SAKAR

Şaşkınlıkla gözlerim büyüdü sadece. Derin'in bahsettiği kız bu olmalıydı ve üzerime doğru geliyordu.

Olduğum yerde kaldım, zaten istesem de kıpırdayamıyordum.

Hayatımdaki her şey en beklenmedik zamanlarda gerçekleşiyordu, en güçsüz, yorgun ve savunmasız olduğum zamanlarda...

Eda kızgın ve bir o kadar da uyuşuk adımlarla bana doğru geliyordu. Gözleri kocaman açılmıştı ve konuşmaya başladı.

"Uzak dur ondan!"dedi yüzünü buruşturup.

Anlaşılan takıntı haline getirmişti, onunla sadece arkadaş olduğumuzu göremiyordu. Elleriyle beni geriye doğru ittirdi. Çok fazla güçlü değildi, amacının kavga etmek olduğunu düşünmüyordum sadece bağırıp çağıracaktı.

"Kendine gel"dedim uyarır bir şekilde.

Bu sadece onun sinirlenmesine sebep oldu. Kaşları daha da çatılmıştı, zaten güler yüzlü sevimli olduğu söylenemezdi.

"Bana bulaşma"dedim tek kaşımı kaldırarak.

Böyle daha bir ikna edici oluyordu ya da hiçbir faydası olmuyordu. Eda'ya baktığımda kendimi tebrik ettim. Her zaman olası bir düşüncem olduğu için.

Çünkü kesinlikle işe yaramıyormuş.

Bir şeyler düşünüyordu ve yüzü ağlamaklı bir hal aldı. Sanırım sabrını taşırmıştım, kendi kendime kaşınıyordum.

Bana patlamıştı, etraftan saçma sapan birkaç şey duymuş olmalıydı yoksa bu kadar sinirli olamazdı. Saçımı eline dolamıştı bile.

Bense kendi düşüncelerimle boğuşuyordum. Eve gidince saçlarımı kendim yolucaktım.Tabi Eda benden önce yapmazsa.

Her zaman toplardım saçlarımı, bugün kesinlikle şanssız günümdeydim. Ve yüzümde hissettiğim sıcaklıkta son noktaydı.

Okuldan fazla uzakta değildik. Bu yüzden birkaç kişinin bu tarafa doğru geldiğini anlamıştım.

Sesler geliyordu ama kulağım uğulduyordu. Kendime geldiğimde üzerimden ittirdim onu.

Ama bu sefer ki güçsüz taraf bendim. Yine de geriye doğru birkaç adım attı. O sırada da yanımıza gelen kişiye baktım.

Ağzım şaşkınlıkla açıldı, açıldı ve sonradan fark ettiğim gibi ağzımı kapattım. Zaten canım yanmıştı, muhtemelen dudağım patlamıştı.

"Sakin olun"dedi sert bir ifadeyle.

Anıl'ın burada olması doğru olmazdı ama Güney'de olmamalıydı. Eda kolumu tuttuğu gibi çekiştirdi ve

"Bir daha uyarmam!"dedi, dişlerinin arasından vurgu yaparcasına kelimeler dökülmüştü.

Güney, Eda'nın kolunu atarcasına çekti. Ve yüzüme baktı. O an ilk defa bu kadar yakından ona baktığımı düşündüm.

Gözlerimin içine bakıyordu niye bu kadar aptalsın dermişçesine.

Ya da sakar olduğumu da düşünüyor olabilir. Anıl'la tanıştığımdan beri kafam dağılmıştı pek Güney'i düşünemiyordum, yani eskisi gibi değildi aklımı karıştırması.

Alışkın değildim ona bu kadar yakından bakmaya. Kafamı yere eğdim. O da kafasını hafifçe aşağı doğru eğdi.

"Sen o gün bana çarpan sakarsın "dedi hafif sesli gülüşüyle.

Söyledikleriyle kafamı ona doğru hızlı bir şekilde kaldırdım. Ani hareketlerim beni zor durumda bırakıyordu. Daha da yakından bakıyordum, benim gözlerime değmeyen o huzurlu gözlere.

Kendime geldim ve konuşmam gerektiğini kendime hatırlattım.

Bana sakar demişti değil mi?

Ah zamanlamam da süperdi daha ne olsun. Kaşlarımı çattım ve yüzünü hafızama kazırcasına dikkatli dikkatli onu inceledim.

"Sakar değilim "dedim alçak ama öfkeli çıkan sesimle.

Bu muydu yani? O kadar düşünmüştüm ve bunu mu söylemiştim. Çok yaratıcıydım doğrusu. Ama sadece onun karşısında böyleydim.

Yüzümü incelercesine baktı ve alayla karışık bir şekilde sırıttı.

'Ya ne demezsin' gibi bir şeydi bu sanırsam.

