerleyip arkama bakmadım.
Bugün yaşananların düşüncesi zihnimde dönüp dururken ayaklarım beni alışkanlıktan kara tanrının heykeline götürdü. Evin fazla gürültülü olacağını düşünüp biraz soluklanmanın zararı olmayacağını söyleyip çatıdan aşağıya indim.
Şarlatan'ın mermer platformuna ilerlerken ''Beni özledin mi?'' diye alayla konuştum.
Kara mermerden heykelin sunağındaki parlaklığın farkına vardığımda ondan en fazla on adım uzaktaydım. Aniden ensemdeki tüyler diken diken olup tehlike çanları zihnimi kuşattı.
Çekingence birkaç adım daha yaklaşmayı göze aldığımda sunağın içinde yanan ateşi gördüm. Sorun birinin buraya gelmeyi lanetlenme ihtimaline rağmen göze alıp sunakta ateş yakmayacak olması değildi. Sorun ateşin beslenecek bir kaynağa sahip olmaması bile değildi.
Hayır, ilk dikkatimi çeken bunlar değildi.
Sorun ateşin rengiydi. Beyazdı.
Kara sunağın içinde o kadar çiğ bir beyazdı ki bütün heykele dalgalandıkça aydınlatıp gölgelerin oynaşmasına neden oluyordu. Büyülenmiş gibi gerçeküstü ateşe bakıp bir adım daha yaklaşmıştım ki bir anda alevler harlanıp çoğalınca geri kaçıp kıç üstü yere oturdum.
''Bu da ne be?''
Benden çokta uzakta olmayan artık tanıdık gelen kaba ses soruma cevap verdi. ''Bunca zaman benden kaçmasaydın sana söylemeye çalıştığımı anlardın.''
Hızla toparlanıp ayağa kalkarken kesik ipleri yüzünden korsemin kara gözlü adama hoş bir manzara sunmasına aldırmadım.
''Ne demek istiyorsun?''
Ürkütmekten korktuğu vahşi bir hayvanmışım gibi bana yavaşça yaklaşırken ''Seni seçti.'' dedi.
Gözlerimi kırpıştırdım. ''Kim beni seçti?''
Elini yavaşça havaya kaldırıp arkamda beyaz alevin ışığıyla aydınlanan kara heykeli işaret etti. ''Sen Çember Oyunları için kara ilah tarafından işaretlenen seçilmişisin.''
***
Görüşlerinizi benimle paylaşır ve oylarınız ile destek olursanız sevinirim.❤
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top