1.BÖLÜM- SOKAK

"İlk yanlış."

***


Soğuk gece de insanlar yataklarında ya da balkonlarında çay, kahve içerek keyif yaparlarken, ben şu an olması gereken en son yerde, yorgunluğumun üzerine katlanan yorgunlukla baş etmeye çalışıyordum.

Hala yürüdüğümüz bitmek bilmeyen boş ve ıssız sokakta varmamız gereken yere varamamıştık nedense. Arkamdaki iki izbandut ve önümdeki serseri kılıklı çocukla, sokağın girişinden beri ara sokaklardan, caddelerden geçe geçe bir eve gidiyoruz ama bi türlü gidemedik dakikalardır. Madem yol bu kadar  uzundu arabayla gelseydik ya bari. Tamam sizin vücutlarınız spora çok alışık, tempoya elverişli olabilir ama bende bi kadınım bu ne yol böyle..

İçime derin bi nefes daha alıp, sesli bi şekilde tekrar bıraktım sisli havaya.
Birde aksi gibi hava da buz gibi. Donmuyolar mı acaba iki saattir? Tekrar derin bir nefes alıp, konuşmak için dudaklarımı araladım. "Hala mı gelmedik malum yere acaba?"

Önümdeki serseri, beni bilmem kaçıncı kez yine sallamadan yoluna devam etti. Benden baya uzun ki boyum 1,70 , üzerine aldığı hırkayla nasıl donmadan, titremeden yürüyor anlamış değilim.

Altına giydiği dar kesim pantolon ve postalları onu olduğundan daha iyi gösterirken sarıya çalık açık kumral saçları ve biçimli yüzüne sinek kaydı sıraşı baya yakışmıştı. Ama bu ona olan irriteliğimi etkilemiyordu tabi.

Arkama bakmaya götüm yemiyor çünkü adamlar bildiğin zebani kılıklı, anlatmama gerek bile yok. Neyseki sonunda önümdeki budalanın adımları yavaşladı. Önünde durduğumuz bi apartmanın kapısına yöneldi.

Lütfen biri bana su falan getirsin abdest alıp şükür namazı kılıcam da.

"Oh be!!" diyerek sevincimi belli ettim.

"Bi an hiç bitmeyecek sandım yemin ediyorum." Önümde bana gözlerini bayarak bakan salak çoçuğa bakaral söylediğim sözlere verdiği karşılık ise tüylerim diken diken etti.

Dermişim.

Çok korktum, anlatamam.

"Ne bitmesi! Daha yeni başlıyor güzellik!"

Ona dik dik bakarak, arkasından girdiği kapıdan girdim. Sanki gözümü korkutabilecek aptal. Hiçbirşeyden korkmamayı öğreneli uzun zman olmuştu. Bu laflar bana akrep ısırığı gibi geliyordu açıkcası.

Ufak at da civcivler yesin Ezel Hanım.

İç sesimi bir kenara bırakıp yürümeye devam ettim. Neyseki artık beni neyin beklediğini öğrenebileceğim için mutluydum.

Apar topar hüngür hüngür ağlayan lanet olası bir kuzen tarafından  gecenin 1' inde aranmış olmam ve bilmediğim bir sokağın başına çağırılmış olmam dışında bi bok bildiğim yok ne yazık ki.
Bu da benim sinirlerimi fazlasıyla germeye yetiyor da artıyor bile. Zaten 22 yıllık hayatım, o kafasına estiği gibi her boku yiyen kuzenimin götünü toplamakla geçmişti. Kim bilir yine ne yaptı diye düşünmek istemiyorum çünkü bu sefer hiç hayra alamet değildi. Böyle bi sokakta böyle adamlarla ben bile başa çıkamazdım.

Çıkabilirsin.

Yine içten gazı verin o ince tiz sese kulak asmadan Beyza'yı düşündüm. Elimden gelse, bi kaşık suda boğacağım ama işte lanet olası kan bağı. Benim ondan başka onunda benden başka ne yazık ki kimsesi yoktu şu koca İstanbul'da.

Kimse olmasa da yapabilirsin Ezel.

O'nu seviyorsun.

Haklılık sorgulaması yapmak istemiyordum. Zaten şu an olduğum uykumdan daha çok, bütün haftalığımın o şerefsiz taksiciye gittiğine yanıyordum herşeyden once.