Bu hareketine sinir olsam da gülüşünün üzerimde bıraktığı etkisi çok büyüktü.

Ne yaparsa yapsın kızamayacakmışım gibime geliyor.

Düşüncelerim beni rahat bırakmıyordu. Onun karşısında kelimeleri bir araya getiremiyordum. Bu kadar zor olamazdı.

Eğdiğim kafamı, yüzüne bakmak için-bu sefer daha yavaş hareketle-kaldırdım.Gözleri, muhtemelen kanamış olan dudağımın kenarında durdu.

"Kanıyor"dedi fısıldar gibi çıkan sesiyle.

Böyle söylemesiyle elimi kaldırdım ama hızlı bir şekilde elimi tuttu. Gözlerim açılabildiği kadar açıldı. Bunu gerçekten beklemiyordum.

Ardından gözlerime baktı. Bir şey söyleme isteği duymuş olacak ki,

"Dokunma"dedi uyarırcasına bir ses tonunda.

Ve hemen sonrasında cebinden çıkardığı mendille kanamış olan dudağımın kenarını hafif bir şekilde silmeye başladı.

"Acıyor mu?"diye sordu silmeye devam ederken.

Ne kadar da düşünceliydi ama.

"Sen dokununca daha çok acımaya başladı" dedim kaşlarımı çatarak.

Aslında o kadar ağır hareketlerle yapıyordu ki acıması mümkün değildi. Sadece gıcıklık olsun diye öyle söylemiştim. Mendili biraz daha bastırdı ve

"Peki ya şimdi?"diye sordu tek kaşını kaldırarak.

Ne yapmaya çalışıyordu ki? Aslında çok fazla canım yanmamıştı. Yani onu hesaplayarak bastırmıştı.

"Ah. Yavaş ol biraz"dedim.

Sınırlarımı mı zorluyordum ne?

"Tabi prenses"dedi alaycı ses tonuyla ve sırıttı.

"Ukala"dedim mırıldanırcasına.

"Niye bulaştın ona"diye sordu umursamaz tavrıyla.

"Yanlış anlaşılma diyelim"dedim gülümseyerek.

Acaba dercesine tek kaşını kaldırdı.

"Boşver" dedim.

Her şeyi öğrenmesine gerek yoktu sonuçta.

"Teşekkürler"dedim sessizce.

Konuşmama sırası ondaydı galiba hiçbir şey söylememişti.

"Ne için?"dedi elini saçlarının arasından geçirirken.

Bir şey söyleyemedim. Bunun cevabını sadece ben biliyordum. Omuz silktim ve gülümsedim.

"Görüşürüz"dedim ama emin değildim söylediğimden.

Oysa sadece göz kırpmakla ve hafif tebessüm etmekle yetindi.

Kesinlikle görüşürüz demesinden daha çok heyecanlandırmıştı beni.

Gözlerimi açtığımda, ki buna açmak denirse tabi yarı kapalı gözlerimle etrafa baktım. Derin muhtemelen daha gelmemişti.

Telefonumun ekranını gördüğümde sessizde olduğunu anca hatırlayabilmiştim. Anıl arıyordu.

Ya mesajımı görmüştü ya da olanları duymuştu. Daha fazla bekletmeden açtım.

"Güneş iyi misin?"dedi korktuğunu belli eden ses tonuyla.

"İyiyim"diyebildim sadece.

"Çok merak ettim seni"dedi rahatlamışcasına.

Ardından konuşmama izin vermeden devam etti.

"Ben gerçekten üzgünüm Güneş benim yüzümden oldu" dedi huzursuz bir şekilde.

"Hayır kendini suçlama ayrıca hiçbir şeyim yok, iyiyim"dedim kendini daha fazla suçlamaması için.

"Peki, yapabileceğim bir şey olursa söyle"dedi, gerçekten kendini suçluyordu.

"Tamam sağol"dedim ve kapattım.

Kapının sesini duyunca Derin'in geldiğini anladım ve yerimden kıpırdamadım. Hemen içeriye geldi ve şaşkınlıktan gözleri büyüdü.

O kadar da abartılıcak bir durum yoktu ama endişelenmeleri iyi bir şey sayılırdı tabi.

"Güneş!"dedi ve kafamı omzuna doğru hızlıca çekti.

Birkaç tokattan ölmedim, nefessizlikten ölücektim belli ki. Gerçi iki ihtimallede yaşama oranım yüksekti.

Ne saçmalıyordum ben yine ya?

Ağzımdan belli belirsiz kelimeler çıktı ama tabiki de anlamadı ne demek istediğimi. Geri çekildi ve yüzüme baktı uzun bir süre.

"İnanmıyorum!"dedi, gözlerini sanki mümkünmüş gibi daha da açarak.

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top

Tags: