HİSSİZ..
Multimedia Güneş
Hala aynı şekilde durmaya devam ederken bekleyememiş olacak ki Derin, beni sorularıyla bunaltmaya ve sarsmaya başlamıştı bile.
Bense, aklımdan ve en önemlisi kalbimden geçenlere inanamıyordum. Beynimin bir tür oyunu olmalıydı yoksa böyle bir şey olmazdı yani yapmazdı o.
En çokta o böyle bir şey yapmaz deyip koruduğun, kendini bu tür yalanlara inandırmak zorunda hissettiğin, sevdiğin kişinin bunu yapması hayatın, fazla güvenme kalırsın öyle deme şekli gibiydi.
Fazla mı tepki gösteriyordum yoksa insan en başından alışmalı mıydı, acının vereceği o tarif edilemez derin yaralara veya bir o kadar da hissizliğe?
Nasıl alışırsan öyle gider ya, ben her gece yatmadan önce onu düşündüğüm kadar böyle bir şeyin olabileceğini, onun bir başkasını sevebileceğini, değer vereceğini düşünseydim onun bende açtığı yaralar daha mı az kanardı?
Gözümden akan bir damla yaş bencilliğim, onun mutlu olduğunu görüp sinirlendiğim yüzünden değil kendimi bunca zaman nasıl kandırdığımı bir saniyede bana acımasızca göstermesi yüzündendi.
Hayat bana acımasız değildi, içindeki insanlar her konuda olduğu gibi kendini o kadar geliştirmişti ki iyi yönden mi, kötü yönden mi göremeyecek kadar gözleri bağlıymışçasına körlerdi.
Gözlerimi kapattım ve yanaklarımdan iki damla yaşın akmasına izin verdim, çaresizce.
Hala o tarafa baktığımda yeni fark ediyordum, bir çok seyi gözümde ki perdenin inmesi sonucunda yeni görmem gibi bir nevi.
İçimdeki bir ses fısıldarcasına,
"Boşver alışırsın", diyordu omuz silkercesine umursamamazlıkla.
Sorun buydu işte alışmak. Sevdiğin birine alışmak, bağlanmak o kadar kolaydır ki, ama birde bu kadar acınası bir duruma alışmak gel gör ki ne kadar birine bağlanmak kolaysa o da bu kadar zordu, hemde imkansız gibiymisçesine zordu.
Yüzüme, gözlerimin içine bakmıştı.
O kadar mı zordu, imkansızdı gözlerimden, içimdeki kopan fırtınayı çözebilmek?
Hızlıca sınıfa doğru yürüdüğümde çarptığım kişiye bakmadan ve biliyorum çok kabayım, bir şey demeden ilerledim.
Cam tarafına döndüm ve dışarıya odaklandım, yani öyle gözükmeye çalıştım.
Derin meraklı tavrıyla sorular soruyordu, kaçış yöntemiydi benim için bu. Keşke kaçmak istediğim sorunlarım bu kadar taşınabilesi olabilseydi.
Anıl'ın geldiğini yeni fark ediyordum.Derin'e ben hallederim gibi bir işaret yaptım veya gözüme bir şey kaçmış gibi duruyor da olabilir bilemiyordum.
Şuan saçmalamak için çok yanlış bir zaman olduğuna karar verdim.Derin bana el salladı ve kendi sırasına geçip oradan seyretmeye başladı.
Anıl'ın oturup yalandan öksürmesi tuhafima gitmişti. Aniden duygusal tarafımın baskın çıkmasıyla kollarımı ona doladım ve başımı her şeyden kaçmak istercesine boynuna gömdüm. O biliyordu ve beni anlardı, ona güveniyordum.
Kendimi tutamayıp, yıllardır ağlamıyormuşum gibi bir anda acısını çıkarmak istercesine ağladım. İçimi ısıtan o cümleyi söylediğinde kendimi o kadar değerli hissetmiştim ki..
"Güneş'im, ağlama böyle paramparça oluyorum", demişti titreyen sesiyle.
O an anlamıştım nasıl değer verildiğini, gerçekten değer vermek bu olsa gerek.
Geri çekildim ve hemen yüzümü sildim. Kendimi toparladığımda içimdeki yangının külleri yok olmasa da biraz rahatlamıştım.
Cevabını bildiğim şeyi sormak saçmaydı ama sormak istemiştim.
"Anıl? Bana gerçekten değer veriyor musun?", dediğimde şaşkın yüz ifadesiyle gözlerime bakıyordu.
"Tabiki veriyorum belli olmuyor mu?", dediğinde buruk bir şekilde gülmüştüm de.
"Seninle benim..yani bizim bir şansımız olamaz mı?" diye zar zor kelimeleri seçerek konuştuğumda hafif gülümsemesiyle yüzüme bakmayı sürdürdü.
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top