Düşünmeyi bırakıp, önüme baktığımda hala kaplumbağa yavaşlığında basamakları tırmandığımı gördüm. Eski püskü yıkık bi apartman dairesiydi burası. Merdivenler gıcır gıcır ötüyor her bastığımızda ama bir kaç kişi yaşıyordu buna rağmen. Işıkları yanıyodu bi kaç katın. Merdivenleri tırmanmaya başladığımızda artık kaslarımın canı kalmamış gibi ayağımı zor kaldırıyodum önümdeki basamağa. Önümdeki serseri ne ara çıktı gitti hiç haberim yok açıkcası. Arkamdaki devler en sonunda dayanamayıp söylenmeye başladı.
"Hadisene be kızım ya sanki koşarak geldik amına koyuyum. Tin tin anca çıkıyosun merdivenleri."

Ona, omzumun üzerinden ters ama etkili bi bakış atıp geri önüme döndüm.
"Beni kendiyle bir sanıyor zebani kılıklı dana." Ağzımın içinden de homurdanmayı eksik etmedim tabiki.

Sonunda bi apartman katına geldiğimizde kapının açık olduğunu gördüm. Kapıya dayanmış bir kız beni görünce bıkkınca nefeslendi. "Sonunda Allahım!"diye feryadı kopardı ardından. Ev topuzu şeklinde, onunda önümdeki serseri gibi kumral saçları vardı. Yüzü minyon olmasıyla beraber biçimli dudakları ve güzel bir burnu vardı.

Üzerine mavi tonunda bi pantolon ve beyaz bir gömlek giymiş, üzerine de beyaz tonlarında bir hırka almış beni kapıda bekliyordu. Ona cins cins bakıp, olduğum yerde beklemeye başladım. İçerde neyin beni beklediğini bilmemek, şu an yalı kazığı gibi dikilmeme tek sebepdi açıkcası.
"Ne bekliyosun gelsene kızım, kuzenin olacak o sarışın içerde!"

"İçerde olduğunu bende biliyorum."

"Ee ne bekliyosun o zaman bağırarak mı konuşacaksınız?"

Cevap vermeyip yavaş adımlarla girdim içeri en sonunda..Sanırım artık komikliğin, şakacılığın sırası değildi. Sakin adımlarla kapıdan geçip kızı bekledim.
Oda kapıyı kapatıp, önümden kıvırta kıvırta salon olduğunu tahmin ettiğim yere doğru ilerledi. İçimden kuzenime tekrar okkalı bir küfür savurup, bende ilerledim arkasından.

İçeri geçtiğimizde, o önümdeki serseri kapıda bekleyen kızı kanatları altına almış koklaşıyolardı. Hayır, aramızda bi adımlık mesafe vardı ne ara fırladı çocuğun kucağına anlamadım. Sanırım olduğumdan daha yavaş ilerliyordum. Sonunda etrafa göz atmayı akıl edebildiğimde, salonun baya kırık dökük döşendiğini gördüm. Televizyon bile yoktu.

Cidden ben bile aldığım üç kuruş maaşla daha güzel yerde yaşıyordum. 2 tane ikili koltuk, 1 tane de tekli koltuk vardı. Bir tarafta kapıdaki kız ve serseri oturmuş, bir tarafta da benim salak kuzenim oturmuştu.

Tekli koltuğa kafamı çevirdiğimde, gözbebeğini dahi seçemediğim simsiyah gözler karşıladı beni birden.

Siktir.

Yüzümde dolanan derin bakışları, göz göze gelsek bile çekmemişti gözlerini. Garip ama güzel olan gözlerine bakmayı devam ettirdiğimde, oturduğu koltukta daha çok yayılarak, olduğundan daha rahat bir pozisyon almıştı. Sanki karşısında izlemekten zevk aldığı birşey duruyormuşcasına, gözünü bile kırpmadan bana bakmaya devam etti. Yüzüne baktığım an ilk dikkatimi çeken şey gözleri olan yapılı adam, ellerini tekli koltuğun kenarlarına koymuş, bacaklarını aralamış ve birini kendine çekerken diğerini uzatmıştı öylece. Garip bakışlarım hala incelemeye devam ederken, gözlerine denk gelen gözlerim, bir süre takılı kaldı bakışlarında.

Hayatımda çok fazla nadir siyah göz görmüştüm.

Onun gözlerinden gözlerimi çekmeye çalışsam da çekemedim bi türlü. Etkileyici bir şekilde simsiyahtı gözleri.
Elayı, maviyi anlarım da, simsiyah bir göz daha önce hiç böylesine kuyuyu andıran bir göz görmemiştim.

Sanırım çoğu türk kızının dibinin düşeceği kara kaş kara göz ve heybetli bi beden tam karşımda gözünü bana dikmiş, bakıyordu.
Ondan gözlerimi çekmeme sebep olan şey ise üzerime bir anda atlayan kuzenimdi.

"Ezelll! Sonunda geldin, çok korktum."

Ağlamaya devam eden Beyza'yı üzerimden bok silkeler gibi silkeledikten sonra, dik bakışlarımı ona diktim. Sakin, bir o kadar da tehlike çanları çalan sesimle "Kısa kes! Ne bok yedin yine?" diye sorunca, ayakta olduğunu farkedemediğim, siyah saçlı uzun boylu bir çocuk "Oturun öyle konuşalım." diye bize seslendi.

Sakin ve özgüvenli adımlarla Beyza'nın oturduğu kırık koltuğa attım kendimi.
Yemin ediyorum kalçalarım bayram etti oturacak yer gördüklerinde. Derin bi nefes alıp kafamı arkaya attım ve nefeslendim.
Ciddi anlamda yorulmuştum ve susamıştım ama su isteyecek kadar kafayı yemedim tabi. Zaten hepsi gözünü dikmiş, bana bakıyordu.

Sanki haltı yiyen bendim!

En sonunda kafamı kaldırıp karşımdaki tekli koltukta lider gibi oturan adama gözümü diktim tekrar.

İlgini çekti, kabul et!

İç sesime hiç kulak asmadan, kara gözlere bakmaya devam ettim.
O bana bakıyosa, bende ona bakardım.

Hiçbir zaman hayatımda şu utanıp büzülen kızlardan olmadım, olmam da.
Kendime olan güvenim, ne altımdaki olmayan milyon dolarlık arabadan gelirdi, ne de banka hesabımda olmayan bütçelerden.

Karakterim ve ben böyle mutluyduk üç kuruş maaşımla.

Kimsenin konuşmaya niyetinin olmadığını anlayınca, tekrar derin bir nefes aldım ve konuştum."Evet! Gecenin bu saatinde bu kadar önemli olan şey ne acaba? "diye kafamı yanımda ezilip büzülen Beyza'ya çevirdim.

Böyle oldğuna kanmayın.

Bir tek bana saf ayaklarına yatar..

Yer miyim??

Yemem.

Kafasını bile kaldırmadan alttan alttan bana bakmaya başladı. Ondan cevap gelmeyince, karşımdaki adama çevirdim bakışlarımı. Hala siyahları üzerimde sanki deney faresini inceler gibi inceliyordu.

Bakışlarında birşey var.

Kabullenemediğim detaylar beynimin içinde yankı yapmaya başladığında,  şu an bu sokakta, bu apartmanda, bu kırık dökük dairede ne olduğunu anlamaya çalışmaktan başka aklıma birşey getirmek istemiyordum.
Her ne kadar her kızın hayalini süsleyen bir erkek gibi dursa da, buram buram tehlike yayıyordu etrafına. Bakışlarından bile belliydi tekin biri olmadığı.

Ondan da cevap gelmeyince serseri ve hatununa çevirdim bakışlarımı.

Onlar bizden kopmuş, öpüşüyorlardı.

Gözlerimi kapatıp Allah'tan sabır diledikten sonra," Susmak için mi çağırıldım?" diye tekrar sordum.

En sonunda ayakta dikilen, en az siyah gözlü adam kadar dikkatli ve tehlikeli bi şekilde beni izleyen genç çocuk konuşmaya karar vermiş olacak ki, önce tekli koltukta yayvan bi şekilde oturan adama baktı.

Sanki izin ister gibi.

Bakışlarımı ikisinin arasında gezdirirken, siyah gözlü kafasını belli belirsiz salladı ve sonunda bakışlarını benden çekerek, gözlerini kapatıp, arkaya devirdi başını.

Biraz sinirli gibiydi sanki.

En sonunda kafamı ayaktakine çevirdim. Onunda bana baktığını gördüğümde, evet der gibi tek kaşımı kaldırıp daha dik bakmaya başladım. Gülecek gibi oldu ama kendini hemen topladıktan sonra devam etti konuşmasına. "Öncelikle hoşgeldin Ezel!"

Usulca başımı salladım.

"Kuzeninin ne halt yediğini gerçekten öğrenmek ister misin?"

"Buraya zaten bunun için geldiğimi sanıyordum!"

Tek kaşımı kaldırdığımda her zman seksi olmuşumdur ve bu Beyza'nın götünü toplarken benim işime çok yarardı açıkcası ama nedense bu sefer işe yaramayacak gibi hissediyordum. Bakmaya devam ettiğimde, ayaktaki adam yerinden hareketlendi ve cam kenarına doğru ilerledi. Camı açtı ve biten sigarasını aşağı attı.

Bir yenisini yakmak için ceplerini kurcaladıktan sonra, tekrar fitilini ateşlediği sigarayı derince soludu. Gözlerini kapatıp, geceye saldı bütün zehirli dumanı.
Derin bir nefes alıp, şu dünyada duyacağım en saçma şeyi söyledi!

"Bizim inimize girip, bize ait en önemli şeyi almaya kalkıştı Ezel."

Sorgulayıcı bakışlarımı hızla yanımda oturan Beyza'ya çevirdiğimde gözleri kapalı duyduğu cümleyi sindirmeye çalıştığını gördüm.

Gözlerimi yavaşça odadaki herkes de gezdirdikten sonra en sonunda siyah gözlüde durdurdum. Yine ve yine bana bakıyor olması, mideme bişeyler yaparken gözlerimi hemen çektim ondan.

Resmen kara kuyu gibiydi gözleri.

İnsanı içine çekecek ve asla çıkmasına izin vermeyecek gibiydi.

İster istemez tüğlerim diken diken olurken, tekrar başımı ayaktakine çevirdim.

"Kalkışmış ve yapamamış. Neden yapmış gibi muamele gösterdiğinizi anlayamadım?"

Anlamamıştım çünkü.

Karnımızı zor doyuran insanlardık biz.
Beyza bi cafede garson, bende bi kütüphane de raf düzenleme işi yapıyordum.
İkimizde iki göz oda evde, geçinip gidiyorduk.

Tamam bazen Beyza salaklık edip, para arşınlıyodu iş yerinden falan ama ben tamamen karşıydım buna, asla o parayla gidip içki içmezdim yani.

Buna emin olun!

Ayaktaki konuşunca dikkatimi tekrar ona yönelttim." Bu işten bu kadar kolay sıyrılacağınızı size düşündüren nedir bende onu anlayamadım pek?"

Oturduğum yere biraz daha kendimi bastırdığımda, şimdiye kadar hiç olmayan göt korkum kendini yavaş yavaş belli etmeye başlamıştı."Ne saçmalıyosun sen?" tepkimi gizleme gereği duymazken, sesimi biraz yükseltmiş olacağım ki, Beyza koluma sarıldı ve sessiz olmam için kolumu sıktı.
Onun sessiz uyarısına karşı siyah gözlü ilk kez sesini duymama izin vererek sesini duymama neden oldu ilk kez.

" O sesini kıs!"

Sesinin volümü, beni yerime biraz daha sindirirken Beyza'ya yandan bir bakış attım.

Bu ses. Tanrım!  Kabul et, etkileyici!

Duyacağım en son şeyleri, yine kulağıma şeytan gibi fısıldayan iç sesim, onu kâle almadığımı farkettiğinde, ellerini bağladı ve izlemeye koyuldu siyah gözlü adamı.

Sesimi daha düzenli bir seviyede ayarlayıp, burdan bir an önce defolup gitmek için, yutkunup konuşmaya başladım.
"Bakın kimsiniz, ne isle ilgilenmiyorsunuz bilmiyorum ama yapmadığı birşey yüzünden zorla alıkoyamazsınız gecenin bu saatinde. Evet yapmış olabilir bir hata kimse yapmıyor mu san-"

"Yapmıyor ve bu sokağa ne için geldiğini bilmiyorsun sanırım. "

Ona dik bakışlarımı gönderirken tekrar konuştum.
"Ne için geldiyse geldi. Beyza sizden özür dilesin, bizde gidelim yavaştan. Hadi Beyzacığım?"

Beyzaya başımı çevirdiğimde, tedirgin bakışları gözlerime tırmandı.

"Kaç kere dilediğimi hatırlamıyorum." diye fısıldayarak bütün hevesimi kursağımda bıraktı.

Karşımda iki saattir yiyişen sevgililer sonunda doyuma ulaşmış olacaklar ki en sonunda konuşmaya karar verdiler.
"Siz ikiniz artık burdasınız."

Diyip gülüşmeye başladılar. Anlamayan gözlerim bi süre siyahlar dolaştı. Dikkatli bakışları, beni artık rahatsız ederken yine kafamı ayaktakine çevirdim. Ortamda tek açıklama yapan oydu çünkü.
"Salın!"

Beklediğimin aksine, O kalın ses, ayaktakinden gelmedi.

Aptal, sanki hayvan salıyor..

Sinirlerime hakim olmak için bi süre gözlerimi kapatıp, derin derin nefes aldım. Aynı zamanda Beyza da beni tanıdığı için, kolumu kangren olmama sebep olacak şekilde sıkmaya başladı.
Gözlerimi açıp ona çevirdiğimde bana bakmadığını gördüm. Bu derin bir nefes almama sebep oldu.

Bakışları insanı diken diken ediyordu açıkcası.

Sevgili olduklarını tahmin ettiğim yılışık ikili, gözlerini kocaman açıp siyah gözlü adama bakakaldılar. Ayakta dikilen çoçuk da ondan hiç beklemdiğim bi şekilde şaşkınca siyah gözlüye bakınca, bunun sanırım ilk kez yaşandığını anlamış oldum o an.

Beyza adlandıramadığım bir bakışla, başını kaldırdığında ona yandan bi gülüş atıp göz kırptım. Halbuki hiçbirşey yapmamıştım.
Öyle sanmasında hiçbir sakınca yoktu açıkcası. Kararını değiştirmesinden korkarak hemen ayaklandım.

"Ahh çok teşekkürler. Gerçekten bir daha asla böyle bi aptallık yapmasına izin vermeyeceğim. İyi geceler size." diyip salonun çıkışına yönelmiştim ki konuşmalar beni durdurdu.

"Abi ne diyosun sen?" diye ilk atağı ayaktaki yaptı.

"Gerçekten onları gönderecek misin?"
İkiliden de  tepki geldiğinde, boş boş onlara bakmaya başladım. Siyah gözlü kafasını yasladığı yerden kaldırmadan adem elmasını yavaşca yutkunarak hareket ettirdi.
"Evet!"

Sesi..

Farklıydı..

Kesinlikle fazla konuşmamalıydı bu adam.
Bir insanı etkisi altına alması sanırım saliselerini alırdı. Gözlerimi, dikkatimi verdiğim adem elmasından çekip odadakilerde gezdirdim.

Hala şaşkınlıklarını atamamış olmalılar ki, birbirlerine garip bakışlar atıyolardı.
"Müsadenizle."diyerek aradan sıvışmak istemiştim ama kız ayağa kalkarak tekrar konuştu.

"Ama böylesine büyük bir şeye eğer taviz gösterirsen ne olacağını düşünmek bile istemiyorum. Hem buraya herkes elini kolunu sallayarak giremiyor. Bu duyulursa tepki gösterebilirler."

Kafam allak bullak ne tepkisi diye düşünürken,"Selenay haklı! Tamam çoğu kişi isteyerek yaşıyor ama bazıları da gitmek istiyor biliyorsun!"

Şaşkınlığımı gizleyememiştim.

Onlara bakakalırken, lanet olası çenemi tutamayıp konuşmaya başladım birden.
"Yok artık. Siz birde insanları zorla bu sokakta mı tutuyorsunuz? Bu nasıl bir zorbalık? Sizi polise şikayet edeceğim. İnsanları burda zorla alıkoyamazsınız."

Başımı inanamazca iki yana salladım. Şaşkın sesim hala yerli yerindeydi.
"Siz kendinizi ne zannediyorsunuz?"
Ben onlara ağzıma geleni sayarken siyah gözlü birden ayağa kalktı.

Bu hareketiyle irkilip bir kaç adım geriye attım. Heybeti bir anda gözler önüne serildiğinde, boğazımdan kopup gelen yutkunma sesi, kesinlikle bana ait değildi.

Bu adam yakar bizi Ezel. Geri bas!

İç sesim, ilk kez doğru bir söz ettiğinde onun dediklerine ayak uydurarak geriledim birkaç adım. Beyza da benimle beraber gerilerken, odadakiler yerlerine sindi. Gecenin bilmem kaçı ve bizim içinde bulunduğumuz durum gerçekten içler acısıydı. Bu derece, bu adamdan neden çekindiklerini anlamazken, gözlerimi odanın bir yerinde sabitlemeye çalıştıım.

Gözlerim onun dışında her yere bakarken, en sonunda çekiliyormuş gibi yine gözlerim siyahlarını buldu. Kafasını yana eğmiş, gözlerini kısmış, bana dikkatlice bakarken gördüm onu.

Bu bakış, içimi ürpertirken gözlerimi kaçıramadım.

Gözlerimi, ister istemez gömleğinin sıkıca sardığı kocaman vucüdunda gezdirdim. Yavaşca bana doğru adım atmaya başladı. Nefesimi tutmuş bir halde, onun bana gelmesini beklerken olduğum yere çivilenmiştim sanki.

Burnumun dibine kadar girip, siyah gözlerini benim bal rengi gözlerime dikerek incelemeye devam etti. Adının Selenay olduğunu öğrendiğim kızın yanındaki çoçuk, ağzının içinden "Siktir!" diye geveleyince onlara bakmak zorunda kaldım.

Ne diye küfür etmişti ki şimdi bu!

Burnumun dibinden gelen yoğun sigara ve ona karışık acı çikolata kokusu beni kendime getirirken, kafamı dikerek önümdeki siyah gözlüye baktım.

Hala bana bakarken dayanamayıp "Ne var? Ne bakıyosun?" dedim demesine ama daha da yaklaşarak bana üç buçuk attırdı. Kesinlikle ama kesinlikle tehlikeliydi bu adam.

Bakışları,duruşu, hiç ama hiç tekin değildi.

Üstelik üşümüyor muydu?

Üzerinde incecik bir siyah gömlek ve altında siyah kot pantolon vardı. Karpostalları onu daha da tehlikeli ama çekici yaparken gözlerimi tekrar çıkardım siyahlara.

Bu adamın adı, kesinlikle karanlıktı.

Gözleri tıpkı kara kuyu gibiydi.
Hayatımda görmediğim kadar siyahtı.
Bu kadar yakınımda olmasına rağmen gözbebeğini bile seçemiyordum.
Tekrar dikkatimi ona verdiğimde gözlerini kapatmış derin derin soluyordu.

Sinirlenmiş miydi o?

Arkadan ayakta bekleyen adam bize birkaç adım atıp "Abi sakin ol!" diyerek ikazda bulundu. Siyah gözlü gözlerini usulca açıp o dehşet bir şekilde tüğlerimi diken diken eden sesini bana duyurdu.
"Sabrımı zorlama Kırca!"

Ona hemen adının Ezel olduğunu söylemelisin.

Ona kafamı geriye çekerek şaşkınlıkla bakarken gözlerimi bi kaç kez kırpıştırdım.

Beni tanıyordu.

Siktir.

Tamam.

En mantıklısı sanırım defolmak için suyuna gitmek olacak.

"Tamam. Müsadenizle biz gidelim. Bir daha karşılaşmamak üzere."

Ona şirince gülümseyip arkamı dönerek Beyza'ya kaş göz işareti yaparken, ellerimin titremesini durdurmaya çalışıyordum.

Korktuğun için titremiyor biliyorsun değil mi Ezel? Sen korkmazsın ki!

İlk kez böylesine bir akım hissederken, yaşadığım heyecan iliklerime kadar hissettirmişti kendini. Başımda an be an büyüyen ağrı, kesinlikle uykusuzluktandı.  Arkamı heyecanla dönüp, ilerlemeye devam ederken, duyduğum o kalın, etkileyici ses, bu gece bana kaçıncı yıkımı yaşatmıştı bilememiştim. Adımlarım, öylece dururken, duyduğum şeyi bi' süre idrak etmeye çalıştım. Dalga mı geçiyordu bizimle bu kara gözlü lider bozuntusu?

"Vazgeçtim."

***

Evet. Birinci bölümün sonuna geldik.

Destek için lütfen oy ve yorum yapmayı unutmayın..

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top